ZALİMLER İÇİN YAŞASIN CEHENNEM
Kur’an’da zulüm kavramı, şirk, inkâr, günahkârlık, Allah’ın koyduğu itikadi ve amelî kuralları, sınırları çiğneme, aşma gibi kötülükleri anlatır. İnkârcılar da Kur’an’da, “Zalimlerin ta kendileridir” şeklinde tasvir edilir.
Sözlükte, “bir şeyi ona ait olmayan yere koymak” anlamına gelen zulüm kavramı, din, ahlâk, hukuk gibi alanlarda, “Belirlenmiş sınırları çiğneme, haktan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık, güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama” gibi anlamlarda kullanılır.
Allah (cc) gönderdiği ilkelerle insanları zalim olmaktan men eder ve adalete sevk eder. Zalimleri asla sevmediğini de, “Allah, zalim olanları asla sevmez.” (Al-i İmran, 57), gibi birçok ayette, açık biçimde beyan eder.
Bütün ikazlara rağmen fıtratından sapan ve vahyin rehberliğine girmeyen insanlar zulmün en şenisini işlemekten geri durmaz. Bunda şeytan faktörünün yanında insanın aklını kullanmamasının çok büyük tesiri vardır. Tarih boyunca Allah’ı dinlemeyerek zalimlikte zirveyi tutan çok büyük zalimler yaşamıştır. Ne yazık ki çağımızda da büyük zalimler mevcuttur. Hak ve hakikatten uzak olan bu zalimler, elde etkileri gücü insanları ezmede, sömürmede bir araç olarak kullanmakta ve büyük zulümler işlemektedirler.
Tarih boyunca büyük zalimlere ve büyük zulümlere şahit olduk ama bunların ömrü asla uzun olmamış ve akıbetleri berbat olmuştur.
Hz. Ali’ye nispet edilen şöyle bir vecize vardır: “Bu dünyada, zalimin ömrünün gölgesi kısadır.”
Müslümanlar olarak iman ediyoruz ki, zalimlerin ömrü kısadır, zulüm asla devam etmez. Allah (cc), hikmeti gereği zalime mühlet üstüne mühlet verir ama sonunda zalimin zulmü Gayretullaha dokunacak seviyeye geldi mi “Kahhar” elini dokundurarak zalime hak ettiği dersi de verir.
Kötülüklerin ortaya çıkmasında adaletten sapmanın büyük payı bulunur. Özellikle yöneticilerin halka zulmetmesi ülkenin varlığını tehlikeye sokacak bir kötülüktür. Ülkelerde değişik sebeplerle meydana gelen sosyal huzursuzlukları zulüm ve baskıyla önlemeye kalkışmak doğru bir yöntem değildir. Halkına zulmeden yönetici onun güvenini, dolayısıyla kendi meşruiyet zeminini kaybedeceğinden artık bir baskı yönetimi ve yıkıcı güç haline gelir. Böyle zalim bir sistemin ömrü asla uzun olmaz.
Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesinin ardından geride bıraktığı topraklarda büyük zalimlikler işlendi. Balkanlarda, Kafkaslarda, Afrika’da ve Ortadoğu’da işlenen büyük zulümler bunun açık örnekleri olmuştur. Çin’in Doğu Türkistan’da gerçekleştirdiği ve hala devam ettirdiği zulüm de zalimliğin zirvelerindendir.
Türkiye’nin güneyinde yer alan ve Osmanlı bakiyesi topraklarda kurulan Suriye’de de büyük zalimliklere şahit olduk. Yaşanan zalimlikler uzun sürmedi ve bugünlerde bir zulüm döneminin daha akıbeti berbat oldu.
“Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” (Araf, 44)
Bir darbe ile iktidara gelen Baba Hafız Esad’ın, iktidarı oğlu Beşşar Esad’a devretmesi Suriye’deki zulmü bitirmedi; aksine artarak devam etti. Yüzbinlerce Müslüman, baba ve oğul Esatların yönettiği Suriye’de zalim iktidarlarının kurbanı oldu. Yüz binlercesi de hayatlarını zindanlarda geçirdi.
Bugün yıkılan zalim iktidarın ardından cezaevlerinde ortaya çıkan manzaralar insanlığın yüz karası olarak tarihe mal oldu. Esad zaliminin, on binlerce Suriyeli Müslümanı zindanlarda işkencelerden geçirerek yok ettiği ortaya çıktı. Hapishanelerdeki işkence ve cesetleri yok etme şekilleri Hitler’e bile rahmet okutacak seviyeye gelmiş.
