Çok sevdiğim Komutanım, yetişmemizde büyük emeği olan milli ruhumuzun-milli duruşumuzun-milli kimliğimizin simge isimlerinden Erol Hatunoğlu Albayım, “Libya” yazısını yayınlayınca “WhatsApp” üzerinden bana bazı sorular sordu.
Onlara verdiğim cevapları makale haline getirdim.
Soruları aynen şöyledir:
- Libya harekâtını merak ediyordum. Bilgin için teşekkürler: Virüs dolayısı ile TV ler bu konuyu gündemden çıkarmışlar gibi…
Bazı konuları merak ediyorum, bilgin var mı?
Askeri güç olarak kara birliği gönderdik mi?
Şu an itibari ile harekât devam ediyor mu, durum ne?
Bir konuşmasında Sayın Cumhurbaşkanı, Libya’nın petrolü var, resmi hükümet bizi davet etti demişti; adeta Suriye'de, ABD birliklerinin kuyuları kontrol altına almaları gibi bir çağrışım yaptırmıştı, böyle bir tasarrufumuz var mı?
Libya halkı bizim soydaşımız mı? Sevgiler
Bu sorulara verdiğim cevaplar bir makale konusu olacak boyutlarda olduğu için bütün arkadaşlarımın bilgisine sunmak üzere yayınlıyorum.
Bir defa, bir tabur kadar birlik göndermiş olsak, bütün dünyanın haberi olurdu.
Benim bildiğim, teknik yardımın dışında bir şey yapılmadı.
Bu soruların içinde, esas cevaplandırılması gereken mesele şudur: Bir; milletimizin vizyon büyüklüğü nedir? Ne olmalıdır? İkincisi; Türklük nerede başlar nerede biter?
Libya’nın, iç harp çıkmadan önce nüfusu 7 milyon civarı idi.
Şu an toplam 5,5 - 6 milyon insan kaldı.
Gerisi kaçtı, halk dağıldı.
Bu nüfusun 1 milyon civarı Türk asıllıdır.
Mesela “Bingazi” şehrinin ismi, orayı İspanyol korsanlarına karşı savaşan “bin gazimiz”den almıştır.
“Misrata" şehri, “Mısır Ata”dan geliyor. “Atası Mısır'dan gelen” demektir.
1400-1500'lü yıllarda Yavuz, Mısır'ı alıncaya kadar Mısır'ı kölemenler yönetiyordu.
Mısır Devleti’nin (Kölemenlerin) devlet adı “Devlett-i Et Türk” idi.
Tarihte “Türk” ismi ile anılan (Göktürklerden sonra) ikinci devletimizdir.
“Misrata" tipik bir Anadolu şehridir.
Bir Konyalı, bir Kütahyalı bir Tokatlı, bir Erzurumlu, bir Diyarbakırlı oraya gitse, kendi şehrinin havasını orada bulur.
Bu şehir, hemen hemen tamamen Türk asıllıdır.
Libya meşru hükümetinin esas kara gücünü “Misrata Milisleri” oluşturuyor.
HAFTER güçlerini mağlubiyete uğratan ve İŞİD’i şehirden kovan güçler “Misrata Milisleri”dir.
Misrata, vatan savunması emsalsiz kahramanlık ve destanlık hikâyeleri ile doludur.
21. Yüzyılda Misrata kahramanlığı tıpkı Gazi Antep, Kahraman Maraş kahramanlığı gibi olmuştur.
Misrata, emperyalist güçlere karşı savaşmaya devam etmektedir.
Türklüğünü, milli İslami çizgisini azimle sürdürmektedir.
Libya’ya Osmanlı öncesi, Anadolu Selçuklu döneminden başlayarak 16. Yüzyıla kadar denizlerde İspanyol ve Venedik korsanlarına karşı savaşmak üzere asırlar boyu asker toplanmış, “Garp Ocakları” adını verdiğimiz bu vilayetlerimize yerleşmiştir.
Daha 1920’lere kadar iki tane Trablus vilayetimiz vardı.
Biri Libya’da Trablusgarp öteki Suriye’de Trablusşam’dı.
