Öngörüsü ile birlikte teklifini yaptığımız altı parçalı ve altı aşamalı Kıbrıs ve Türkiye kara parçalarını birleştirecek “YÜZER KÖPRÜ” projesinin bir dış çemberine geçebilmek adına, Akdeniz’e kıyısı olup da gerginlik ve anlaşmazlıklar yaşayan coğrafyaları birleştirici ve işbirliğini artırıcı “Karşı strateji”mizdir!..
Türkiye Cumhuriyeti devletinin genişleme çalışmalarını çeşitli argümanlar ile baltalamaya çalışanlara anlatılması gereken konu; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sömürmeye yönelik, askeri olarak genişleme stratejisi uygulamadığını, tam aksine ticari olarak stratejik geçiş hatlarının güvenliğini sağlamak amaçlı birçok hamle yaptığını söyleyebiliriz.
Kıbrıs’ın zirai üretiminde can suyu olarak adlandırabileceğimiz boru hatları ile Türkiye’den su aktarılması projesinin faal hale geçmiş olması, ciddi potansiyelleri de bünyesinde barındırmaktadır.
Ardından yüzer köprü ile her iki kara parçasınında birbirine bağlanacak olması, Kıbrıs adasının her iki parçasının dünya ile entegre olabilmesi ekseninde ve gelecek adına uluslararası alandaki ticari birçok ortaklığı ve işbirliği potansiyelini de yine bünyesinde barındırmaktadır.
Ardından Kıbrıs kara parçasına aktarılacak doğal gaz sevkiyatının YÜZER KÖPRÜ sayesinde borular ile transfer edilmesi, baştan başa yapılandırılması ile birlikte hem enerjiye ihtiyaç duyan Kıbrıs sanayisinin, hem de şehir yapılanmalarının gereksinimi olan enerji ihtiyacını karşılarken, aynı zamanda doğalgaz ticaretinin akışını da beraberinde getirecektir.
Yapılmasını önerdiğimiz yüzer köprünün, deniz ticareti geçiş hattı güzergahında Kıbrıs ile Türkiye arasındaki bölgeyi kapatacak olması, İskenderun Körfezi'nden sevkiyatı yapılan, Irak, K.Irak, Azarbaycan petrol ve doğalgazının, yumurtalıktan petrol tankerleri ile yapılan nakliyesini yeni bir rotaya yönelmek zorunda bırakacaktır.
Bu yeni rota güzergahının da fazladan bir maliyet getirmesi söz konusu olabilir.
Ancak bu maliyet, petrol ve doğalgazı satın alan müşteri ülkeler tarafından rahatlıkla karşılanabilir makul bir maliyet olarak görülmelidir.
İskenderun Körfezi'nden (yumurtalık) petrol veya doğalgaz sevkiyatını yapan tankerlerin, Kıbrıs’ın güneyinden dolaşmak üzere belirlemesi gereken yeni bir rota gereksinimi, Doğu Akdeniz’de konuşlanmak üzere belirlenen koordinatlarda demirlemiş Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait askeri gemilerin varlığını da zorunlu hale getirecektir.
Bu aşamada, Deniz Kuvvetleri’nin sağlayacağı güvenlik, hareket eden şekilde değil, sabit olarak duran askeri gemiler halinde oluşturulmalıdır ki, Doğu Akdeniz’de dahi ticari güvenliğin temelleri atılabilsin.
Bu noktada Doğu Akdeniz ticaret yolu güvenliği de bir ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Yakın geçmiş zamanda, uluslararası deniz sularında Türk ticaret gemisine yapılan kanunsuz baskın göz önünde bulundurulacak olunursa, Türk Deniz Kuvvetleri’ne ait gemilerin, bu güvenliği sağlaması olmazsa olmaz ihtiyaç olarak öngörülmelidir.
Yüksek maliyetler ile oluşturulan uluslararası birçok kurum ve kuruluşun faaliyetleri incelendiğinde, global bir servis ve hizmet ağı olmadıkları, aksine sadece Batı’nın çıkarlarını gözeten uygulamalarda bulunan kuruluşlar oldukları gözlemlenmektedir.
Ne acıdır ki bu kuruluşlar, dünya siyasetini de ticaretini de yaptıkları uygulamalar sayesinde yönlendirebilmektedirler.
Kimlerin çıkarlarına göre yönlendiriyorlar dersiniz?
Bundan dolayı, coğrafyamızı ilgilendiren sorunların üstesinden gelebilmek adına, yine coğrafya sakinlerinin ortak şekilde oluşturacakları organizasyonlar, olmazsa olmazlardandır.
Bu arada sıcak bir gündem olarak belirtelim; geçtiğimiz hafta Irak Başbakanı’nın geniş bir heyet ile birlikte Türkiye’yi ziyaret etmiş olması, petrol ve doğalgaz sevkiyatının güvenliğinin sağlanması yönünde Irak’ın, Türkiye ile birlikte Doğu Akdeniz sorunsalında elini taşın altına koymaya zorlandığı fiili bir gerçekliktir.
Bu konuda, içten ve dıştan manipülasyon yapan odaklara, “Türkiye yalnız mı diyordunuz” diye sormak lazım gelir artık.
Bu noktada sürekli olarak genişletilen ticari çemberin içerisine kimler katılacak kimler, hep birlikte göreceğiz…
Böylelikle, sözünü ettiğimiz ekonomik alan içerisinde oluşturulması planlanan “yüksek potansiyele sahip bu havuzda kimler işbirliği içerisinde çalışmak istemez ki!?” diyerek biz de sorumuzu sormuş olalım.
Türkiye’nin, 360 derece kuşbakışı bakarak görülen çevre kuşağında, ticari geçiş yollarının güvenliğini sağlamak amaçlı yaptığı hamlelerini akamete uğratmak için her türlü manipülasyonu, nefes kesmeden uygulayan odaklar ve işbirlikçilerinin artık uyanması, geliştirilen bu havuz stratejisinin etrafında kümelenerek, destek vermek zorunda oldukları gerçeği ile yüzleşmeleri kaçınılmaz bir durumdur.
Bu durumun aynı zamanda, düşük maliyetli ve yüksek kar marjına sahip potansiyel bir işbirliğini de bünyesinde barındırmakta olduğu inkar edilemez bir gerçekliktir.
Bu stratejik projenin teknik detaylarının karşılıklı uzlaşılar ile çok daha üst boyutlara çıkartılması, Akdeniz’e kıyısı bulunan tüm ülkelerin bir araya gelmesi ile de mümkündür dersek yanlış mı olur!?
Akdeniz’e kıyısı bulunan tüm ülkelere bizim de bir çağrımız olsun;
Hep birlikte “Kazan Kazan” stratejisi etrafında birleşerek coğrafyamızı neden güzel bir geleceğe taşımıyoruz ki!?
Projenin bu makalede açıklanmayan diğer “parçaları ve aşamaları” sonraki makalelerde yer alacaktır.
Saygılarımla.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Kıbrıs'ın Anavatana köprü ile bağlanması Akdeniz'de Ankara'nın elini güçlendirir
Hasan Balı 4 yıl önce
Murat Peksöz 4 yıl önce