TEK BAŞIMA YAPMADIM
Onbeş yıldır tarih çalışıyorum. Çok çalıştım ve “Tarih, coğrafya ve tarihî coğrafya” alanında birçok keşfe imza attım. Kimse bunları kendi başıma yaptığımı sanmasın.
Her konuda bana yardım eden birçok dostum ve arkadaşım oldu. Yâni, bir elin nesi var, iki elin sesi var.
Bunun için bir yazıyla onları anmayı ve teşekkür etmeyi kendime görev saydım.
Eser sahiplerini veya eserleri tercüme ederek ve açıklama yaparak, bana yardım edenleri zâten yazılarımda sıkça andı idim. Bir de sözlü olarak çeşitli yardımlarda bulunmuş olan gizli kahramanlarım var.
Şimdi, adını andığım ve anamadığım bütün dostlarıma bu yazıyla teşekkür etmek istiyorum.
Abdullah Gül (Har. Müh.): Kıral Yolu’nun Çapalı ve Köke köyleri civarındaki kısmının koordinatlarını çıkardı.
Âdem Öcal (İş Adamı): Hemşehrimdir. Kutlama faaliyetlerimize maddi katkıda bulunmuştur.
A. Hamdi Taşlıca (Jeoloji Y. Müh.): İlk kez 2006’da Yenice Köyü köprüsünü beraber aradık. Yanımda kimse yokken, O vardı. Çok şuurludur, kendinden çok şey öğrendim, öğrenmeye de devam ediyorum.
A. H. Cebeci (Dr.): O okudu ben yazdım ve 16. Asırda Hamid Sancağı adlı kitabı 2018 yılında yayınladık.
A. Selim Öztürk (Öğrenci): Ahmet Selim benim torunum. Bazı İngilizce çevirilerimi yaptı ve yapıyor.
Ahmet Bağçeci (Gazeteci): Kayserili ve Tarih eğitimi almıştır. İlk defa 2015 yılında TRT 1’de yayınlanan Hattı Müdafaa adlı dizi, Bölüm 1: Kayıp Zafer Miryokefalon’un çekimi sırasında bizi ziyaret etti ve görüşlerimizi aldı. Kuzey Haber Ajansı adına bir heyetle 2016 ve 2017 yıllarındaki kutlamalara katıldı. 21 Eylül 2017 günü “dunyabizim.com"da “Anadolu’nun tapusu bu zaferle anıldı ama hatırlayan yok” adlı bir makale yazdı.
Ahmet Şahin (Akdağ): Küçüklüğünde çobanlık yaptığı için Akdağ ve Yenice civarının bütün yer adlarını bilir. Yeni-şar-âbı, Yeni-şar-harımı, Bugadıç ve Keçi Sivrisi’nin küçük sivri olduğunu O’ndan öğrendim.
Bahri Ata (Prof. Dr.): Yeni kitap ve makaleler gönderir; “bak bakalım belki işine yarar” der, beni teşvik eder, güç verir. Beni tarih eğitimi camiasına tanıttı. E. Aykof’un Almanca makalesini göndererek, bana yardım etti.
Bilâl Sürgeç (Tarih Öğr.): H. Avni Paşa hakkında bir kitap yazdı. Ben ise hemşehrim paşa hakkında malûm çevrenin tesiriyle önce müspet düşünmezdim. Bu ve birçok konuda beni aydınlattı. Elazığlıdır, çok şuurludur.
B. Mustafa Şahin (Çoban): Sütçülerli bir hemşehrim. Bu gizli kahraman, bâzı kitap, makale, yer adları ve hatalarımı bana haber verir. Bölge hakkında yazılan bütün eserleri ve yazarları bilir ve onlarla haberleşir.
Cevdet Yakupoğlu (Prof. Dr.): Hamid Beyin (Amourios) Kastamonu Türkmenlerine yardımına karşılık verdi.
Eriman Topbaş (Fr. Uz.): Odon de Deuil’e ait yazıları ve bâzı Fransızca metinleri zerafetle tercüme etti. İlk kez, Sybrize (Tzybritze) geçidini, “Bir yanı (kuzeyi) yüksek dağlar, diğer yanı derin uçurumlar” diye tercüme etti. Hâlbuki F. Işıltan, “Güneye doğru ise vadi dikleşir ve sarplaşır” tercüme etmişti.
Ne zaman ki, Hüseyin Bağçeci, Ekkehart Aykof’’u çevirdi; işte o an Işıltan’ın yanlış çevirdiğini anladım. Tarihçi hâlâ Işıltan’a göre bir vadi arar.
Esra Yalazı (Yunanca Uz.): Yunanca yazıt, bir iki metin, mirioi ve kefali kelimelerinin anlamlarını yazdı.
