İnsan kendi yaşamını sorguladığında sisteme bazen yakın; bazen ise duygusal olarak ters gelen vaziyetler ile karşılaşır.
Hayatımızda bizleri memnun eden birçok davranış ve husus, belki başkalarını rahatsız eder. Hatta kişinin bir iş ile ilgili kazancı, bir başkasının kaybının ürünüdür.
Buna en bariz ve sert örneklerden biri; insanın, hayatını kaybetmesi, yani ölmesi ve ölümünden kazanç elde eden ve başarısını ticari olarak yükselten mezar işçileridir.
Hayatı sorgular isek bu hal bizlere çok garip gelir.
Birilerinin kaybının, başkalarının kazançları olduğuna şahit oluruz.
Bu konuyu “Denemeler”inde Michel de Montaigne, 15’inci asır ortalarında incelemiş. Hatta daha evvelki asırlardan örnekler vermiş.
Misal; Atinalı Demades (1) cenaze için gerekli eşyalar satan bir adamı, çok kâr ettiği bahanesiyle mahkûm etmiş. Çünkü bu adam, bu kazancı ancak birçok insanın ölümüyle elde etmiş.
Kötü bir yargılama gibi görünen bu vaziyet, aslında ‘döngüsel’ dediğimiz yaşantımızın bir parçası halinde. Bazen farkında oluyoruz. Bazen ise hiç umursamadan yaşantımıza devam ediyoruz.
Başarılı olmak için bazı insanların başarısız olması gerekiyor.
Her başarısızlık ise insan ruhunda tahripkâr bir yapı bırakıyor.
Ruhumuz aslında üzülmemek üzerine kodlu.
Hepimiz birer Tanrı zerreciğiyiz.
Tanrı, üzmeyen ve sevgiyi hâkim kılmak için insanda ruhen hissedilince var olduğu anlaşılan, tarifi cismi zekayla zor; ama varlığında şüphe duyulmayan yaratılışın gayesi ve yaşamın nefesi.
Hal böyle olunca, başkalarının zararı ve zararından dolayı üzülmesine neden olmak: O insanın içindeki Tanrı zerreciğine yapılan veya yaptığımız cürmün kendisi değimlidir?
İnsanların beşerî kazançları ve elde edişleri.
Yine beşerî ilimler ile etüt edildiğinden, bu konu genelde mana aleminde metruk kalmakta.
Düşünce, “Natüralistler” gibi; her şeyin doğumunu, gelişimini ve çoğalmasını başka bir şeyin bozulmasına ve değişmesine bağlar.
Ne zaman bir şey dönüşüyor ve sınırlarını aşıyorsa, “Derhal önceden var olan bir şeyin ölümü gelir” / Lucrece (2) söylemiyle, insan ruhunun düşüncelerini ve yaşamdaki başarısızlıklarının sonucu travma haline dönüşmesine neden olarak, ümitsizliğe düşmesine vesile olur.
Hayatımız aslında dengede.
Sadece bizler şahsi menfaat uğruna veya kendi çevre çıkarlarımız için başkalarının başarısız ve mutsuz olması için vakit ayırıyoruz.
Bir başkası başarısız olacak, zarar edecek, mutsuz olacak ki bizler başarılı-karlı-mutlu olacağız.
İnsan başarıyı hayırlı bir iş, başarısızlığı ise şeytani görmekte. Oysa “Hayır da Şer de” Tanrı’dan.
İşin başarısız, yani şer bölümüne gelindiğinde, Tanrı’yı birden unutuveririz.
Misal; bir insan kaza veya dikkatsizlik, cinayet neticesi hayatını kaybedince. Kişi yakınları, üzüntüler içinde duygusal travmalar yaşar.
Tüm bu olanlar karşısında sevinen bir kişi vardır; geçimini mezar işlerinden sağlayan “Mezarlık Ustası”.
Bu konuyu Türk Mutasavvıflarının üstadı Yunus EMRE, “Nasihatler Kitabı”nda (Risaletün Nushiyye) şöyle aktarıyor.
Âdem iblis kim ola işi işleten Çalap
Ay u günü yaratıp leyl ü nehar eyledi
Ma’ni nedir İblis’ten fuzullukturur bizde
Duydunsa işbu sözden sırr’aşikar eyledi
Çalap aydır şol kula inayet benden ola
Ne şeytan azdırısar ne kimse kar eyledi
Altı bin yedi yüzü yıldan geçen Adem’i
Dile getirdi Yunus şimdi tekrar eyledi (3)
Kısacası yaşamda başarısızlık dediğimiz olgu, aslında Tanrı’ya olan bir sert duruş yerine, başarıyı arayan insanların, başarıya kavuşmalarına vesile olan Tanrı yardımı.
İnsan sorgulayınca, yaratıcının büyük ve bize bahşettiği akli yapının en zirve düşüncedeki hazinelerin ışıltısını görüyor.
Bizlerin her başarısız ve kayıp hallerimiz aslında başarıya sürüklediğimiz bir başka Tanrı zerreciğidir.
Hal böyle olunca, kayıp ve başarısızlık da ortadan kalkıyor. Sadece “KÜN!” diyenin emri ile olması gerekenler oluyor.
Başarısız her kişi, aslında başarıya taşıdığı bir kişi nedeniyle ibadetlerin en güzeline vesile oluyor diyebiliriz.
İşte; yaşama dair düşünüldüğünde küçük görünen, ama insan hayatını ve ömrünü etkileyen bir yapı.
Yaşama dair…
.
Emrah Bekçi, dikGAZETE.com
-Yazar / Yönetmen-
(1) DEMADES (M.Ö. 350-319), Atinalı politikacı. Parlak bir hatip ve diplomat olarak anılır. Atinalılar ile Makedonyalıları uzlaştırmaya çalışmış ve Atina’nın şerefli şartlarla teslim olmasını sağlamıştır. M.Ö. 335 yılında Büyük İskender, Yunanistan’a girdiği zaman da yine Atinalılar ile Makedonyalılar arasında aracılık yapmıştır. Harpalos’dan rüşvet almakla suçlandığı zaman, kendini savunmadı ve para cezasına çarptırıldı. İskender’in ölümünden sonra da haklarından mahrum edildi. M.Ö. 322’de Antipatros Atina’ya saldırınca, bu saldırıyı önlesin diye tekrar eski yerine getirildi. Rakibi Demosthenes ve Hypereides’i öldürtmek için elinden geleni yaptığı söylenir.
(2) LUCRECE, Latin Şair (M.Ö 96-55) Epikür ahlakını ve felsefi materyalizmi savunduğu “De Rerum Natura” adlı destanında, doğanın sıkı sıkıya kilitli kapısını kırmaya teşebbüs ettiği söylenir.
(3) Abdülbaki GÖLPINARLI, Yunus EMRE, Altın Kitaplar 1991, s.301.
Yaşama, dair,…,Emrah, Bekçi, @EmrahBEK4, yazdı,..., #YaşamaDair,Emrah Bekçi,