TÜRKİYE TERÖRLE SINANIYOR
Ülkelerin kalkınmasının önündeki en büyük engellerden biri terör belasıdır. Ne yazık ki ülkemiz de son kırk senedir önce PKK sonra da FETÖ benzeri terör örgütlerinin başımıza açtığı gailelerle boğuşmakta ve enerjisinin kahir ekseriyetini bu belaları savmakta kullanmaktadır.
Gerçek anlamda ülkemiz terörle sınanmaktadır.
Peki bu şeytani yapıları kurup, besleyip bize musallat ediyor?
Kabataslak cevap vermek gerekirse Türk milletinin tarih sahnesinde olmasını istemeyen, geçmişte Türklerden büyük darbeler yiyen emperyalist zihniyetler diyebiliriz.
PKK terörünün 40 senedir besleyip, büyütüp başımıza bela eden ne yazık ki güya stratejik ortaklarımız olan başta ABD ve Batı ülkeleridir. Artık bunun gizlenecek yeri de kalmamıştır.
Türkiye, NATO denen topluluğa üye olmasına rağmen bize karşı kullanılan terörü besleyen de ne yazık ki NATO üyesi ülkeler olmuştur.
Bugün de PKK terör örgütünü hem yurt içinde hem yurt dışında besleyen, büyüten, yönlendiren ne yazık ki açık biçimde ABD ve Batı ülkeleridir.
15 Temmuz’da ülkemize karşı bir darbe girişiminde bulunan Fetullahçı Terör Örgütünün arkasında da yine sözde müttefikimiz ABD vardır. Bugün o darbeye girişmekten dolayı aranan ne kadar Fetullahçı terörist varsa ya ABD ya da Batı ülkeleri tarafından korunmakta ve beslenmektedir. Kırmızı Bültenle aranan PKK ve FETÖ militanı teröristleri bile ABD ve Batı ülkeleri ikili anlaşmalar olmasına rağmen iade etmemektedir.
Bugün Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde ABD ve Batı destekli terör devletçikleri, fiili olarak varlığını sürdürmektedir. ABD açık biçimde bu teröristlere silah ve lojistik destek vermekte ve subayları bunları yetiştirmektedir. Türkiye’nin terörü yok etmek için giriştiği birçok girişimin karşısındaki en büyük engel de yine ne yazık ki ABD ve Batılı ülkeler olmuştur. Düne kadar terörü yok etmek için bize verdikleri uçakları, tankları bile kullanma izni vermeyen sözde bu müttefikler her türlü terörü desteklemelerine rağmen lafa gelince birden demokrasi ve özgürlük havarisi kesilmekten de geri durmamaktadırlar.
Hülasa etmek gerekirse; ülkemiz son 40 senedir iki önemli terör sarmalı ile karşı karşıya kalmıştır ve mücadelesine son hızla devam etmektedir.
PKK terörü 40 senedir elli bine yakın vatandaşımızın, polisimizin, askerimizin şehit edilmesine sebep olmuştur. Hala da terör faaliyetlerine hem yurt içinde hem de yurt dışında devam etmektedir.
Ülkemiz terörü bitirmek için zaman zaman önemli girişimlerde bulunmuştur. Ne yazık ki girişilen bu çok önemli projeler terörü besleyen ABD ve Batılı ülkeler tarafından sabote edilmiştir. Bunların en önemlilerinden biri Özal zamanında uygulanmak istenmiş ancak başta Jandarma Genel Komutanı ve nice değerli komutanlarımız olmak üzere bu işi yürütenler birbiri ardına değişik suikastlarda şehit edilmiştir.
İkinci en önemli girişimlerden biri de AK Parti iktidarında adına “Çözüm süreci” denilen proje olmuştur. Bu süreçte güya PKK silah bırakacak ve terör sonlanacaktı. Ancak terörün bitmesini istemeyenler, bu girişimi de sabote etmiş ve bozulması için elinden geleni yapmışlardır. Bu sürecin bozulmasında FETÖ denen şeytani yapının devlet içine sinmiş militanları da yer almıştır. Emniyet ve yargı içindeki militanların işbirliği ile KCK operasyonları yapılarak sürecin bozulmasına giden yol açılmış, PKK içine sızmış MİT görevlilerinin deşifre edilmesinde rol oynamışlar ve tarihin en büyük hainliklerinden birini sergilemişlerdir.
Devletimiz, burada da önemli bir sınavdan geçmiş ve azan PKK terörünü sindirmek için “Hendek Operasyonları” düzenleyerek hainlere gereken dersi vermesini bilmiştir.
