Çağrılan kıyamet senaryosu
Buram buram kokan, sigara dumanı, “Don't speak" seslenişim isale masamızı kuşatırken o kadar ritmin arasında gözler ve bedenler birbirine kilitlenip sessizliğe gömülmüştü.
Dakikalar sonra söze girebildim:
- Mıck dostum…
Mıck, başlangıcı olan ama sonu olmayan bir tünelin görünmeyen çıkışı gibiydi. Ve zor da olsa devam ettim:
- Bir seyahat, Gizem ve entrika...
Ardından sarhoş kafayla...
- O mesajı o mesaj!..
Bunları söylerken gözlerim dalmış, sanki o sahnelere tekrar gitmiştim.
“Icke, Icke!..” seslenişiyle kendime geldim.
- Eee dostum, devam et ki öğrenebileyim olayı veya neyse durumu...
“Burada olmaz, burada olmaz Mıck!..” dedikten sonra, Mıck, bir şeyleri farketmiş olmalı ki:
- Hey Men!.. Hesabı alabilir miyiz? Hesap lütfen!
En son hatırladığım elimizde çok sert bir Coffee, Mıck ile New York caddelerinde ilerliyorduk.
Yine, kadim dostların iletişimini çelik zırh sarmalamıştı.
Sadece kafayı yaşadığımız gecede, kendimize gelmek adına çok sert “Coffee” yudumluyorduk.
Bir ara Mıck, sigarasını yakıp, ilk nefesi alıp verdikten sonra uzaklara bakarak bir anda kafasını bana çevirip:
- Hadi lanet herif; hala anlatmayacak mısın?
Yüksek ve sert bir çıkıştı.
Neye uğradığımı şaşırdım.
Ona tek bir cümle söyledim:
- Herşeyi öğrenmek için tek bir adres var Mıck. O da benim homofisim…
- Anlaştık, gidelim o vakit Icke!
-Mıck, bunu ancak ve ancak senle çözebilirim. Mesele derin bir vadide arayış gibi aynı.
Eve kadar yürüdük, yürüdükçe yaşadığım basın-yayın seyahatini, New York'a geldiğim geceki gelen e-postayı, her şeyi ama her şeyi kısaca yolda, özet geçtim…
Anlattıkça alkollü kafa, yerine gelmeye başladı.
Mıck da durumu az çok öğrenince, meseleyi kestirir oldu.
Aynı hedefe, zor da olsa kitlenen keskin nişancı misali.
Eve vardık.
İlk önce Mıck ile evin yakın takibe alınmaması ve her türlü cihazsal saldırıya maruz kalmaması için gerekli önlemleri almaya başladık.
Siber alt yapıyı, tesisatı ve izole edilmiş bir oda hazırladık.
FBI ajanı, uzmanı dahi olsa, sahada çok çalışmış, bir federal idi.
Ufak tefek araç gereç, ne kadar önemliymiş ilk kez evinde farkettim.
Mıck, sabit ama güçlü tedbirler hazırlarken, hayranlıkla ve pür dikkatle, onu izledim.
Tüm hazırlıklar bitince laptopumu açtık.
“E-mail”deki mesajı güvenlikli ve şifreli bir klasöre taşımıştım.
Mıck ile incelemeye başladık.
Mıck'ın gözleri mesaja o kadar keskin bakıyordu ki yakalamak istiyordu.
İnce ince, algıyı çözümlemeli, karşılarına çıkacak sonucu her boyutta değerlendirmelilerdi.
Yoksa elde var sıfır, elde var, süreci geliştirilemeyen zaman zarfı olayı.
Bunlar ışığında saatlerce okuduk, teker teker mesajı kalıplara ayırarak, mesajın tümündeki amaç sonuç ilişkisine, bunlara bağlı olarak da sebeplerin ne sonuçlar doğurabileceğini hesaplamaya çalıştık.
Gerektiğinde bilimsel ve yazılımsal dökümanlara yöntemlere ve analizlere başvurduk.
Saatler sabahı gösteriyordu.
Mıck yavaş yavaş sonuca varmıştı.
Ve bir anda dilinden bazı şeyler dökülmeye başladı:
- Dostum beni iyi dinle!.. Bizi çok büyük bir kozmopolit, kıyametin ve senaryosunun beklediği belli. Bu denklemi göz önüne alacak olursak, daha önce hiç görülmemiş bir komplo teorisi ve onun yaşamsal olaylar silsilesi karşımıza çıkabilir.
Eğer ruhlar, gerçekten revizyona uğrayacak olursa büyük bir plan ve bu planın büyük kargaşa ortamı hazırlanmıştır. Bunun için tek tek, bölge bölge, kasaba kasaba, eyalet eyalet; teker teker somut, güncel gelişmeleri ve vaka statik verilerini incelemek gerekecek.
Bunun için çok zamanımız kaldığını da düşünmüyorum. O yüzden ortaklaşa hareket edip, kıyameti kontrol altına almalıyız.
Yoksa, Birleşik Devletler, büyük bir krizin başlangıcına yaşayabilir.
İzninle dostum artık ayrılmalıyım ama her daim birlikte hareket edeceğiz.
Bu mesele artık senin değil, sadece dostun olarak benim de meselem…
Birleşik devletlerin meselesi ve tüm Amerikan halkının meselesi…
Kapıda onu uğurladıktan sonra, tek cümle edecek gücüm vardı:
-Tanrım İsa aşkına ne bekliyor bizi!..
Devam edecek…-
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com