Bu yazı serisinin temel amacı, yabancı gizli servislerin ülkemizde gerçekleştirdiği haber alma faaliyetlerini gündeme taşımak değil, bu gizli servislerin Cihanşümul Kadim Türk Devleti merkezinde paralel bir derin devlet oluşturma çabalarını ifşa etmektir.
Anadolu’da Türkleşmiş Fransızlar var!..
İtalyanca Turchia veya Fransızca Turquie sözcüğü "Türk ülkesi" yani “Türklerin egemenliğinde olan yer” demek.
Altıncı yüzyılda Bizans kroniklerinde bütün Orta Asya’ya “Turkhia”, yani “Türklerin yaşadığı yer”, “Türklerin Ülkesi” denildiği belirtilir.
12. asırdan itibaren Avrupa'da hazırlanan atlas çizimlerinde Anadolu’ya Turchia (Türkiye) ibaresi yer almaya başladı.
Bu ismi ilk kullananların İtalyan tacirleri olduğu söylenir. Nitekim Marko Polo anılarında Anadolu’dan “Turcia Minor (Küçük Türkiye)”, Orta Asya’dan “Turcia Major (Büyük Türkiye) diye söz eder.
Türk Etnomisi ve Anadolu Etnolojisi…
Türkiye, Trakya ve Anadolu ile Türk vatanıdır, Türk yurdudur, kendisini Türk hisseden, 'Ne mutlu Türk'üm diyene' ülküsünü benimseyenlerin ülkesidir.
Katranı kaynatmakla olmaz şeker, insanın cinsi neyse ona çeker…
Avrupa’dan Anadolu’ya gelen Galatlar M.Ö. II. yüzyıldan itibaren özellikle Orta Anadolu’da başkent Ankara’yı kapsayan bir coğrafyada yerleşmişlerdi. Galatların yerleştiği bölgeye Antik Çağ'da Galatya adı verildi. Galatların Galyalılarla aynı soydan oldukları söylenir.
Muhtemelen günümüz Fransızların ataları, bu Galatlar ve Galyalılardı. Ne hikmetse bu kavmin Anadolu sevdası sonraki çağlarda da devam etmiş. Örneğin haçlı seferleri sırasında Anadolu’ya yerleşen hatta Anadolu Selçuklu devletinde ücretli askerlik yapan Frank birlikleri mevcuttu.
Haçlı seferleri sırasında Urfa ve Antakya’da kontluk kuran Franklar, Kudüs Krallığı’nın da önemli askeri müfrezelerini oluşturmuştu.
Anadolu’daki Fransızlar, Galyalılar, Galatlar…
Eski Türkçemizde “galat-ı meşhur lugat-ı fasihten evladır” diye bir kural var. Günümüz Türkçesine göre, sözlükte "ayan beyan olandansa meşhur olmuş hatalı ifade daha iyidir" gibi bir anlam çıkıyor. Yani “yaygın olan yanlış, bilinmeyen doğrudan iyidir”.
Galat-ı meşhur, kelime veya deyimlerin yaygın olarak yanlış bir biçimde kullanılması sonucu, doğrusunun yerini alması halidir. "Herkesin doğru bildiği yanlış" denebilir.
Eski Türkçemizde "Deme Kalbura Kallabur; Lugât-ı Fasîhten Evlâdır Galât-ı Meşhûr" deyimi aslında çok karmaşık gibi görünen bu konuyu açıklığa kavuşturur.
Örnek olarak: Türkçede "İngiltere" denilerek kastedilen Birleşik Krallık'tır; İngiltere, Birleşik Krallık'ı oluşturan devletlerden birisidir; ancak bu kullanım o kadar yaygındır ki yanlış kabul edilmez.
Gelelim bizim "Galat-ı meşhur"a.
Çoğumuz Avrupa'nın üç büyük toplumunu ayrı etnik kökenden bilir. Oysa Almanlar, Fransızlar ve İngilizler aynı kökten yani akraba. Latinler, İspanyollar, İtalyanlar bu akrabalık ağının dışında.
Anadolu'dan İtalya'ya göç eden protoTürk Etrüsklerin İtaliklerle karışması nedeni ile Avrupa Yarımadasında, Türk genleri yaygın.
Roma'nın kurucu ataları kabul edilen Romus ve Romulus'un dişi kurt tarafından emzirilnesi Türk Mitolojisi ile ne kadar çok benzeşir.
“Fransız” ne demek kimlere Fransız denir?
Fransız; Fransa'da yaşayan, Fransa'nın vatandaşlığına sahip veya bir Cermen kavmi olan Frank/ Frenk kökenli kimsedir, "Francia" sözcüğünün kökü de bu kelimeden gelir. Francia/Fransa "Frenklerin yurdu ve yaşadıkları bölge" anlamındadır.
Franklar, Roma kültürünün etkisinde kalarak Galya'daki yerli halklar (Kelt ve Latin kökenli topluluklar) ile karıştılar ve bugünkü Fransızlar oluştu.
Galya, Galatlar ve Fransızlar…
"Asteriks" çizgi roman ve film kahramanını hatırlayın. "Yenilmez Galyalılar"ın Romalılarla mücadelesini anlatır. I.Ö.50 yılında Romalılar, küçük bir Galya köyünün dışında tüm ülkeyi ele geçirmiştir. Bu köy, küçücük fakat çok güçlü bir köydür.