Şeyh Ahmet Sünisi Hazretleri, Türkiye’nin “Milli Mücadele”sine (1) destek vermek üzere Anadolu’ya gelmiş, 2 sene kalmıştır.
Bizim, Ortadoğu meselelerine bakışımız “Biz Türk’üz Ortaasya'dan geldik, Türklüğü oralarda arayalım; ileriye bakmayalım” şeklindedir.
Bu anlayış ciddi şekilde yanlıştır.
Bu gün bile ileri doğru gidiyoruz; Almanya, Fransa, Belçika her yerde varız.
5 milyon nüfusumuz Avrupa’da….
Sudan'da bile en az 15 milyon Türk asıllı soydaşımız var.
Bugün Batılıların, Suriye’de kurdukları uyduruk yönetimlere ait olduğunu sandığımız Rakka, Halep, Lazkiye, Deyrizor vilayetleri ezici Türk nüfusa sahiptir.
Hama, Humus gibi vilayetlerimiz Türk asıllıdır, dilleri Arapçalaşmıştır.
1918'de Cidde, Medine gibi şehirleri Osmanlı coğrafyasının her tarafından gelen göçmenlerin oturduğu kozmopolit şehirlerimizdi, Osmanlı Türk kimliği önde idi.
Osmanlı coğrafyasının bütün dilleri konuşuluyordu.
1935'de Fransızlar Şam'da bir meclis toplanmasına karar veriyorlar, şehirde hâkim dil Arapça olmadığı için meclis Türkçe açılıyor.
Vekiller Türkçe konuşuyorlar.
1950'li yıllara kadar Kahire'de Türkçe gazete ve dergiler çıkıyordu.
Mısır Bayrağı, Türk Bayrağı idi.
Size Mısırlı sanatçı Ümmü Gülsüm’ün konserlerinin linkini vererek göstereceğim, görüntüler, Kahire’nin Türk kimliğinin açık kanıtıdır.
Kahire'nin bu gün nüfusunun en az yarısı Türk asıllı veya Çerkez’dir.
Ürdün böyledir.
Filistin kesinlikle Arap değil, Osmanlı bakiyesidir.
Filistin, ordumuzu Birinci Dünya Savaşı boyunca portakallarla, elmalarla, narla beslemiştir.
Mahallinden desteklemiştir.
Bu nedenle Filistinli kardeşlerimize sahip çıkmaya mecburuz.
Onlar İsrail’e karşı, Kahraman Maraş Ruhu ile Gazi Antep ruhu ile Şanlı Urfa, 1878’deki Osmanlı - Rus Savaşı’nda Erzurum Tabyaları’ndaki milli mücadele ruhu ile savaşıyorlar; halen aynı ruhla direnmeye devam ediyorlar.
Bizce, Birinci Dünya Savaşı henüz bitmemiştir, Filistin bu savaşı bu direnişi bizim adımıza sürdürmeye devam ediyor.
İngiliz ideolojisi olan BAAS’çılık, Türkiye'nin Ortadoğu'daki bağlarını sökmeye yönelik bir ideoloji olarak Hıristiyan asıllı bir Arap olan Mişel Eflak tarafından kurulmuştur. (2)
Bu ideolojinin en azılı temsilcisi sırasıyla Nasır, Esat ailesi, Kaddafi, Saddam vs'dir.
Bunların vazifesi, Ortadoğu'da Türklüğün izini silmek, soydaşlarımızı ve İslam dinini asimle etmektir.
Evrensel İslam’dan uzaklaşarak, kabile kimliğinin biraz gelişmiş hali olan ulus milliyetçiliğini hâkim kılmak dolayısıyla İslam’ı parça parça etmektir.
Nasır, Mısır'ın ay yıldızlı Türk bayrağını değiştirmiştir.
Nasır, 1956’da Mısır'ın bayrağını yeşil, siyah ve beyaz çizgilerden oluşan boru trampet bandosu flamasını andıran acayip bir çaput simgesi ile değiştirdi. (3)
Gerekçe şu idi:
“Osmanlı ve İslamiyet Mısır'ı geri bıraktı. Araplar’ın Hz. Peygamber öncesi tarihi çok şanlı idi. Ona geri döneceğiz” dedi.