Çözüm sürecinin bozulmasının ardından ülkemiz teröre karşı yeniden güvenlik politikaları çerçevesinde hareket etmiş ve teröre karşı amansız bir mücadelenin içine girmiştir. Yapılan şanlı mücadele sonucu ABD ve batılı ülke beslemesi olan ve PKK denilen şer şebekesinin binlerce militanı yok edilmiş, ülke içindeki terör bağlantıları çok büyük oranda kesilmiştir. Yurt dışında ise ordumuz tarafından bütün şer odaklarının karşı çıkmasına rağmen yaptığı ve başarılı olduğu harekâtlarla Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde teröre geçit verilmemiştir.
Irak ve Suriye üzerinden Akdeniz’e bir terör koridoru açmak isteyen sözde müttefiklerimize gereken cevap verilmiştir. Ancak sözde müttefikimiz ABD ve batılı ülkeler, bugün de aynı ahlaksızlıkla terörü beslemekte, desteklemekte ve bir uydu Kürt devleti kurmak için faaliyetlerine devam etmektedir.
İsrail’in Gazze’de bir senedir yaptığı soykırımın ardından Lübnan’a ve Suriye’ye karşı saldırılarına devam etmesinin arkasında bu bölgede kurulacak sözde Kürt devletine alan açmak olduğunu herkes bilmektedir.
Ülkemiz ise bu şeytani planı yok etmek için değişik tedbirler almaktadır. Bu tedbirlerden biri de olabilecek herhangi bir bölgesel savaşta Türkiye ülke içinde karışıklık çıkaracak unsurları elimine etmek için teröre yandaş olan ve dolaylı/dolaysız destek verenleri etkisiz hale getirmektir.
Ne yazık ki oy uğruna ülkemizde terör aparatları ile işbirliği yapan partiler mevcuttur ve bunlar bütün açık terör desteklerine rağmen bu aparatlarla işbirliğinden çekinmemektedir. Bu partilerin başında da kendilerini devletin kurucu partisi olarak lanse eden CHP gelmektedir.
CHP hem genel hem de yerel seçimlerde Kandil tarafından kurulduğu açık olan PKK yanlısı partilerle işbirliği yapmış ve özellikle yerel seçimlerde de ne yazık ki belli bir başarı elde etmiştir. Bu başarının getirdiği şımarıklık ile birçok belediye devletin imkânlarını PKK terör örgütüne aktaran bir mekanizma haline dönüştürülmüştür.
40 senedir terörle sınanan ve bu uğurda birlerce evladını şehit veren Türk devletinin bu şımarıklıklara, bu hainliklere yol vermesi elbette düşünülemez. Öyle de olmuş, son zamanlarda başta İstanbul Esenyurt belediyesi olmak üzere Mardin, Batman gibi bazı DEM/CHP işbirliği içinde kazanılan belediye başkanlıklarına kayyum atanmış ve daha fazla teröre destek vermelerine imkân tanınmamıştır. Bu belediye başkanları açık biçimde teröre destek vermiş, terör suçlarından ceza almış kişilerden oluşmaktadır.
Bu süreçte hükümete en önemli desteklerden birini yine MHP vermiştir. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin aylar öncesinden TBMM’de DEM’lilere uzattığı elle başlayan girişim geçtiğimiz günlerde PKK lideri Öcalan’a yapılan çağrı ile başka bir boyuta taşınmıştır.
Sayın Bahçeli, “Şayet Abdullah Öcalan çıkabilirse gelsin TBMM DEM grup toplantısında terörü bitirdiğini açıklasın.” şeklinde özetlenen açıklaması ile birçok ezberi bozmuş ve terörün bitirilmesi için yeni bir adım atmıştır. Bahçeli, bu girişimi ile bebek katili Öcalan’ı, Demirtaş’ı, DEM’i ve Kandil’in başları olan Karayılan ile Cemil Bayık’ı birbirine düşürmüştür.
Tam bu dönemde terör örgütü PKK’nın Merkezi Komite sözde yöneticisi Helin Ümit’in açıklaması sayın Bahçeli’nin ne yapmak istediğini açık biçimde ortaya koymuştu:
“MHP bir gladyo partisidir. Ortada iyi niyet yok komplo var. Bir özel savaş oyunuyla karşı karşıyayız. Amerika nasıl isterse, PKK öyle hareket eder.”