Büyücüleri Büyüfiks'in iksiri, şefleri Toptoriks'in kudret ve şefkati, bebekken iksir kazanına düşen Oburiks'in acı kuvveti ve temiz kalbi ve tabii ki Asteriks'in bükülmez bileği sayesinde Sezar'ın keyfini kaçırırlar.
İşte Anadolu’da yerleşik Frenklerin ataları Galyalıların iki bin yıl önce bu topraklara gelişlerinden söz etmek istiyorum.
Galyalılar / Galatlar, MÖ 280-274 yıllarında Balkanlar ve Batı Anadolu'da yaşadıktan sonra Orta Anadolu'da Ankara, Çorum ve Yozgat yöresine yerleşen Orta Avrupa kökenli Kelt Kelt kavmindendir.
Kadın, çocuk, yaşlı ve hastalarıyla birlikte sayısı takriben 300 bin olan büyük bir kitle halinde Balkanlara giren, Makedonya ve Yunanistan'ı istila eden Galatlar, Trakya'ya yöneldi. Söylenceye göre İstanbul'un Galata semti adını bu göçebe topluluktan alır.
20 bin kişilik bir grup da M.Ö. 277 yılında İstanbul ve Çanakkale boğazlarından Anadolu'ya geçtiler. Anadolu'nun Ege Denizi kıylarıyla, kıyıya çok uzak olmayan bölgelerinde yaklaşık on yıl yertsiz yurtsuz dolandılar. Kentleri yağmaladılar.
M. Ö. 268'de Bergama kralı Eumenes ve Suriye Seleukoslar Kralı I. Antiokhos ile yaptıkları savaşta yenildiler.
Tektosagi, Tolistobogii ve Trogmi adlı üç boydan oluşan Galat topluluğu bu savaştan sonra, merkezi Sivrihisar/Pessinus, Ankara / Ankyra ve Yozgat'ın Böyük Nefesköy dolayları olmak üzere İç Anadolu'nun Yukarı Kızılırmak havzasına çekilip oraya yerleştiler.
Galat yerleşim bölgesinde olması nedeni ile bugünkü Ankara isminin kökeni Ankyra yer adının "durduran" anlamında Galatça bir sözcük olduğu söylenir. Orta Anadolu'da Galat dilinin MS 7. yüzyıla dek konuşulduğu söylenir.
Yine Ankara'nın 100 km güneyinde ve Tuz Gölü çevresinde bulunan Konya'nın Kulu ilçesi de önemli bir Galat yerleşimi idi ve eski Galat kenti olan Drya harabeleri üzerinde kurulmuştu.
MS 1. yüzyılda Aziz Paulus'un çalışmaları sonucunda Hıristiyanlığı kabul eden ilk Anadolu halkı, Galatlardı. İncil'de "Galatyalılara Mektuplar" o tarihte bu etnik grubun halen varlığını gösterir.
Galatlar yerleştikleri Galatya'da Hellenistik dünyanın değerlerini uzun süre benimsemeden, kendi dinleri ve gelenklerine bağlı kaldılar. Bazı kralların ordusunda paralı askerlik yaptılar.
Galatlar, neden Orta Anadolu'ya yerleşmeyi tercih ettiler?
Galatların, alışık oldukları Avrupa'nın yağışlı, ormanlık bölgelerinden çıkıp Küçükasya'da yerleşebilecek çok daha elverişli yerler varken, İlk çağda Büyük Frigya olarak adlandırılan Orta Anadolu'yu seçmelerinin kendileri açısından stratejik nedenleri vardı.
Hayvancılığa önem verdiklerinden, Orta Anadolu'da elverişli platoların bulunması, geçimlerini yağma, şantaj ve paralı askerlik yaparak kazandıkları için, Küçükasya’nın merkezi konumunda bulunan Phrygia'ya yerleşerek, oradan istedikleri bölgelere rahatça yağma seferleri düzenleyebilme imkânı.
Ayrıca yerleştikleri havalide kendilerine karşı koyabilecek yöresel güçlü bir yönetimin bulunmamasının yanı sıra bölgenin yerleşik halkı Friglerin işbirliğine gönüllü ve yönetilmesi kolay olması da tercih sebebleri arasındadır.
Galatların meskûn oldukları Kuzey sınırında Bithynia ve Pontos müttefik krallıklarının bulunması, Güneyde Tatta Gölü'nün oluşturduğu, içine girilmesi zor bir tuz çölünün varlığı, Doğuda Halys, batıda Sangarios ırmaklarının doğal birer sınır oluşturmaları, ayrıca bölgenin Batı Anadolu'yla en kolay ulaşım yolları üzerinde yer alması.
Galatlar, Anadolu’ya yayılarak yağmalamaya başlamışlardır. Beraberlerinde getirdikleri karıları ve çocuklarını güvenlik içinde bulundurmak için, kendilerine barınabilecek yerler aramış, Orta Anadolu’da Büyük Phrygia ve Orta Halys’in doğu tarafındaki Kappadokia’nın ağaçsız, kışları soğuk, yazları sıcak iklimli bozkırlarına yerleşmişlerdir.
