Birinci Dünya Savaşı cephede bitse de savaş sonlandırılmadı. Savaş adeta Osmanlı Coğrafyasında icra edildi. “Savaş sonlandırılmadı” dememizin sebebi; barış anlaşmaları yapılarak Birleşmiş Milletler gibi uluslararası kuruluşların kurulması, savaş coğrafyasındaki çatışmaları sonlandırmadı.
Osmanlı Devleti’nin dağılması ile devletin ana merkezinde tam yüzyıl önce Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Kuruluşunun 100. yılını kutlayan Türkiye Cumhuriyeti için yeni bir dönem başladı. Tam Bağımsız Türkiye şiarı ile yola devam. Türkiye; kuzey/ güney ve doğu/ batı arasında siyasi hatlar üzerinde jeopolitik güç dengesini emin adımlar ile sağlamlaştırıyor.
Bölgede gelişen olaylar Türkiye’den bağımsız çözüme ulaştırılamaz. Türkiye, bulunduğu coğrafyadaki ülkelerin sorunlarını da görmezden gelme lüksüne sahip değil.
Türkiye, yüzüncü yılını kutlarken; yüz yıl önce aynı ülkenin vatandaşı olduğu Filistinlilerin katil/çete sürüsü İsrail tarafından katledilmesine seyirci kalamaz.
Yüzüncü yıl mutluluğumuz, Gazze için de mutluluğa dönüştürülmeli.
Gazze halkı, bizim Anadolu insanına tipoloji olarak ne kadar da çok benziyor. Arapça konuşmuyor olsalar Anadolu’nun bağrından gelmiş zannedersiniz. İnsanların yüz hatlarına dikkatlice bakın.
Gazze kendi imtihanını yaşıyor. İnsan olma vasfının en ağırını canıyla hatta canından da öte en yakınlarının kanıyla ödüyor.
Düşman, canavarlaşma temayülünden de öte vahşet sergiliyor.
İsrail, terörist devlet vasfını taşımakla birlikte tüm zamanların en Haydut Devleti (Rogue/ Outlaw State) aynı zamanda.
Haydut Devletin en bariz özelliği, uluslararası kanun ve kurallara uymaması ve küresel barışı tehdit etmesi.
İşgalci İsrail devletinin kuruluşundan sonra doğan ve en uzun süreli başbakanlık yapan Binyamin/Bibi Netanyahu, katil sıfatı ile anılacak. Aslında o tek başına suçlu değil.
Netanyahu’nun arkasında devasa bir zulüm çetesi, şeytanın çocukları duruyor.
Netanyahu, geçtiğimiz Pazartesi günü yaptığı bir açıklamada; İsrail’in hem kendisini hem de Batı dünyasını koruduğunu söyledi. Netanyahu; “Sadece kendi savaşımızı değil, aynı zamanda onların savaşını da yürüttüğümüzü açıkça belirttik; Çünkü Hamas yenilmezse şer ekseni kazanacak” diyerek katliamına ‘Küresel Destek’ de istedi.
Küresel Şer Şebekesi, sonuna kadar Netanyahu’nun yanında yer alıyor.
İsrail’in Türkiye Büyükelçiliği üst düzey yöneticisi Nadav Markman; “İsrail Gazze'de Filistin Halkı ile değil, HAMAS terör örgütü ile savaşmaktadır” diyerek arsızca yalan söylüyor.
HAMAS ile savaşıyorsan neden binlerce çocuğun üzerine bomba attın?
Hesabın sorulması yakın!
Netanyahu’nun durdurulması kısa vadeli çözüm olsa da en yakın zamanda Küresel Anarşik Unsurların da durdurulması yönünde dünya devletleri bir an önce çözüm üretmeli.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Gazze Mitinginde; “Ufkumuzun uzandığı her yerde kalplerini ve gözlerini bize çevirmiş kardeşlerimizin dertleriyle dertlendiğimiz gibi Gazze için de kıyamdayız" demesi, Cumhurbaşkanının gerçeklilik anlayışı olsa gerek.
