USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Yeni bir sistemi inşa ederken eski olanı neden kötüleyerek yıkmaya çalışırız?

15-09-2021

BİNBİR EMEKLE KURULAN SİSTEMLER YIKILARAK, YERİNE YENİSİNİ İNŞA ETMEK BÜYÜK KAYIPLAR DEMEKTİR.

Hiçbir düşünce veya o düşünce ile kurulan sistem, ne yüzde yüz kötüdür, ne de yüzde yüz iyidir olarak görmemiz gerekmektedir.

Bundan dolayı temelleri gerçeğe dayandırılarak kurulan sistemler, işleyişi içerisinde görülen hataları düzeltilerek geliştirilmeli, dönüşüm ve ilerleme bu şekilde sağlanmalıdır.

Uzak tarihimiz olsun, yakın tarihimiz olsun, insanımızın çok büyük acılar yaşamasına rağmen, değişip dönüşen ve gelişen dünya ile kendi kimliğimiz üzerinden entegrasyonu yakalama şansını sürekli olarak ıskaladığımız tarihi süreçlerde, kanlarımızla ve alın terimiz ile kurmayı başardığımız sistemlerimizin, neden eskisini yıkıp, yerine yenisini inşa etme hatasına düşeriz anlayabilmiş değiliz.

Halbuki tarih, sürekli olarak kendisini yenileyen ve başlatılan sistemi geliştirerek, aynı temel üzerinde devam ettirenlerin, tarih akışını domine edebildiğine bizleri şahit kılmıştır.

Öyle ya; ‘sistem’ dediğimiz şey herhangi bir bina veya kullanıldıktan sonra miadı dolunca çöpe atılarak, yerine yenisinin koyulması gereken maddi bir şey değildir ki!..

Neden bu hataya düşeriz hiç düşündük mü!?.

Değişen dünya şartlarına uyum sağlamak demek, dünyadaki yaşanılan değişikliklere uyum sağlayabilmek için kendi köklerinden koparak, başkalarının ürettiğini besleneceğimiz kökler olarak saymak, ahmaklık olarak değerlendirilmelidir kanaatindeyiz!..

Çünkü bu davranış kalıbı, bizi biz olmaktan çıkaran ve bizleri başkalaşan bir varlık veya bize yabancı başka bir sistem olarak belirleyecektir.

Türkler, tarihleri boyunca din konusunun devlet idaresinde, irade olarak yerleşmesine asla müsaade etmemiştir. Çünkü doğru olan yöntem budur!..

Bir çağı kapatıp, yeni bir çağ açtığını iftiharla andığımız Fatih Sultan Mehmet, deruhte ettiği devlet yapısı ile birlikte içinde bulunduğu zamana hükmeden en ileri padişah olarak anılmasına rağmen, halifeliği alma olasılığı en yüksek olan kişi iken bile halifeliğe talip olmamıştır. Oysa istese sahip olduğu kudret sayesinde alabilirdi öyle değil mi?

Fatih Sultan Mehmet’in de bir halife olduğunu iddia eden bazı kaynaklar olsa da Fatih’in kendisini “Keiser Al Rum”,Rumların Kralı” olarak ilan etmiş olması, tüm bu iddiaları çürütmektedir kanaatindeyiz. 

Çünkü, halifelik makamına sahip olan bir liderin, başka bir unvana talip olması, büyük bir çelişki olarak önümüzde durmaktadır. (*)

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kendisini halife ilan etmemiş olması bir tarafa, insanlığın yeryüzünün halifesi olduğu gerçeğini dünyaya haykırmış olması ve bunu takip eden süreçte, milletin de idari sistemlerin efendisi olduğu gerçeğini yeniden canlandırmış olmasını, tarih kendi sayfalarına kalın harfler ile not etmiştir.

Yanisi;

Bizlere unutturulan gerçeğin, tekrardan küllerinden doğmasını başarabilen bir lider olması ve Arap şovenizmine kurban edilip yıkılarak, gelişimi kesintiye uğratılan köklü bir sistemin yeniden canlandırılmasını bile yaparken, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kurmuş olması, gerçekçi ve ayakları yere basan bir hamle olarak değerlendirilmek zorundadır.

Tarihten kısa örnekler verildikten sonra günümüz şartlarında neler olmaktadır onları değerlendirmeye geçelim isterseniz…

Yaklaşık yirmi yıldan bu yana devleti deruhte eden bir iktidarımız var.

Bu iktidarın başarabildikleri ve başarısız oldukları alanların olduğu da kendi yaptıkları açıklamalarından dolayı bilinmektedir.

Başlangıç dönemlerinde yapılan atılımlar ve kendisinden önceki dönemin kangren olmuş ‘vakı-a’larına atılan neşterler görüldükçe, milletin tam desteğini arkasına alabilen iktidar erki, değişim havası içerisinde yelkenlerini ciddi şekilde rüzgarla şişirerek hızlıca yol alabildi.

Yakalanan bu itiş gücü ile birlikte, içeride ve dışarıda çeşitli ilişki ve denklemlerin de inşa edilme süreci başlatılmış oldu.

Hangi kesime sorulursa sorulsun, başlangıç zamanlarında çok ciddi destek bulan atılımların yapılmış olduğu kimse tarafından inkâr edilmemekteydi.

