Beş sene süren Türk Akımı Projesi’nin resmi açılışı, Putin ve Erdoğan’ın katılımıyla yapıldı.
Rus doğalgazını, Karadeniz ve Türkiye üzerinden Avrupa kıtasına taşıyan bu proje, Rusya ile Türkiye ilişkilerini daha da pekiştirecek.
Bu proje, iki ülkenin stratejik ortak olma yolunda attığı hayati bir adımdır.
Bu adımı besleyen askeri ve istihbarat alanında süren işbirliği de Ankara-Moskova arasında uzun bir zamandır devam ediyor.
Hâlihazırda doğalgaz ihtiyacının yarısından fazlasını Rusya’dan elde eden Türkiye, bu proje sayesinde önemli bir gelir kaynağı elde etmiş olacak.
Ayrıca, Rusya ile Avrupa arasında enerjide güvenlik koridoru olması sayesinde Türkiye’nin yakın-uzak ülkeler için siyasi önemini artıracaktır.
Libya ve hatta Suriye meselesini daha iyi anlamak için Rusya ile Türkiye ilişkilerini bu stratejik müttefiklik niyeti çerçevesinde okumak gerekir.
Özetle, Suriye ve Libya’da karşı cephelerde yer alan Rusya ve Türkiye, bu karşıtlığı her iki ülkenin çıkarına uygun kullanabilirler ve hatta kullanıyorlar diyebiliriz.
Türkiye, Libya’da “meşru hükümet” olarak kabul edilen Sarrac iktidarını destekleyen en önemli ülke konumundadır.
Libya ve Doğu Akdeniz’deki eko-güvenlik çıkarlarını korumanın peşinde.
Ayrıca Rusya, ülkenin büyük çoğunluğunu kontrol eden, en nihayet iki gün önce Kaddafi’nin de doğum yeri olan Sirte kentini ele geçiren Bingazi merkezli Hafter hükümetini koruyan ve besleyen en önemli ülke.
Bu senaryolar, önceden oturulup planlanan ve uygulamaya konulan bir kurgudan ibaret değil.
Özgün koşulların ve mecburiyetlerin muhkem sonucudur.
İki ülkenin ortak paydası olan her alanda güçlü ikili ilişkiler inşa etmesi ve çıkarlarını harmanlaması Moskova ve Ankara’nın bölgesel sorunları çatışmadan, görüşerek ve uzlaşarak çözüme kavuşturması politikalarını benimsemelerini elzem kılmaktadır.
Bu da bölgede, denklemlerin Moskova-Ankara hattında tanzim edileceğini göstermektedir.
İKİ ÜLKENİN LİBYA’DAKİ ÇIKARLARI...
Türkiye, en nihayet uzun bir zamandır sağladığı askeri ve istihbarat desteğini ‘tezkere’ ile resmiyete dökmüş ve Libya’da mevcut askeri varlığını Trablusgarp hükümetinin daveti ile “meşru” hale getirmiştir.
Ayrıca daha önce aynı hükümet ile imzaladığı deniz sınırı anlaşması ile Türkiye ile Libya arasında enerji kaynaklarının müşterek kullanılması hakkını elde etmiştir.
Rusya ise Libya’nın büyük çoğunluğunu kontrol eden Hafter hükümeti ve ordusunun en önemli destekçisi konumundadır.
Libya ve Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının ABD-İsrail ve müttefiklerinin tekelinde olması ve Rusya’nın en önemli gelir kaynağı olan enerji gücünü sınırlayacak olan çalışmalara karşı hamlelerde bulunması, kendi açısından anlaşılabilir bir durumdur.
Türkiye ve Rusya’nın Libya’daki çıkarları, iki ülke arasında sağlanan işbirliği sayesinde harmanlanabilir ve Libya savaşını başta Moskova ve Ankara olmak üzere, TürkAkım projesinin en büyük pazarı olan Avrupa’nın da menfaatlerine uygun olarak sonlandırabilir.
Şüphesiz bu ortak çalışmalara başta ABD ve İsrail olmak üzere birçok devlet tarafından itiraz gelecektir.
Bu devletler, ortaya konulan bu irade ve inisiyatife çomak sokmak için rahat durmayacaklardır.
Ancak Moskova ve Ankara’nın kararlı ve samimi iradesi bu girişimleri boşa çıkaracak güçte olacaktır.
PUTİN’İN ŞAM’A UĞRAMASI ANLAMLI...
Putin’in Türkiye’ye ziyareti öncesinde Esad ile Şam’da yaptığı görüşmeyi bu çerçevede değerlendirmeliyiz.
Esad iktidarının Rusya’nın teminatı olması, muhalefetin ise Ankara’nın denetiminde olması üzerinden, sorunların Moskova’nın Ankara ile geliştirdiği stratejik işbirliği politikalarına uygun olarak ikili görüşmelerle daha kolay çözülebileceği inancını getirmektedir.
Suriye sahasında şahit olduğumuz Rus-Türk askeri işbirliği, İdlib meselesini Şam, Moskova ve Ankara lehine çözme hususunda yol alacaktır.
İdlib’e yuvalanmış yerli ve yabancı terör örgütlerine karşı mücadele sürerken, Şam merkezi hükümetinin İdlib vilayetindeki idaresini mümkün kılmak, göç dalgasının önlenmesi ve siyasi çözüm sürecinin hızlandırılması çalışmaları öncelikli hedef olacaktır.
TürkAkım Projesi, savaş ile imtihan edilen bölgemizin barış sigortası olabilir ve çok ciddi sorunlarla boğuşan coğrafyamızın sıkıntılarına neşter vuracak ikili ilişkilerin temelini oluşturabilir.
.
Mehmet Yuva, Aydınlık