Galatların üç kabilesinden, Ankara şehri etrafında oturmuş olanların Tektosoglar ve diğer ikisinin de Trokmenler ile Tolistoboglar olduklarını Trokmelerin, Pontos ve Kapadokya taraflarına, Tektosagların Büyük Frigya’ya doğru olan yerlere ve Pesinus ile Orkaakus havalisine egemen olup, "Ankara" isminde bir kaleleri olduğu anlaşılmaktadır. Orkaakus; Tuz Gölü ve Lükaonya taraflarında bir bölgedir.
Friglerin keçi sürüleri Galatların ilgisini çekmede gecikmedi. Bu keçiler, uzun ve ipek gibi tüyleri olan tiftik keçileriydi. Oldukça sert kara iklimine sahip yüksek bir yayla konumundaki, orman yönünden de zengin olmayan bu yörede, antik çağda tüylerinin uzunluğu ve yün kalitesinin üstünlüğü ile ün yapmış bir keçi türü, bu bölgede yetiştirilmekteydi.
Günümüzde Angora/Ankara keçisi olarak bilinen bu tür, yörenin en önde gelen üretim ve gelir kaynaklarından biriydi. Nitekim bu yüzden de Galatlar arasında yüncülük ve kıl çadır dokumacılığı oldukça gelişmişti.
“Beypazarı Galetası”
Özellikle et kurutma işinde rakipsiz olan bu halkın özelliği Roma’da bile övgü görmüştü. Bunların yanında, yeni ve çok leziz bir ekmek türü de bulmuşlardı ve buna ‘Galat ekmeği’ denilmektedir.
Uzun süreli askeri seferleri sırasında yanlarında bozulmadan duran bu Galat ekmeği, Galat savaşcılar için hayati öneme sahipti.
Günümüzde Beypazarı Galetası (Beypazarı Kurusu) olarak bilinen bu un mamülü, Galat beslenme kültüründen mirastır.
Ayrıca bu bölgenin marulları da çok ünlüydü. Pessimus kitabelerinde, Galatyalı bir kadının Roma imparatoru Trajan’a; tunik (bir çeşit gömlek) çorap vesaire gönderdiği ifade edilmektedir.
Kadının imparatora gönderdiği tunik ve çorapların, Ankara tiftik keçisinin parlak yününden olması büyük olasılıktır.
Ortaçağda Ankara civarında Galat devleti…
Doğu Roma Bizans ordusunun generallerinden Frank Roussel de Bailleul-Roskelin de Baieul, bölgede hâlâ etkin olan Galat kültürüne dayanarak bir isyan başlatılma imkânını görmüş, Doğu Roma-Bizans devletine karşı ayaklanarak emrindeki 3000 kadar Frank-Norman zırhlı süvarisi ile o dönemdeki adı Galatya olan, Ankara, Eskişehir, Afyon, Yozgat, Çankırı bölgesinde bir devlet kurmuştur.
Bizans, bu devleti yıkmak için askerî birlikler gönderse de bunlar başarısız oldular. Geriye tek çare Selçuklu Türkleri'nden yardım istemek kalıyordu.
Bizans'ın çağrısıyla, Selçuklu Devleti de ilerisi için bu Frank-Keltlerden ve bölgede yerleşik Galatlardan oluşan devletin Türklere de problem çıkarabileceğini öngörüsü ile Bizans'a destek çıktılar.
Roussel de Bailleul yakalandı ve idam edildi. Kurduğu devlet de ortadan kalktı. Anadolu'ya gelişlerinden 1000 yıldan fazla bir zaman geçmesine karşın, Kelt kökenli Galat halkının kültürel farklılığını koruyup, siyasal ve askeri etkinliğini sürdürmesi ilginç değil mi?
Haçlı Seferleri sırasında Türklerle ölümüne savaşan bu Türkiye’ye yerleşen Galatların torunları Frank askerleri idi. Antakya ve Urfa Haçlı Kontluklarını kurdular. Günümüzde Hatay'da yaşayan Katoliklerin bir kısmı Fransızca konuşur ve geçmişleri Haçlı seferlerine uzanır.
Erken dönem Türk - Frank ilişkileri…
Araplar ve Selçuklu kaynaklarında Hıristiyan Avrupalılara, özellikle Fransızlara Frenk (Frank) adı verilmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti ordusunun neredeyse üçte biri paralı Frank askerlerinden oluşuyordu.
Hatta Babai isyanında, Türkmen dervişlerle savaşmak istemeyen Selçuklu askerlerinin açığını zırhla donanmış ücretli Frank/Frenk askerleri kapattılar ve Türkmen dervişlerini ekin biçer gibi Malya Ovası'na serdiler.
Osmanlı aydınlarının vazgeçilmez medeniyet telakkisinin mimarı olan Fransa ile münasebetlerin pekte dostane olduğu söylenemez.
Her ne kadar Kanuni Sultan Süleyman ve Fransa Kralı Fransuva arasındaki mektuplaşmalar ve Fransız tüccarlara tanınan ekonomik ayrıcalık yani kapitülasyonlar bizim iyi niyetimizin tezahürü olsa da, buna rağmen Fransızlar için aynı durumun geçerli olduğunu söylemek mümkün değil.
Fransa, Napolyon Bonapart döneminde Mısır’a asker çıkarmış, hatta Birinci Dünya Savaşının sonunda güneydoğu bölgesini işgal ederek bu bölgede yerleşik Ermeni nüfusu silâhaltına alarak Müslüman halkın üstüne salmıştı.