Fatih Erkoçoğlu (Prof. Dr.): 2011, 2013, 2015 ve 2016 yılı zafer kutlamalarına katıldı. Çok gayretlidir ve zamanımızın İbni Battuta’sı sayılır. Aynı zamanda okçudur ve Miryokefalon savaş alanında Adnan Mehel, Âdem Yılmaz, Altan Çetin, Nihat Yazılıtaş, Arif Özdemir, Ali Kılıç, M. Akif Aksoy ve Melike Kazaz ile ok attı.
2013 yılında yazmış olduğu “Hamideli Tarihî Coğrafyası ve Battâl Gâzî’nin Hayatına Dair Bazı Notlar” adlı makalesi, bize yeni ufuklar açtı.
O sâyede iki göl arasındaki ırmağın bir adının da el-Battal Nehri olduğunu ve Türkler’in gönlünde taht kuran Battâl Gâzî’nin gerçek türbesinin Geneli köyünde olduğunu bulduk ve bu sayede yeni keşifler yaptık.
Ferhat Koç (Gazeteci): 5-6 Haziran 2010 günü savaş alanını ziyaretle Milli Gazete’de bir haber yaptı.
Ferhat Tamir (Doç. Dr.): H. Avni Paşa ve Sultan Aziz’le ilgili birçok dergi, belge ile Malazgirt ve Miryokefalon savaşlarını kıyaslayan ve Miryokefalon zaferinin önemini anlatan Nihal Atsız’a ait bir yazının bulunduğu Türk Yurdu dergisinin 1959 Ağustos sayısını, kendi kütüphanesinden bana verdi. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin ilk adının Dil ve Tarih olduğunu, Atatürk’e coğrafyanın öneminin anlatılmasıyla Coğrafya adının eklendiğini söyledi.
Güray Kırpık (Prof. Dr.): Her çalışmama katkıda bulundu. Miryakefalon Savaşı’nın yeri konusunda Sultan Kılıçaslan’ın karar verdiğini söyledi. Elbette Sultan, kendi aleyhine olacak bir yerde pusu kurmayacaktı.
H. İbrahim Sarıoğlu (Dr. Fars Dili ve Ed.): Hemşehrimdir. O’na, çok sık Farsça kelimeler sorarım. Dernek ve tarih çalışmalarımızda her türlü maddi ve manevi desteği vermiştir.
Halil Korkmaz (Dağcı): 5-6 kez arazi çalışmalarıma katıldı. Çirişli dağına çıktık. Resimlerimi çekti.
H. Hüseyin Aksu (Dr. Öğr. Üyesi): Jeofizik Y. Müh. hemşehrim, Jeolog Füsun Fethi Yiğit (MTA) ile eski Eğirdir Gölü’nün kuzey sınırının, Barla ile Hacılar köyü arasındaki hattan geçtiğine dair bir makale yayınladı.
Hüseyin Turan Bağçeci: Ekkehart Aykof (Eickhoff) ve bâzı Almanca metinleri tercüme etti.
İlhan Hattatoğlu: Feriye sarayına beraber gittik. Şimdi orada olmayan eski kapının yerini gösterdi.
İlker Mete Mimiroğlu (Dr. Öğr. Üyesi): Sanat tarihi dalından olup, Refik Turan başkanlığındaki Miryokefalon Savaşı Yüzey Araştırmasına katılmış ve bu konuda tebliğler sunmuştur.
Kadir Özkan (Hamideli Der. Kâtibi): Meslektaşım ve hemşehrimdir. O olmasaydı derneği yürütemezdik.
Kâzım Yaşar Kopraman (Prof. Dr): Onunla ilk defa 27 Eylül 2010 tarihinde Kayseri’de yapılan Milletlerarası Selçuklu Bilgitoyu’nda tanıştım. Yanlarında Tuncer Baykara, Rafet Yinanç, Refik Turan ve Güray Kırpık Beyler vardı.
Tuncer Bey, “Değişen Coğrafya ve Miryokefalon Savaşı” adlı kitabımı istedi, verdim. Kâzım Hoca da istedi. "Hocam, yanımda kalmadı, Ankara’da takdim edeyim" dedim.
Pazartesi telefon açtım; "Bugün meşgulüm, Cuma günü gel, hem de konuyu bana anlat" dedi.
Cuma günü bilgisayarı aldım; Gazi Üniversitesi’ne gittim ve bir sunum yaptım; sorularını cevapladım; beni tebrik etti ve dostluk başladı. Hoca Aksekili olup, benden altı ay büyüktür.
Aynı bölgenin insanları sayılırız. Onlar da Hamid oğulları beyliğinin hudutları içinde kalıyorlar. Çok zekidir ve ilim konusunda kılı kırk yaran bir huyu var.
Merhum Erbakan’a "cıvatayı anlat" desen, demir filizinden başlar ve cıvataya sıra gelmeden ders bitermiş.
Teşbihte hata olmasın Hoca da kelimeden başar, altı, üstü, sağı, solu, sarf, nahiv ve saire derken yarım saat, bir saat geçiverir. Her işi mükemmel yapar ve öyle de ister.
