Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçişle birlikte en iyiyi arama çalışmaları devam ediyor.
Devlet sistemi tasarlanırken bazı denemeler yapıldı, şimdilerde yine bazı çalışmalarla devlet sisteminin daha iyi çalışması için düzenlemeler hazırlanıyor olabilir.
Son haftalarda gündemi ‘Yeni Anayasa’ belirliyor.
Adalet Bakanı, bir adım ileriye giderek 1921 Anayasası ruhundan bahsetti. Bu söylem, bende bazı çağrışımların oluşmasını sağladı.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde bakanları Cumhurbaşkanı atıyor. Milletvekili, bakan olursa vekilliği düşüyor.
Bakanların Meclis’e karşı bir sorumluluğu yok. Sadece bütçe görüşmelerinde bakanları Meclis’te görebiliyoruz.
1921 Anayasası’nda durum çok farklı. Meclis içerisinden seçilen bakanlar, Meclis’e karşı sorumlu oluyor.
Yeni Anayasa ile yine milletvekilleri arasından seçilen bakanlar Meclis’e karşı sorumlu olabilirler.
Cumhurbaşkanı, Milletvekili seçilen kişiler arasından (Parti ayrımı yapmaksızın) seçtiği bakanı, Meclis’e sunar.
Milletvekilleri oylama yaparak bakanı onaylar veya onaylamaz. Meclis’ten onay alan milletvekili, bakanlık yapar.
Tıpkı 1921 Anayasası’nda olduğu gibi kabinede görev alacak bakanlar belirlenebilir.
Bakanlık atamasında sıkıntı yaşanmaması için Cumhurbaşkanı, bakanlık için üç milletvekilini önerebilir. En çok oyu alan vekil, bakan seçilebilir.
Şayet Cumhurbaşkanı, Meclis dışından bir ismi bakan olarak getirmek istiyorsa yine üç veya daha fazla ismi Meclis’e sunabilir. En çok oy alan kişi bakan seçilir.
Üst düzey kamu görevlilerinin atanması / seçilmesi yine aynı yöntemle olabilir.
Bakan seçilen kişinin, Bakan Yardımcıları için önerdiği isimler arasından Cumhurbaşkanı’nın seçim yapması yöntemi de uygulanabilir.
Mevcut atama usulü ve uygulamaları, Cumhurbaşkanlığı makamının belki de gereksiz yere fazla mesai yapmasına sebep oluyor.
Atanan bakanları, “etkisiz eleman” haline getirmesi riskini de bünyesinde barındırıyor. Güven duygusunu da ayrıca zedeliyor.
Konunun uzmanlarının yaşanan, yaşanması muhtemel aksaklıkları yerinde gözlemleyerek taslak çalışmalar yaptıklarını / yapacaklarını umuyorum.
1921 Anayasası’nın akla gelen bir başka özelliği de “Devletin dini, Din-i İslam’dır” maddesinin yer almasıdır.
Yeni Anayasa’da bu maddenin yer almasının pozitif ve negatif yönlerini iyi irdelemek gerekiyor.
Dünya, “Büyük sıfırlama”dan bahsederken, komplo teorileri havada uçuşurken, 1921 Anayasası ruhundan bahsetmek, kurucu kodlara dönüşü gündeme getirmek, “Savaş Anayasası”nı masaya taşımak, üzerinde konuşulması gereken birçok mevzuya kapı aralıyor.
Özgürlükçü bir anayasayı sanırım istemeyen kimse olmayacaktır.
Yeni anayasa ile tüm kesimlerin kucaklanmak istenmesi fikri bile kulaklara hoş gelecektir.
Yasamanın etkisizleştirildiği konuşulurken, Meclis’e büyük sorumluluk ve yetki verilmesi, huzursuz kesimleri rahatlatabilir.
Yeni Anayasa, Cumhurbaşkanı’nın elini güçlendirir. Sorumluluk paylaşımı ile yüklerinden kurtulabilir.
Yerinden yönetim, ‘Güçlü Yerel Yönetimler’ sorunların yerelde çözüme ulaşması elbette ki merkezi otoritenin iş yükünü de azaltacaktır.
Yeni Anayasa çalışma taslaklarını gördüğümüzde daha sağlıklı yorumlar yapabiliriz. Şimdilik sadece 1921 Anayasası üzerinden güncel yorumlar yapabilecek durumdayız.
Devletimizin ve milletimizin hayrına olan her çalışmayı desteklerim. Umarım Anayasa çalışmaları gündelik siyasi tartışmalarla heba edilmez.
.
Muhammed Işık, dikGAZETE.com