Terörizmin amacı, kendinden güçlü düşmanlarını korkuya, paniğe, çaresizliğe ve zihin karışıklığına düşürerek kısa süreliğine de olsa felç etmeye yöneliktir. Terörist, düşman ilan ettiklerini yok etmeye çalışırken; düşmana azami zarar verecek eylemlerde kendisine asgari hasar verecek planlar geliştirir. Terörist, nihai amacı ile kendisini yakarken, bu ateşin alevi ile "başkalarını aydınlatma"yı hedefler. Amacı kendini tüketirken "büyük bir ideal"in gerçekleşmesine önayak olmak, kendisinden sonrakilere daha ‘yaşanılabilir bir dünya' bırakmaktır.
Terörizmin zirve yaptığı durak, kuşkusuz intihar eylemidir, kendisine yarar sağlamayacak bu girişim, geride kalan yandaşlarını kurtaracak yegâne yol, son çaredir. Terörist bu manada idealisttir. Sıradanlaşmış klasik yöntemlerle yapılan eylemler, çaresizliğin dışavurumu olduğu kadar fikir zayıflığını, kreatifsizliğini sembolize eder. Fakat hala etkili olabilen bu tür eylemler; kurbanların, beklenmedik anda hazırlıksız yerde gafil avlanması, korku unsurunun doğmasına neden teşkil eder. Potansiyel kurban konumundaki sıradan insanın birileri tarafından cezalandırılabilmesi; hedef olmadığı halde araçlaştırılması, terörün kitlesel paniğe yol açan psikolojik fonksiyon işlevini tamamlıyor.
İnsanlara daha güzel bir gelecek vaat eden ideolojilerin anlamak istemedikleri olgu, karşı tarafın düşüncelerine, hayat tarzlarına saygısızlığın bilincinde olmamalarından kaynaklanır. İyilik yapmak istedikleri insanları yok ederek işledikleri cürümü kabul edilebilir zayiat olarak kaydetmeleri, her şeyden önce insan odaklı düşüncenin araçsallaşması, yabancılaşmayı getirir. İnsana saygısızlık, kendine ihanettir. Zaten bilinçsiz eylemler, eylemi yapanların araca dönüşmesini sağlayan etkileşimdir.
Bireyin terörü bir araç olarak görmesi, düşmüş olduğu fasit dairenin (circulus vitiosus) girdaplarından kurtulabilmesini zorlaştırır ve bu şekilde kullanılabilir olgunluğa erişir. Semer vurup, ipi eline alacak odakların varlığı her zaman mevcut olduğundan, yapacağı eylemlerin sahibi değil aracı kimliğini alır.
İnsanın yaşam hakkına ipotek koyan, sakatlanmasını mümkün kılabilen teröristin dayatmış olduğu güvenlik endişesi, çeşitli korunma reflekslerini mubah kılan sonuçlar doğuruyor.
İnsanın insana hükmetmek isteyişi, tarihi sürecin sabit parametresi durumunu korurken, değişken parametrenin yöntem çeşitlenmesi olduğunu bilmemiz; kendimizi bu tekrardan korumamıza etkili bir fikir (teori) geliştiremediğimize kanıt oluşturur.
Planlanan tuzakların ağına düşmek, onları öngörememek olduğu kadar, planın tersinden okunma hatası ile yakın ilişkisi olduğu anlaşılıyor.
Kurulan tuzakları boşa çıkarmak için uyanık olmak, feraset sahibi olmak da kâfi gelmiyor; ciddi bir direnç göstererek karşı koymak, kabullenmemek gerekiyor. Karşıdaki gücün etkinliği, onun kabullenilmesi ile başladığından, onu ortaya çıkarmak, deşifre etmek için gereken cesaretin gösterilmesi gerekir.