İbn Hordazbih’in (820-912) ve el-İdrîsî’nin (1100-1165) kitaplarında tarif edilmiş olan Tarsus-Ammûriye ve Ammûriye-Istanbul arasındaki yolların güzergâhlarını, 2012 yılında Arapça’dan tercüme etti.
Ben bu sâyede, bu yolları araziye yerleştirebildim. Böylece, bölgedeki tarihî Roma yollarını Dünyada ilk defa araziye biz yerleştirmiş olduk. Bu keşiflerde Hocamın payı çok büyüktür.
Günün birinde İlâhiyat Fakültesi’nin kütüphanesinde İbnü’l-Esir’e göz atıyorken, Ammûriye’nin fethi bahsi karşıma çıktı.
Okudum, tekrar, tekrar okudum, adı geçen Ankara, bugünkü Ankara olamaz. Akşam oldu, Kâzım Hocama telefon açtım: “Ammûriye’nin fethinde zikredilen Ankara, bugünkü Ankara değil” dedim.
"Nereden çıkardın? İbnü’l-Esir" deyince, "o muahhar, sen Taberî’ye bak" dedi. Ertesi gün doğruca Akkuş Hocaya gittim, "Hocam ya sen gel ya da Arapça bilen bir arkadaş ver" dedim.
Kütüphanede Taberî’yi ve Ammûriye’nin fethi bahsini bulduk; suretini alıp, doğruca Kopraman Hoca’ya gittim. Hoca, iki ayda 14 sayfa metni tercüme etti. Tercüme uzayınca bir ara Hocaya serzenişte bulundum. "Ramazan, ben, 1200 senelik metni tercüme ediyorum" dedi.
Neticede Suğla Gölü kıyısında bir Ankara’nın daha bulunmuş olduğu anlaşıldı.
Bu sâyede "Ammûriye’nin Fethi" adında bir risale yayınladım.
Beraber yayınlama teklifimi Hocam, "benim bunda hakkım yok" diyerek kabul etmedi. Bu keşifte de Hocamın payı büyüktür.
Bir gün, “Tralleis - Barla” dedim.
"Ramazan bizim aklımızla oynama, Tralleis - Aydın, Ayasofya’nın mimarı da oralıdır" dedi.
"Hocam, Miryokefalon Savaşı yapılalı bir yıl olmuş ve henüz Uluborlu’yu bile almamışız; bizim ordu Aydın’a helikopterle mi gitti? Nerede yazıyor?"
Bitişik odada merhum Salim Koca’nın yanına girdim ve Honiyates’i rica ettim ve Hocaya verdim. Kitaba baktı, baktı, uzun, uzun düşündükten sonra kendi eliyle şöyle yazdı:
“Khoniates’i çeviren merhum Işıltan, Tralleis şehrini Aydın olarak anlamakla biraz aceleci davranmıştır (Khoniates, 1995: 133). Onu kaynak olarak kullanan bütün araştırmacılar da, Tralleis’i hep “Aydın” olarak kabûl etmişlerdir. Aynı şekilde bir ırmağın ovada kıvrımlar yaparak akması anlamına gelen ‘meander’ fiilinden türediğinde şüphe bulunmayan ‘menderes’ kelimesi de bugün bizim bildiğimiz ve ‘büyük ve küçük’ sıfatlarıyla tavsif ettiğimiz iki nehirden ayrı, başka bir nehir olmalıdır.
Aksi takdirde Türkler’in o tarihlerde Büyük ve Küçük Menderes havâlisini fethetmiş olmaları gerekir ki, o tarihlerde bu havâli Türkler tarafından henüz fethedilmemişti. Bizim araştırmalarımız, bilhassa yer isimleri hakkında kesin kanaat izhar etmeden önce, kaynaklardaki yazılı ifadelerle coğrafî mekânlardaki durumu çok iyi tedkik etmemiz gerektiğini bize ihtar etmektedir”.
Hocayı çok sık ziyaret ederdim. Bazen "çizmeden yukarı çıkma" derdi.
Hoca, beni evimin önüne bırakır, öyle evine giderdi. Her daim, "fakir bir köy çocuğunu bu seviye çıkaran millet ve devletime minnettarım" der. Hâlâ sık sık telefon ederim. Allah sıhhat, afiyet ve uzun ömürler versin. Onunla olan çalışmalarımı yazabilsem bir kitap olur.
Kudret Selçuk (Prof. Dr.): Şimdi 91’inde ve Karaağaçlı olan ihtiyar delikanlıyı, 84’ündeyken tanıdım. Arazi çalışmalarımda benimle Yalvaç, Eğirdir ve Kemer Boğazı’na kadar gelerek araştırmalara katılmıştır.
M. Ali Çelik (Gazeteci): Bu işe geç girdi, ama tam girdi. Ona gelene kadar Miryokefalon savaşını Isparta’ya anlatamamıştık. Isparta ayağımız eksikti. İşte bu boşluğu M. Ali Bey doldurdu ve her yere ve herkese ulaştı, Miryokefalon Zafer Haritasını bastırdı. Şimdi de savaş alanına levhalar koyarak bölgeyi turizme açmağa çalışıyor.
