Kadın, her devrin savaşçısıdır.
Nezaket, zarafet, aşk, duygunun, sanatın, doğada ve insan ruhunda güzel olan her şeyin, varlığıyla özdeşleştirilmesine rağmen bütün hoyratlık ve zorbalığın da hedefi olmuştur.
Bu yüzden kendini her çağda kocasından, babasından, kardeşinden, komşu kadının hasedinden, kaynananın fendinden, düşmandan, ağadan, beyden iktidardan, bazen de kendinden korumak için savaşmıştır.
Bu savaşın bugün bittiğini söyleyemeyiz.
İlk günkü gibi, eril yanı güçlü kadın olmanın hüznünü de anlatamayız size.
Şiddet, sosyal medyada türlü halleriyle yeniden üretiliyor. Dizilerde, metalaştırılma evresini çoktan geçen kadın, dün doğu illerinden birinde kurgulanan olay örgüsünde, “töre kölesi, cahil, fesat, bağnaz ve mal düşkünü”ydü.
Bugün ‘trend’ farklı, bugünün dizilerinin cahili, aptalı, köle ruhlu mal düşkünü Müslüman kadındır.
Her bölümde başka bir düşük davranış sergiler.
Çocuğunu ezer, gelinini kıskanır, şiddet uygular, cahil cahil konuşur, etrafındakileri mahcup eder, moralini bozar.
Tabii dizi, TV’de durduğu gibi duran bir şey değil, sosyal medyada da konuşuluyor.
Toplumun "özgür" kesiminin kadınlarının elinde bu şiddet, sosyal alana taşıyor ve kimse bu olan biteni garip karşılamıyor.
Normalleştirilmiş, mağdur tarafından da içe sindirilmiş bir şiddet. Çünkü bugüne özgü değil.
Bunun kökleri, köylünün girmesi yasak şehir sokaklarında, dekolte, yüksek topuk, takma kirpik yoksa insan muamelesi görmeyen Yeşilçam figürlerinde.
Öyle normal bu şiddet.
Yüz yaşında.
Fail şiddeti “asalet hakkı” görüyor. Hatta, mağdurlar arasında, faile yaranmanın, ona benzemenin yollarını bulmak uğrunda kendi öz varlığını hafife alan, ezen, bulunduğu alandan çıkmak istemediği ya da çıkamadığı için alanını çöplüğe çevirenler de var.
Şiddetten bezmiş, ama şiddeti hak ediyor olduğuna, aşağıda olduğuna inanan mağdurlar.
Ev zencileri…
Kendine benzeyenleri faille birlikte linç eden kral soytarıları.
Öfkesini hemcinsine yönelten “Işid polisi ablalar”ı da es geçmemek gerekiyor.
Sürekli hemcinslerini azarlayıp had bildiren bu kadınların da en büyük öfkesi, kendi kıramadığı zinciri, başkasının inceltmiş olmasına.
İçlerinde sürekli susturmaya çalıştıkları bir feminist var onların da.
Aslında Havva'dan bugüne vukuat hep kadınlar arasında.
Irk, din, ideoloji ayırmadan, kendi iradesiyle yaşamak hakkını bütün kadınlar için, yine bütün kadınlar talep edecek.
Başka yolu yok!
Başkasından umut da yok.
Bu yüzden önce kendimizle bir konuşmalıyız.
İçimizdeki zalimi, mağduru, Işid polisi ablayı, ev zencisini…
Önce onu karşımıza alıp konuşmalıyız.
Gerisi kendiliğinden gelir.
.
Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com