Suriye’deki zalim rejimin çökmesini başka sebeplere dayandırmak da mümkündür. Ancak, “Tek adamcılık, Baas despotik rejimi, halkın ülke gelirinden yeterli pay alamaması, adalet ve özgürlüğün ortadan kalkması, yolsuzluk, mezhepçilik vb.” gibi uygulamalar her sistemi çürütür. Halkın mutsuzluğunu yalanlarla, baskı sistemleriyle yöneten hangi rejim olursa olsun çökmeye mahkûmdur. Esad rejimi, tam anlamıyla yukarıda sayılan bütün olumsuzluklara sahipti ve zalimlikte de zirveyi tutmuştu. Bu kadar mazlumun ahının zalimde kalması Sünnetullah’a terstir. Öyle de oldu; mazlumlar ayaklanarak zalim Esad Baas rejimini kısa zamanda yerle bir etti. Bütün zalimlerin bundan ders alması gerekir.
Zalim Esad, babasından devraldığı kanlı rejimi devam ettirdi. Ülkesi için bir şeyler yapma gayretiyle kendisine uzanan elleri reddetti. Halkının mutluluğunu hedef alması gerekirken zalimliği tercih etti. Ülkesini yönetirken çok büyük hatalar yaptı. Bu hataların sonuçları birikti ve bütün Suriye halkında kendisine yönelik bir nefret dalgasına dönüştü. Anlaşılan o ki son birkaç yılda, ülke ve dünya gerçekliği ile bağları tamamen kopmuştu. Esad’ın sonu, bütün diktatörler ve zalimler gibi trajik oldu. Şimdilik hayatını kurtardı ama ülkesinden kaçıp, Rusya’ya sığınmak zorunda kaldı.
“Sonunda onların akıbetleri, şüphesiz ateşin içinde süresiz olarak kalıcı olmalarıdır. İşte zalim olanların cezası budur.” (Haşr, 17)
Esad, yıllarca Rusya ile işbirliği yaptı ama onlar da zalim rejimini ayakta tutamadı. Ülkesinin yarısını ABD/İsrail himayesindeki PKK/PYD’ye kaptırdı. Ülkesinin “Teröristan” haline gelmesine sebep oldu.
Esad zalimliği tercih etti ve ülkesini tam anlamıyla bir kan, gözyaşı, zulüm ve işkence alanına döndürdü. Zalimlikte zirveyi tutunca Allah da belalarını verdi. Zira kul azmayınca Allah(cc) bela yazmaz. Kur’an’da zalim ülkelerin akıbeti açık biçimde ortaya konur:
“İşte Rabbin, zalim memleketleri cezalandırdığı zaman böyle cezalandırır. Şüphesiz ki O’nun azapla çarpması pek acı, pek çetindir!” (Hûd, 102)
Bugün dünyaya baktığımızda ülkelerin çoğunun zalim rejimler tarafından yönetildiğini görüyoruz. Bu ülkelerin halkları zulüm altında inliyor. ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa vb. ülkeler silah üreterek bu zalimlere satıp, sistemlerini devam ettiriyor. Bunların şımarık ve zalim veledi İsrail, Ortadoğu’da tam bir zulüm ve katliam faili olarak varlığını devam ettiriyor. Yaptıklarını hesaba çekecek bir sistem veya ülke yok. BM denen sözde “Birleşmiş Milletler”, İsrail’i kınayan kararlar alsa da ABD zalimi hep veto ederek işlevsiz bırakıyor. İsrail bu şımarıklık ve korunmuşlukla Filistin’de resmen bir soykırım uyguladı. Katil İsrail, Filistin’de kana doymadı Lübnan ve Suriye’de de kan akıtmaya, gökten bomba yağdırmaya devam ediyor.
Bu zalimliğini sonu gelmeyecek mi? İnanıyoruz ki zulüm devam etmez ve başta büyük zalimler ABD, İngiltere, Rusya, Çin, Fransa vb. ülkelerin de sonu gelecek. Yaptıkları zulümlerin hesabını burada olmasa da ahirette en çetin şekilde vereceklerdir.