Medeni Altın (Haritacı): Medeni, elim, ayağım, her şeyimdir. Haritalarımı çizer, defalarca düzeltir. Bana eski haritalar bulur, gönderir, fotoğraflarımı çeker. Milletin malını koruyan çok güzel bir insandır.
Mehmet Akkuş (Prof. Dr.): Benim ilk göz ağrım. 2011 başında 438 sayılı Muhasebe-i Vilâyeti Anadolu Defteri I’de herkesin “Melen-gömü” okuduğu bir ismi, “abi ben bunu biraz farklı okusam olur mu?” dedi.
Ben de "elbette, istediğiniz gibi okuyun" dedim. “Limen-gömü” okuyunca, gayri ihtiyari "yapma hocam" deyiverdim.
“İşine gelmiyor mu yoksa?”, deyince, "ne demek, esas şimdi işime geliyor" dedim.
Arundel’in Eğirdir sandığı, Remsi’nin Hoyran Gölü’nün kuzey-doğusuna koyduğu Limenopolis’in yerini böylece bulmuş olduk.
Limenopolis, göl altında kalmış, şehir halkı hemen yukarısındaki Eski köy yerine taşınmış, adı da Lime, Lama, İlama (Bağören), oradaki dereye de “İlime deresi” denir olmuştu.
Bu şehrin daha önceki adı Ainos imiş. Barla halkı buraya Ainalı (Aynalı) Çarşı der. Bu, çok büyük bir keşifti: Hem coğrafî değişim, hem Ainos, hem de Lebounion savaşına işaret etti.
Mehmet Ölmez (Prof. Dr.): Bir gün Sahaf Ethem, Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı hocası Mehmet Ölmez’in telefonunu verdi.
Hocayı aradım ve Kötürnek köyünün anlamını sordum. 15. 05. 2007 günü, telefonla yaptığım görüşmede şu izahı yaptı: Kötürmek: Kötürünmek, kötürün, kötüren, kötürenek. Yükseltmek, yükseltilmek, yükseltin, yükselten, yükseltilmiş; Kaldırmak, kaldırılmak, kaldırın, kaldıran, kaldırılmış demektir. Dolayısıyla, Kötürenek > Kötürnek; yükseltilmiş, kaldırılmış, yukarı çıkarılmış demektir.
Filhakika bizim köyün üstünde bir kale var ve el-İdrîsî burasını Hısnu’l-Meclis kaydeder. Karaağaçlı Zühtü Cevher’e sordum: “Yüksekte veya yamaçta kurulmuş yer”, Ahmet Bican Ercilasun ise, “kale” anlamınadır dedi.
Merve Büşra Bayrak: Büşra, dünürümün kızı olup, bazı makale özetlerimi İngilizceye tercüme etmiştir.
Minas Köfüncüoğlu: Aslen Barla kasabasındandır. Mübadeleyle Yunanistan’a gitmiş bir ailenin çocuğu ve 1950 doğumludur. Halen Serez’de oturmaktadır. Likya (Lykia) kelimesinin “kurtların yeri” demek olduğunu ondan öğrendim ve Ashab-ı Kehf’in kalesi Efes’in, Gelendost ile Barla arasında bulunduğunu bir kez daha anladım.
İbn Hordazbih, söz konusu Efes’in Terkasîs bölgesinin (Thrakesia Temi) el-Avasi sancağında bulunduğunu söylüyor. Arapça el-Avasi “kurtlar” demekti ve kurtlar kelimesi, el-Avasi olarak Arapça’ya tercüme edilmiş olmalıydı.
Minas, Osmanlı’nın, “ya dilinizi veya dininizi seçin, değilse dilinizi keseriz” baskısı altında dini seçtiklerini ve dillerini (Yunanca) terk ettiklerini söyler. Hâlbuki, Minas bu hikâyenin bir Yunan uydurması olduğunu anlayamıyor.
Barla ve çevresini çok seven, hemen hemen her yıl ziyaret eden sevgili Minas’ı kırmak istemem, ama hakikatten de kaçamam.
Osmanlı baskı yapsaydı, Karadeniz ve Adalar Denizi kıyılarındaki Rumların dillerini ve yazısını değiştirirdi. Malûm, Osmanlı topraklarında yaşayan Ortodokslar, Yunan yazısı kullandılar.
1923 Lozan Antlaşması hükmünce Türkiye'de yaşayan 193.000 kadar Karamanlı ve Ispartalı Ortodoks, İngilizler’in isteği üzerine mecburî mübadeleye tâbi tutuldu. Bunlar, Yunanca bilmedikleri için uyum sağlamada çok güçlük çekmiş ve yakın zamana kadar evlerinde Türkçe konuşmuşlardır. Onlara, Rum oldukları konusunda propaganda edildi ve yüz yıl içinde Türkçe’yi unuttular.