Osmanlı döneminde Fransa Krallığı ile ilişkiler…
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Fransa ile diplomatik ilişkiler, 1483'e tarihlenebilir. Sultan II. Bayezid 1483 yılında, Fransa’da rehin tutulan kardeşi Cem Sultan hakkında bilgi almak üzere XI. Louis’ye Limni adasından Yunan kökenli bir Elçi göndermişti.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Frenk Kralı Fransuva'nın, Kanuni Sultan Süleyman'dan yardım istemesi üzerine, Osmanlı Donanması seferber olmuştu. Sonra bu tatllısu Frenklerini şımartan kapitülasyonlar verildi.
Fransa'nın Türkiye'de yüzyıllar öncesine uzanan ticari kuruluşları emtia şirketleri mevcut. Kanuni Sultan Süleyman döneminde Fransızlara tanınan ticaret imtiyazlar yani Kapitülasyonların bu kök salmayı oldukça kolaylaştırmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu nezdinde mukim ilk Fransız Büyükelçisi Jean de la Forest 1535 yılında göreve başlar. 1535 yılında kapitülasyonların verilmesiyle Fransa, Osmanlı Devleti nezdinde en ayrıcalıklı devlet konumuna yükselir.
Fransızların İstanbul'a yerleşik Elçi göndermesinden yaklaşık iki yüzyıl sonra bizimkilerin aklı başına gelir ve Osmanlı İmparatorluğu, ilk Büyükelçisi Yirmisekiz Mehmet Çelebi’yi, Gerileme döneminde 1721 yılında Fransa nezdinde Büyükelçi atar.
Kırım Savaşı'nda Rus Çarlığına karşı Osmanlı Ordusu'nun yanında saf tutan Fransızlar, Osmanlı ordusunun yenilenmesi sürecinde görev alan Fransız askeri danışmanlar İmparatorluğun başkenti İstanbulda bir Fransız kolonisi oluşturdu.
Fransızların Türk ülkesine yaklaşımı, güç odaklı denilebilir. Mesela Napolyon'un Osmanlı egemenliği altındaki Mısıra sefer düzenlemesi, 1. Dünya Savaşı sonrasında uzun bacaklı sarı çiyanlarla birlikte, domuz çobanlarının Osmanlı İmparatorluğu'nun mirası üzerine çökmeleri bu güç odaklı yaklaşıma örnek verilebilir.
Charles Paquet tarafından kaleme alınan "Harpte Fransız İstihbarat Şubesinin Dahili Faaliyeti" adlı eser özellikle Birinci Dünya Savaşında kullanılan yeni istihbarat faaliyetlerini anlatıyor.
Türk istihbaratı bu kitabı Türkçe'ye çevirerek istihbarat mensuplarının bilgisine sundu. Ayrıca bu eserde elde edilen ham bilginin nasıl işlenmesi ve hangi yolla kullanılacağıda detaylı bir şekilde kitapta açıklandı. Bu eser Aziz Hüdai Bey tarafından dilimize kazandırılmış ve Şehzadebaşı Evkaf İslamiye Matbası tarafından basılmıştır.
Eserin tercüme edilmesindeki temel hedef Türk istihbarat faaliyetlerine bir yöntem kazandırma çabasıdır. Aziz Hüdai Beyin istihbaratçı kimliği onun bu eseri tercüme etme maksatını da göstermektedir.
Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerin temelini Kurtuluş Savaşı sırasında imzalanan 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması oluşturmaktadır.
Ankara Anlaşması…
Suriye ve Güneydoğu illerinin Fransız ordusu tarafından işgali ve yerel güçlerin direnişi, Fransa deyince ilk aklımıza gelenler.
Milli Mücadelede Ankara TBMM Hükümeti'nin bir Avrupa devleti tarafından tanınması noktasında Fransa'nın hakkını yemeyelim. Fransa Cumhuriyeti, eski bakanlarından Henry Franklin-Bouillon'u gayriresmî olarak Ankara'ya gönderdi.
9 Haziran 1921'de Ankara'ya gelen Buyyon, Mustafa Kemal, Dışişleri Bakanı Vekili Yusuf Kemal Bey ve Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa ile iki hafta kadar devam eden görüşmelerde bulundu. Özellikle, Mustafa Kemal ile Franklen-Buyyon arasında yapılan görüşmelerde esas olarak "Mîsâk-ı Millî" konusu ve yeni Türk Devleti'nin mevcudiyeti ele alındı.
Fransız ordusu, gerek Milli Kuvvetlerin bölgedeki direnişi, gerekse sömürgeciliğin kitabını yazmış İngiliz emperyalizmi ile boy ölçüşemeyeceği ortaya çıkınca, 20 Ekim 1921'de Sakarya Zaferi’nin ardından, Ankara TBMM Hükümeti ile Fransa arasında Ankara Anlaşması imzalandı.
Fransızlar, İngiliz işgaline karşı kendi çıkarlarının geleceği açısından Ankara Hükümeti ile anlaşma yoluna gittiler.
9 Ekim 1919 tarihli Mustafa Kemal Paşa için hazırlanan ilk İngiliz istihbarat raporu, o dönem İngiltere'nin işgali altında bulunan Mısır'daki istihbarat birimi tarafından, Fransızlardan alınan belgelere dayanarak hazırlanmıştı.