Korku hiyerarşisinin üzerine konuşlanmış olan karanlık güçlerin sarih bir şekilde telaffuz edilmesi gerekli ilk adımdır. “Üst akıl”,” yan akıl”, ”arka akıl” “paralel akıl”ın, sonu olmayan bir spiralin tuzağından başka bir şey olmadığının anlaşılması gerekir.
Kendini legal otoritenin üzerinde gören, vatan-ulus kurtarma teleolojisiyle hareket eden derin yapılanmalara izin verildikçe, köleleştirme yöntemlerinin kendi halklarına ve vatanlarına karşı işlenmeyeceği garantisi bulunmamaktadır.
Çok daha açık bir ifadeyle: Askeri istihbaratların at koşturduğu derin yapılanmalar, geliştirmiş oldukları silah ve yöntemleri kendi vatandaşlarına karşı kullanmaktan hiçbir zaman imtina etmediler.
Nitekim, Vietnam gazilerinin gittikçe artan protestlerinin önüne geçebilmek için kullanılan mikro-dalga silahının etkili olduğu spekülasyonu ispatlanamasa dahi, elde edilen sonuç şaşırtıcı. Bir müddet sonra bu protestlerin aniden kesilerek, protestçilerin mülayimleşmesi oldukça enteresan…
Legal devlet otoritesinin, ulaşabileceği her tür kişisel verilerle mutlu olacağı açık, çünkü insanları yönetebilmek onlar hakkındaki özel bilgilerle kolaylaşır. Bu yüzden her devlet, kendi vatandaşlarının verilerini gene vatandaşların izin verdiği ölçüde arşivler. Avrupa’da fişlemelere karşı gösterilen sivil direnç, bu prosedürü yavaşlatsa da, pratikte uygulama bulan bir yöntem…
Son zamanlarda terörün gittikçe artan ölçülerde seyretmesi ve canlı bombaların aşırı bir şekilde artması, anlaşılması zor denklemler sunuyor. Sadece güvenlik zaafiyetinin teröre alan açtığını düşünmek yanlış sonuçlara götürebilir. Teröre karşı güvenliğin tesis edilebilmesi için gerekçe teşkil eden aşırı düzenlemeler sıradanlaştıkça, bazı özgürlüklerin feda edilebileceğine meşruiyet zemini doğal olarak hazırlanmış oluyor.
Bir insanın canlı bomba olabilmesi anlaşılabilir olmamakla beraber, onu açıklayabilecek gerekçeler zorlamayla üretilebilir. Fakat her tür örgütün çok sayıda canlı bomba yeteneğine sahip olması, oldukça düşündürücü bir fenomen olarak yerini koruyor.
Canlı bombaların açık savaşına şahit olduğumuz şu günlerde, sanki son merhaleye gelmiş bulunuyoruz. Bombaların değişik coğrafyalarda patlaması, karşılıklı bilenmeden ziyade; organize edilmiş bir eylemi andırıyor.
Meşru devletleri bağlayan hukuk sistemlerinin her taraftan delinerek militer yapıya dönüşmeleri terörün vermiş olduğu korku nedeniyle göz ardı edilirken, insanların uğruna mücadele verdiği her tür özgürlük, kişisel verilere dokunmama rafa kaldırılarak, devletlerin sistematik fişleme salahiyeti legalleşiyor.
Bir yandan devletlerin arşivleştirdiği kişisel bilgilerin ne gibi sonuçlar doğuracağı, -her halükarda iyi olmayan- bilinmezken; bu verilerin devletlerin üstündeki karanlık yapılanmalara büyük imkânlar sunacağı aşikâr.
Spekülasyona girmeden düşünecek olursak: Kuluçkada üretilmiş izlenimi veren canlı bombaların, her ülke istihbaratının üzerine çalıştığı ‘zihin kontrolü’ ile ilişkilendirilmesi mümkün mü?
Dahası, istihbaratların bir üst örgütlenme tarafından kullanılması söz konusu olabilir mi?
Yavuz Yıldırım, dikGAZETE.com