
Türkiye, Jeopolitik Fırtınada dik duruyor!
Esed rejiminin devrilmesinin ardından, Suriye özelinde Ortadoğu’daki yeni durumu; “Jeopolitik Fırtına” olarak tanımlayabiliriz. Aynı anda birçok noktadan savrulan yel; fırtınaya dönüşüyor.
Ortadoğu’da yaşanan değişim, sadece bölgeyi etkilemiyor. Küresel Güçler olarak varsaydığımız Amerika, İngiltere, Rusya, Çin ve Avrupa; Ortadoğu’daki gelişmelerden etkileniyor.
Şu an Suriye’de üç aktör var: Türkiye, Rusya ve İsrail. Üçgeni genişletirsek; Avrupa, Amerika ve İran da bu denklemin sacayağını oluşturuyor.
Ortadoğu Baharı yaklaşırken dalda kalan son birkaç yaprağın kıpraşmasından gelen fırtınayı, Türkiye fark etmişti.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, yabancı basına verdiği demeçte, açıkça İran’ı uyardı; “Eğer siz başka bir ülkedeki bir grubu destekleyerek orada rahatsızlık oluşturmak isterseniz, başka bir ülke de sizdeki başka bir grubu destekleyerek size rahatsızlık oluşturmak ister. Yani dünyada artık hiçbir şey gizlenemiyor. Sizde olan yetenekler başkasında da var. Dolayısıyla camınıza taş atılmasını istemiyorsanız başkasının camına taş atmayacaksınız.”
Türkiye, bölgede jeopolitik dönüşümü halkların nezdinde pozitif yönde başlatırken aynı anda İsrail ve İran ise negatif/ tersine bir dönüşümü- yıkımı başlattı.
Türkiye ve İsrail; Suriye’de ortak sınır komşusu oldu. İsrail bir taraftan Suriye’de PKK üzerinden Kürtleri, Golan Tepeleri üzerinden de Dürzilerin kartını elinde tutuyor. Nusayri kartı da İsrail’in elinde.
Rusya, 2015 itibari ile Suriye’de Esed Rejiminin yanında yer almışken aynı zamanda İsrail ile dostluk/ çatışmazlık anlaşması imzalamıştı. İsrail şimdi Rusların Suriye’deki üslerinden ayrılmasını istemiyor.
İsrail’in buradaki amacı Türkiye’yi; Rusların aracılığı Suriye ve Doğu Akdeniz’de baskılamak. İsrail, Ruslara verdiği destek karşısında; Rusya’nın Amerika’nın yanında İran’ı baskılamasını istiyor.
Türkiye’nin bir diğer tehdit algısı; İsrail’in Kıbrıs Rum Yönetimi üzerinden Doğu Akdeniz’de gaz ve lojistik taşımacılığı denetlemek istemesi.
İsrail Savunma Bakanı İsrael Katz; “İsrail’in Suriye’deki Dürzü halkını her türlü tehdide karşı koruyacağı” sözünü verdi. Dürzü Liderler de İsrail’in bu desteğini mevcut Suriye yönetimine karşı tehdit olarak kullanıyor. İsrail, Suriye’de kalıcı olmayı ve hatta Türkiye’ye doğru yaklaşmak istiyor. İsrail, Suriye’nin silahtan arındırılması ya da parçalanması için çoklu stratejiyi hayata geçirmeye çalışıyor.
İsrail ve Rusya’nın Ukrayna üzerinde ortak çıkarları var. Fakat ilginç bir şekilde Ortadoğu Coğrafyasının çatışan iki ülkesi İran ve İsrail; Suriye üzerinde mevcut yeni hükümet ve Türkiye’ye karşı Nusayri kökenli silahlı grupları destekliyor.
İran Dini Lideri Hamaney’in, Esed Rejiminin devrilmesinden yaptığı açıklama; “Suriyeli gençlerin kaybedecek hiçbir şeyi yok; okullar, evler, sokaklar, hayatlar güvensiz. Yeni süreci, güvensizliği tasarlayanlar ve uygulayanlara karşı kararlı bir şekilde durmaları gerekiyor ve onları da yenecekler. Suriye'de kaybedilen yerler geri alınacaktır.”
Esed Rejimin tüm katliamlarının ardında duran İran; bugün Lazkiye-Tartus hattında ki terör olayının açıkça planlayıcısı. Esed Rejim artığı Mezhepçi teröristlerin lojistik ve moral desteği İran’dan.
Nusayrilik, Şiilikte genel olarak Gulat-ı Şia olarak adlandırılan aşırılığı ifade eden bir sosyal, etnik ve mezhebi yapı. Türkiye’deki Alevilikle inanç ve ibadet noktasında herhangi bir ortak noktasının olmamasına rağmen; Avrupalı Şarkiyatçılar, Arap kökenli Nusayrileri Alevi/ Alawite olarak tanımladı. “Arap Alevisi” olarak tanımlama bir hakikatin üzerini örtmektedir. Nusayrileri başka bir kimliğe taşımaktır.
Hatay’da yerli Nusayrilerin yaşaması, Türkiye için bir zenginliktir. Türkiye Nusayrilerinin tabii ki Suriye’de akrabaları var ve son gelişmelerden endişe duymaları gayet normal.
2011’den itibaren Esed Rejiminin Suriye’deki katliamlarını görmezden gelen CHP’li siyasilerin devleti tehdit ederek; Uluslararası Askeri Güçleri Suriye’ye çağırmalarının altında yatan sebep ne?
Gerçekten yaşanan çatışmadan neden sadece Yeni Suriye Hükümetini sorumlu tutuyorlar?
CHP Genel Başkanından belediye başkanlarına kadar birçok ismin Uluslararası Yapıların, Suriye’ye müdahale etmelerini istemeleri şaşırtmıyor.
Cumhur İttifakı Hükümetinin Suriye’de müdahil olması ve yeni yönetim ile iş birliği halinde olma hali karşısında CHP; iç siyaseti uluslararası siyasete taşıyor. Hükümeti, nihayetinde Türk Devletini yalnızlaştırmaya çalışıyor. Bunu bir proje/ plan kapsamında mı yapıyor yaksa cumhurbaşkanlığı seçimine odaklandığı için Cumhurbaşkanını sıkıştırmak mı istiyor?
Gözünüzü kapatın. Türkiye, Suriye gibi karışmış olsun. CHP; Uluslararası Şer Odaklarını/ Küresel Güçleri Türkiye’ye davet eder mi?
Türkiye, sulhu isterken; silahlanıyor ve hazırlığını tamamladı. Silahsız olduğu zaman kuzuyu kurt kapıyor, yiyor. Bekçisiz koyunu, alıp götürüyorlar.
Hz. Ali (r.a/kv), Peygamber Efendimizin bir hadisini aktarıyor; “Öyle bir zaman gelecek ki insanların bütün gayretleri, çalışmaları, çabalamaları mideleri, yani karınlarını doyurmak olacak.”
Devirler değişecek, asırlar geçecek, toplum, değişikliklere uğrayacak, iyilikler azalacak, kötülükler çoğalacak...
Toplumların huzura kavuşması, barışın tesisi; insan hak ve onurunun korunması temennisiyle. Suriye’yi bir bütün olarak görmek ve kargaşanın sonlanmasını isteriz.
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com