Sayın Bahçeli, usta bir hamle ile bütün Türk ve Türkiye düşmanlarını ters köşe yaparken sözde milliyetçi bazıları bunu kavramaktan çok aciz kalmış ve ucuz eleştirilere yönelmişlerdir.
Ne yazık ki Bahçeli’nin bu derinlikli stratejisini anlamayan ya da içlerinde besledikleri kin sebebiyle anlamak istemeyen bazı milliyetçiler “Türkeşçilik” retoriği ile Devlet Bey’e saldırmayı da marifet zannetmişlerdir.
Bu sözde milliyetçilerin kahir ekseriyetini geçmişte “Türkeşsiz MHP” hayali kuranlar ile bugün “Bahçelisiz MHP” rüyası görenler oluşturmaktadır.
Sayın Bahçeli, herkesi ters köşe yapan bu çıkışıyla 40 senedir bitmeyen teröre yeni bir çözüm kapısı bulunur mu diye yaklaşırken, meselenin derinliğini anlamayanlar, hamasi nutuklar atmaktan öte bir şey ortaya koyamamışlardır.
Bahçeli’yi eleştirenler acaba teröre çözüm istememekte midir?
Terörün devam etmesini ve her gün yeni şehitlerin gelmesini mi arzu etmektedirler?
Doğrusu neyi amaçladıkları anlaşılmamakta ve sadece geçmiş kinlerini din haline getirerek tipik bir muhalefet sergilemektedirler.
Türkiye’yi yönetenlerin 40 yıldır devam eden iç ve dış terörden kurtulmak için geçmişte olduğu gibi bugün de farklı çözümler ileri sürmeleri gayet doğaldır. Sayın Bahçeli de bu çerçevede bir çözüm önerisi ortaya koymuş, terörle mücadelede tavizsiz devam etmenin gereğine vurgu yapmıştır. Bu önemli girişimin terörün bitmesi, PKK’nın lağvedilmesi, teröristlerin teslim olması şartı dışında herhangi bir maksadı olmadığı çok açıktır.
Sayın Bahçeli’nin konuşmasını aklıselimle dinleyen, okuyan herkes bunu açık biçimde görmektedir.
Bahçeli’nin açıklaması ile terörist başı Öcalan bu çağrıya uyup isteneni yapabilecek midir? Buna terörün en önemli ayağı olan Kandil ne diyecektir? Terör aparatı olan DEM Parti ne gibi bir tavır sergileyecektir?
Görüldü ki Sayın Bahçeli’nin açıklaması, bu terör yönetim merkezlerini birbirine düşürmüş ve her birinden farklı sesler gelmeye başlamıştır. Çünkü onlar da beklemedikleri bir yerden, beklemedikleri bir teklifle karılaşmışlardır.
Bahçeli’nin bu teklifi ile şaşıran sadece terör aparatları değil, bu aparatları elinde tutan, bunları taşeron olarak kullanan Washington, Londra, Berlin, Brüksel ve Tel-Aviv gibi merkezleri de şaşkınlığa sevk etmiştir. Birbiri ardına yapılan açıklamalar bu şaşkınlığı açık biçimde ortaya koymaktadır.
Sayın Bahçeli’nin girişimi ile başlayan süreçte Türkiye’nin iç cepheyi sağlamlaştırma hamlesine geçmiş yıllarda olduğu gibi terörle cevap verilmesi gecikmedi ve TUSAŞ’a yönelik hain bir saldırı gerçekleşti. Bu saldırıyı taşeron olarak PKK yapmış olsa da bunun arkasında Washington, Londra, Berlin, Brüksel ve Tel-Aviv gibi merkezlerin olduğunu görmemek için kör olmak gerekir.
Sayın Bahçeli’nin açıklaması, Türkiye düşmanlarını elindeki kartların dağılmasını netice vereceği için bu merkezlerde panik yaşandığı gözenmiştir.
Sayın Bahçeli, 1 Ekim tarihinde terörün Türkiye’nin gündeminden ebediyen çıkarılarak iç cephenin sağlamlaştırılması için tarihi bir rol üstlendi. Yaptığı her açıklama, Türkiye sınırlarını aştı ve küresel emperyalizm ile birlikte yerli işbirlikçilerini de çok büyük rahatsız etti.