Biz, Anna Komnena ve N. Khoniates’in kayıtlarına göre Isparta ilinde oturan Ortodoksların Peçenek ve Kuman Türkler’i olduklarını ispat ettik, ama ne çare! Böyle giderse bizi de Türk olmadığımıza inandıracaklar.
Meseleyi bir de, Anastasiya Karakasidu’nun “Buğday Tarlaları Kan Tepeleri” kitabından okumalı. Anastasiya Karakasidu (1956-), Karaman göçmeni bir ailenin kızıdır.
M. Emin Özçelik (Tarihçi): Tarihi konularda kendisiyle tartışabildiğim yegâne dostum. Şüphe ettiğin bir konu üzerinde biriyle konuşamamak, yalnız olmak, yapayalnız olmak, ne kadar da zor bir şeydir anlatamam.
M. Emin Bey ile, Sultan II. İzzettin Keykavus konusunda uzun, uzun konuştum ve çok istifade ettim. Bu alandaki kitaplar, makaleler ve farklı görüşler konusunda beni haberdar etmiş ve ufkumu açmıştır.
Tartışmaya ihtiyaç duyduğum konulardan biri de Peçenekler. Kanaatimce, tarihçiler bu konuda büyük bir yanılgı içindeler. M. Uydu Yücel ve O. G. Özgüdenli ile konuşabilseydim iyi olacaktı, ama TTK Bilim Kurulu üyesi ve Skilizes tezi danışmanı Özgüdenli, beni uzun süre beklettikten sonra, Büyük Selçuklu çalıştığını bahane ederek görüşmekten vazgeçti.
Muharrem Demir (Har. Müh.): Arazi çalışmalarım ile Eğirdir ve Beyşehir gölleri hakkında yardım etmiştir.
Mustafa Çalık: “Tahrip Edilen ve Uydurulan Yer Adlarımız Hakkında” adlı ilk makalemi, 2009 yılında Türkiye Günlüğü dergisinde yayınladı.
"İne" adının Cuma olduğunu ve birçok ilimizin Türkçe olan adlarının yerine, Hamid-Isparta, Teke-Antalya, Ertuğrul-Bilecik, Canik-Samsun, Menteşe-Muğla gibi eski adlar verildiğini yazdım.
Mustafa Çetinkaya (Sosyolog): Miryokefalon araştırmaları, zafer kutlamaları ve Yunus Emre’nin mezarının aranması çalışmalarına katıldı, resim ve videolar çekti ve internet üzerinden milletin istifadesine sundu.
Mustafa Kahramanyol (Prof. Hekim): İlk defa 1971 yılında tanıdım. 24 yıl sonra ben Ankara’ya geldim ve tekrar görüştük.
Kendisi Balkan dilleri, İngilizce ve Fransızca bildiği için yabancı kelimeler konusunda bana çok yardımcı oldu.
Miryokefalon kelimesinin anlamını ilk O çözdü. “Miryokefalon dediğin yerde su var mı” diye sordu. Ben de "çok var" deyince, O da, “O zaman orasının adı kırk gözler, kırk gözeler” demektir” dedi.
Bir şeyler yazmaya başladığımda, Türkçem iyi olmadığı için (yine de iyi değil) O düzeltti. Hâlâ da düzeltir.
Bâzan "burada ne demek istiyorsun" diye sorar; anlatınca da, "o şöyle ifade edilir" diye benim yazılarımı düzeltir. Az bulunur bir dost.
Bir tarihi metni, bazen çok kez okurum, anlayamam, soracak, fikir yürütecek bir tarihçi ararım, ama bulamam. Kimisi peşin hükümlüdür, kiminin de burnu bir karış havadadır, bize tenezzül etmez.
O zaman sadık arkadaşım Kahramanyol’u ararım. Onunla tartışırım. Birilerine bir şeyler sormak isterim; “sorma, onlar senin kadar bilmez, sen gerçek bilim adamı gibi davranıyorsun, çok sık kendi kendini tenkit ediyorsun” der.
Başta bütün tercümelerimi O yaptı. Her konuda geniş fikir sahibi ve çok hünerlidir. Meselâ, şahadetnâmemi bir gün aldı gitti ve şahâne bir çerçeve yapıp getirdi.
Balkanlarda Kırkayak için “yüz ayak” denildiğine söyleyince, “Yüz Tepeler” tâbirinden de, oranın çok tepeli Senirkent ilçesi Arslan (el-Leys) ovası olduğunu anladım.
Mustafa Öztürk (Nümizmat): Yenicesivrisi’nde bulduğu Bizans parası, sivrinin kale olduğuna işarettir.
Mustafa Sipahi (Tarihçi): Halkokondiles’in tarih kitabını tercüme etmekle büyük bir iş yaptı. Böylece Ertuğrul ve Osman Beyler’in, Eski Eğirdir Gölü ve ırmaklar üzerinde denizcilik yaptıklarını ispatlamış olduk.
