FBI ajanı dostum Mıck
David, sabah alarmı misali tekrar tekrar çaldırıyordu.
Gece boyunca yatakta ruh ve düşünce kültü yaşamıştım.
Güzergahı belli olmayan entrikanın içinde başka bambaşka bir dünyaya açılan pencereden ömrün eseri olan tanrımızın ve onun çocuğu olan Hazreti İsa'nın masumiyetini kaybetmiş, Kızıl Kilise'nin Obsidiyen saplantısı yaşayan bir cemaat üyesi gibiydim.
Uykuda, patlayan bir yanardağın, volkanik lavın kristalleşmeden kestiği bir camdan evren, sistem keşfinde idim.
“Ne diyor, bu” diyeceksiniz.
Yaşantı bir kitap, bense okunması gereken cevap-soru ilişkisindeki cümle; cümledeki imla hatası ise noktayla sonlanmaması idi.
Soru işaretleri, üç nokta, ünlem, yere gelince ise parantez içinde ünlem ile son buluyordu.
Tüm uykum aynen böyle geçmişti.
Taki David, çalar saat gibi sabah 08.00’da arayana dek.
-Kaldır poponu Icke!.. Hadi çılgın adam seni.
Bir söz söylettirmeden devam etti:
-Hadi, Zürih'li iyisin, sana bir haberim var. Bizim departmana bir hafta izin verildi: Cadılar Bayramı için.
“Haa sana şunu söylemeliyim ki evde, homofis partisi yap, after parti değil” deyip telefonu yüzüme kapattı.
David, gerçekten çok muzip ve gereksizlere bazen çok oynayan bir adamdı.
Sersem bir uykunun ve uyanışın kalkışından sonra “Turta ve Black Coffee" ile kahvaltımı yapıyordum.
Bir yandan ise koca bir haftayı düşünüyordum.
O sıra evimin, faks telefonuna bir sesli mesaj düştü.
Kahvaltıyı yarıda bırakıp, dinlemek için kayıt tuşuna bastım.
Sesi işitir işitmez heyecan zirveye ulaştı.
Arayan Mıck idi.
“School of Social Sciences”, Sosyal Bilimler okulumdan, Lise yıllarından dostum Mıck idi.
Çok büyük bir dehaydı.
Zekası, sanki ona Tanrı tarafından nokta atışı yapılmıştı.
Daha o yıllarda etik kural ve strateji üçgeninde sosyal platform modelleri oluşturan “Terim-kitle” projelerine imza atmıştı.
Madam William, müdire William, ona şöyle hitab ederdi:
-Birleşik devletlerin sosyal zekası, zekanın yürüyen Kılavuzu…
Washington DC'nin bile dikkatini çekmişti.
O dönemki Başkan yardımcısı, Goldman'ın vakfı tarafından burs verilmişti.
Telefonu dinlemeye devam ettim.
O sıra, hafızamda geçmiş ve dostluk, film şeridi misali akıyordu.
-Hey Icke, ben Mıck… Beni unutmayacağını bildiğim için kendimi tanıtmıyorum.
Bu kez iletişimin açlığını gidermek yok. Sen ve ben dostum zaten büyük bir iletişimiz. Neyse uzatmayalım.
New York'a tayinim çıktı. Bu arada ben federal ajan dairesinde başuzman oldum. Anlarsın yaa!.. Kısaca “FBI”... Şu an New York'a geldim ve yerleştim.
Seninle bir mekanda blue jazz dinlemek, viski yudumlamak isterim. Eski günlere gitmek adına…
Telefon numaram, sesli mesajdan sonra kod olarak geçecek. Mutlaka bana ulaş dostum!..
Çok kötü bir sabaha tanık olurken Mıck'ın sesiyle “tanrım” dercesine sevindim.
Kodlanmış telefonun numarasını cebe kaydettim.
Onunla görüşmek, gerçekten “Cadılar Bayramı”nın güzel geçeceğine işaretti.
Ama halâ aklım ve odacıkları gizemli mesajdaydı.
O sıra aklımın, ampulü çaktı.
Bu konuyu FBI ajanı, uzman, dostum Mıck ile değerlendirebilirdim.
Şu an güvenecek tek isim oydu.
Turtadan çatallayarak, black coffee ile ayılmaya devam ettim.
O sıra sırıttım…
“Bir tebessüm kadar yakınsın bana Mıck" dercesine…
-Devam edecek…-
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com