"Mustafa Kemal ve milliyetçi (millici) hareket" başlığını taşıyan raporda, bu hareketin ulus çapında İstanbul hükümetine muhalif nitelikte olduğu ve her ne kadar Türkiye'nin toprak bütünlüğünü savunsa da manda sistemine de karşı çıkmadığı belirtiliyor:
"Bu hareket, Yunanistan'ın İzmir işgaliyle başlamış, bunun ardından destek toplamış ve Türk heyetinin Paris'ten dönmesiyle, Yunanların İzmir'de yaptıkları, İtalyanların Antalya'ya çıkması ve Ermeni ile Kürt sorunlarına ilişkin belirsizlikle güçlenmiştir. Hareket, ordunun yardımıyla geniş çaplı bir siyasi direniş olarak kısıtlanmıştır ve daha fazla kışkırtılmadığı sürece silahlı mücadeleye dönüşme ihtimali düşük görülmektedir."
İkinci Dünya Savaşı öncesinde Ankara - Paris ilişkileri…
19 Ekim 1939'da Ankara'da Türkiye, Ingiltere ve Fransa arasında imzalanan Yardımlaşma Andlaşması (Traite d'Assistance Mutuelle) Türkiye'nin Batılı Devletlerle yaptığı ilk ittifak sözleşmesidir. Ikinci Dünya Savaşı yaklaşırken, 1939 baharında Italya ve Almanya'nın Akdeniz ve Balkanlarda yarattıkları tehlikeyi gözönünde tutarak, taraflar arasında bu Anlaşma yapılmıştı.
Lozan Antlaşması’nı (1923) takip eden yıllarda Türkiye ile Fransa arasında Türkiye’deki Fransız okullarının statüsü, Osmanlı borçları, Osmanlı Bankası’nın geleceği, millileştirilen Fransız şirketlerine ödenecek tazminat gibi konularda çetin tartışmalar oldu; ancak zamanla anlaşmaya varıldı. 1926’da Türkiye’nin Fransız mandası olan Suriye ile ilişkilerini düzenleyen sözleşme ve 1938’de de Türk-Fransız Dostluk Antlaşması imzalandı.
Boğazlar meselesini çözen Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nde (20 Temmuz 1936) Fransa’nın desteği önemli rol oynadı. Hatay’ın, Suriye’nin hak iddia etmesine rağmen Türkiye’ye bağlanması da Fransa’nın olumlu tutumuyla gerçekleşti. O sıralarda baş gösteren Almanya tehlikesi ve savaş atmosferi, Montrö ve Hatay meselelerinin Türkiye lehine çözülmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Yunus Nadi, Almanlardan önce Fransızlara çalıştı…
Alman altınlarının cazibesine kapılmadan önce Cumhuriyet Gazetesi sahibi Yunus Nadi'nin Paris hükümeti ile duygusal İlişkileri olduğu Alman istihbarat raporlarında yer almıştı. Alman Dışişleri arşivlerinde yıllarca araştırma yapan Prof. Dr. Nevzat Gözaydın`ın açıkladığı 18 Haziran 1933 tarihli belgede, Yunus Nadi'nin Fransa`dan dönemin parasıyla 1000 Türk Lirası aylık aldığı ortaya konulmuştu.
Fransa, Nazi ordusu tarafından kaşla göz arasında işgal edildikten sonra Yunus Nadi ve altındaki ekibin Alman istihbaratının kontrolü altına girdiği anlaşılıyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Ankara - Paris ilişkileri…
Türkiye’nin NATO’ya ve Avrupa Konseyi’ne alınışında Fransa’nın tutumu müsbet oldu. Öte yandan iki devlet Marshall Planı üzerine 1948’de kurulan CEE’de iş birliği içinde idi; bu durum 1964’te OECD içinde de sürdü.
1963’te Fransa, Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında ortaklık antlaşması imzalanmasına yardım etti. 1968 Ekiminde General Charles de Gaulle’ün Türkiye’ye yaptığı resmî ziyaret önemli bir olaydı ve bir bakıma 1867’deki Sultan Abdülaziz’in ünlü ziyaretine karşılık teşkil ediyordu; çünkü o zamandan beri Fransa’nın herhangi bir devlet başkanı Türkiye’ye gelmemişti.
“Paris Masası”nın birinci nüfuz basamağı; Fransız eğitim kurumları…
Bugün hâlâ eğitim-öğretime devam eden Fransız okullarından belli başlıları şunlar:
İstanbul'da Notre Dame de Sion, Saint Benoît, Saint-Joseph, Saint Michel, Sainte Pulchérie, Galatasaray liseleriyle Küçük Prens Okulları ve Yeni Nesil 2000 okulu. Saint Benoît Fransız Lisesi, Karaköy'de bulunan okul Türkiye'nin en eski eğitim aynı zamanda İstanbul'un en köklü latin-katolik kurumlarından biri.
1362’de Bizans mimarisiyle yapılmış kulesiyle Benedikten Rahipleri’nin yönettiği bir kuruluş olan Saint-Benoit, aynı zamanda çevrenin fakir çocuklarının eğitim gördükleri bir okul olarak kuruldu. 1583 yılında ise kolejin temeli atıldı. 1607’de Kral Henri IV okulu geliştirmek için Fransız Cizvit Rahiplerini gönderdi ve Fransız Büyükelçisi Jean Gontran De Biron de Salignac Baronu himayesinde çalışmalar sürdürüldü.