Peygamber öncesi putperest Arap kültürünü canlandırmaya karar verdi.
Firavun devri Mısır’ı ile övünmeyi milliyetçiliğin temeli yaptı.
Türklüğe ve İslam’a dair bütün izleri silmeye kalktı.
Cenab-ı Hak, 1967 Savaşı ile bu kibrin cezasını verdi. (4)
Saddam da aynı küstahlığı yaptı.
Başbakan Yıldırım AKBULUT’a gösterdiği saygısızlığı unutmadık.
Bugün ESAT da aynı yolun yolcusu.
Tunus'un bayrağı, halen Türk bayrağıdır.
Mısırlı sanatçı, 1950’li yılların Türk Sanat Müziği’nin (5) Klasik Türk Müziği’nin (6) Arapça versiyonunu söyleyen ÜMMÜ GÜLSÜM, Mısırlı bir köylü kızıdır.
Çok şöhretli bir sanatçıdır. 1970’li yıllarda yurt dışı konserlere çıkıyor, 2,5 milyon sterlin para topluyor geliyor, hepsini devlete bağışlıyor.
Bu ruha ülkemizde Korona salgınının devam ettiği bu günlerde ne kadar çok ihtiyacımız var.
Ümmü Gülsüm'ün konser salonu süsü ve şahsi rozetleri Türkiye’nin tarihi derinliğinin ispatıdır.
-ÜMMÜ GÜLSÜM'ÜN ROZETİ-
Osmanlı milletler topluluğunun ortak vatanseverliğidir.
Bugün “Türkçülük Bayramı”nı kutladığımız şu saatlerde; Türk Dünyası, Kamçatka Yarımadası’ndan Adriyatik Denizi’ne, Baltık Denizi’nden Güney Afrika'ya Hindistan Delhi'den Kazablanka'ya, Ankara’dan Berlin’e, Brüksel’e Atlas Okyanusu’na kadar uzanan geniş alan olduğunu hatırlatıyor.
Sevgili arkadaşlarıma büyük düşünmeye mecbur olduğumuzu söylüyorum.
Ecdadımızın bize miras bıraktığı büyük düşünme ufkuna erişmemiz gerektiğini değerlendiriyorum.
Milli şuurumuzu asli kimliğimizi, unutulmuş değerlerimizi yeniden harekete geçirmeliyiz, geçireceğiz.
Rahmetli Ümmü Gülsüm’den birkaç link vererek şarkılarının ne kadar biz, bizim de o olduğunu açıklamaya çalışıyorum.
Bu da Semira Tewfik (Aslında Semra Tevfik) in “Esmerin adı Oya şarkısı”
Türk tarihinin derinliğini; Amerikan yerlilerinden başlayarak, bütün küre boyunca, İslam’ın yüceliğine; Hz. Âdem’den başlayarak Hz. Peygamber’e kadar uzanan süreç boyunca arayacağız, sahip çıkacağız, temsil edeceğiz, bizim için gerçek milli yol, gerçek milli kimlik yolu bu yoldur.
Sonuç Libya bizimdir, vatanımızın ayrılmaz bir parçasıdır.
Barbaros Hayrettin Paşa’ların yurdudur. Mustafa Kemal’lerin, Enver Paşa’ların, Halil Paşa’ların savaştığı bu topraklara sahip çıkacağız.
Batının hegemonyasına düşmesine izin vermeyeceğiz.
Anadolu ile bütünleşmesini sağlayarak Doğu Akdeniz’i kontrol altına alacağız.
Bundan sonraki yazıda Rahmetli Ergün Göze Ağabeyimiz ile ilgili bir anımı paylaşacağım.
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
DİP NOTLAR
(1) Yunanlılara karşı verdiğimiz savaşa “Kurtuluş Savaşı” adını vermek müthiş yanlıştır. Dünkü tebaamız ve yarım asır önce bağımsızlığını bizden kazanmış bir eyaletimize karşı yapılan savaşı “Kurtuluş Savaşı” olarak değil, haksız işgal ve zulüme karşı “Anadolu Ayaklanması” olarak adlandırmak lazımdır.
