Batı Dünyasında, “Pragmatist İslamcı” olarak tanımlanan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Mayıs’ta yeniden seçilince; ilk kabine toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada; “Türkiye’ye Boraltan Köprüsü Faciası gibi yeni utançlar yaşatmayacağız. Bu meseleyi, inanç değerlerimize yakışan şekilde suhuletle çözüme kavuşturacağız” ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı, aslında geçtiğimiz yıllarda birçok defa Boraltan Köprüsü Faciasını dile getirir.
Neydi; Boraltan Köprüsü Faciası?
1945 yılında (2. Dünya Savaşı Sonrası) Azerbaycan kökenli Müslüman Sovyet askerleri; Aras Nehri üzerindeki Boraltan Köprüsü’nden geçerek, Türkiye’ye iltica etmişlerdi.
Türkiye’ye sığınan 195 Azerbaycan kökenli Sovyet askerinin mütekabiliyet ilkesi çerçevesinde Sovyetler Birliği’ne iadesi sonrası yaşanan katliamdır.
Askerler; sınır kapısında Sovyetler’e teslim edilir edilmez kurşuna dizilir.
Azerbaycanlı şair Elmas Yıldırım; kardeşin kardeşe yaptığını şiire döker.
“Boraltan bir köprü, aşar geçer arası
Yunsalar da suyuyla, çıkmaz yüzün karası
Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni
Can alınan çarşıda, kardeşim sattı beni
Döndüm geri de sordum, paşasına erine
Beni siz vursaydınız şu Moskof’un yerine”
Milli Şef İsmet İnönü’nün iktidar yılları… Tek partili CHP iktidarı; yıl 1942…
2. Dünya Savaşı başlar...
Hükümetten, Kırım Tatar Türklerine; Hitler’in Nazi Almanyası saflarında Sovyetlere karşı savaşmaları tavsiye edilir.
Kırım Tatarları ve Kafkas Müslümanlarının katılımı ile askeri birlik tesis edilir. Bu birliğe “Mavi Alay” adı verilir. Askerler ile birlikte aileleri de Avrupa’ya göçer. Mavi Alay, İtalya’nın kuzeyine konuşlandırılır. Naziler yenilince; Mavi Alay’ın dramı başlar.
İngilizler, Mavi Alay’ın aileleri ile birlikte Sovyetler’e; “öldürülmeyecekleri güvencesi” ile teslim edileceğini duyurur.
Mavi Alay askerleri aileleri ile birlikte Türkiye’nin kendilerini göçmen olarak kabul edeceğini düşünüyordu. Oysa CHP iktidarı, sırtını çevirir. Binlerce Kafkasyalı Müslüman, Rus’un kurşununa hedef olmaktansa; Avusturya sınırındaki Drauğu Irmağına atlar çoluk çocuk, kadın erkek.
“Suda çırpınanların çığlığına, kıyıdakilerin feryadıyla karışık duaları karışıyor; birkaç gün içinde 3 bin tutsak, Drau Irmağında boğularak ölüyor.”
-Kırım Tatarlarının acı kaderi ve Rusların ‘Mavi Alay’ infazı!- (*)
Kalan Müslüman esirler, trenler ile Sovyetlere teslim edilecektir. Avrupa’nın demiryolları, savaşta tahrip olunca Türkiye üzerinden sevkiyat başlar. Ne pencere açılır ne kapı; Ankara’dan bir tas su verilir.
Kars’a varır tren, kapılar açılınca; “Bunlara bırakmayın bizi; siz vurun!” sesleri yükselir.
Yüzlerce esir, Serder Abad Kızıl Çakçak barajının sularına atlar. 2 bin kişi kalır Ruslara teslim edilen.
CHP hükümetinin heyetinin gözleri önünde Kızıl Ordu, bu 2 bin kişiyi de kurşuna dizer.
Heyet, kılını kıpırdatmadan Ankara’ya döner.
*
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, CHP’nin “Dersim Olayları” konusundaki tutumunun net olmadığını savunarak; “CHP’nin bir an önce milletin karşısına çıkıp bu ülkeye yaşattıkları için özür dilemesi gerek” der.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, başbakanlığı döneminde (2011); “Eğer devlet adına özür dilenecekse, böyle bir literatür varsa ben özür dilerim, diliyorum” demişti. Erdoğan’a göre “Dersim Olayları”nın sorumlusu CHP iktidarıydı.
İskilipli Atıf Hoca’nın idamından Dersim olaylarına, Türkçe ezan zulmünden 27 Mayıs darbesindeki rolüne kadar pek çok üzücü hadisede CHP, kendi tarihiyle yüzleşme cesareti gösterememiştir.
CHP iktidarı; ihtilaller, katliam, idam, yasaklar, sokak hareketlerindeki rolünden dolayı özeleştiri yapmamıştır. Halkın karşısına çıkıp; Türkiye’nin alnına çaldığı kara lekenin silinmesi için hiçbir gayret göstermemiştir.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu tam da Cumhurbaşkanlığı seçim arefeside; “Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte yarattığı derin yaralar vardır” diyerek bir helalleşme listesi açıklar.
“Devlet babadır, devlet anadır” söyleminden zalim ve ceberrut devlete dönüştürülen CHP iktidarındaki Türkiye için pişmanlık sergileyip sergilemediği tartışılır Kemal Bey’in.
Cumhuriyet, halk için halka rağmen; hak gaspı, toplumsal eşitsizlik ve sosyal bölünmelere ön ayak oldu. Resmi ideolojinin dayatması; insanları korku toplumuna dönüştürdü. Hafızalar halen hatırlar. Zaten uzun yıllar baskıcı tutumun hatırlanması için çaba gösterildi.