1686 yılına çıkan yangında ise bina büyük bir hasar gördü. 1783 yılında Kral XIV Louis’in emri ile Cizvit Rahipleri şimdiki okulu, Saint-Benoit kolejini açan Lazarist Rahıpleri’ne devretti. 1880'de Galata’daki surların bir bölümü ile Fransız Elçiliği adı altında binalar yeniden inşa edildi ve elçilik bu binaların ilk resmi sahibi oldu.
Birinci Dünya Savaşı’nda eğitimine İstanbul Lisesi'nde devam eden okul, 1919 yılında Saint-Benoit Koleji olarak 594 öğrenci ile kapılarını tekrar eğitim ve öğretime açtı. Lisenin kız ve erkek bölümleri ayrı ayrı eğitim veriyordu ancak 1987'de tek çatı altında birleştirildi. Fransızca ve İngilizce eğitim veren okulda, matematik ve fen dersleri Fransızca olarak sürdürülüyor.
İzmir'de, İzmir Saint-Joseph, İzmir Tevfik Fikret, Karşıyaka Piri Reis ve Güzelbahçe Piri Reis.
Ankara'da Tevfik Fikret okulları.
Bunlar arasında özel okul kapsamında olanların hukuki statüsü (örneğin Galatasaray Lisesi hariç), Özel Öğretim Kurumları Kanunu çerçevesinde düzenleniyor. Galatasaray Lisesi
1927 yılında kurum, "Galatasaray Lisesi" adıyla, Cumhuriyet devrimlerine uygun olarak eğitime başladı.
Örneğin; tenefüslerde Fransızca konuşma zorunluluğu kaldırıldı ve genel kültür dersleri Türkçe verilmeye başladı. 1967 yılında okula kabul edilen kız öğrenciler için "Feriye Sarayları" açıldı. 1975'de ise kurum, Anadolu Lisesi konumuna getirildi ve eğitim 8 yıl oldu.
Son olarak, 14 Nisan 1992 yılında Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand ile 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal arasında imzalanan protokolle ilkokul ve üniversite eğitimini de kapsayan "Galatasaray Eğitim Öğretim Kurumu" (GEÖK) hayata geçirildi ve bu da 1994'te "Galatasaray Üniversitesi"ne dönüştü.
Kanuna göre, bu kurumların yönetmelikleriyle öğretim programının Milli Eğitim Bakanlığınca incelenip onanmış olması gerekiyor.
Özel okullar statüsüne sahip ve müfredatı Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanan okulların yanında Türkiye'de Fransız elçiliğine bağlı iki okul var. Bunlar Ankara'daki Charles de Gaulle ve İstanbul'daki Pierre Loti liseleri.
Charles de Gaulle Fransız Lisesi, doğrudan Fransız Milli Eğitim Bakanlığı ve Yurt dışı Fransız Eğitim Ajansı (AEFE) tarafından yönetiliyor. Okulun eğitim-öğretim kararları direkt olarak AEFE tarafından alınıyor ve denetleniyor. Charles de Gaulle Fransız Lisesi'nin Türkiye'den resmi onayı bulunmuyor dolayısıyla Milli Eğitim Bakanlığı tarafından resmi olarak tanınmıyor.
Charles de Gaulle Fransız Lisesi başkentte yer almaktadır. Ankara’nın banliyösündeki İncek’de bulunan ana yerleşkesinde ilk, orta okul ve lise sınıflarını barındırır. Anaokulu ise şehir merkezinde bulunan Fransa Büyükelçiliği’nin bahçesinde bulunur. Bu kozmopolit eğitim kurumunda bugün her milletten 900’den fazla öğrenci öğrenim görmektedir.
Pierre Loti Lisesi de benzer şekilde Fransız müfredatına bağlı. Dersler resmi Fransız programına uyumlu ve zaman çizelgeleri Fransa'daki okullarla aynı.
Bu iki okulun Türkiye'deki hukuki statüsü belli değil.
Fransız nüfuz istasyonu: OYAK-RENO...
Günümüzde 1.524 Fransa sermayeli şirket ülkemizde faaliyet gösteriyor. Merkez Bankası verilerine göre 2002-2018 döneminde Fransa sermayeli firmalar tarafından ülkemize gerçekleştirilen doğrudan yatırımların toplamı 7 milyar 274 milyon Dolar tutarında. Aynı dönemde Türk sermayeli firmaların Fransa’ya gerçekleştirdiği doğrudan yatırımların toplamı 235 milyon Doları bulduğu söyleniyor.
“Paris Masası”nın ikinci nüfuz basamağı; ticari işletmeler…
OYAK, 1 Mart 1961 tarihinde 205 sayılı Yasa ile kurulmuş, özel hukuk hükümlerine bağlı, TSK mensuplarının yardımlaşma ve emeklilik fonudur.
1969 yılında Bursa’da kurulan OYAK Renault Otomobil Fabrikaları, yıllık 360 bin otomobil ve 750 bin motor üretim kapasitesi ile Renault'nun Batı Avrupa dışında en yüksek kapasitesine sahip.
