USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Washington Masası

05-07-2021

Kavimler Göçü, tarihin her zamanında yüzbinlerce insanı yollara düşürdüğü gibi tarihi coğrafyanın fay hatlarını tetikledi. Etrüskler, Batı Anadolu’dan İtalik yarımadasına; Hititler, Kafkaslardan Anadolu'ya; Frigler, Balkanlardan  Anadolu'ya; Hunlar, Orta Asya'dan ta Avrupa'ya büyük göç gerçekleştirdi.

Savaşların, doğal afetlerin, salgın hastalıkların, kıtlıkların yol açtığı büyük kitlelerin yer değişikliği halen aktif şekilde yaşanıyor.  Osmanlı İmparatorluğu’nun ekonomik, askeri ve idari sisteminin çökmesi, özellikle Ortadoğu toplumlarının demografik hareketliliğini göç faktörünü yoğunlaştırdı. 

Taşlar yerinden oynayınca helezonik değişim dönüşüm dalgası 21. yüzyılın gen haritasını yeniden kodladı.   

Morales; Latin Amerika’da Müslümanlar için kullanılan “Moro" sözcüğü ile ilgili görünüyor.  Latin Amerika’da Endülüs ve Arap kökenli Müslümanlara, daha yakın zamana kadar “Moro" denildiği biliniyor.

Durgun zekalı, geri zekalı anlamına gelen Moron sözcüğünün Müslümanların aşağılamak amaçlı kullanıldığı düşünülebilir. 

Latin Amerika Müslümanlarının  varlığından ilk haberdar oluşum, Çalakalem yazmakla tanınan, İslamı Kesimin Ahmet  Mithat Efendisi, Abdurrahman Dilipak’ın “Coğrafi Keşiflerin İçyüzü” kitabını okumakla başladı. 

İkinci kaynağım ise Bağdatlı Abdurrahman Efendi’nin kaleme aldığı ve “Brezilya'da İlk Müslümanlar” isimli bir risaleydi. Daha sonra Amerikalı Melun Canların Türkiye kamuoyunda tanınmaya başlanmasıyla, onların Amerika kıtasına ilk adım atan Türk denizcilerin soyundan gelmiş olabilecekleri  konuşuldu. 

Bu iddiaya göre Abraham Lincoln ve hatta Elvis Presley dahi Türk kökenli. Neredeyse bir çeyrek asırdır bu iddialar gündeme taşınıyor. 

En son Amerikan Türk Dernekleri Asamblesi’nin 25. Yıl toplantısında bir konuşma yapan, Wise Üniversitesi’nden Prof. Brent Kennedy, ABD’deki 75 bin Meluncan’ın 450 yıl önce bu kıtaya getirilen Osmanlı leventlerinin soyundan geldiğini öne sürdü. 

Kendisinin de kanını taşıdığı Meluncanlar’ın kökenini araştıran Kennedy, atalarının çoğunun Osmanlı neslinden geldiğine dair tıbbi, genetik, kültürel ve tarihi pek çok delile rastladıklarını belirtmiş, “Araştırmalarımıza göre, iç savaş sonrası Kuzey ve Güney’i birleştiren ve köleliği kaldıran ADB Başkanı Abraham Lincoln de bir Meluncan. Ayrıca Elvis Presley ve Ava Gardner’ın soyu da yine Meluncanlara dayanıyor” demişti.

ABD'de nüfusları 2 milyon civarında olan  Meluncan topluluğunun soyları, 1571 İnebahtı deniz savaşında esir edilen 10 bin civarındaki Osmanlı Leventine dayanıyor. Bu denizcilerin bir kısmı İspanyol ve İngilizler tarafından kürek mahkumu olarak kullanıldı ve daha sonra Amerika kıtasında kendi kaderlerine terk edildi.

Önce Virginia kıyılarında hayata tutunmaya çalışan Meluncanlar, bölge halkı ile kültür farkından dolayı yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle, Tennessee eyaleti civarındaki Apalaçyan dağlarına doğru çekilerek o bölgedeki Atabaşkan dil ailesine mensup Kızılderili kabileleri ile kaynaştı. 

ABD’de, Osmanlı leventlerinin torunlarından Meluncanlar’ın onursal lideri Prof. Dr. Brent Kennedy öldü…

ABD Virginia'da, Wise Yüksek Okulu'nun yöneticisi olan ve Osmanlı leventlerinin torunları olduklarına inanan Meluncanlar topluluğunun lideri Prof. Dr. Brent Kennedy'nin, uzun süren sağlık sorunları sonucu  Eylül 2020'de yaşamını yitirdiği bildirildi.

Amerika’daki Türk ve Türkiyeli unsurlar…

1810’da Boston’da kurulan ABD’nin Protestan misyoner teşkilatı ABCFM / American Board of Commissioners for Foreign Missions-Amerikan Yabancı Misyon Örgütü) misyonerlerinin yönlendirmesiyle, 50 bini Müslüman (Arap, Boşnak, Arnavut, Türk, Kürt) 400 bin Osmanlı vatandaşı; İmparatorluğun farklı şehirlerinden, özellikle de Anadolu’da Trabzon, Manisa, Elazığ (Harput), Malatya ve İzmir’den Amerika’ya göç etti. 

1820’de yapılan nüfus sayımı kayıtlarına göre Amerika’da 21 Türk yaşıyordu. Anadolu'nun tüccar Rumlar, Maruniler, Süryaniler, Yahudiler, Malakanlar, mezheplerini değiştiren Ermeniler, Ermeni komitacılar ile devletin güvenlik güçleri arasında sıkışıp kalanlar, askere gitmemek veya askerlik bedeli ödemekten kaçınan Ermeni gençler, Amerika’ya ilk giden göçmen kafilesindendi. 

İki yüz yıllık (1825 ve 1925) Büyük Ortadoğu Projesi’nin ilk yüzyılında Misyonerlerin asıl amaçları Müslüman olmayan Osmanlı yurttaşlarını Amerika’ya taşımaktı.  

Amerika’nın yerli halk Kızılderililerden boşaltılan toprakları onlarla doldurdular.  Büyük endüstri toplumunda sanayi sektöründe ihtiyaç duyulan ucuz iş gücünü onlardan karşıladılar.  

Amerika’ya göç eden Osmanlı vatandaşları Detroit, Boston, Clevlend’da ağırlıklı olarak deri fabrikalarında, otomotiv sektöründe ve çelik sanayinde ağır şartlar altında çalıştırıldılar.

12 Eylül 1865’te Bursa ve İzmir adlarını taşıyan iki Osmanlı savaş gemisi, görevlendirildikleri Basra Körfezi’ne gitmek üzere İstanbul’dan yola çıkar. Gemilerin rotası, Akdeniz üzerinden Cebel-i Tarık Boğazını geçerek Atlas Okyanusu’na oradan da sahilleri izleyerek tüm Afrika kıtasını dolaşarak, Basra’ya ulaşmak şeklinde belirlenmiştir. 

On yedi gün fırtınalarla boğuşan gemiler, çaresizlik içinde dalgaların sürüklediği limana, Güney Amerika sahillerine, Rio de Janerio limanına demir atarlar. Brezilya’da yaklaşık iki ay kadar kalan korvetler, tekrar denize açılır ve Ümit Burnu’nu dolanarak Basra Körfezi’ne ulaşırlar. 

Bu korvetlerin imamı Bağdatlı Abdurrahman Efendi, Brezilya’da Müslümanların olduğunu ve çok bilgisiz olduklarını görünce, gemi kumandanından izin alarak Brezilya’da birkaç yıl kalır. 

Buradaki Müslümanlar siyahîdirler ve buraya çoğunlukla Afrika içlerinden köle takasıyla getirilmişlerdir. Orada öğrendikleri İslam’ı burada yaşamaya çalışmaktadırlar. 

Bütün Müslümanların siyahî olduklarını zannetmektedirler, hatta Müslümanlığın siyahî ırka has bir din olduğuna inandıklarından, uzun yıllar Brezilya’daki halktan Müslüman olmak isteyenler bu inanç nedeniyle Müslüman olamamıştır.

Osmanlı Ordusunda savaşmak için Amerika’dan dönen Türkler...

Türklerin, Amerika kıtasındaki geçmişleri 17. yüzyıla kadar uzanıyor. Osmanlı Devleti’nden ABD’ye en büyük göç dalgası ABD’de köleliğin yasaklanmasından sonra oldu. 20. yüzyılın başlarında Ford Motor Şirketi’nin Detroit fabrikalarında 7 binden fazla Türk işçi çalışıyordu.

1. Dünya Savaşı, Türklerin ABD’deki varlığını olumsuz yönde etkiledi çünkü bu Türklerin çoğu ülkelerine dönüp Osmanlı ordusu saflarında savaşa katıldılar. Türk olmak böyle bir şey. 

İslam ve Türk temalı ABD Mason Locası ‘Mecca Shriners’…

Nasıl ki yeryüzünde her dinin veya inanç sisteminin birbirine benzemeyen yorumları uygulamaları varsa Masonluğun da farklı ritüelleri, loca anlayışları ve ilkeleri mevcut. Örneğin ABD’de halen faaliyet gösteren ABD’de 1870’’de kurulan Shriners Mason topluluğu da bunlardan biri.

Kurucuları, Osmanlı ülkesinde kullanılan fes giyiyor, alınlarına “İslam” (Moslem) yazılıyor. Bu Mason Locasının adı; ‘Mecca Shriners’. Türkçeye “Mekke Türbedarları” anlamında çevirmek mümkün. 

Acaba bu Mason Locası kurucularının soyları Meluncanlara uzanıyor olabilir mi?

Amerika’da İslam’ın yayılmasıyla  ilgili iki tez var, bunlardan birincisi Endülüslü denizcilerin bu kıtayla olan temasları ikincisi ise Osmanlı donanmasından bazı leventlerin bu kıtaya çıkarak yerleşmeleri. 

Müslüman görünümlü Bektaşi tasavvufuna ilgi duyan Masonların en tanınmışlarından biri de 29 Ocak 1843’te 9 çocuklu bir ailenin 7. çocuğu olarak Ohio eyaletinde dünyaya gelen Amerika Birleşik Devletleri’nin 25. Başkanı, William McKinley. 