Mustan Aktürk (Tarih-sever): Gelendost Killi-kırı (Kellia) mevkiinde bulduğu ve İm. VI. Mihail Bringas’a (1056-57) ait mühür, buranın ordugâh olduğuna işarettir.
İmparator ordusu ile İsakios Komnenos’a tâbi isyancılar, Ağu. 1057, Hades’te (Çay Karamıkkaracaören) çok kanlı bir savaş yaptılar. İşte bu mühür, Kellia ordugâhındaki Rûm kumandanına gönderilmiş olmalıdır.
Thrakesia Temi’ne dâhil olan bu yerin, 5 bm batısında Ashab-ı Kehf’in kalesi Efes vardır. Mustan Bey, bize, Ashab-ı Kehf’in mağarası olan Yakaköy-Karain’i de gösterdi.
Tarihçiler Hades’i (Polemon), hatalı olarak Bursa-İznik ile İzmit arasına yerleştirir. Hâlbuki, 21 Mart 1057’de başlayan isyanda zikredilen Anadolu orduları, Anadolu Eyaleti’nin (Beyşehir, Yalvaç, Gelendost) orduları, İznik Uluborlu-İznik ve Katakalon Kekaumenos ise Anadolu Eyaleti kumandanıdır.
Sangarios Nehri üzerindeki köprü, Yenice köyü köprüsüdür. Yedi yıl önceki Rum-Peçenek harbinde Kekaumenos’un öldüğü / yaralandığı, Kegen’in oğlu Galinos (Koulinos) tarafından defnedildiği veya tedavi edildiği yazılır (Kurat, 2016: 170 ve Skilizes). Hades savaşı, onun ölmediğini gösterir.
Hani, Peçenekler Balkanlar’da, Kekaumenos ise Tuna orduları kumandanı idi? Hani Adrianople Edirne idi? Sözü edilen Adrianople, Edirne değil, Gelendost Kötürnek köyüdür.
Mustan Tula (Kayıkçı): Kemer Boğazı’ndaki köprü aramalarına, teknesiyle bilā-bedel katılmıştır.
Muzaffer Ürekli (Doç. Dr.): Garip köyü Kayaağzı Mahallesindendir. Faaliyetimize iştirakle, kutlamaya katılan arkadaşları Akkeçili köyü Yörük çadırında ağırladı.
Hoyran ve Eğirdir Gölleri arasındaki Menderes’in kaynaklarının bir kısmı buradadır. Tarihî metinlerde Karyx ve Periklystra zikredilen pınarlar Kayaağzı Pınarlarıdır. 16 Eylül 1176 akşamı İmparator Manuel, 02 Mayıs 1190 akşamı ise Frederik Barbarossa burada konaklamışlardır.
Kayaağzı ile köprü arasındaki altı bm’lik bölgenin adı, Miryokefalon ve Kemer Boğazı, ağası ise Muzaffer Bey’dir.
"Garip" adı, Garb (Batı) anlamınadır; boğazın doğusu Asya, batısı Avrupa’dır. Ben Asyalı, Muzaffer Bey Avrupalı’dır.
Naci Koloğlu (Y. Müh.): İTÜ’den arkadaşım olup, Kemer Boğazı’ndaki araştırmalara maddi destek verdi.
Oğuz Şenel (Y. Müh.): 2014 yılında kaybettiğim, lise, üniversite ve iş hayatı dâhil 50 yıllık sevgili arkadaşım, çalışmalarımda bana yol gösterdi ve destekledi. Naci’nin yardımı da, O’nun sayesinde oldu.
Osman Baş: 2011 yılı Ekim ayında ziyaret ettiğimde, H. Avnî Paşa ile akraba olup olmadıklarını bilmediğini, ancak 1895’li babası Hacı Hüseyin’in adının, H. Avni Paşa’ya izafeten verilmiş olduğunu ve esas lâkaplarının da Müezzinoğlu olduğunu söyledi.
Böylece H. Avni Paşa’nın lâkaplarının da Müezzinoğlu olduğunu çıkardım.
Ömer F. Suiçmez (Gemi Müh. Uluslararası İlişkiler. Afrika-Asya çalışmaları): Tarih sever. Grekçe bilinen yer adlarının çoğu ile Isparta adının kadim Anadolu adları olduğunu ve E. A. Sophokles sözlüğünü haber verdi.
Ömer Şengöl (Eğirdir BB): Beni tanıştırdığı ataları oralı Av. H. İlyas (1937-), Eğirdir Gölü için Pazgusi der.
Ömür Çelikdönmez (Sosyolog): Hemşehrimdir. Beni, yazmaya ve tarihe teşvik etti. Ammûriye’nin Uluborlu olduğunu bana ilk O söyledi. Bölge hakkında araştırma yaptı, yazı yazdı ve beni hep destekledi.
Ömür Esen (Har. Müh.): Selçuk Üniversitesindedir. Çok kez bölgeye geldi, beraber dağı taşı dolaştık.