1969 yılında Renault markalı otomobillerin Türkiye’de üretilmesi amacıyla kurulan ve bugün faaliyetini OYAK’ın yüzde 49 ve Renault Grubu’nun yüzde 51 payı ile sürdüren OYAK Renault Otomobil Fabrikaları, yıllık 360 bin otomobil ve 750 bin motor üretim kapasitesi ile Renault’nun Batı Avrupa dışında en yüksek kapasiteye sahip üretim tesislerinden.
Üç yıl önce Türkiye’nin en büyük tamamlayıcı mesleki emeklilik fonu OYAK ve dünya otomotiv endüstrisinin en büyük oyuncularından Renault Grubu arasındaki 50 yıllık ortaklık güven tazeledi. MAİS Motorlu Araçlar İmal ve Satış A.Ş ile OYAK Renault Otomobil Fabrikaları’nın iki hissedarı 26 Haziran 2018’de Fransa’da imzaladıkları yeni ortaklık sözleşmesi ile “uyumlu ve güçlü işbirliğine 27 yıl daha devam” dedi. .
Haziran 2020'de Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) askeri personellere özel olarak hazırladığı kampanyalı araç fiyatlarını yayımladı. Bayi fiyatına göre yaklaşık 45 bin liralık bir avantaj sağlayan OYAK kampanyası, yüzde 18 civarı bir indirim imkanı tanıyor.
OYAK grubunun Türkiye distribütörlüğünü üstlendiği Renault firmasının askeri personeller için sağladığı avantajlar dikkat çekici.
Fransızların Türk Devletine sızmak için oluşturdukları fason derin devlet!..
Avrupalıların üç aşağı beş yukarı istihbarat yöntemleri aynı. Tüccar askerler, tüccar din adamları, tüccar elçiler. Buna sonraki yıllarda askeri danışmanları ve bilim insanlarını eklemeyi unutmayın.
Yaklaşık 900 bin civarında Türk, Fransa'da yerleşik. 2019'da ülkemizi, 875.957 Fransız turist ziyaret etti. Fransa, 2019 yılında en çok ticaret yaptığımız 7. ülke. Fransa ile 2018 yılında 12,4 milyar Avro olarak gerçekleşen ticaret hacmimiz, 2019 yılında yaklaşık 14 milyar Avro’ya yükselmiş.
Fransız Dışişleri Bakanlığı (Quai d’Orsay) Türkiye’yi Modern Fransa tarihi boyunca ülkenin en uzun süreli diplomatik ilişki kurduğu bir devlet olarak tanımlar.
Sanırım o nedenle olsa gerek Türk Hariciyesi biraz Fransız diplomasisinden izler, renkler taşır. Siyasal İslamcı kesim, Türk Dışişleri diplomatlarına monşer demeye bayılır.
Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü, (Direction Générale de la Sécurité Extérieure (DGSE)), Fransa'nın dış istihbarat teşkilâtıdır. Bu istihbarat örgütü ülkemizde, ticari işletmeler, özel okul ve üniversiteler, Kültür merkezleri kilise vakıfları üzerinden faaliyet gösterir.
Hatay ve İskenderun'da Fransızca konuşan Katolik kilisesi mensubu Türk vatandaşlarının sayısı küçümsenmeyecek oranda denilebilir. Fransa’da yaşayan Türk asıllı 360.000’i aşkın çifte vatandaş Fransız istihbaratının ilgi alanına giriyor.
22 Haziran 2020'de İstanbul’da Fransız gizli servisine çalıştığı iddia edilen 4 kişilik hücre çökertildi. Fransa'nın İstanbul Başkonsolosluğu'nda güvenlik görevlisi olarak çalışan Metin Özdemir, 'kendisini kullanan Fransız casuslarla anlaşmazlığa düştükten sonra' polise gidip itiraflarda bulundu.
Daha sonra 'muhafazakar dernekler, cemaatler ve Diyanet İşleri personeli' hakkında istihbarat toplamakla suçlanan 4 kişi Yiğit ve Faysal Tambahçece gözaltına alındı.
Daha neler var neler? Kaşarlanmış Madamlara meftun siyasiler, Paris'in büyüsüne kapılmış sözde sanatçılar, Fransız edebiyatının aşıkları…
Fransa aşığı Tevfik Fikret'in oğlu nasıl papaz oldu?
Tevfik Fikret 1915 yılı Ağustos ayında; “Yıkılıyorum… Yavrum, yavrum!” diyerek hayata veda etmişti…
"Yavrum" dediği, elbette biricik oğlu Haluk’tu. Haluk babası öldüğü zaman Amerika’daydı. O günlerde ülke Birinci Dünya Savaşı’nın içinde, can derdindeydi.
Haluk din değiştirmiş, Hıristiyanlık dinine girmiş, Protestan kilisesinin sadık üyesi olmuştu
Şeker hastalığından hayatı cehenneme dönen, son deminde kolu bile kesilen Fikret öldüğü zaman oğlu Haluk babasının cenazesine gelemedi.
Tevfik Fikret öldüğünde 48, oğlu Haluk da 21 yaşındaydı.Haluk, içinde yaşadığı manevi boşluğu, önce lise eğitimini gördüğü Robert Kolej’in, ardından da İskoçya’nın ve burada kaldığı protestan ailenin etkisiyle, bu dine yönelerek doldurmak eğilimine girmişti.