O sırada İngiliz, Fransız ve İtalyan işgaline karşı savaşan Kahraman Maraş, Gazi Antep, Şanlı Urfa, sınırlarımız dışında kalmasına rağmen İngiliz ve Fransızlara karşı direnen, Halep, Azez, Antakya, Rakka, Deyrizor, Musul vilayetlerimize ne ad vereceğiz, hangi savaşı kazandı diyeceğiz. Yakup Şevki Paşa’nın dediği gibi “Yunan bizim dengimiz değildir.” Esasen bu savaşın adı kurtuluş savaşı değil “Milli Mücadeledir.”
(2) Selahaddin Bettar, Zeki El Arsuzi, Salah Cedid, Ekrem Havrani, Emin El Hafız gibi akılsız milliyetçiler sözde diriliş manasına gelen BAAS ideolojisini ve Baasçılığı Kardeş Arap Halkların başına musallat ettiler, İsrail karşısında onur kırıcı yenilgilere sürüklediler.
(3) Bu yanlış neden önemlidir. Hz Peygamberden beri gelen “Tevhit Dinini” simgeleyen hilalli al bayrağın değiştirilmesi “İslamı ret edişin “ sembolüdür.
(4) -İçimiz yanarak bir tespit olsun diye söylüyorum ki; İslam için Kardeş Mısır halkı için 1967 Arap İsrail Savaşı ile temenni edemeyeceğimiz bir felakete sürükledi.-
(5) Türkiye’de Klâsik Türk Müziğine “Arabesk” adı verilerek küçük görüldü ve horlandı. Eğer bunlar Türk müziği değil ise Türk müziği ne idi, Osmanlı ecdadımızın bir müziği yok mu idi?
Kaldı ki Klâsik Türk Müziği ve Türk Sanat Müziği; İstanbul’da, içinde Ermeni-Rum müzisyenlerinin de bulunduğu Osmanlı camiasının bütün milletlerinin özellikle Türklerin eseri idi.
Müzik aynı idi, terennüm edilen şarkıların Osmanlı coğrafyasının etnik yapısına göre dili değişikti. Yunan’da, Makodon’da, Arnavut’da Arap’da aynı tip bestelerle derlenmiş şarkıları dinliyordu.
Yani Arabesk adı verilen müzik öz be öz Türk müziğidir. Batılılaşma esasen milli olan her şeyden nefret etmek olarak milli kültürümüzü mafv etmeye devam etmektedir.
İsmail Dede Efendi, Itri, Nedim, Udi Afet Mısırlıyan, Neyi Osman Efendi, Mısırlı İbrahim Efendi, Abdulkadir Meragi, Gazi Giray Han, Ali Nutki Dede, Nevres Paşa, Tamburi Ali Efendi, Ermeni olanlar (Karnik Garmiryan, Kirkor Çulhayan, Kirkor Kahyayan, Leon Hancıyan, Nikoğos Ağa, Serkis Efendi, Serkis Nurluyan, Kemani Tatyos Efendi, Vitali Efendi) Rum bestekârlar (Aleko Bacanos, İstavri Efendi, Kemani Zafiraki, Lavtacı Andon, Lavtacı Hristo, Zaharya, Yorgo Bacanos) Yahudi (Tamburi İzak Efendi ) her milletten müzisyen Türk müziğini asırlar boyu işlemiştir. Aslında bizim müziğimiz evrensel insanlık müziğidir. İnsanlığın ortak müziğidir. Özyıldırım, M., Arap ve Türk Musikisinin XX. Yüzyıl Birlikteliği, Bağlam Yay. Müzik Bilimleri Dizisi: 14 (Ed. Vural Yıldırım), İstanbul, 2013.
(6) https://tr.wikipedia.org/wiki/Klasik_T%C3%BCrk_m%C3%BCzi%C4%9Fi_bestecileri_listesi