İlginç bir kişiliği ve hayat hikâyesi var. 1861’de Amerikan İç Savaşına kuzey ordusu saflarında katıldı. 1877-1890 arasında ABD Kongresine seçilerek görev yaptı. 1891-1896 arası Ohio eyaletinin valisiydi. 3 Kasım 1896’da Başkanlık seçiminde ABD’nin Başkanlığını kazandı. 

Başkanlığı döneminde 1898’de İspanya’ya - Amerika kıtasındaki koloniler konusundaki anlaşmazlığı bahane edip savaş ilan etti. Savaş sonucu Küba’ya bağımsızlığı verildi, Filipinler, Porto Riko ve Hawaii de ABD’nin eline geçti. McKinley, 6 Eylül 1901’de Polonya asıllı Leon Czolgosz tarafından suikasta uğradı.

Suikasta uğradığı yer; ‘Mecca Shriners Mosque’ yani Mekke Türbedarları Mason Locasına ait bir tapınağın önüydü. 14 Eylül 1901’de öldü ve yerine Başkan Yardımcısı Theodore Roosevelt geçti. Daha önce McKinley tarafından Bahriye Bakanlığı yardımcılığına atanmıştı. 

McKinley, Hristiyanlığın Protestanlık mezhebine bağlı bir manevi düşünce sistemi olan Metodist bir ailede yetiştirilmişti. Metodistlerde dini eğitimin çocuklar için yüksek bir önceliği vardı. 

McKinley çalışkan olmasının yanı sıra sigara içmiyor, içki içmiyor, küfür etmiyor, dans etmiyor, oyun oynamıyor, kumar oynamıyordu. Herhalde onu tanısaydık hiç düşünmeden "bu adam Müslüman" derdik. McKinley, avukat oldu. Ohia’da şehrin en önemli bankacısının kızı Ida /Eda Saxton’la evlendi.

William McKinley, 3 Mayıs 1865’te, arkadaşıyla birlikte kampa gittikten birkaç ay sonra, Winchester, Virginia’daki 21 numaralı ‘Hiram Lodge’da Hiram Locası’nda Mason oldu. McKinley'in, birçok çağdaşına kıyasla oldukça muhafazakâr bir yaşantısı vardı. 

Kişisel bir skandala ya da tartışmaya hiç bulaşmamış McKinley, birçok araştırmacı için sıkıcı bir karakter olarak görülmüştü.  McKinley’ın ölümünden altın madeni sahibi ve Kaliforniya senatörü (1886-91) George Hearst’ün tek oğlu "New York Journal-American” gazetesinin sahibi William Randolph Hearst suçlanmıştır. 

Hearst’ın 1896 ve 1900 başkanlık seçimlerinde Başkan William McKinley’yi tröstlerin aleti olmakla suçlayarak William Jennings Bryan’ı desteklemesi buna sebep olarak gösterilir.

Türkçe adlandırmayla bu Mekke Türbedarlarına ‘Mecca Shriners’, her ne kadar masonluğun Arap temasının belirgin olduğu bir kolu denilse de, uluslararası yönetim organının adı temalarına uygun olarak “imperial divan” olarak geçse de kafalarına fes taksalar, birbirlerini selamlarken “es selamu aleykum” deseler de hatta ve hatta söylemlerinde İslam ve tasavvuf ön planda olsa da, tasavvufun Bektaşi akımından etkilenseler de, New Hampshire’deki merkezlerine Bektash Shriners denilse de, bu Mason Locasının gerçek kimliğini tespit etmek gerçekten zor, neredeyse mümkün değil. 

Neden mi? FBI’ın başında tam 48 yıl “kalmayı” başaran Edgar J. Hoover‘ın kafasına giydiği ve ay yıldızlı ve üstünde “Almas” yazısı bulunan fesli fotoğrafı büyük merak uyandırmıştı. 

Tam 140 yıl boyunca ABD’de aralarından ABD başkanları, FBI başkanı, üst düzey bürokratlar, Kongre üyeleri, yargıçlar, gazeteciler, işadamları ve sair birçok etkili ve yetkili barındırmış bir garip tarikata mensuptu. 

Mekke, Elmas, El Kuran, El Melaike, Ömer, Bektaş, Ali ve benzeri isimler verdikleri mabedlerinde, başlarına fesler takıp, sarıklar bağlayıp Müslümanlar gibi selamlaşıyorlardı. Peki kim bu adamlar? Kendileri “Shriners” diye anılıyor. “Shrine” İngilizce “mabed” demek. Ancient Arabic Order of the Nobles of the Mystic Shrine. Türkçesi; ‘Gizemli Mabedin Soylularının Kadim Arabi Tarikatı / Soylu Mistik Türbedarların Eski Arabistan Düzeni’.

Kuruluşundan 30 yıl sonra 1900’da ABD’nin başkenti Washington’da yapılan genel toplantıda Mekke Türbedarlarının tapınak ve üye sayısı 82 tapınak ile 50 bin üyeye ulaşmıştı.

Mekke Türbedarları, mason topluluğunun sadece ismi ve görüntü sembolleri, İslam ve Osmanlı ülkesi tarih ve kültüründen alınmıştı. 

Newyork merkezinde w 55th Street 135 numarada bulunan ve herkesin bir cami sandığı New York City Center binası yani Mekke Mabedi (Mecca Temple) ana cadde kıyısında görünüşü camiye benzeyen özel mimarisi ile inşa edilir. 

Üzerinde yeşil renge boyalı kubbesi vardı. Ama ana giriş kapılarının bulunduğu ön cephe ise Kabe’nin görüntüsünü yansıtıyordu. Mekke Türbedarları, mason topluluğunun binası İslami anlayış ve hayatın yaşandığı bir yer değildi. Toplantı, müzikal gösterilerin yapıldığı bir seyir yeri idi burası; (bizdeki Mevlevi Dergahları gibi) aynı zamanda da bir mason tapınağı idi. 

Bu locaya üye olmak her Masonun harcı değildi. Yeni ve alt dereceki çömez masonları kabul etmiyorlardı. 140 yıl boyunca sadece İskoç ve York ritlerine bağlı üstatlık derecelerindeki masonlar bu tarikata girebilmişti. 

Fred Van Deventer’in 1959 yılında yayınladığı “Parade to Glory: Shriners History/Zaferin Geçit Töreni: Tapınakçıların Tarihi" adlı kitabında anlattığına göre, yıllık büyük Shriner konseyi için toplanan Shriner Masonlar, 23 Mayıs 1900 günü Beyaz Saray’ın önünde resmi geçit töreni yaptılar. 

Yürüyüş kortejindeki 3 bin Shriner masonun en arkasında yürüyen emperyal üstad John Atwood, Beyaz Saray’ın balkonundan korteji selamlayan “mason biraderleri” ABD Başkanı William McKinley’e, “Selamun aleykum” diye yüksek sesle selam verdi. 

Böylece McKinley, kamuoyuna açık şekilde Müslüman selamlaşması yapan ilk ABD başkanı oldu. Washington Post gazetesinin o günkü nüshasında yayınlanan haberde yazdığına göre Washington esnafından, o gün yürüyüşe katılan masonlara satış yapabilmek için dükkanının önüne cami maketleri koyanlar bile olmuştu. 

Korteje eşlik eden Deniz Piyadeleri/Marine Corps Askeri Bandosu Shriner’lara jest olsun diye o gün üniforma yerine Arap elbiseleri giymişti. Üstad John Atwood, konseyin açılış toplantısını, “Müslümanların Mekke’ye toplanması gibi, kıtanın her yerinden bugün buraya toplandık” sözleriyle açmıştı.

Grubun 1920’li yıllarda yaşadığı büyük zenginlik ve Shriner şubeleri arasındaki rekabet oldukça büyük ve gösterişli mabedler inşa etmelerine neden oluyordu. 

Tamamının giriş kapısının üstünde, Latin harfleriyle, Arapça “La Galib İllallah /Allah’tan başka galib yoktur” yazıyorlardı. Pittsburgh’da bulunan “Suriye Camii” ise en meşhurlarından biri haline gelmişti. 

1960’lı yıllara kadar şehre gelip de namaz kılmak için yer arayan birçok Müslüman, gerçek bir cami sanıp yanlışlıkla bu binaya gittikleri anlatılır. 

Kennedy, Nixon’a karşı en sert çıkışlarından birini bu “cami-loca’’dan yapar. Shrinerlar bugün bile “Selamun aleykum – ve aleykum selam” diye selamlaşıyorlar. Bazı açılış ve resmi törenlerinde ‘Allah’ adını anıyorlar. ABD’de İslam’a ve Müslüman dünyasına ait ilk organizasyonların ortaya çıkmasında da Shriner etkisi var.

Nation of İslam” adlı siyah ırkçısı organizasyonun kurucusu Elijah Muhammed'in de onun ilham aldığı Noble Drew Ali’nin de birer Shriners olması tesadüf değil. Elijah da, Drew Ali de, Elijah’ın sonradan Allah olduğunu iddia ettiği Wallace Fard da Chicago’daki “Moorish Science Temple /Endülüs Bilim Tapınağı” üyesiydiler. 

Üçlünün İslam bilgisi, mabette gördükleri sembollerden duydukları sözcüklerden ibaretti. Nation of İslam’ın bayrağı, kırmızı zemin üstüne beyaz ay yıldız. Ama bunun Türk bayrağı ile hiçbir ilgisi yok. Shriners’larla alakası var. Çünkü Shriner’ların ortak sembolü, hilal yıldız ve bir pala. Nation of İslam hareketinden çıkan en ünlü isim Malik El Şahbaz Malcolm X oldu. 

El Hâc Mâlik eş-Şahbâz çocuklarına Atilla, Kubilay, İlyas, Melek ve Melike gibi Türkçe isimler koydu. 

Amerika’daki Bektaşiler, Cerrahiler, Nakşiler, Nurcular…

ABD’de Türk kökenli Müslüman toplumun bir araya geldiği, kimlik ve inançlarını sürdürülebilir boyuta taşıdıkları, bu ülkede yaşayan diğer din ve inanç sahipleriyle insani zeminde görüştükleri mekânlar da var. 