Sonra da Amerika’ya gitmiş ve eğitimini orada sürdürmüştü.
Fikret öldüğünde Amerika’da bulunan Haluk, önce Michigan Üniversitesinde Makine Mühendisliği okudu. Ardından da akademik kariyer yaparak, Ohaio, Dünois ve Cincinatti Üniversitelerinde ders vermeye başladı. Mühendislik ve elektrik konularında teknik alanda profesörlük payesi almıştı.
Okulda tanıştığı ve kendinden dört yaş büyük olan bir Amerikalı kadına âşık oldu ve onunla evlendi.Hüseyin Haluk Fikret, 1965’te 72 yaşında Amerika’da kanserden öldü.
Öldüğü zaman Lake Şehri’nde Presbiteryen Kilisesi Başpapazıydı.
14 yaşlarında Avrupa’ya ve oradan Amerika’ya savrulan bir ömür; işte böylece sessiz sedasız söndü gitti.
Ve Haluk’un naşı, görev yaptığı kilisenin yanına gömüldü.
Öldüğü zaman Park Lake şehri Presbiteryen Kilisesi başpapazıydı.
Mecelle Editörü Ahmet Cevdet Paşa’nın Rahibe olan torunu…
50 liralık banknotların arka yüzünde resmi yeralan Fatma Âliye Hanım, Osmanlı tarihinin çok önemli bir âliminin, kendi adıyla anılan meşhur tarihin, Kısas-ı Enbiya’nın ve daha birçok eserin sahibi olan ve Medenî Kanun öncesinde kullandığmız Mecelle’yi yazan, 1822 ile 1895 yılları arasında yaşamış Cevdet Paşa’nın kızıydı.
İmparatorluğun entelektüel kesiminde bir dönem Fatma Âliye’den sık bahsedilmesinin bir diğer sebebi de, kızlarından İsmet Hanım idi. İsmet Hanım, Dame de Sion’da yani İstanbul’daki Fransız kız lisesinde okuyordu ama Fransa’nın kültürü ile ilgilenmekle yetinmeyecek, dinine de merak salacak ve nihayet okuldaki rahibelerin teşvikiyle din değiştirecek, Müslümanlığı bırakıp Katolik, üstelik rahibe olacak ve Fransa’ya yerleşerek annesiyle ilişkisini kesecekti. Fatma Âliye Hanım ise kızını bulabilmek için bir servet harcayacak ama hiçbir netice elde edemeyecekti…
.
Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com
Seçilmiş Kaynakça
https://www.timeturk.com/tr/makale/omur-celikdonmez/turkiye-ye-fransiz-kalmayan-frenkler-de-var.html
https://yenidenergenekon.com/1035-fransa-ve-ispanyayi-karistiran-turk-kokenli-bask-orgutu-eta/
Doç. Dr. Bilge Yavuz, Türk-Fransız İlişkileri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 1. Bsk Ankara 1994, s. 75.
Methi Şahin, Harpte Fransız istihbârat şubesinin dâhili faâliyeti” başlıklı kitabın transkript ve değerlendirilmesi, http://acikkaynak.bilecik.edu.tr/xmlui/handle/11552/1640
https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-50348221
https://www.fatihhaber.com/cumhuriyet-gazetesi-gercegi-ve-yunus-nadi/2130/
https://www.mfa.gov.tr/turkiye-fransa-siyasi-iliskileri.tr.mfa
https://www.mfa.gov.tr/fransa-ekonomisi.tr.mfa
İsmail Soysal, 1939 Türk-İngiliz-Fransız İttifakı,https://belleten.gov.tr/tam-metin/1734/tur
https://islamansiklopedisi.org.tr/fransa
https://www.ifturquie.org/fransizca-ve-egitim/fransiz-egitim-kurumlari/
https://www.ntv.com.tr/galeri/egitim/turkiyenin-asirlik-okullari,t5jnERqcm0igcQAWBZpaZw
https://www.finansgundem.com/haber/turkiyedeki-fransiz-okullarinin-statusu-ne/1471232#:~:text=Bug%C3%BCn%20h%C3%A2l%C3%A2%20e%C4%9Fitim-%C3%B6%C4%9Fretime%20devam,ve%20Yeni%20Nesil%202000%20okulu.
Yrd. Doç. Dr. Merve Özdemirkıran Embel , Türkiye-Fransa ilişkilerinde iş birliği ve sorun kaynakları,http://www.tuses.org.tr/yazi_goster.php?Guid=9b4b34d9-fc56-11e7-970b-24dbdec84e2c
https://tr.euronews.com/2020/07/02/turkiye-ile-fransa-aras-nda-casusluk-iddialar-yla-ilgili-neler-biliniyor
https://21yyte.org/tr/merkezler/islevsel-arastirma-merkezleri/istihbarat-arastirmalari-merkezi/fransiz-i-stihbarati-turk-diasporasini-nasil-i-zliyor
https://www.turkishnews.com/tr/content/2015/01/07/halukun-sonu-hele-ki-asiyan-anne-onu-hic-unutamiyorum/
https://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/100901-kizi-katolik-olup-fransaya-kacmisti
Hasan OĞUZ 3 yıl önce
gakkoş 3 yıl önce
mele ahmedo 3 yıl önce