Bu rahatsızlığın neticesinde MHP ve Bahçeli’ye yönelik saldırılar artsa da Sayın Bahçeli, grup toplantısında yaptığı ikinci açıklama ile yaptığının arkasında durduğunu deklare etti ve “Kürt kardeşlerimizle aramıza hiçbir mihrak giremez. Kürt kardeşlerimizi Türk milletinden ayrıştırmaya hiçbir şerefsizin eylem ve provokasyonu kâfi gelemez.” diyerek PKK ile Kürtleri ayırarak Kürtlere dostluk elini bir kez daha uzattı.
Yaptığı açıklamanın satırbaşlarında çok önemli meselelere değindi:
“Önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben iradesinden hiç taviz vermiyoruz. Her şeyden önce Türkiye demekten asla vazgeçmiyoruz.
Günü birlik siyasi hesap ve mevzi kazanımlar arayışında değiliz. Bizim için milletimizin huzuru, refahı ve güvenliği her şeyden önce gelmektedir. Çünkü milletimiz huzursuz ve memnuniyetsizse geleceğe umutla bakamayacağımızın farkındayız.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Hep birlikte Türkiye’yiz, hepimiz Türk milletiyiz.
Türk’ü Kürt’e, Kürt’ü Türk’e kırdırmaya, milleti etnik kabilelere ayırmaya, Anadolu’yu mozaik cehennemine dönüştürmek için fırsat kollayan alçaklara sesimiz çıkmasın mı? Geleceğimizi rehin mi bırakalım? Bağımsızlığımızın çiğnenmesine tepkisiz mi kalalım?
Geçen hafta açıkladım, herkes konuştu, daha da konuşuyorlar. Tekrar söylüyorum; Türk ve Türkiye Yüzyılında terörün kökü kazınacaktır. Kürt kardeşlerimizle tek yüreğiz, bölücü teröre karşı aynı cephedeyiz.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan terörist başı, terörün bittiğini, PKK’nın lağvedildiğini, ihanet ve bölücülüğün çıkmaz sokak olduğunu söyleyecekse, haydi DEM grubuna gelsin, bunları teker teker söylesin, ak koyun kara koyun ortaya çıksın, umut hakkından da istifade etsin. Sözümün arkasındayım ve teklifimde ısrarlıyım.
Tabular kalktıkça, ezberler bozuldukça, statüko delindikçe, insanlar birbirine dürüst davrandıkça, içlerinden geçeni özgürce söyledikçe, bir anlaşma ve mutabakat noktasından diğerine küçük adımlarla ilerlemek daha kolaydır. Anlaşmazlıkların çözümü milli nitelikli kapsayıcı bir düşünce biçimi oluşturmaktan, sorunlara başka türlü bakmaktan, yapıcı, sahici, olgun ve ikna edici tavır almaktan geçmektedir.
Çatışmaya ve yok etmeye değil, anlamaya ve bir arada yaşamaya dönük bir strateji geliştirmekten ve bu suretle inisiyatif üstlenmekten çekinmemeliyiz.
Devletin bekası, milletin refahı, vatanın ferahı için dürüst, cesur, kucaklayıcı hamlelere ihtiyaç vardır.
Kürtlerle kucaklaşma asıldır, terörle mücadele esastır; silahlı eşkıyayı temizlemek kaçınılmazdır, siyasette uzlaşmak ortak yararımızadır. Kürt kardeşlerimizle aramıza hiçbir mihrak giremez. Kürt kardeşlerimizi Türk milletinden ayrıştırmaya hiçbir şerefsizin eylem ve provokasyonu kafi gelemez.
23 Ekim TUSAŞ saldırısı, Türkiye’ye yapılmıştır ve Türk milletini hedef almıştır. Teröre tolerans sıfırdır, terör örgütünün ürediği neresi varsa orası meşru hedeftir.
Kürtler başka, terör örgütü başkadır. İkisini birbirine karıştırmak en vahim cinayet, ülkemize ve milletimize yapılacak en şedit kötülüktür. Kürtler kardeşimizdir, milletimizin eşit ve onurlu mensuplarıdır, terör örgütü ise Türkiye düşmanlarının taşeronu, hunhar maşası, silah tutan kuklasıdır. DEM Parti de kararını derhal netleştirmeli, silahla-siyaset arasında gelgitli tutumundan uzaklaşmalı, nerede durduğunu, terörle arasına kalın duvarlar örüp örmeyeceği muammasını açıklığa kavuşturmalıdır.”