İsrail insanlık suçu işliyor.
Cumhurbaşkanı, kadim devlet aklı/geleneği ile artık bir adım daha atmalı.
Filistin’in coğrafyadan silinmesi, Akdeniz ve Türkiye’nin de güvenliğini tehdit edecektir. Gazze, ileri karakoldur bizim için.
Türkiye, çok gür sesli ve sürdürülebilir destekle Gazze meselesini Filistinliler lehine çözüme kavuşturmak zorundadır.
Türkiye’nin duraklaması, çözüm üretemeyişi; bölgesel ve küresel güç olma vasfını yitirmesine yol açar.
Türkiye’nin öncelikli hedefinin Filistin - İsrail Uluslararası Barış Konferansı düzenlenmesi noktasında olması gerekmektedir. Böyle bir konferanstan önce Müslüman devletler; 10 Aralık 1931/ 6 Şaban 1350 tarihinde Kudüs’te düzenlenen İslam Genel Kongresi (The General Islamic Congres) benzeri bir kongre/ konferansı acilen düzenlemelidirler.
Türkiye proaktif/ aksiyoner dış politikasını Filistin Kongresi için seferber etmelidir.
Afrika, Balkanlar, Kafkaslar, Türk Devletleri ve Ortadoğu Devlet başkanları/ karar alıcı temsilcileri acilen bir araya getirilmelidir.
1931’deki kongrede 22 ülkeden 153 delegenin katıldığı ve İslam Dünyası için çok önemli kararlar alındığı biliniyor. Bu kararların, günümüz İslam dünyası için geçerli olduğu takdir edilmeli.
Kongrenin en önemli kararı, etnik ve mezhebi kimliği gözetilmeksizin İslam Kardeşliğinin teşvik edilmesi. Müslümanların menfaatlerinin korunması ve kutsal mekanlar/ İslam topraklarına olası bir müdahaleye karşı savunma güçlerinin tesis edilmesi şarttır.
İki yılda bir düzenlenmesi için karara varılan kongrenin merkezinin Kudüs olması çok isabetli bir karardı.
Birleşmiş Milletlerin, İsrail’in vahşeti karşısında yaptırım gücünün olmayışı; yeni bir Uluslararası Güvenlik/ Siyaset Mekanizmasının kurulmasının elzem olduğunu gösteriyor.
Türkiye, uluslararası güvenlik mekanizmasının kurulması ve İslam Dünyası Kongresi düzenleyebilecek kapasiteye sahip.
İsrail; ipin ucunu çoktan kopardı.
İsrail’i barışa davet etmek karşılık bulmayacaktır. İsrail’in nefes alması zorlaştırılıp ve can damarları kesilerek geri adım atmaya zorlanmalıdır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İslam Dünyası/ Kudüs (Gazze) Kongresinin düzenlenmesi için çalışmaya başladığını düşünüyorum.
Geçen zaman, içi boşaltılmış ve doğal yapısı da tahrip edilen Gazze’nin insansızlaştırılmasını hızlandıracaktır.
Eğer Gazze ölürse; Suudi Arabistan’dan Körfez Ülkelerine, buradan Kuzey Afrika’ya Müslüman Devletlerin varoluş gayesi ortadan kalkacaktır.
Kahramanmaraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunu konu alan ‘Ateşler İçinde Maraş’ isimli kısa filmin çekimi yapılıyordu. Şimdi, “Gazze ateşler içinde…”
Maraş nasıl ki düşman işgalinden kurtulup, “Kahraman” unvanı elde etti ise aynı şekilde Gazze de düşman tasallutundan kurtulacak.
Kahraman Gazze’yi selamlayacağımız günler yakın, inşallah.
“Dağılsa bulutlar, doğsa güneş bir
Sönse Müslümanı yakan ateş bir
Cezayir, Filistin, ötede Keşmir
Kanlar sebil sebil aklıma düştü.” Abdurrahim Karakoç
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com