Dernek, dergah türü bu kurumların nasıl bir işleve sahip oldukları, Amerikan toplumunda üstlendikleri kutsi misyon tahmin dahi edilemez.

Irkçı ABD rejiminin siyahilere yönelik katı ambargosunu hiçe sayan, II Dünya Savaşının bütün şiddetiyle sürdüğü yıllarda Zenci müzisyenleri Büyükelçilik binasına davet ederek onlara kucak açan İstanbul Özbekler Tekkesi Şeyhi İbrahim Edhem Efendi’nin torunu, Atlantic Records’un kurucuları Ahmet Ertegün ve Nesuhi Ertegün’ün babası, 1934-1944 arası ölümüne kadar Washington, DC Büyükelçiliği görevinde bulunan Mehmet Münir Ertegün olmuştu. 

Amerika’da Bektaşi, Nakşi ve Cerrahi tasavvuf ekollerinin kurumsallaştığı tekke ve dergahların varlığı gösteriyor ki Amerika’da ‘istikbal inkılâbâtı içinde en gür sedâ İslam’ın/Türklüğün sedâsı olacaktır!

ABD’nin Michigan eyaletinde, Detroit kenti yakınlarında 120 dönüm arazi üstünde kurulu Bektaşi dervişlerin yaşadığı dergâhta, 500 ağaçlı meyve bahçesi, tahıl arazileri ve bostanlar bulunuyor. 

Ayrıca büyük ve küçük baş hayvanlarla iki bin tavuk beslendiği gibi ürünlerin bir bölümüyle dergahın ihtiyaçları karşılanırken, artan kısmı gelir getirmek amacıyla satılıyor. Dergâh çiftliğinin ürünleri, marketlerde satışa sunuluyor. 

Bektaşi Postnişini Recep Ferdi Baba…

ABD’nin Michigan eyaletinde, Detroit’e 20 km uzaklıktaki Taylor’da Bektaşi dergahını kurup 15 Mayıs 1954’te insanlığa kapılarını açanlar Arnavutluk’tan bu ülkeye göç eden Bektaşilerdir. Bu işin mimarı ise Recep  Ferdi Baba’dır. 

Bu pir-i fani, Hacı Bektaş Veli’nin yolunda dünya insanlığını aydınlatmaya ant içmiş bir hak dostuydu. 30 Ocak 1949 tarihinde Mısır’da bir araya gelen Hür Dünya Babaları oy birliği ile Kaygusuz Dergâhı’nın postnişi olan Ahmet Sırrı BabaDede Baba seçmişlerdir. 

Ahmet Sırrı Baba, Bektaşiliğin geleceğinden endişe duyduğu için Recep Ferdi Baba’ya Babalık icazeti vererek Amerika’ya görevli olarak göndermiştir. 

Rumeli Erenleri Hacı Bektaş Veli Koçakları…

Recep Ferdi Baba,1952 yılında New York’a yerleşmiş olan kız kardeşinin yanına giderek, tekke kurmak için uygun bir mekân arayışına girmiştir. Araştırmaları neticesinde Detroit şehri yakınlarında Taylor isimli Arnavut yoğunluklu bir yerleşim bölgesi bularak gerekli girişimlerde bulunmuştur.

Recep Baba, Kahire’den gelirken yanında bazı dervişlerini de getirmiştir. Recep Babayla gelen dervişlerin isimleri de şunlardır: Ergirili Derviş Lütfi, Avlonyalı Derviş Arşi,2 Yakovalı Derviş Bayram, Derviş Ali ve Derviş Abbas Mürteza. 

Türk Bedri Noyan Dedebaba’dan icazetliydi. Dergâh uzun yıllar “Bektaşiliğin Sesi” adlı bir dergi yayımladı.

Dergâhın yerleşim kısımlarında salon “baba”nın odası, misafir odası, ikinci katta dervişler ve dergâha hizmet edenler için 4 oda yer alıyor. Toprak altında ise mahzen bulunuyor. 

1963’te inşa edilen ve birçok odadan oluşan ikinci binada muhiplerin toplandığı meydanevi, cemevi, büro kısmı, kütüphane, baba için bir oda, meydan hizmetinde bulunan derviş için bir oda bulunuyor. 

Ayrıca Nevruz ve aşure günü törenleri için düzenlenmiş büyük bir salon var. Bu kısımlara sürekli yeni bölümler eklenerek dergah gelişiyor. Zengin bir kütüphaneye sahip olan Dergah’ın anayola bakan çatı kısmının ön yüzünde yeşil ve beyaz boyalı metalden yapılma 12 dilimli Bektaşilerin Teslim Taşı, Dergâha gelen canları ve yoldan geçen konukları Anadolu Alevi Bektaşilerinin 12 İmam ve Hacı Bektaş Veli sıcaklığıyla selamlıyor. 

Hacı Bektaş Veli’nin bereket kazanı Yeni Dünya’da kaynamaya devam ediyor. Recep Baba, 14 Eylül 1995 tarihinde Hakk’a yürüdü ve sırlandı. Vefatından sonra dergâhın Postnişini Arnavutluk’tan Feramul Baba.

Bektaşîlik tarihiyle uğraşan Amerikalı Türkolog John Kingsley Bırge (1888-1952)

Aile kökenleri İzmir Ödemiş  Birgi'ye uzanıyor. Birge soyadını kullanmasında 1914’te İzmir’deki Amerikan misyonlarında çalışması ile bağlantısı var. 

AmerikaBirleşik Devletleri’nde Connecticut’ın Bristol şehrinde dünyaya geldi. Yüksek öğrenimini gördüğü Yale Üniversitesi’nden 1909’da mezun olduktan sonra Connecticut’ta Hartford Teoloji Semineri’ne devam ederek buradan da 1913’te diploma aldı. 

1914’te İzmir’deki Amerikan misyoner teşkilâtında göreve girdi. 1923’te yurduna döndü, fakat 1927’de yeniden Türkiye’ye gelerek kısa süreler için Amerika Birleşik Devletleri’ne gidip gelmeleri hariç ölümüne kadar burada kaldı. 

Birge Türkiye’deki Amerikan misyoner kuruluşu olan Kitâb-ı Mukaddes Şirketi’nde (Bible House) ve bazı kültür kurumlarında öğretim görevlisi, öğretmen ve danışman olarak çalıştı; on yıl kadar da Yakındoğu Amerikan misyoner kuruluşlarının idare heyeti sekreterliğini yürüttü.

Bir taraftan da Washington’daki Library of Congress ile diğer bazı büyük Amerikan kütüphanelerine Türkçe yazma ve basma kitaplar alımında danışmanlık yaptı. II. Dünya Savaşı sırasında 1943-1944 yıllarında ve savaştan sonra 1947-1948’de Princeton Üniversitesi’nde ders verdi. Milletlerarası Doğu Araştırmaları Cemiyeti’nin (International Society for Oriental Researchs) kurucularından oldu ve cemiyetin Leiden’de yayımladığı Oriens adlı derginin idare heyetinde görev aldı. 14 Ağustos 1952’de Rumelihisarı’ndaki evinde öldü.

Ölümünden sonra günlük bir gazetede kendisiyle ilgili bir makalede kaydedildiği gibi J. K. Birge, Amerikan misyoner teşkilâtının temsilcisi olarak Türkiye’ye gönderildiği ve kuruluş gayesi temsil ettiği hıristiyan mezhebine adam kazanmak olan Bible House’da görev aldığı halde, av arayan bir avcı gibi misyonerlik etmeyi doğru bulmamış, kurumunun faaliyetlerini yalnız irfan hareketlerine göre ayarlamıştır. 

Böylece Türkiye ile Amerika arasında misyonerlik yüzünden ayırıcı bir hava meydana getirecek yerde birleştirici bir köprü oluşturarak Türk ruhunu ve Türk edebiyatını Amerika’ya tanıtmakta faal bir rol oynamıştır.

J. K. Birge, yaptığı saha çalışmaları ile İslam dinini, Türk dili, edebiyatı ve kültürünü yakından tanıma ve öğrenme fırsatı yakalamış bir Amerikalıdır. Yaptığı çalışmalar neticesinde ise Türkolog, oryantalist, misyoner, eğitimci ve belki de istihbaratçı kimliklerini bünyesinde toplamayı başarmış nevi şahsına münhasır bir kişilik olarak tarihteki yerini almıştır.

Cerrahiler…

Robert Kolej’de geçen gençlik yıllarında sosyalist; Batı’da geçen sanat dolu döneminde bohem ve anarşist; Fas’ta geçen ticaret döneminde zengin ve aristokrat; İstanbul’daki Cerrahî tekkesindeyken derviş; New York yıllarında ise ABD’de kurduğu Amerika Cerrahi Dergâhının şeyhliğini yapan Tosun Bekir Bayraktaroğlu’ndan söz edelim.

Mithat Cemal Kuntay’ın “Kolunu Harp Meydanında Bırakmış Bir Askere”, “Geçtin o kesik kolla önümden mütebbessim/ Bir gözyaşı, bir ukde-i muzlim gibi hissin/ Toplandı hararetle gelip göz bebeğimde/ Çarpıştı o mazlum o kesik koldaki ukde” diyerek Çanakkale Gazisi Yüzbaşı Tursun Bey’e ithaf ettiği bir şiiri vardır. İşte bu kolsuz kahraman Tursun Bey, Şeyh Tosun Bayraktaroğlu’nun “İslamiyet’i değilse de insaniyeti ondan öğrendik” dediği babasıdır.

1926 İstanbul doğumlu. İstanbul Robert Koleji’nde biyoloji okudu. Paris Bernard Leger ve Andre Lhote atölyelerinde sanat, mimari ve sanat tarihi eğitimi gördü. Berkeley California Üniversitesi’nde mimari, Londra Courtauld Sanat Enstitüsü’nde sanat tarihi okudu. 