Necip Fazıl Kısakürek, Büyük Doğu Dergisi’nin 29. sayısında; “Lozan'ın iç yüzü: Din Öldürülecektir!” adlı bir makale yayınlar. Makalede, Türk Heyeti ile İngiliz Lord Gürzon’un diyaloğu ve sonrası anlatılır.
İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon; “Türkiye, İslâmî alâkasını ve İslam’ı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz” der.
Makaleye göre; kendisine iletilen mesajı alan İsmet İnönü; Mustafa Kemal Atatürk ile görüşmek üzere Ankara’ya döner.
Türkiye için rota çizilir.
İslam; Türkiye’nin yaşama alanından uzaklaştırılır. Din öldürülecektir!
Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarası'nda “Türkler'in istiklalini ne için tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon'un verdiği cevap:
“İşte asıl bundan sonraki Türkler, bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları maneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz.”
Mısır Hahambaşısı Hayim Naum; Yahudi olan Lord Gürzon ile temas ederek şu teklifte bulunmuştur: “Siz Türkiye'nin mülkî tamamiyetini kabul ediniz. Onlara ben İslâmiyet'i ve İslâmî temsilciliklerini, ayaklar altında çiğnetmeyi taahhüt ediyorum.”
Yıllar sonra, dönemin başbakanı Merhum Süleyman Demirel’e bu makale sorulunca: “Ben sizin beklediğiniz cevapları biliyorum, ama onları söylemenin henüz vakti gelmedi” ifadesini kullanır.
Peki, “Lozan’ın İç Yüzü”nün açıklanma vakti gelmedi mi?
Menemen Vakasını bilirsiniz; Teğmen Kubilay ve iki bekçi, bir gösteri sırasında öldürülür. Menemen Vakası, bugün bile net bir şekilde aydınlatılmamıştır.
Divan-ı Harp Yargılamaları başlatılır. Birçok masum insan, devlet diliyle “İrtica Meznunları” olarak adlandırılıp; idam edilecektir.
Haksız yere İdam edilenlerin arasında Yahudi Josef isminde bir Musevi vatandaş da vardı. Teğmen Kubilay öldürülürken; Josef’in alkışladığı iddia edilmiştir.
Josef, idam edilirken; “Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti” diye bağırır. Josef’i tövbe ettiren devlet; kiminle helalleşecek?
Recep Tayyip Erdoğan; 2005’te Diyarbakır’da “Devletin hatalarını, günahlarını masaya yatırmaktan” söz etmişti.
Helalleşme, birbiri üzerinde hakkı olanın, gönül rızası ile hakkı teslim etmesi; karşılıklı veya tek taraflı hakların tespit edilerek; telafi edilmesi veya hakkı olanın hakkından gönüllü olarak feragat etmesini kapsıyor.
Hesaplaşarak helalleşmeye varılıyor.
Kamusal haklarda helalleşme nasıl olacak?
Devlet helalleşir mi?
Ayrıca helalleşme, İslam Fıkhını ilgilendiren bir durum. Her ne kadar Helalleşme, İslamiyet’in içerisinde gelişen bir olgu olsa da İslam dışı tüm toplumlarda karşılığı ve evrensel değeri olan bir kavram.
Devletin hak ihlalleri hukukla çözülür. Ama aradan yıllar geçtikten sonra ortada, hakkı gasp edilen kişiler yoksa!..
Devlet, yaptığı cürmü, hata ve yanlışları beyan ederek Toplumsal Helalleşme çağrısı yapabilir.
Devlet, bir daha halka karşı bilinçli olarak hata yapmamak adına Tövbe etmelidir.
Kamu, günahlarını itiraf edip; kendisini güncellemelidir.
Diyarbakır ve Mamak hapishanelerinde insan hak ve onurunun ayal altında çiğnenmesi…
Darbeli yıllarda bir sağdan bir soldan birçok insan darağacına çekildi. Yaşları büyütülüp, idam edilen genç çocuklar; idamı ailesinden saklananlar…
Türkiye, meğerse; 100 yıllık kısacık hayatına ne çok acı sığdırmış. Kamusal Tövbe için daha neyi bekliyoruz?
Devlet, arınmalı!..
Geçmişin yükü, kirli belleği geleceğe taşınamaz. Ruhu kirli eylem ve kirleticilerden uzaklaştıran Tövbe; geriye dönerek saflaşmayı sağlar.
Diyarbakır’da, PKK Çatı Terör Örgütü tarafından dağa ölüme sürüklenen çocuklarını; HDP İl binasının önünde; “Çocuklarımızı geri getirin” diyen bir grup anne de HDP’yi tövbeye davet etmektedir.
Türkiye Yüzyılı, bir coğrafyayı, 3. Dünya ülkelerini kucaklayacaksa eğer; bu memleketin insanının yaşama alanına müdahale edilmemelidir.
Her gün yazılı ve görsel medyada; Namaz kılanlar, çocuklarını Kur'an Kursuna yollayanlar için her türlü hakaret ve sözlü tacizler yer alıyor. Artık Yeter!..
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; Kamusal Tövbeyi kotaracak irade ve halk desteğine sahip. İnsiyatif alarak; Helalleşme Çağrısı başlatmalıdır.
Kamusal Tövbe/ Helalleşme, Türkiye’nin gündeminden çıkmalıdır.
“Devlet devlet diye naralar atıp
Devleti harcadık... Daha ne kaldı?
Millî duyguları ucuza satıp
Milleti harcadık... Daha ne kaldı?” -Abdurrahim Karakoç-
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com
(*) https://www.dikgazete.com/yazi/kirim-tatarlarinin-aci-kaderi-ve-ruslarin-mavi-alay-infazi-4525.html
.