USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Veda ediyorum

Veda ediyorum
09-04-2025

Veda ediyorum

Şüphesiz insan çok cahil ve zalimdir” (Kur’an, 50/72)

Yıllar önce, Fazilet Partisi’nin kapatılma kararı üzerine “Utanıyorum” başlıklı bir yazı (Radikal, 26 Haziran 2001) yazmıştım. Bu ülkede “ana muhalefet partisi kapatılırken, başörtülü kadınlar ‘suçlu’ muamelesi görürken özgürce dolaşmaktan utanıyorum” demiştim. O kapatılan partinin devamı olanlar iktidara geldi, ülkeyi 23 yıldır yönetiyor. 2010 yılında, bu kez “Korkuyorum” başlıklı bir yazı yazmıştım. Şimdi de korkuyorum, asıl bu kez korkuyorum, hem de çok korkuyorum. Hem kendi adıma hem ülkem adına korkuyorum.

Dertler paylaşınca azalır” (*) başlıklı bir yazımda, şimdiye kadar başıma gelenlerin bir kısmını ilk kez paylaşma ihtiyacı duyduğumu yazmıştım. Benim partim, cemaatim, sosyal medya hesabım, takipçilerim yok. Üstelik, düşüncelerim hiçbir kesimden insanın hoşlanacağı türden değil. Tam da bu nedenle, laik kesimin hoşlanmadığı özgürlükleri savunduğum dönem, akademik hayattan dışlandığımda kimse destek olmadı. Sonra iktidarın baskısı ile ana medyadan dışlandığımda beş yazar dışında, kimse ses çıkarmadı. Bazıları görüşlerime katılmadığı için, sonra baş muhalif kesilen bazıları ise o zaman işlerini kaybetme korkusuyla ifade özgürlüğü adına tek kelime etmedi.

Cumhuriyet gazetesinden atıldığımda, gazetenin görüşlerine uzak bazı demokrat arkadaşlar bile, Darwin teorisine inanmadığım için atılmayı hak ettiğimi yüzüme söylediler. Bu durum, büyük bir yalnızlık demek, hep bu yalnızlığın, ezberler dışında kalmanın, katlanılması gereken bir bedeli olduğunu düşündüm. Ancak, bu yalnızlık artık tehlikeli hale gelmeye, boşunalık duygusu ağır basmaya başladı.

Şimdi son dönemece gelmiş durumdayım. Mart ayı başında, Ramazan’ın ilk günü, “Akit TV”de bir programa davetliydim. Eşin-dostun uyarılarına kulak asmadım, hangi mecra olursa olsun ayırt etmemek gerektiğini düşündüm, programa katıldım. Program boyunca ısrarla Kürt meselesi ile ilgili görüşlerim, zamanında başıma iş açan eski görüntüler, çarpıtılmış konular gündeme geldi. Bir kez daha tüm samimiyetimle görüşlerimi izah etmeye çalıştım. Bundan hiç rahatsızlık duymadım. Ne büyük bir gaflet!

İşaret fişeği miydi, uğursuz bir alamet mi bilmiyorum ama ertesi gün de “Oda TV” denilen mecra, bu programın tepki toplayacak bölümlerini kapsayan bir haberini yapmış. Biri İslamcı, biri ulusalcı, birbirinden uzak gibi bilinen iki mecra, bilerek veya bilmeyerek beni hedef haline getirebilecek noktada buluşmuş. Nitekim, iki buçuk hafta sonra hakkımda 2014 yılında, bir kadın gazeteciler ziyareti çerçevesinde, Suriye’nin Kürt bölgesinde çekilmiş bir fotoğrafa dayanarak “silahlı örgüt üyeliği” ithamı ile ağır ceza davası açıldığı tebliğini aldım. Nasıl bir iştir, anlamak zor. Kim benim değil silahlı, herhangi bir örgüt üyesi olabileceğime ciddi ciddi inanır akıl yürütmek mümkün değil.

Bu zaman zarfında, eşim-dostum, yine beni kabahatli buldu, neden Akit TV’nin programına çıktım, zamanında başıma onca iş açan bu konulara, sorulara muhatap olmanın yolunu açtım. Bu tür yayınlar, olayları köpürtme aracı değil miydi?