Gençlik yıllarında Hint felsefesi, Budizm ve Gürciyef’in mistik öğretilerine ilgi duyan, Cumhuriyet elitlerinden sayılabilecek bir ailede yetişen Tosun Bekir Bayraktaroğlu, Londra’daki gençlik yıllarında Bülent ve Rahşan Ecevit, Can Yücel, Ali Neyzi gibi gençlerle aynı evi paylaştı. Ecevit ve Can Yücel’le birlikte bir koloni kurup Yunan adasında yaşama ütopyasından bizzat kendisi söz etmiştir. 

Rutgers Üniversitesi’nden sanat tarihi üzerine yüksek lisans aldı. New Jersey Fairleigh Dickinson Üniversitesi sanat ve sanat tarihi bölümü öğretim üyeliğinden emekli. 1961-1991 arasında ABD’deki üniversitelerde resim, sanat tarihi ve heykel dersleri verdi.

ABD’de çok sayıda sergi açtı. Fransa’nın ardından Fas’ta 10 yıl yaşayan ve ticaretle uğraşan Tosun Baba, Adnan Menderes tarafından Fas’a fahri konsolos olarak atanır. Fransız sömürgesi olan Fas’ta cumhuriyet taraftarı olduğu için baskı gören ve göz hapsinde tutulan Bayraktaroğlu, Fas’ın ardından ABD’ye tekrar gelerek yerleşir. 

Münevver Ayaşlı vesilesiyle 1969’da Cerrahi şeyhi Muzaffer Özak Efendi’yle tanışır. Muzaffer Özak merhumdan iki yıl süreyle tasavvuf ve hikmet dersleri alır. Efendi’nin tedrisinden geçtikten sonra şeyhi tarafından Amerika’ya irşad vazifesiyle gönderilir. Şeyhinin kitaplarını İngilizceye tercüme eder. Tosun Baba’nın, hatıratını derlediği “Amerika’da Bir Türk & Şeyh Tosun’un Hatıratı” adlı kitabının yanı sıra 1940’larda derlediği iki şiir kitabı, sanat tarihiyle ilgili birçok makalesi ve tasavvufa dair İngilizceye tercüme ve tefsir ettiği çok sayıda kitabı bulunuyor.

Sanat tarihi konularında birçok makalesi, radyo ve televizyon konuşmalarıyla birlikte, tasavvufa dair İngilizce’ye çevirdiği ve tefsir ettiği eserleri var. Bu eserler şöyle sıralanıyor: “The Way of the Sufi Chivalry”,”Inspirations on the Path of Blame”,”Secret of Secrets”,”Divine Governance of Human Kingdom”, “The Tree of Being”, “The Name and the Named”, “The Shape of Light ve The Path of Muhammad by Imam Birgi. 

ABD’de Cerrahi Dergâhını tesis ederek, yüzlerce kişinin ihtida etmesine vesile olur. Dünyanın farklı bölgelerindeki mazlumlar için yardım kampanyaları düzenler, yetimhaneler kurar. 

Sırlanmadan önce Amerika’daki Halvetî - Cerrahî topluluğuna Yurdaer Baba’yı câ-nişîn (vekil) olarak bırakan New York Nureddin Cerrahi Asitanesi’nin postnişini, Halvetî- Cerrahî Şeyhi Tosun Bekir Bayraktaroğlu, 15/2/2018’de Hakk’ın rahmetine yürüdü. Bayraktaroğlu’nun cenazesi, New York’taki Cerrahi Dergâhının bahçesine defnedildi. 

Cenaze merasimine katılan ABD’li Aisha Eleanor Hollen’ın Bayraktaroğlu’nun manevi kızı olduğunu söylemesi, tebliğ ve irşad faaliyetlerinin sınır tanımadığını gösteriyor. 

Aisha Eleanor Hollen diyor ki; “Tosun Baba ile 40 yıl önce arkadaşım sayesinde tanışmıştım. O zaman gençtim ve manevi anlamda doğru yolu arıyordum. Kendisi ile tanışana kadar İslam hakkında hiçbir fikrim yoktu. Tanıştıktan sonra zamanla kendisinin kızı gibi olmuştum ve bu şekilde Müslüman oldum” 

Farklı kültürlerden, farklı ülkelerden birçok insanı bir araya getiren ve Tosun Baba’nın hayatında olduğu gibi vefatında da birleştiren şeyin İslam dininin emrettiği sevgi, kibarlık ve alçakgönüllülük olduğunu ifade eden Hollen, Bayraktaroğlu’nun bunları her zaman taşıdığını söyledi. Ruhu Şad mekânı cennet olsun! Fethin önderlerine selam olsun, selam olsun!

Nakşiler…

İrşad hizmetini sürdüren bir diğer mekân Şeyh Nazım el- Hakkani’nin (Kıbrısi) icazet verdiği halifesi Şeyh Abdülkerim’in dergahı, New York eyaletinde Sydney isimli küçük bir kasabada bulunuyor. New York eyaletinde Sydney kasabası, 2002’den bugüne Osmanlı Nakşibendi tarikatına ev sahipliği yapıyor. Tarikatın şeyhi, 54 yaşındaki Abdül Kerim el Kıbrisi.

Şeyh Nazım (Kıbrısi) el-Hakkani 1976’da Şeyh Abdülkerim’i, Batı’daki ilk temsilcisi ve halifesi olarak, Amerika, New York’a gönderdi. Manevi vazifesi, Batıdaki insanlara İslam’ı tanıtmak ve kalplerine İslam sevgisini aşılamaktı, aynı zamanda, Birleşmiş Milletler’de Kıbrıs görevlisi olarak, diplomatik ilişkilerde görevliydi.

Şeyh Abdülkerim’in soyunun baba tarafından Fatih Sultan Mehmet Han’a, anne tarafından ise Hz.Hüseyin ve İbni Abbas’a uzandığı söylenmekte. Bu rivayete göre annesinin babası, Hz.Hasan ve Abdülkadir Geylani Hz.lerinin torunu, Salih Emir Hazretleri’dir. Annesinin anne tarafı ise Mevlana Celaleddin Rumi’ye dayanır.

 1994-5’te New York şehrinde ilk Nakşibendi Sufi Merkezi’ni kurmuş; ruhsal bir rehber, Şeyh olarak, İslamiyet’le yeni tanışanlara ve Müslüman olarak doğmuş olanlara, ruhsal yolcuklarında rehberlik ediyor. 

Türkiye, Avrupa ve Kıbrıs’a uzun seyahatlerde bulunan Şeyh Mevlana Nazım’ın Nakşibendi Hakkani Yolu’na yeni insanlar kazandırdı. Almanya, Güney Amerika, Hindistan, Çin ve Güney Doğu Asya’da dergahlar kurarak, insanların İslam’la tanışmasını sağladı.

Nurcular…

Anavatanı Türkiye olan ama karargâhı ABD olan bir hareket.  Çünkü Said Nursi, Amerika’nın, dünyanın en büyük devleti olduğunu ve din hakikatlerine sahip çıkıp dinsizlikle mücadele ettiğini, Müslüman devletler ile ittifak kurduğunu iddia etmektedir!

Gençlik Rehberinde, Üstadın talebe ve hizmetkârı Zübeyir Gündüzalp, Ankara Üniversitesinde verdiği konferansta, “Amerika’da, Beyaz Saray’da bütün dünyanın ve kâinatın güneşi olan Kur’ân-ı Hakîm yeşil ipekliler arasında lâyık olduğu yüksek mevkiye konuyormuş” diyor.

Emirdağ Lahikası'nda ise "Eskiden Hıristiyan devletleri ittihad-ı İslâma taraftar değildiler. Fakat şimdi komünistlik ve anarşistlik çıktığı için, hem Amerika, hem Avrupa devletleri Kur’ân’a ve ittihad-ı İslâma taraftar olmaya mecburdurlar” ifadesi yer alır.

Risale-i Nur külliyatını Amerika’ya ilkin Said Nursi’nin emriyle, muvazzaf asker hüviyeti ve devlet tarafından görevli olarak Ömer Okçu, diğer adıyla Hekimoğlu İsmail, yani İslamcı camiada meşhur “Minyeli Abdullah”ın yazarı götürmüştü. 

Nur cemaatinde Fırıncı Ağabey  olarak tanınan nüfus kâğıdındaki adıyla Mehmet Nuri Güleç, tâ 1970’li yıllarda Dr. Osman Birgeoğlu ile birlikte Amerika Birleşik Devletlerinde İngilizce Risale-i Nur neşriyatını başlattığı  söylenir. 

Günümüzde Amerika Birleşik Devletlerinin bir çok eyaletinde farklı Nur cemaatlerine ait,  Risalei Nur derslerinin yapıldığı evler, dernekler mevcut. FETÖ'cülerin Amerika’daki derin yapısına bakılırsa binlercesi kendi idealleri için gönüllü sürgünlüğü tercih etmişler. Okulları, şirketleri ile  Türk Devletine cephe almışlar… 

İstanbul/ Ankara - Washington arasında diplomatik ilişkiler…

Türk-Amerikan ilişkileri, 18. yüzyılın sonlarından itibaren, Akdeniz’deki Türk limanlarında sürdürülen deniz ticareti yolu ile gelişmiş ve Osmanlı Devleti ile ABD arasındaki ilk temaslar bu dönemde başlar 

İkisi de köklü geçmişlere sahip Osmanlı İmparatorluğu (Türkiye) ve Amerika Birleşik Devletleri arasındaki ilk resmi diplomatik temas, 11 Şubat 1830’da Kaptan James Biddle, David Offley ve Charles Rhind’dan oluşan ABD’li bir müzakere ekibinin Türk Hariciye Nazırı’na güven mektubu sunmasıyla gerçekleşir. 

Biddle, Offley ve Rhind, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye (Osmanlı İmparatorluğu) arasında bir seyrüsefer ve ticaret anlaşmasını görüşürler. Diplomatik ilişkiler ve Amerika  Birleşik Devletleri Konstantinopolis /İstanbul Sefarethanesi, 13 Eylül 1831’de David Porter’ın Maslahatgüzar sıfatıyla güven mektubu sunmasıyla kurulur. 

