“Öyle puslu hava ki, şeytan bile Müslüman mintanı giyiyor” demiş merhum Karabekir Paşa. Evet tıpkı Karabekir Paşa’nın bahsettiği gibi puslu bir dönemden geçiyoruz.
Bir yanda Türk milletinin onuru ve namusu için can alıp can veren isimsiz kahramanlarımız, diğer yanda o isimsiz kahramanlarımızın onurlu savaşını gölgelemek için çırpınan içimizdeki etki ajanları.
Bu etki ajanları, öyle profesyonel çalışıyorlar ki kimi zaman bunları medyada algı operatörü olarak, kimi zaman üniversitede öğrenci-akademisyen olarak, kimi zaman Meclis’te terör destekçisi olarak, kimi zaman da sahada terörist olarak görebiliyoruz.
Onlar çalışıyor lakin kadim devletimizin aklı da elbette çalışıyor ve bu içimizdeki etki ajanlarının faaliyetleri muhakkak ki kenara not alınıyor.
Libya’ya bir asır sonra yeniden dönüyoruz bunlar el freni oluyor, Suriye’nin kuzeyinde kurulması istenilen terör devleti projesini bozuyoruz bunlar engel olmaya çalışıyor, Kandil’i terör örgütünün başına yıkıyoruz bunlar “Neden” diye soruyor, Akdeniz’de hakkımız olan enerji kaynakları için onlarca devleti karşımıza alıyoruz bunlar yanımızda duracaklarına, arkamızdan vurmaya kalkıyor.
“Nedir bunların derdi” diyorsunuz biliyorum!..
Bunların derdi, yüz yıl önce açılan hesabı bugün kapatmaya çalışan Türkiye ile…
Bunların karın ağrısı Kafkasya’da yarım kalan hesabı kapatmak için yeniden o coğrafyaya dönen Türk devlet aklıyla…
Bunların meselesi, Osmanlı askerlerinin terk etmek zorunda kaldığı topraklara bugün yeniden ayak basan Türk Silahlı Kuvvetleri ile…
Bunların düşmanlığı, yabancı ülkeler adına casusluk yaparak Türk devletini ele geçirmeye çalışan FETÖ’yü ezen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile…
Bunların düşmanlığı, devletinin yanında duran, canı pahasına ordusuna ve ülkesine sahip çıkan Türk Milleti ile…
Boğaziçi’nde devletin anayasasına uyarak atanan rektörü kabullenmeyenler, neredeyse çeyrek asırdır girdiği her seçimi kazanan Cumhurbaşkanı’na “sözde” diyerek itham edenler, 15 Temmuz’a “tiyatro” diyerek meşrulaştıranlar, kendilerine “Ülkücüyüz” deyip, terör örgütü destekçisi bir partiyle örtülü ittifak yapanlar, AK Parti sayesinde Bakanlık, Başbakanlık, hatta Cumhurbaşkanlığı yapıp, sonra yanlışlarından dolayı kapı önüne konuldukları için muhalif kesilenler, terör örgütü PKK’nın sözde elebaşı için “heykelini dikeceğiz” diyen terör destekçisini mapustan kurtarma telaşına düşenler ve daha nicesi türlü oyunlar kurup, bu devlet için gecesini gündüzüne katarak çalışanları, en ağır hakaretlerle, tehditlerle sindirme derdindeler.
Düşünün ki dün Sivas Katliamı sorumlusu diye itham ettikleri kişiyi, bugün sırf yüzde 1 oy için göklere çıkarıyorlar… Bakanlığı döneminde ekonomi politikalarını en ağır şekilde eleştirdikleri eski AK Partili zatı, şimdi kendileriyle beraber hareket ediyor diye iktisat dehası görüyorlar, “Stratejik çukur” diye makaraya aldıkları eski Başbakan’dan yardımlarını esirgemiyorlar…
Durum o kadar vahim ki; “eşi başörtülü” diye cumhurbaşkanlığını engellemeye kalktıkları, uğruna milyonlarca kişiyi toplayıp mitingler yaptıkları şahsı, neredeyse 2018 yılında Erdoğan'ın karşısındaki Cumhurbaşkanı adayları yapacaklardı.
Ben artık bu durumu “muhalefetin başarısızlık sendromu” diye nitelendiriyorum.
Çeyrek asıra yakındır girilen her seçimi kaybetmenin olumsuz psikolojisiyle dün düşman gördüklerine, bugün "dostumuz" diyorlar ve “dostlarla iktidara geleceklerini” iddia ediyorlar.
Bu kadar çelişkiyi, başarısızlığı ve benzemezliği bu millet kaldırmaz.
“Dostlarla iktidar” diyerek çıktıkları yola, “dostlarla muhalefet” olarak devam edebilirler…
“Kervan yolda düzülür” mantığıyla hareket ederek, hiçbir hazırlıkları, programları, çözüm önerileri olmadan iktidar hayalleri kuruyorlar.
Ne diyelim; mutlu hayaller…
.
Mustafa Aygül, dikGAZETE.com
Veyseloğlu 4 yıl önce
Levent 15 4 yıl önce