Havasından mıdır, suyundan mıdır bilinmez, iktidarın kudreti perçinlenip yerleştikçe, kangrenleşmiş sorunların iyileştirilerek düzeltilmesi süreci, bir anda eskiyi toptan yıkarak yeni bir sistemin inşası noktasına dönüştürüldü.

Bu noktadan sonra, toplumsal muhalefet refleks gösterip, tepki vererek karşı koyma yolunda harekete geçmiş oldu.

Neydi o toplumun desteğini bulan hamleler!?.

Banka faizlerinin düşürülmesi, topluma korku salan mafyatik yapılanmaların seslerinin kısılması, ülkenin çehresini değiştiren otoyolların, köprülerin, tünellerin yapılması, askeri teknoloji alanında stratejik hamlelerin hayata geçiriliyor olması vb. tüm atılımlar kabul görmekteydi.

Kabul gören tüm bu atılımlardan doğan desteğin vermiş olduğu yetkilerin tek bir elde toplanıyor olması, milletin desteğinin azalmasına zemin hazırlamış oldu.

Yüksek teknoloji kullanılarak bile olsa elde edilen tüm kazanımların kalıcı, sürekli ve korunabilir olmasını devletin hafızasına işleyen akıl yapısı, güvenlik açısından askeri alanda atılımların da hayata acilen geçirilmesi konusunu gündeme taşımıştı.

Yazımızda asıl olarak işlemek istediğimiz konu tam da bu konudur aslında.

Dünyanın teknolojik şirketleri, kendi devletlerinden aldıkları destekler sayesinde iletişim ve haberleşme, otomotiv, uçak teknolojileri vb. alanlarda ciddi atılımlar yaparak dünya pazarını ele geçirme hamlelerini başlatmışlardı.

Türkiye de Devrim Otomobili, Aselsan’ın ürettiği cep telefonu, uçak üretimi gibi alanlarda atılımlar yapma yolunda ciddi yatırımlar yaparak değişen dünyanın teknolojisini yakalama yolundaki çalışmalarını başlatmıştı.

Her ne hikmetse; hepsi de bir şekilde aşama aşama yavaşlatıldı ve kapatıldı zamanla. Böylece büyük bir fırsat kaçırılmış oldu.

Neydi o yaşanılan yanlışlık ki, başlatılan tüm çalışmalar raflara kaldırılmak zorunda kalındı?

Yazımızın başında vurgusunu yaptığımız “ESKİYİ YIKARAK YENİSİNİ İNŞA ETME HASTALIĞI” olabilir mi?

Tarih tekerrürden ibaret değildir ve olamaz!

Tarihten ders alınmadıkça aynı hamleyi yapıp farklı sonuçlar elde etmeyi bekleyen cahillerin varlığıdır karşımızda duran.

Son söz;

Ülkemizde değişim rüzgarının estiği son süreçte şayet bir değişim olacaksa bile, yeni gelecek olanların, eskinin yaptığı birikimleri yıkarak yerine yenisini inşa etmek gibi bir lüksleri yoktur ve olmamalıdır.

Azerbaycan-Ermenistan savaşındaki başarıdan tutun da çeşitli ülkeler ile satış sözleşmeleri yapılan askeri silah teknolojisi, Aselsan, TAİ, vb… tüm bu çalışmalar akamete uğratılıp fabrikalara kilit mi vurulacaktır!?.

Şayet binbir emek ile kurulan bu fabrikalara yine kilit vurulacaksa, üreterek biriktirdiğiniz trilyonlarınız dahi olsa kalıcı olmasını başarmanız mümkün olamayacaktır. Çünkü silahlı gücünüz yok ise kalıcı olmanız da mümkün değildir.

Türkler’de ORDU bundan dolayı çok önemlidir. 

Güçlü bir ordu, sadece fethetmek için değil, aynı zamanda yapmış olduğunuz birikimlerinizi korumak için de var olmak zorundadır.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluş felsefesini esas almak kaydı ile olacaksa müstakbel idarecilerin, kendilerinden öncekilerden devir aldıkları değerlerin zarar ettiren yönlerinin tespit edilerek iyileştirilmesi yönünde yapacakları çalışmalar sayesinde, sistemin daha verimli şekilde çalışmasını sağlayarak, milletin birikimlerinde kayıpların yaşanmayacağını bilmeleri icap eder.

Öncekilerin yaptıklarını yıkarak değil, iyileştirerek yola devam etmek, milletin birikimlerini korumak anlamına gelmektedir. Bunu yapmayanlar ise bir sonraki seçimde tasını tarağını toplayarak çekip gitmek zorunda kalacaklardır.

Devlette devamlılık esastır” düsturu üzerine hareket edenlerin kasıtlı veya kasıtsız olsun, devamlılığı kesintiye uğratan gelenekselleştirilmiş bu tutumlarından acilen vazgeçmeleri gerekmektedir.

Devletin geleneksel politikasının oluşması bu şekilde meydana gelebilir. Aksi taktirde, geleneksel devlet politikalarına sahip olanlar gelirler ve bizleri egemenlikleri altına alırlar.

Saygılarımla.

.

Ali Karani, dikGAZETE.com

(*) https://www.malumatfurus.org/hilafetin-osmanliya-gecisi-ve-halifelik-unvaninin-osmanlida-kullanimina-dair-hataya-dusen-kose-yazarlari/

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?