Amerikan Sefarethanesi 18 Haziran 1906’da Büyükelçilik mertebesine yükseltilmiş, John G. A. Leishman 5 Ekim 1906 tarihinde Büyükelçi sıfatıyla güven mektubu sunar. Amerika Birleşik Devletleri’nin 4 nisan 1917 tarihinde Almanya’ya savaş  ilan etmesinin ardından, Türkiye 20 Nisan 1917’de ABD ile diplomatik ilişkilerini, Almanların hatırına keser. 

Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye,  yazışmaların ardından 17 Şubat 1927’de diplomatik ilişkilerini yeniden tesis ederler. 

ABD’nin, Türk ulusunun Kurtuluş Savaşı’na kayıtsız kalmadığı, tarihi vesikalarla ortaya konulabilir. Yüz yıl öncesinde Ortadoğu’yu parsel parsel paylaşan emperyalist İngiltere ve Fransa; yeni küresel güç olarak dünya sahnesine çıkmaya hazırlanan ABD’nin, Anadolu üzerine kurulacak manda idaresini de üstlenmesine taraftardı. 

Amaçları ABD’nin, İngiltere ve Fransa’ya “Yeter artık; nalıncı keseri gibi hep kendinize yontuyorsunuz. Hoşaftan biraz da biz içelim” çıkışının önüne geçmekti. Çünkü Anadolu’da sömürü hortumuna girebilecek bir şey olmadığını düşündüler. 

Amerikalı Generallere göre Mustafa Kemal Paşa “Birleşik İslam İmparatorluğu” için çalışmaktadır!..

Amerika Birleşik Devletleri'nin 28. Başkanı (1913-1921) Thomas Woodrow Wilson; İngiltere ve Fransa’nın teklifinin uygulanabilirliğini test etmek için, 1919 yılı Ağustos ayında saha incelemesi yapmak üzere General James G. Harbord başkanlığındaki 46 kişilik bir heyeti Anadolu’ya gönderir. 

Bu heyetin açıklanan resmi görevi Ermeni katliamı konusunda inceleme yapmaktır. Lakin bu misyon, asli değil tali bir görevdi.  Heyetin kamuoyundan saklanan asli görevi ise ABD’nin Anadolu ve Ermenistan’da manda yönetimi kurmasının olabilirliğini araştırmaktı. 

ABD’li General Harbord, Mustafa Kemal Paşa ile Sivas'ta görüşmüş, Mustafa Kemal Paşa’ya veda ederken elini sıkmış ve şu sözleri söylemişti: “Eğer Amerikan ordusunda muvazzaf bir subay olmasaydım, gelir sizinle birlikte mücadelenizi izlerdim!” General James G. Harbord, hazırladığı raporda Ankara Hükümeti aleyhine bir görüş belirtmemişti. 

22 Eylül 1919 günü Sivas’da yapılan ve üç saat kadar süren  görüşmede Mustafa Kemal’in “...Bir millet varlığını ve istiklalini korumak için düşünülebilen teşebbüs ve fedakarlığı yaptıktan sonra, muvaffak olamazsanız demek, o milleti ölmüş saymaktır. Millet yaşadıkça, fedakârlığa katlandıkça muvaffakiyetsizlik söz konusu olamaz... İngilizlerin avucunda bir kuş gibi çırpınmaktansa, şerefimizle çarpışarak ölürüz...” sözü belirleyici oldu. 

Mustafa Kemal-Harbord görüşmesi Heyet-i Temsiliye’nin  22 Eylül 1919 tarihli oturumunda da konuşulmuş, Karar Defterine aynen şu cümleler yazılmıştır: “... Amerikan hükümeti tarafından Memalik-i Osmaniye ve Kafkasya’da tedkikat yapmak üzere gönderilen Ceneral Harbord heyeti Sivas’a vasıl olmakla, harekat-ı milliyenin maksat ve meşru gayesi, teşkilat ve vahdet-i milliyenin sebeb-i zuhuru, anasır-ı gayrı müslimeye karşı olan hissiyat, İngiliz propagandası ve icraat-ı hainanesi mufassalan ve müdellelen anlatıldı ve görüşülen şeylerin muhtıra halinde yazılarak avdetlerinde almak üzere Samsun’a gönderilmesi karargir oldu.”

Thomas Woodrow Wilson'un Anadolu’ya gönderdiği General James G. Harbord'un heyetinde bulunan üç generalden biri de Tümgeneral George Van Horn Moseley’de temasları ve izlenimleri hakkında rapor hazırlamıştı. 

Raporda, Milli Mücadele’yi yürüten Türk Ordusu’nun asker, kuvvet yapıları teçhizat, jandarma gücü ve sınır hatlarının özelliklerini detaylı olarak incelemişti. 

Moseley, Raporunda şu kanaatini aktarmıştı; "- Benim fikrime göre Mustafa Kemal Paşa ve Partisi birleşik bir İslam İmparatorluğu için çalışmaktadır. Rauf Bey kısaca bunu açıkça söyledi. Bu yapıda Hıristiyan ırkları kapsayan hiçbir şey yoktur ve Hıristiyanların haklarının korunması için gerekli tedbirler alınmalıdır. ” ABD, Lozan Barış Konferansı’na “gözlemci” statüsünde katıldı.  

1932’de Atatürk ve MacArthur görüşmesi…

ABD ile Cumhuriyet Türkiye’si arasındaki diplomatik ilişki tesisi 17 Şubat 1927 tarihinde Nota teatisi yoluyla yapılır. Cumhuriyet Hariciyesi, II. Dünya Savaşı öncesinde Birleşik Krallık yani İngiltere'nin  karşısına ABD desteği alarak  çıkmanın uygunluğunu pratize eder. 

Çünkü Savaş bitmesine rağmen Çanakkale ve İstanbul Boğazından ve dahi Trakya sınırından İngiliz askeri birlikleri çekilmemiştir. 

İkinci Dünya Savaşı’nın  en önemli  komutanlarından, Japonya’nın teslim anlaşmasını müttefikler adına imzalayan Amerikalı Orgeneral  Douglas MacArthur, 1932'de İstanbul’da Atatürk tarafından kabul edildi.

Atatürk, Amerikalı General MacArthur'a; "Almanya’nın İngiltere ve Rusya hariç olmak üzere bütün Avrupa kıtasını işgal edebilecek bir orduyu kısa zamanda teşkil edebileceğini, harbin 1940-45 seneleri arasında başlayacağını, Fransa’nın kuvvetli bir ordu yaratmak için lazım gelen özellikleri artık kaybettiğini, İngiltere’nin  adalarını muhafaza etmek için bundan sonra Fransa’ya güvenemeyeceğini" söyler.  

Almanya’nın İngiltere ve Rusya hariç olmak İtalya’nın Mussolini yönetiminde kalkındığına ancak İtalyan liderin Sezar rolünü oynamaya kalkışabileceğine dikkat çeken Atatürk, sözü Sovyetler’e getirir: “Avrupa’da vuku bulacak bir harbin başlıca galibi ne İngiltere ne Fransa ne de Almanya’dır, sadece Bolşevizmdir. Rusya’nın yakın komşusu ve  bu memleketle en çok harp etmiş bir millet olarak, biz Türkler, orada cereyan eden hadiseleri yakından takib ediyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz.   

Uyanan şark milletlerinin zihniyetlerini mükemmelen istismar eden, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen Bolşevikler yalnız Avrupa’yı değil, Asya’yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır.” 

Atatürk'ün öngörülerinde ne kadar haklı olduğu zamanla anlaşıldı.  ABD’nin, General MacArthur aracılığıyla Atatürk zaviyesinden Avrupa, Ortadoğu ve Asya politikasını belirlediği söylenebilir.

Amerika ile İngiltere arasında denizlerin egemenliği ve kapitalizm diktatörlüğü mücadelesi vardır.  Mustafa Kemal Atatürk gerek General James G. Harbord ile görüşmesinde gerekse Amerikalı Orgeneral  Douglas MacArthur ile görüşmesinde İngilizlere karşı ABD  ile yakınlaşma politikası izlemesi dahiyane bir strateji denilebilir.

Mesela Medine kahramanı Fahrettin Paşa’yı 1930 yılında Atatürk tarafından özel bir heyetle İbn Suud’a göndermesi bu bağlamda ele alınabilir.

Hatta ABD petrol şirketleri(Amerikan Socal -şimdiki Chevron) ile Suud Krallığı arasında anlaşma yapmasını sağlamak için Abdülaziz İbn Suud’la görüşmeye gelen Amerikan askeri ataşesi Albay J.D. Elliott, Türklerin çok gizli çalıştıklarını, kendilerinin aldıkları bilgiye göre, Türklerin asıl amaçlarının İngiliz etkisini kırmak olduğunu, bu sırada Fahrettin Paşa’nın Yemen’e de gidip orada da faaliyetler gösterdiğini kaydediyor.

Burada anlatmak istediğim,  Türkler İngiliz etkisini sadece askeri sahada değil, ekonomik alanda da kırmak için  Arabistan petrollerinin    İngiliz petrol şirketlerince değil Amerikalı, petrol şirketlerince  işletilmesi anlaşmasına ön ayak olmuşlardı.

2.Dünya Savaşı sonrası Ankara - Washington ilişkileri…

İlişkiler, özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra hızla genişleyip derinleşmiştir. ABD ile ikili, bölgesel ve küresel pek çok konuda her düzeyde yoğun bir ilişki ve ziyaret trafiği bulunmaktadır. 

Yukarıdaki satırlarda Türklerin ABD topraklarında  nasıl ve hangi şartlarda kök saldığından söz ettim. Men dakka dukka. Belki ava giderken avlandık. Amerikalılar da Türkiye’de derin yapılar oluşturdu.  Asıl bu örgütlenmeyi anlatalım. 

ABD patentli Fulbright Eğitim Komisyonu…

Cumhuriyet yıllarında “En milli dönem ne zaman?” diye sorulduğunda sanırım duraksamaksızın 1920-1938 arası dönem derim.  Bu sadece dış politika, kalkınma, askeri ittifak, bölgesel anlaşma konularında değil, Milli Eğitim politikalarının belirlenmesinde de geçerli.