Refik Turan (Prof. Dr.): Miryokefalon Savaşı’nın yeri konusunda bana heyecan verdi, iddiamı destekledi ve beni tarih camiasıyla tanıştırdı.
Türk Tarih Kurumu Başkanı olduktan sonra da desteğini eksik etmedi. Çok zeki ve kavrayışı yüksektir. Haber Ajanda dergisinde iddiamı destekleyen bir makale yazdı. Miryokefalon Savaşı’nı yazan Honiyates’in zikrettiği ve savaş alanında bulunan “suları coşkun çayın” ırmak olması gerektiğini ve bu konuyu araştırmamı istedi.
Bu sâyede inceleme başlattım ve Neşet Çağatay’ın, Isparta Şer’iyye sicilinde Bigadiç olarak okuduğu nehrin, tahrir defterinde ırmak olarak zikredilen suyun, “suları coşkun çay” olduğunu gördüm. Bir de, Honiyates’in, Işıltan 1995 çevirisi, s.128’de “suları coşkun çay” ifadesinden sonra, aynı sayfanın altında “biraz evvel sözünü ettiğim ırmak” (aslında ise “Potamos: Irmak) yazıldığını gördüm.
Hocaya bunları gösterdim ve “ırmak olduğunu nasıl bildiğini sordum: “Karineyle” dedi. Esasen, Kûfi çayı konusunda , “Ahır dağlarından inen küçük dereleri de aldıktan sonra Küfü boğazına giren Karadirek çayı, burada Küfü çayı adını alır ve Küfü boğazında bir yarıktan batarak Çivril ovasında Işıklı gölü içinden meydana çıkar” diye bir kayıt da vardır (Gönçer, 1971: 19, Afyon İli Tarihi). 17 Eylül gibi bir mevsimde, Gelendost-Yenice’deki ırmak hariç, Kûfi Boğazı, Karamıkbeli, Bağırsak-dere Boğazı, Kundanlı ve diğer yerlerin hiçbirinde bir ırmak yoktur.
Selver Özdemir (Akdağ): Dünürüm Halil Beyin teyzesidir. Bogadıç’ın (Bigadiç) yerini bana, ilk O bildirdi.
Sevan Nişanyan (Dilci): İlk kez Neapolis adının İznebolu adıyla ilgili olup olmadığını sordum. Çünkü Remsi, Neapolis’i Şarkîkaraağaç merkezine koymuştu. 1530 tarih, 438 sayılı, Muhasebe-i Vilâyeti Anadolu Defteri I. (MVAD I)’e göre İznebolu, Fele ve Kıyakdede köyleri arasındaydı.
Sevan Bey, İznebolu ile Neapolis aynıdır ve “Neapol, Nebol, İznebol; Myria (Myrna), Mir, İzmir ve Nikea, İznik, bunlar hep kurallı bir evrimdir” dedi.
İznebolu hakkındaki delilimi sordu. "1530 tarih, 438 sayılı MVAD I" dedim. Böylelikle tanıştık ve benim birçok müşkülümü çözdü.
29 Nisan 1091 tarihinde yapılan Kuman-Peçenek savaşının yeri olan Lebounion’u sordum: "Mehmetçik gibi 'Aslancık veya Küçük Aslan' demektir" dedi.
Bu bana savaş yerinin Küçük Firikya’daki Lebounies (Levunîs) adlı Bizans kumandanının bölgesini işaret etti ki, bu yer, Barla ile Gelendost arasında ve Eski Eğirdir Gölü’nün kuzey kıyısında, Tuna Nehri civarında aranılan Ozolimne (Kokargöl, aslında Uz Gölü) ise, Eski Eğirdir Gölü idi.
Miryokefalon savaşında Ebû’l-Ferec’in zikrettiği Bet-Toman’ı sordum.
"İnat ettim ve en sonunda buldum" dedi:
"Aslı Beth-Thomas olup, anlamı ikiz-ikizler, derin geçitleri olan bir yer; Yunanca karşılığı Didyma olabilir; bir ihtimal" dedi.
Gerçekten de Yenice Sivrisi, iki tepe kalesi anlamında Didymai zikrediliyordu ki, araziye tam uydu. Aynı şekilde Ermeni Sinbad, “Mirokefalon savaşı, metruk Meldinis kalesi önünde yapıldı” diyordu ki, Meldinis kelimesini sordum: "Kaynakta Meltinis, modern Ermenice’de Meldinis, fakat Eski Ermenice ve hâlen doğu Ermenicesi’nde Meltinis, Malatyalı demektir” dedi.
Bu bilgi bizi tasdik etti. Malatyalı denilen zat, Battâl Gâzî idi. Fatih Beyden (İbn Said), iki göl arasındaki nehrin “el-Battâl” olduğunu biliyordum. Aradan 440 yıl geçtiği için Sinbad, Emevî Battâl ile Malatyalı Battâl’ı karıştırır. Meldinis’in, Bağırsakdere’yle hiçbir ilgisi yok. Oradaki kale Melissopetrion (Balkayası).
