Modern hukuk anlayışına göre her suça karşılık belli cezalar mevcuttur. İşlenen suçun mahiyeti ve sebep olduğu zarar ile doğru orantılı olarak her suçun cezası farklı nitelik ve süreye sahiptir.
Banka soymak ile adam öldürmek suçlarının şüphesiz birine hakaret suçundan farklı cezalara karşılık geldiği bilinmektedir. Ancak hamile, ağır hasta veya küçük çocuk sahibi kadınların durumu şüphesiz farklı bir düzenlemeye tabi olmalı.
Bugünkü yazımda, suç-ceza mekanizmasının işleyişinden ziyade Türkiye’de bulunan tutukluların yani hapis cezası alanların bir bölümünün muzdarip olduğu bir sorunu işlemeye çalışacağım.
Mizah Dergisi Leman’ın bu haftaki kapak konusu hapishane koşullarında yaşamaya çalışan hasta hükümlüler oldu. Derginin kapağındaki karikatüre, “Vicdanının yitirmiş bir dünyadan başka nedir ki cehennem!” sözleri eşlik ediyor.
İnsan Hakları Derneği tarafından yayımlanan raporlarda, 2020 yılı başından bugüne 59 hasta tutuklunun yaşamını yitirdiği ifade ediliyor. İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin ise halen cezaevlerinde 604’ü ağır olmak üzere 1605 hasta tutuklunun olduğunu ifade etti.
Ankara Tabip Odası’nın web sitesinde yayımlanan 31 Ağustos 2021 tarihli ortak basın bülteninde şu ifadelere yer verilmiş:
“… hastane sevkleri dış güvenlik sorunları, ödenek yokluğu, pandemi vb. çeşitli gerekçelerle yapılmamakta ya da geciktirilmektedir. Başka cezaevine mahpusların sağlık dosyaları ile ilgili gecikmeler, geldikleri cezaevinde ilaç temini ile ilgili güçlükler, kurumun bulunduğu il/ilçe hastanelerinde hastanın takibini yapacak ilgili uzmanlık dalı hekiminin bulunmaması gibi nedenlerle özellikle kanser hastası olan ve kronik hastalığı bulunan mahpusların sağlığa erişimi engellenmektedir.
Cezaevlerinde ağız ve diş sağlığı ile ilgili sorunları olanlar açısından durum daha da vahimdir. Çoğu cezaevinde bu konuda tıbbi cihaz donanım ile diş hekimi ve yardımcı sağlık personeli yok ya da sınırlı sayıdadır. Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri Türkiye genelinde yeterli sayıda olmayıp bu merkezlere sevk ile ilgili de büyük sorunlar yaşanmaktadır. Ayrıca diş muayenesi gibi özellikli muayenelerde bile kelepçelerin çıkarılmaması sağlığa erişimi büyük oranda engellemektedir. Kronik hastalığı olan mahpusların diyet yemeği almalarında yaşadığı güçlükler ile normal yemeklerin besin değeri, miktarı konusunda, temiz suya erişimde sorunlar yaşanmaktadır. Kantinden yiyecek, içecek ve diğer ihtiyaçlar üzerinden yapılmak istenen alışverişlerde normalin çok üzerinden fiyatlarla satış yapılıyor olması, kadın mahpusların özel ihtiyaçlarına erişimle ilgili sorunlar ile ilgili çok sayıda şikayet başvurusu olmaktadır.”
Çocukları ve bebekleri ile cezaevinde olmak zorunda olan kadın hükümlüler ve tedaviye muhtaç olan ağır hasta hükümlüler konusunda basına yansıyan ve birçok uzman tarafından da “insan hakları ihlali” olarak görülen birçok olay gündeme zaman zaman taşınmıştı.
Ağustos 2020’de Mustafa Kabakçıoğlu’nun Gümüşhane Ceza İnfaz Kurumunda, tek kişilik hücrede plastik bir sandalyede hayatını kaybetmesine dair fotoğrafların HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu tarafından ‘Twitter’da paylaşılması sonrası cezaevlerinde yaşanan ihmal iddiaları geçtiğimiz yıl da gündeme gelmişti.
Kasım 2021’de BBC Türkçe tarafından, ağır kalp hastası tutuklu yakını, İnci Güler Altındağ’ın haberine yer verilmişti. İnci G. Altındağ’ın 28 yıldır hapiste olan ve müebbet hapis cezası alan ağabeyi Abdülselam Güler için “adalet nöbeti” eylemine katıldığına yer verilen haberde, kalp hastası abisini uzun zamandır göremediğini belirten İnci, abisinin nefes alıp vermekte güçlük çektiğini anlatmıştı.
“T24” Haber Sitesi’nde 15 Aralık 2021 tarihinde yer alan haberde ise, Halil Güneş adlı mahkûmun tek kişilik hücrede hayatını kaybettiğini okuduk. 1993 yılında 23 yaşındayken tutuklanan Güneş, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası nedeniyle yaklaşık 29 yıldır cezaevinde tutuluyordu. Uzun zamandır akciğer ve kemik kanseri hastalığıyla savaşan Güneş, yaşama mücadelesini hapishanede kaybetti.
Montesquieu’ya göre, “bir tek kişiye yapılan haksızlık, bütün topluluğa yönelmiş bir tehdittir.”
Maalesef tutuklu hastalar, bebekler ve çocuklar varken insan hakları ve adalet söyleminin içi gerçekten bomboş.
Siyasal iktidar ve sivil toplum örgütleri bu problemin çözümü için ivedilikle somut adımlar atmalıdır.
Vicdanını kaybetmiş bir düzene “Dur!” demek hepimizin insanlık görevi.
.
Dr. Begüm Burak, dikGAZETE.com