Sol ve muhafazakâr çevrelerin cumhuriyet rejimine yönelik eleştirilerinde Milli Eğitim Bakanlığı’nda yuvalanmış ABD patentli Fulbright Eğitim Komisyonu farklı isimle de Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu’nu hedef alırlar.  

Fulbright projesi nasıl ortaya çıktı?

1946’da, İkinci Dünya Savaşı sonrasında; Senatör J. William Fulbright, Amerikan Kongresi'ne sunduğu kanun teklifinde, "Eğitim ve kültürel değişim yoluyla ülkeler arasında ortak bir anlayış” geliştirmeyi öneriyor. 

Bu teklif; Kongre tarafından da uygun görülünce dünyanın çeşitli ülkeleriyle, karşılıklı ilişkiyi ve işbirliğini esas alan "kültür anlaşmaları" yapıyorlar. 

Bu anlaşmalar çerçevesinde; Amerikalı öğrencilerin, öğretmenlerin, akademisyenlerin o ülkelerde araştırma yapmaları ile o ülkelerden gelen öğrencilerin, öğretmenlerin, akademisyenlerin Amerika'da araştırma yapmalarını finanse eden, destekleyen  “Fulbright Programı” başlatılıyor. 

Bu amaca uygun bir yönetim, organizasyon modeli geliştirilip; konunun tüm safha ve süreçleri belli kural ve yöntemlere bağlanıyor.  Araştırmacılara; eğitim, geçim, seyahat ve proje bazında AR-GE çalışmaları için mali destek sağlanıyor.

Fulbright anlaşması nedir?

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu farklı isimle “Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu”, 1949’da Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye arasında imzalanan ikili anlaşma olarak biliniyor.  

Bu anlaşma, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçtikten sonra 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı Kanun çerçevesinde çalışmalarına başlar. 

Fulbright Eğitim Komisyonu, kuruluş amacı olarak Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek olduğu belirtilse de bu komisyonun Türkiye’de eğitim politikalarını belirlemede etkin olduğuna dair Türk kamuoyunda eleştiriler hep yapıldı.  

Fulbright Bursu ile Türkiye'den Amerika'ya giden, Amerika'dan Türkiye'ye gelen binlerce araştırmacı var. Öngörülen amaca göre; Türk ve Amerikan halkları arasında, eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için çalışıyorlar. 

Anlaşma neleri içeriyor?

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında 27 Şubat 1946 tarihinde Kahire'de imza edilen Anlaşma gereğince temin edilen paraların kullanılmasına dair Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti arasında 27 Aralık 1949 tarihinde Ankara'da imza edilen Anlaşmaya göre; Türkiye'de Birleşik Devletler (ABD) Eğitim Komisyonu 1. Türkiye’deki okul ve yüksek öğretim kurumlarında Amerika Birleşik Devletleri vatandaşları tarafından veya bunlar namına yapılacak tahsil, araştırma, öğretim ve sair eğitim faaliyetlerini veya [Nefsi Birleşik Devletler, Havaii, Alaska (Aleutian Adları dâhil), Puerto Eico ve Virgin Adları haricinde] kâin Birleşik Devletler okul ve yüksek öğretim müesseselerinde Türkiye vatandaşlarının tahsil, araştırma, öğretim ve sair eğitim faaliyetlerini, nakliye, tahsil ücreti, maişet ve öğretimle ilgili diğer masrafların tediyesi de dâhil olmak üzere, finanse etmek, veya; 2. Nefsi Birleşik Devletler, Havaii, Alaska, (Aleutian Adaları dâhil), Puerto Rico ve Virgin Adalarında kâin Birleşik Devletler okul ve yüksek öğretim müesseselerine devam etmek arzusunda bulunan Türkiye vatandaşlarının, bu müesseselere devamları Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarını ve bu kabîl okul ve müesseselere devam imkânlarından mahrum kılmamak şartıyla, seyahat imkânlarını temin etmekle yükümlüdür.

Komisyon, dördü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dördü Amerika Birleşik Devletleri vatandaşı olmak üzere sekiz azadan müteşekkil bulunacaktır.  Bunlara ilâveten Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiye'deki diplomatik heyetinin başı (ki aşağıda «Misyon Şefi» ismiyle anılacaktır). Komisyonun fahrî başkanı olacaktır.  Misyon Şefi, komisyonda reylerin tesavisi halinde katî reyi verecek ve komisyon başkanını tâyin edecektir. 

Başkan, komisyonun fiili âzası sıfatiyle rey hakkını haiz bulunacaktır. Misyon Şefi, en az ikisi Amerika Birleşik Devletlerinin Türkiyedeki hariciye teşkilâtının muvazzaf memurlarından olmak üzere, komisyondaki Birleşik Devletler vatandaşlarını tâyin ve tebdil etmek salâhiyetini haiz olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti komisyondaki Türkiye vatandaşlarını tâyin ve tebdil salâhiyetini haiz bulunacaktır.  

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu…

Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, ya da diğer bir adıyla Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri Kültürel Mübadele Komisyonu, 1949 yılında Türkiye ve Amerika Birleşik Devletleri arasında imzalanan ikili anlaşma ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçen 13 Mart 1950 tarih ve 5596 sayılı kanun çerçevesinde çalışmalarına başlamıştır.

Komisyon, Türk ve Amerikalı üniversite mezunlarını, akademisyenleri, sanatçıları ve kamu görevlilerini eğitim, yaşam ve seyahat masraflarını kapsayan burslarla desteklemekte ve ABD’de eğitim almak isteyen Türk öğrencilere eğitim danışmanlığı yapıyor. 

Türk ve Amerikan halkları arasında eğitim ve kültürel değişim yoluyla ortak bir anlayış geliştirmek için kurulan Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu yönetimi, Yönetim Kurulu ve Genel Sekreterlikten oluşur. 

Komisyonun Yönetim Kurulu üyeleri, Türk ve Amerikan Hükümetleri tarafından atanmakta ve bu üyeler her iki ülkeyi temsil etmektedirler. Komisyonun bütçesi 1949 yılındaki kuruluşu itibariyle, Türk ve Amerikan Hükümetleri tarafından ortaklaşa oluşturulur. 

2019 yılında kuruluşunun 70. yılını kutlayan Türkiye Fulbright Eğitim Komisyonu, kurulduğundan bu yana yaklaşık 6.500 Türk ve Amerikalı öğrenci ile akademisyene burs olanağı sağlamış. Programlarını tamamlayıp ülkelerine dönen Fulbrightlılar, görev aldıkları önemli pozisyonlarda, Türkiye ile bağlarını sürdürerek, Fulbright’ın amacını uygulamış ve gerçekleştirmiş olmaktadırlar. Komisyonun merkez ofisi Ankara’da olup, İstanbul’da da bir irtibat ofisi bulunmaktadır.

Türk- Amerikan Derneği…

Türk-Amerikan Derneği (TAD), 1951 yılında Türkiye ve A.B.D arasında ikili anlaşma neticesinde kurulmuş köklü ve prestijli bir sivil toplum örgütüdür.

 Kurucu üyeleri arasında zamanın Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri, milletvekili Cemal Köprülü, milletvekili Prof. Halide Edip Adıvar, İstanbul Üniversitesi Rektörü Ömer Saraç, A.B.D. Ankara Büyükelçisi George Wadsworth, Robert Koleji Müdürü Floyd Black gibi isimler vardı. 

Türk-Amerikan Derneği, Cinnah Caddesi No:20 Kavaklıdere-Ankara adresinde yerleşik kendi binasında faaliyetlerini sürdürüyor. 

Türk-Amerikan Derneği, kuruluşundan bu yana, pek çoğu gelişim yıllarında kursa kaydolan ve şimdi Türkiye’de devlet, iş ve kültür alanlarında birer lider haline gelen on binlerce Türk vatandaşı için yüksek kaliteli İngilizce dil eğitimi ve kültür programları sunmuş, kaliteli İngilizce eğitim programları sunan diğer kurumlara da destek vermiştir.

İsmini 2006 yılında tescilleten TAD, dil eğitimi alanında sahip olduğu köklü deneyimi Türkiye çapında yaygınlaştırmak amacı ile girişimlerde bulunmuş ve 2006 yılında franchising işletmelerini faaliyete geçirmiştir. Şu an itibariyle  Türkiye’de toplam 17 Türk- Amerikan Derneği Yabancı Dil işletmesi ve 8 adet Türk Amerikan Derneği Anaokulu bulunmaktadır.

Türk-Amerikan-Derneği Merkez’de deneyimli ve uzman eğitim kadrosu tarafından verilen İngilizce, İspanyolca ve yabancılara yönelik Türkçe kurslarının yanısıra geniş bir yelpazede sosyal, kültürel ve sanatsal faaliyetler düzenlenmeye devam etmektedir.

Konusunda uzman konuşmacılar tarafından verilen sunum, seminer, panel ve konferanslar, yemekler, özel geceler, sergiler, İngilizce ve Türkçe tiyatro oyunları, uluslararası camia ve Türkler tarafından sahnelenen Broadway müzikalleri ve turlar gibi çok yönlü faaliyetler   gerçekleştiriliyor. 

TAD öğrencileri yabancı bir dil öğrenmenin yanısıra ABD ile kültürel entegrasyonu sağlayabilecek  faaliyetlere katılabilmekte, ana dili İngilizce/Türkçe olan veya farklı ülke vatandaşlarıyla kaynaşabilmekte ve öğrendikleri dili doğal ortamında pekiştirme fırsatı yakalamaktadırlar.