İki göl arasındaki ırmağa el-Battâl denildiği gibi, bu nehrin kıyısında ve Kemer Boğazı’nda bulunan kaleye de el-Battâl denildiği anlaşılıyor. Zaten el-Belâzurî, iki göl arasındaki ırmağın doğusundaki ovanın Hüseyin (el-Battâl) ovası olduğunu söyler. Battâl Gâzî, 710’lu yıllarda buralarda büyük kahramanlıklar göstermiş bir kişidir; Eğirdir, Uluborlu ve Yalvaç tarihlerinde adından sıkça bahsedilir.
740 yılında da Geneli köyünde şehit düşmüştür. Sevan Bey, 20 Ocak 2022: Pazar Sohbetinde de, “Miryokefalon’un Yeri Isparta” adlı kitabımızı tanıttı.
Süleyman Sadi Kucur (Doç. Dr.): Nümizmat olan Yalvaç-Sücüllü’lü hemşehrim, Sultan II. Kılıçaslan’ın H.573 yılında Konya’da darp ettiği parayı okudu. Kucur Avşarlarındandır ve faaliyetimize destek vermiştir.
Süleyman Şimşek (Sos. Bil. Öğr.): Ayaklı kütüphanedir. Benim çalıştığım konu ve Isparta’yla ilgili olan kitap ve makaleleri haber verir, "pdf"lerini gönderir, kitaplarından benimle ilgili sayfaların resimlerini çeker gönderir.
Talha Uğurluel (Gazeteci): Hanımı, Miryokefalon savaşının vuku bulduğu Gelendost-Yeniceli’dir. Zafer kutlaması sırasında savaş alanından yaptığı canlı yayınla savaş yerini duyurdu. Ayrıca 1177 yılında Barla önünde şehit düşen Mihter Gâzî Atabek ile 1262 yılında 4. Kılıçaslan tarafından Şarkîkaraağaç’ta şehit edilen Uc Gâzîsi Mehme Bey veya nâmı diğer Şah/Şeh Menteş haklarında olay yerinden canlı yayın yaptı.
Tanas (Y. Müh. Atanasios Eftimiadis): İTÜ’den arkadaşım. 23.12.2010 günü vefat etti. Bana Miryokefalon’un coğrafyaya ait bir isim olduğunu ve ad belirleyicisi olmadığı için insan başıyla alâkalı olamayacağını söyledi.
Kinnamos’un burası için “on binlerce ağızdan sular fışkırıyordu” tarifini söyledim. “Her kafada bir ağız olduğunu kaale alırsak, Miryokefalon olabilir” dedi.
Bigadiç kelimesini bilmiyorum, ama Biga, su kaynağı demektir dedi. Brakena (Prakana, Bragana) adını sordum: İvradi (İbradı) ve akşam vakti anlamınadır dedi.
Uğur Cenk Deniz İmamoğlu: Birkaç makale özetimi İngilizceye çevirdi. Tarihçi olduğu için tercümesi iyidir.
Ümit Fafo Telatar (Prof. Dr.): 3. Haçlı Seferi kaynaklarından Peregrinorum ile Epistula’yı Latince’den çevirdi. Clisura Zybrize geçidi ile ilgili metni de Latince’den çevirdi ve geçidin kuzeyinin, yükseldikçe eğimi azalan bir yamaç, diğer tarafının ise dik uçurum olduğunu söyledi.
Böylece, Işıltan çevirisinin yanlış olduğu ve kaynak metne uyan yegâne geçidin Yenice Derbendi olduğu ortaya çıkmış oldu. Hoca, birçok çevirimi daha yaptı.
Velid Ramazan (Ar. Hocası): Kıbakıb: “Kırlangıç” (Papa çayı), el-Avasi: “Kurtlar” (Likya) çevirilerini yaptı.
Yılmaz Öztuna (Tarihçi): 18 Eylül 2010 tarihinde Türkiye Gazetesinde “Miryokefalon, Eğirdir Gölü’nün az kuzeyindedir. Savaşın tam yerini Y. Müh. Ramazan Topraklı buldu. M. Savaşı, 2010 Ankara” dedi.
Yusuf Kurtoğlu (Fr.): Aslen Eğirdirlidir. Birçok Fransızca metnimi çok güzel tercüme etmiştir.
Zeki Tarhan (Gazeteci): Her faaliyetimize katıldı ve faaliyetimizi Isparta ve Eğirdir halkına duyurdu.
Açıklama: Isparta, Eğirdir, Uluborlu, Senirkent, Yalvaç, Şarkîkaraağaç ve Gelendost belediyeleri ile belediye çalışanları da her türlü desteği verdiler. Gelendost halkının desteği ise her türlü takdirin üzerindedir.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
Doğan Altınbilek 3 yıl önce
Sevan Nişanyan 3 yıl önce
Mustafa Kahramanyol 3 yıl önce
Gazeteniz hayırlı işler yapıyor. Kolay gelsin, ayağınıza taş değmesin.