Sayın Bahçeli, açıklamaları ile teröre çözüm sunan maksadı kavramayarak başka yerlere çeken sözde milliyetçilere de anlamlı cevaplar vermiştir:
“Hiç kimse karnından konuşmasın, hamaset çukuruna saplanmasın, sahte efelenmelere sapmasın. Bunlar kurusıkı atmasın, palavra anlatmasın, ederinin ve ciğerinin kaç okka olduğunu çok iyi bildiklerimiz fason meydan okumalara hiç mi hiç heves etmesin. Beyler, siz giderken biz geliyorduk, hangi ara bu denli Mankurtlaştınız?
Bize milliyetçilik dersi vermeye cüret edenlerin, ganimet avında ansızın av olacaklarını, dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan mahrum kalacaklarını hafıza kayıtlarından çıkarmamaları tavsiyemdir. Bizimle vatanseverlik hususunda tartıya çıkmaya yüzleri olmayanların, düne kadar altılı masada kimlerle nasıl can ciğer kuzu sarması halde bulunduklarını, işbirliği yaparak nasıl DEM’lendiklerini, PKK’ya nasıl selam saldıklarını unuttuğumuz mu sanılıyor?” (*)
Bahçeli’nin açıklamalarına destek veren Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan da, Bahçeli’nin terör örgütü lideri Öcalan için söylediği “Gelsin, DEM Parti grubunda terörü lağvettiğini açıklasın.” çağrısıyla elini değil, bütün vücudunu taşın altına koyduğunu söylemesi de çok anlamlı olmuştur.
Bahçeli’nin bu sözleriyle tarihe istikamet çizdiğini belirten Erdoğan, Türkiye’nin önünde bir fırsat penceresi açıldığını ifade ederek MHP liderine teşekkür etti.
“Devlet Bey; tavır, konuşma, söylem ve siyasetiyle, feraset ve tecrübesiyle, cesur çıkışlarıyla, akıl dolu cümleleriyle daima tarihe not düşen, tarihe istikamet çizen bir liderdir.
Vatan sevgisinin, millet sevgisinin, cumhuriyet aşkının en önemlisi de milliyetçiliğin ne olduğunu ne manaya geldiğini en açık şekilde izah etmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı’nın son çağrılarını bu çerçevede okuyanlar, önümüze açılan tarihi fırsat penceresini görmekte ve heyecanlanmaktadır.
Terör belası başta olmak üzere kronik sorunlarımızı çözmek, kardeşliği pekiştirmek, Türkiye’yi kardeşlik ekseninde büyütmek için bugün önümüze bir kez daha bulunmaz bir imkân çıkmıştır.
Bölgemizde sınırlar yeniden çizilmek istenirken ezeli kardeşliğimizi ebedî olarak muhafaza yolunda asli muhatabımız bizzat Kürt kardeşlerimizin kendisidir.
Sevgili Kürt kardeşlerim, senden bu eli samimiyetle tutmanı bekliyoruz. Siyonist İsrail’in aparatlığını, Türkiye düşmanlığını yapanları aradan çekip çıkarmanı istiyoruz. Sevgili Kürt kardeşim, imanına, İslam’ına, ezanına, vatanına, kardeşlik hukukuna sahip çıkmanı istiyoruz. Gel, Türkiye Yüzyılı’nı birlikte inşa edelim.” (**)
Sayın Cumhurbaşkanının özetle aktardığımız bu açıklamaları, Bahçeli’nin terör çözümü için yaptığı çıkışını Cumhurbaşkanı ile danışıklı ortaya koyduğunun bir göstergesi de oldu denilebilir.
Başta da değindiğimiz gibi ülkemiz kırk senedir terörle sınanmaktadır. Terörü yenersek ülkemiz için her türlü kalkınmanın yolunun açılacağı kesindir.
Türkiye’nin terörle mücadelede harcadığı milyarlarca dolar para ülkenin kalkınmasına harcanmış olsaydı bugün bölgede çok daha farklı bir ülke ile karşılaşmamız mümkündü. Türk’ün tarih içindeki misyonunu bilen ve bunu gelecekte de uygulama sahasına koyacağını öngören emperyalistlerin önümüzü terörle kesmek için her türlü şeytanlığı sergiledikleri açıktır.
Türk Milleti olarak bunun farkına varmalı, 86 milyon Türk vatandaşı olarak birlik ve dirlik içinde bu emperyalist hainliklere karşı tek vücut olarak karşı çıkmalıyız.
Son olarak 1980 öncesi meşhur bir sloganımızı tekrarlamak istiyorum:
“Ne Amerika Ne Rusya Ne Çin.
Her Şey Milliyetçi Büyük Türkiye İçin.”
.
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com