TAD Anaokulu-Çayyolu (Merkez)

TAD Ankara-Ümitköy Anaokulu

TAD Denizli Anaokulu

TAD Ankara - Bağlıca Anaokulu

TAD Erzurum Anaokulu

TAD Kayseri Anaokulu

TAD Ankara-Batıkent Anaokulu

TAD İstanbul-Ataşehir Anaokulu

TAD İstanbul - Beykoz Anaokulu

TAD Ankara-Eryaman Anaokulu

TAD İstanbul-Çekmeköy Anaokulu

TAD Ankara-GOP Anaokulu

TAD İzmir-Mavişehir Anaokulu

TAD Ankara-Oran Anaokulu

TAD Iğdır Anaokulu

TAD Gaziemir Anaokulu

TAD Bursa - Nilüfer Anaokulu

TAD Gaziantep Anaokulu

Yabancı DİL Kursları 

TAD Ankara - Armada

TAD Sivas

TAD Ankara - Bahçelievler

TAD Ankara - Batıkent

TAD Ankara - Ümitköy

TAD Denizli

TAD İstanbul - Bakırköy

TAD İstanbul - Kavacık

TAD İstanbul - Mecidiyeköy

TAD Ordu

TAD İzmir - Karşıyaka

Robert Kolej’den Boğaziçi Üniversitesi’ne ABD nüfuz ajanları…

Robert Kolej bir eğitmen, mucit, teknisyen, mimar ve kurucu olan Dr. Cyrus Hamlin ile tanınmış hayırsever ve zengin bir tüccar olan New York'lu Mr. Christopher Rheinlander Robert tarafından İstanbul'da kuruldu. 

Mr. Robert finansmandan sorumludur. Dr. Hamlin ise Birleşik Devletler'den kaynak sağlayarak Kolej'i kurma sorumluluğunu üstlenir. 

Yönetim Kurulu'nun aldığı kararlar doğrultusunda, Osmanlı toprakları  sınırları dahilinde ABD'nin etkisini artırmak ve yerli işbirlikçiler bulmak için Kolej'in kapıları ırk, milliyet, din gözetilmeksizin önyargısızca ve ayrım yapılmadan tüm öğrencilere açıldı. Eğitim dili İngilizce oldu. 

Bağışlar ve yardımlarla finanse edilen Robert Kolej’in ilk binası Hamlin Hall’un inşaatı 1871 yılında tamamlandı. Güney Kampüs'teki tüm tarihi binalar Birinci Dünya Savaşı'ndan önce inşa edildi ve inşalarında Kampüs arazisindeki ocaktan çıkarılan mavi kireçtaşı kullanıldı. 

Robert Kolej’in ekonomik durumu, 1930’lu yıllarda savaş öncesi Türkiye ekonomisinden ve Birleşik Devletler'deki ekonomik krizden oldukça etkilenir. 1960’lara gelindiğinde Robert Akademi'nin bugün Güney Kampüs olarak bilinen Hisar Kampüsü'nü tamamen yükseköğrenime bırakarak, Arnavutköy'deki kampüse taşınması, oradaki Amerikan Kız Koleji ile karma bir eğitim kurumu oluşturacak şekilde birleşmesi  planlanır. 

Mart 1971'de dönemin başkanı Dr. Everton, Robert Kolej'in üzerine herhangi bir kampüs üzerinde bağımsız bir üniversitenin kurulması için Türk hükümetini teşvik eden önergenin 26 Ocak 1971'de Yönetim Kurulu tarafından kabul edildiğini açıklar. 

Çalışmalar 1971 yazında sonuçlandırılır. Binaları, kütüphanesi, laboratuvarları, tüm imkanları ve personeliyle 118 dönümlük Güney Kampüsü 10 Eylül 1971'de tamamen Türk hükümetine devredilir. Boğaziçi Üniversitesi, yüz yıldan fazla Robert Kolej'in kampüsü olarak kullanılan alana resmi olarak kurulur. 

Ankara - Washington askeri ilişkiler…

II. Dünya Savaşı sonrasında  Türk Hariciyesi, Almanlara karşı cephe açılmasına yanaşılmadığı için İngilizlerin Ankaraya diş bilediğinin  farkında olarak Sovyetlerin yayılma tehdini bahane ederek ABD ile ykınlaşmayı planladılar. 

23 Şubat 1945'te Türkiye ile ABD arasında Ödünç Verme-Kiralama Yardımı Anlaşması imzalanır. 5 Nisan 1946: ABD'nin Türkiye'nin güvenliğine verdiği önemin göstergesi olarak, Washington'da ölen Büyükelçi Ertegün'ün naaşı Missouri Savaş Zırhlısı ile İstanbul'a getirilir. 

Ankara ve Washington arasındaki yakın ilişki Sovyet karşıtlığı ekseninde Truman Doktrini’nin uygulanmasını öngören 12 Temmuz 1947 tarihli anlaşma ile başlar.  Bu kapsamda Türkiye, ekonomik ve askerî yardım paketinden yararlandırılır. Karşılığında 1954 yılında ABD'ye İncirlik Hava Üssü'nü kurma izni verilir. Türkiye 1952’den beri NATO müttefiklerinden biridir. 

Ankara’daki Amerikancılar…

Türkçü hareketin en büyük açmazı, İngiliz, Alman ve Amerikan çıkarlarına yönelik dizayn edildiğini bir türlü kabullenememesinden kaynaklı. CIA güdümlü  kiralık Truva Atlarının sözde Turancı görünmeleri, süreci bilmeyenler için bir aldatmaca olabilir.  

Tez belli... İkinci Dünya Savaşı’nda Kırım başta olmak üzere Sovyetler Birliği çatısı altındaki Türk Cumhuriyetlerinin, Alman Nazi Ordusunun üstün silah gücüne dayanılarak sözde bağımsızlaştırılması.  

Sonuç hüsran. 

Yüzbinlerce Kırım Türkü'nün Alman Nazi ordusu destekçisi ilan edilerek sürgüne gönderilmesi. Vebali kimin? Alman emperyalizminin emrine giren Türkçüler'in değil mi?  Özbek Ruzi Nazar Sovyet, Alman ve son olarak ABD ordusunun kiralık savaşçısı… 

2. Dünya Savaşı’ndan önce ve savaş sırasında Sovyetler Birliği ve diğer Doğu Avrupa ülkelerini analiz etmeye odaklanan ve CIA’nın ana omurgasını oluşturan bu yapının mensuplarından biri de Ruzi Nazar'dı.

Ruzi Nazar'ın Gehlen'in gözbebeği olduğu, onunla birlikte Almanya'yı işgal eden ABD ordusuna tranfers olmasından belli.  Ruzi Nazar, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra CIA’nın Ortadoğu şefiydi… 

İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD'nin savaş zamanı istihbarat teşkilatı ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı'nın öncüsü Stratejik Hizmetler Ofisi Office of Strategic Services OSS’den,  Gehlen'in Sovyet aleyhtarı bir savaş ve propaganda makinesine dönüştürdüğü CIA’nın, önceliği doğal olarak Sovyetler'di. 

Ruzi Nazar onlar için biçilmiş kaftandı. Amerikalılar onu o kadar çok önemsediklerinden, CIA için çalışma teklifini ilk Amerikan başkanlarından Theodore Roosevelt’in CIA’da çalışan oğlu Archibald Roosevelt yapmıştı.  

Archibald Roosevelt ve Ruzi Nazar, 1951 yılında Bonn’da görüştüler. Roosevelt, Ankara’ya ‘Büyükelçi Yardımcısı’ olarak atandığını söylemişti ama aslında CIA’nın Türkiye İstasyon Şefi olarak görevlendirilmişti.  

Nazar, bu teklifi kabul etmesinin ardından Almancasının ardından İngilizcesini ilerletti. Columbia Üniversitesi’ndeki Ortadoğu Enstitüsü’nde çalışmaya başladı.

Nazar, burada birçok Türk diplomat ve devlet adamı ile de tanışma imkanı da buldu. 1959’da Türkiye’ye atanan Nazar, 11 yıl Ankara’da çalıştı. Sovyetler Birliği’ne karşı, Türkiye üzerinden yürütülen ‘Soğuk Savaş’ faaliyetlerin planlayıcısı ve uygulayıcısı oldu. 

Bu görevi için Türk personel bulmakta zorlanmayan Ruzi'nin insan kaynaklarını, Komunizm korkusu ile zihinleri formatlanan Türk Milliyetçisi gençlik oluşturdu. MHP lideri merhum Alparslan Türkeş ile yakın dost gibi kendisini lanse ettirdi. 

Ruzi Nazar, Cumhuriyet'in fabrika ayarlarını bozmaya çalıştı. Lakin tüm çabasına rağmen Milli Mücadele sırasında Ankara-Moskova arasında oluşan mutabakatın gizli de olsa işlerliğini engelleyemedi. 

Ruzi, Özbek olmasına rağmen casustu ve tüm enerjisini emperyalist Amerika'nın çıkarlarına harcamıştı.  Dediğim gibi, onun Özbek Türkü olması, Türkiye’den bazı milliyetçi isimleri tanıması, Türkiye'nin milli menfaatleri, Kadim Türk Derin Devlet Teşkilatı için çalıştığı anlamına gelmiyordu. 

Ekonomik panorama…

ABD merkezli Morgan Stanley 1890'dan beri Türkiye'de faaliyet gösteriyor. Türk hükümetine çok sayıda krediye katıldıkları ve endüstriyel gelişmelere yatırım yaptıkları, İstanbul merkezli olarak, yatırım bankacılığı, hazine hizmetleri ve yatırımcı hizmetleri genelinde kurumsal ve yatırım bankacılığı işlerinin tüm bölümlerinde hizmet ve ürünler sundukları kendi sitelerinde yer alıyor. 

J.P. Morgan, Avrupa'da yaklaşık 200 yıldır faaliyet göstermekte olup Avrupa, Orta Doğu ve Afrika'da (EMEA) sofistike bir yerel pazar varlığına sahiptir.

Bölgede, J.P. Morgan, finansal hizmetler ürün yelpazesinde benzersiz bir müşteri tabanına ve liderliğine sahiptir. Londra'daki bölgesel merkez, tüm büyük finans merkezlerinde ofisleri bulunan güçlü bir bölgesel ayak izi ile tamamlanmaktadır. 

Küresel olarak JPMorgan Chase Vakfı aracılığıyla, büyük operasyonlarda bulundukları şehirlerde ve Türkiye'ye hangi araçları kullanarak nasıl operasyon çektiklerini şöyle açıklıyorlar; “ hayırsever yatırımlar yapıyoruz ve bunları kendileri, aileleri ve toplulukları için daha iyi hayatlar kurmaları için onlara yardım ederek dezavantajlı duruma getiriyoruz.”