Ne diyeyim, onlar da haklı. Nasıl bir ülkede yaşadığımın farkında değil miyim, değilsem olmam gerekmez mi? Gerekir gerekmesine de ben hep bu düşünceyle hareket etmeyi reddetmiş biriyim. Saklanacak, gizlenecek bir şeyim yok, ne söylüyorsam bu ülkenin iyiliği adına yazdım, çizdim, söyledim diye düşündüm. Bir başka gaflet!

Sadece benim değil, bu ülkeye dair fikir yürüten kimsenin zarar vermek amacı taşımadığı düşünürüm. Peki, bir ülkeye zarar veren düşünceler yok mudur? Bence vardır, bir fikrin fanatiği olmak bunlardan biridir, çünkü fanatik görüşler, aynı ülkede yaşayan insanları birbirine düşman eder. Aynı ülkede yaşayan insanlar arasında düşmanlıktan daha tehlikeli bir şey olabilir mi?

Hiç milliyetçi değilim ama insanın ülkesini sevmesi, sakınması için milliyetçi olması gerekmiyor. Doğrusu, ben tam tersine milliyetçiliğin, ülkesini sevmenin ötesinde, toplumda düşmanlık yaratan bir ideoloji olduğunu düşünürüm. Nitekim, şimdilerde milliyetçilik adına, kendini bu ülkenin “gerçek sahibi” ilan edenler, mevcut iktidara muhalefet eden herkesi “düşman” bellemiş vaziyette.

Aklı başında, sorumluluk sahibi herkesin itidal çağrısı yapması gerekirken, iktidar çevresinde pek çokları kalemini sivriltip, ateşe körükle gidiyor. “İç düşman” tanımı yapıyor, “İsrail ajanlığı”, “beşinci kolithamları havada dolaşıyor. Başörtüsünü düşman belleyerek yapılan haksızlıklar bir yana, demokrat geçinenlerin dahi “kamu hayatında dini sembol olmaz” şeklindeki düşüncelerine karşı çıkmış biriyim.

Bir zamanlar mazlum olanlar nasıl zalim olabilir?” diye de sormuyorum. Pekâlâ olabilir, işin ucunda para, mevki gibi çıkarlar varsa olabilir, oluyor. İntikam duygusu varsa olabilir, oluyor.

Diğer taraftan, başka kafada olanların, “Aldandınız, sizi kandırdılar, siz onları savundunuz sonuç böyle oldu” laflarına da hiç mi hiç kulak asmam. “Herkes kendi ahlakına uygun olanı yapar” diye düşünürüm, ben de kendi ahlak anlayışıma, inandığım değerlere uygun olanı yaptım, değil pişman olmak bir yana, bir saniye bile tersini düşünmedim, düşünmem.

Yurtdışında yaşama özlemi duyanlara şaşarım. İmkân olduğu halde, hiç yurtdışında yaşamayı düşünmedim. Ona da pişman değilim. Sadece, kendi adıma da ülkem adına da artık korkuyorum. Kendi adıma, soluğu cezaevinde alırsam kedilerime kim bakar diye korkuyorum. “Torun” saydığım, yeğenimin küçük kızından ayrı kalırım diye korkuyorum. Geçirdiğim ölümcül hastalığın izleri, sağlık durumum, yaşım itibarıyla tahammülüm, mecalim bitmek üzere diye korkuyorum. Ülkem adına, bir karanlık tünelde nereye gittiğimiz meçhul hale geldiği için korkuyorum. O küçük kız için korkuyorum. Gocunulacak yanı yok, insan, korkan bir varlıktır.

Sonuçta bu nedenle ve başıma açılan son davada sonuç ne olursa olsun, hep bir vatandaşlık görevi olarak gördüğüm ülkeme ilişkin siyasi yorum yazısı yazmaya, görüş bildirmeye son verme kararı aldım.Formun Altı

Ülkemizin içinde bulunduğu düşmanlık ve gerilim ortamının oluşmasında payı olanlara gelince; ister kişisel çıkarlar, hırslar uğruna, ister intikam duygusu ile ve hatta isterse bir zamanlar iyi niyetle yola çıkmış olsunlar, bu günlerde aklıma hep Azhab suresinin 72. ayeti geliyor.

Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif etmiştik, onlar yüklenmekten çekindiler insan yüklendi. Şüphesiz insan çok zalim ve cahildir.”

.

Nuray Mert, dikGAZETE.com

(*) Dertler paylaşınca azalır

https://www.dikgazete.com/yazi/dertler-paylasinca-azalir-7772.html

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?