Tevhit esasına dayalı İslam, zalimin ve zalimliğin karşısındadır ve mazlumu savunur. Bu açıdan Müslümanlar, “Mazlumun dini yoktur.” ilkesine inanır ve mazlum hangi din, ırk, mezhep vs. olursa olsun mazlumun yanında yer alır. İnanan insan, asla zalimliğe ve zalimlere meyletmez, sempati duymaz:
“Sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur. Sonra yardım da göremezsiniz.” (Hud, 113)
Âdil-i Mutlak olan Allah (cc) zalimlere mühlet verir ama asla ihmal etmez. Bunun için atalarımız, “Zulüm ile abad olanın sonu berbat olur.” demişlerdir. Gerçekten de zulüm ile iştigal edenlerin sonu hep berbat olmuştur. Tarih buna şahittir.
Müslümanın görevi, nerede bir zulüm varsa ona elinden geldiği kadar engel olmaya çalışmasıdır. Elinden bir şey gelmiyorsa bile kalbiyle o zalimliğe buğz etmelidir. Resulullah (sav), “Cihadın en faziletlisi zalim yönetici karşısında adaleti dile getirmektir.” diyerek zulme karşı mücadelenin önemine değinmiştir.
Kur’an’da zalimliğe kayan ve aşırı giden İsrailoğulları üzerinden bütün insanlık ikaz edilir:
“İsrail Oğullarından kâfir olanlar Davud‘un ve Meryem‘in oğlu İsa‘nın diliyle lânetlenmişlerdir. Bunun sebebi, başkaldırmaları ve zalimlikte aşırı gitmeleriydi. Birbirlerinin yaptıkları fenalıklara mâni olmuyorlardı. Yapmakta oldukları ne kötü idi.” (Maide, 77)
Zulmü gördüğü halde engel olmayan ve imanın en zayıf noktası olarak sayılan buğz etmeyenin durumunu ayet çok açık ortaya koymaktadır. Zaten Resulullah (sav), bu ayeti okuyunca ardından şöyle dediği bildirilmektedir:
“Allah‘a yemin ederim ki, ya iyiliği emreder, kötülükten uzaklaştırır, zalimin elini tutup zulmüne mâni olur, onu Hakk‘a döndürür ve hak üzerinde tutarsınız; ya da Allah kalplerinizi birbirine benzetir, sonra da İsrail oğullarına lanet ettiği gibi size de lânet eder.”
Başta da değindiğim gibi bugün dünyada ne yazık ki zalimin zalimliğini giderecek bir sistem yok. Bunun için kurulmuş bulunan Birleşmiş Milletler teşkilatı da veto hakkı olan 5 ülke yüzünden işlevsiz kalmıştır. Yine ne yazık ki zalimlerin çoğu zulmettikleriyle kalıyorlar.
Allah(cc)’a hakkıyla inananlar zalimin zulmünden korkmaz, mazlumun ahının dağları yıkacağını bilir. Müslüman, nerede bir zulüm görse onu eliyle, diliyle ortadan kaldırmaya çalışır.
Zulmedenlere ve zalimlere yardım eden ülkelere baktığımızda Yahudi ve Hıristiyan liderler tarafından yönetildiklerini görüyoruz. Müslümanlar, bunları dost ve müttefik kabul edemez. Çünkü Kur’an açık biçimde, “İman edenler, Yahudi ve Hıristiyanları dostlar edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez.” (Maide, 51) buyurarak ilkeyi ortaya koymaktadır.
Zalimler, zalimlerin dostu ve destekçisidir. Bugün Ortadoğu’da ve Filistin’de en büyük zalimlerin başında gelen İsrail’in en büyük dostu ABD, İngiltere gibi zalim ülkelerdir.
Rabbimiz kimin kiminle dost olabileceğini ayette açık biçimde izah etmektedir:
“Şüphesiz zalimler, birbirlerinin dostudurlar. Allah ise, muttakilerin dostudur.” (Casiye, 19)
Atalarımız, “Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı var.” Diyerek, mazlumun sahipsiz olmadığını ilkeleştirmişlerdir. Kur’an’daki bir muhteşem ayette, zulmün devam etmeyeceğini ve zalimlerin hak ettikleri cezaları er veya geç bulacaklarını müjdelemektedir:
“Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma! Allah onları cezalandırmayı, korkudan gözlerin dışarı fırlayacağı bir güne erteliyor.” (İbrahim, 42)
Son sözümüz şu olsun:
“YAŞASIN ZALİMLER İÇİN CEHENNEM”
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com