Soğuk Savaş yılları “Yeşil Kuşak” Projesi…

Marksistlerin dediği gibi, İkinci Paylaşım Savaşı sonunda dünya, Kapitalist ve Komunist blok olmak üzere iki kutuplu oldu. 

Sonradan Bağlantısızlar Hareketi ortaya çıksa da baskın ve belirleyici güç odağının iki merkezi Moskova ve Washington'du. 

ABD'li strateji uzmanları soğuk savaş dönemindeki Sovyet Rus yayılmacılığının önüne geçmek için ‘Yeşil Kuşak’ projesini kurguladılar.

SSCB’nin (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) yayılma politikalarından büyük endişe duyan ABD, İkinci Dünya savaşından sonra Doğu Avrupa’yı Sovyetler kaptırınca,  Akdeniz’i Sovyetlerden uzak tutmak için Yunanistan’a ve Türkiye’ye özel bir ilgi gösterir.

Her ikisini de olası bir komünist işgalinden korumak için hem Yunanistan’da (AMAG) hem de Türkiye’de (AMAT) Amerikan Yardım Misyonları kurar. 

Sonra da Yunanistan’da (JUSMAG) ve Türkiye’de (JAMMAT) Ortak Askeri Yardım Grup’larını kurar ve her iki ülkenin Askerini, Jandarmasını, Polisini ve Gizli Servislerini  idaresi altına alıp yönetmeye başlar. 1950 yılının sonunda bu kuruluşlarda çalışmak üzere ABD’den 1200 personel Türkiye’ye gelir. 

1952 yılında Yunanistan ve Türkiye NATO’ya kabul edildikten sonra 1952 yılında Türkiye’de Seferberlik Tetkik Kurulu (STK) kuruldu ve bu kurul adını 1965 yılında Özel Harp Dairesi’ne (ÖHD) değiştirdi. 

CIA tarafından finanse edilen STK-ÖHD doğrudan JAMMAT’a bağlıydı ve ana merkezi JAMMAT binası içindeydi. İşin ilginç yanı Türkiye Hükümetlerinin bu gelişmelerden ve kurulan örgütlerden, dairelerden haberleri olmadı.  

CIA’in eski şeflerinden William Colby, 1990 yılında bu kuruluşların varlığını dile getirince Türkiye halkı ilk kez duydu, devlet içinde devlet olduğunu. Türk Hükümetleri ise ilk kez bu örgütlerin varlığını 1974 yılında öğrendiler.

Dönemin Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’ten, Başbakanlığın örtülü ödeneğinden bu örgüte bina yapmak için para isteyince, örgütün varlığı hükümetin başı düzeyinde ortaya çıktı. 

Türkiye’de yaşanan 3 darbe, 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 ile 15 Temmuz Kalkışması bu örgütler kanalı ile CIA’nın organizasyonuydu. Asırların efsanevi Türk Ordusu Mustafa Kemal’in ordusu olmaktan çıkmış CIA’in ordusu haline getirilmişti hiç kimselere hissettirilmeden.

ABD’nin önü o denli açıldı ki, aynı anda Orduyu, Polisi, İstihbaratı ve Siyaseti bir el işareti ile yönetir hale geldi. ABD’nin hoşlanmadığı kişi devletteki görevinden uzaklaştırılıyor ve yerine güvendiği kişiler konuyordu hemen.

1974 sonrası ekonomik ve askeri ambargo, 1980’li yıllara kadar süren iç çatışmalar, ASALA, PKK ve diğer Türkiye karşıtı örgütlerin kurulması, Türkiye’de yaşananları fark edip müdahale etmeye hazırlanan Türk Ordusunun seçkin subaylarına kurulan “Ergenekon” kumpası, hep bu kuruluşların marifeti. Ülkemizde hâlihazırda 1.874 adet ABD sermayesine sahip şirket faaliyet göstermektedir.

 Geçmişte ABD orijinli Washington eksenli sahte Türk derin devletinin en önemli  insan kaynağını,  MİT personeli ile TSK mensupları oluştururdu.  Aman dikkat derin Türk devletine hizmet ediyoruz derken Kaptan Amerikaya Sam amcaya çalışmayın!

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Seçilmiş Kaynakça 

https://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/latin-amerika-da-musluman-olmak.html

https://www.dikgazete.com/osmanlinin-torunlari-orta-amerika-yi-salliyor-makale,1469.html

https://www.dikgazete.com/abdde-musluman-gorunumlu-masonlar-iste-gizli-mason-musluman-olan-ve-cami-de-oldurulen-abd-baskani-makale,767.html

http://kafkassam.com/malcolm-x-ve-yaser-arafatin-dostu-fidel-castro.html 

https://www.trthaber.com/haber/dunya/meluncanlarin-lideri-brent-kennedy-vefat-etti-518234.html/amp

https://www.dikgazete.com/dunya/abd-de-turkiye-ile-baglari-olduguna-inanan-meluncanlar-in-h561510.html

https://featherfoster.wordpress.com/2017/01/23/william-mckinley-and-czolgosz-the-assassin/ 

http://www.midnightfreemasons.org/2011/01/william-mckinley-true-and-upright-mason_05.html  

https://saadettekin.wordpress.com/projelerim/ 

http://www.aljazeera.com.tr/gorus/yanlis-turden-kafkasyalilar 

https://www.geni.com/people/Leon-Frank-Czolgosz/6000000017402634300 

http://murderpedia.org/male.C/c/czolgosz-leon-frank.htm 

Cemal Tunçdemir/ Bir zamanlar ABD’yi yöneten İslamcı Masonlar!/ http://amerikabulteni.com/2015/08/25/bir-zamanlar-abdyi-yoneten-islamci-masonlar/
https://tr.usembassy.gov/tr/our-relationship-tr/policy-history-tr/io-tr/

https://www.dikgazete.com/amerikanci-turancilarin-seyhi-ruzi-nazar-turkluge-degil-amerikan-emperyalizmine-calisti-makale,2583.html

https://tr.farsnews.ir/world/news/13990403001112

https://www.jpmorgan.com/country/TR/EN/jpmorgan

https://www.dikgazete.com/ataturkcu-trumpa-guvenlik-danismani-dayanmiyor-john-bolton-gitti-sira-michael-rubinde-mi-makale,1714.html

https://www.mfa.gov.tr/turkiye-amerika-birlesik-devletleri-siyasi-iliskileri.tr.mfa

https://www.dikgazete.com/jon-turk-ubeydullah-efendi-nin-amerikada-kurdugu-turk-haber-alma-teskilati-makale,1774.html

https://fulbright.org.tr/hakkimizda

https://www.dikgazete.com/milli-egitim-bakanligi-politikalarini-abdli-fulbright-komisyonu-mu-ingiltereli-british-council-miyonetiyor-makale,1089.html

https://www.taa-ankara.org.tr/dernek/tad-tarihce

https://www.mahalligundem.com/yazarlar/prof-dr-ata-atun/abd-ve-turkiye/343/

https://belleten.gov.tr/tam-metin/2436/tur

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/mustafa-kemal-ve-general-harbord-1563438

https://mrasar.wordpress.com/2018/10/28/mustafa-kemal-pasa-general-harbord-gorusmesi/

https://isteataturk.com/g/icerik/Mustafa-Kemal-in-General-Harbord-a-Verdigi-Mulakat-1919/844

James G. Harbord, CONDITIONS IN THE NEAR EAST: REPORT OF THE AMERICAN MILITARY MISSION TO ARMENIA, https://fatsr.org/wp-content/uploads/2018/06/Harbord-report.pdf

http://www.aleviweb.com/forum/archive/index.php/t-8982.html

https://www.cnnturk.com/2010/yasam/diger/12/13/new.yorkta.bir.naksibendi.tarikati/599286.0/index.html

http://www.osmanlinaksibendidergahi.com/sahibul-sayf

http://www.dr.com.tr/Kitap/Amerikada-Bir-Turk/Tosun-Bekir-Bayraktaroglu/Din-Mitoloji/Tasavvuf/urunno=0000000406618 – https://www.yenisafak.com/aktuel/amerikada-bir-turk-seyhi-398138

http://www.turkishjournal.com/2018/02/15/new-yorkta-yasayan-tosun-baba-vefat-etti/

http://www.dunyabulteni.net/haber/416974/amerika-cerrahi-dergahi-seyhi-tosun-baba-vefat-etti

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/new-yorkta-seyh-cenazesi-boyle-defnedildi-40746263

http://kafkassam.com/abdnin-manevi-fatihlerinden-cerrahi-seyhi-tosun-baba.html

https://alevikutuphanesi.wordpress.com/2013/08/21/amerika-bektasileri/

https://www.hurriyet.com.tr/dunya/bektasi-tekkesinde-amerikan-bayragi-17383118

https://islamansiklopedisi.org.tr/birge-john-kingsley

https://m.yeniakit.com.tr/yazarlar/ahmet-gulumseyen/spor-uzerinden-misyonerlik-faaliyetleri-1-35722.html

https://www.researchgate.net/publication/327073350_A_Missionary_Among_Turks_John_Kingsley_Birge_1888-1952_Life_Missionary_Activities_and_Works_Turkler_Arasinda_Bir_Misyoner_John_Kingsley_Birge_1888-1952_Hayati_Misyonerlik_Faaliyetleri_ve_Eserleri

https://sorularlarisale.com/89-said-nursi-amerikanin-dunyanin-en-buyuk-devleti-oldugunu-ve-din-hakikatlerine-sahip-cikip-dinsizlikle-mucadele

https://odatv4.com/asil-sorun-said-i-nursi-anlamadiniz-mi-04121814_m.html

https://www.iikv.org/i/3221-biz-amerikadayken-ingilizce-risale-i-nur-nesriyatini-baslatan-nur-talebelerinin-sasaali-amerika-hayati

http://www.boun.edu.tr/tr-TR/Content/Genel/Tarihce

https://tr.usembassy.gov/tr/our-relationship-tr/policy-history-tr/io-tr/

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
yeşim yeliz yeşil
yeşim yeliz yeşil 3 yıl önce
go home yanki
orhun
orhun 3 yıl önce
kitap gibi yazı okumak sabır istiyor ama mükemmel bir içerik