"Dünyada üç grup insan vardır; Bir şeyi ortaya çıkaran veya yapan ve bir şeyler için savaşan seçilmiş küçük bir grup.
Bir şeyin yapılmasını seyreden ve sadece konulup yerinde sayan büyükçe başka bir grup.
Ve neyin olup bittiğini bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık..”
Nobel Barış ödülü sahibi Nicolas Murray Butter'in tanımlaması böyle.
Hiç düşündünüz mü; siz bu üç gruptan hangisine dahilsiniz?
İşe yaramayan, asalak gibi yaşayan muazzam kalabalık içindekilerden biri olmamak için arada bir durmalı insan!..
Durmalı ve düşünmeli...
Tefekkür, insanın özüne doğru açılan bir kapı aralıyor..
Düşünmek, soluklanma hücrelerine sokar insanı..
İnsana kendini tarama imkanı verir..
Düşünmek, ruhu arındıracak deryalarda, yüklerimizden kurtulmanın pratiğini yükler fikirlerimize..
Atalarımız, çok büyük anlam taşıyan sözlerle, bize doğru düşünüp doğru konuşmamızı tavsiye etmişler.
"Bin düşün, bir söyle" demişler mesela..
Burada bir temennimi belirtmeden geçemiyorum; “Yerel seçimler öncesi, keşke siyasilerimiz de ağızlarından çıkan kelimeleri tartacak cümleler ile seslenseler seçmenlerine.. Çirkin söylemlerle ortam gerilmese.”
Düşünen insan kendini tamir etmekle başlar işe..
Önyargılardan, sû-i zanlardan kurtulmaya çare arar..
Eleştirmeden önce, empati yapar; eleştirisini hakkaniyete yaslar..
Düşünmek, insanın “Adem" olma yolculuğundan aldığı nasiptir..
Cenâb-ı Hak, Kurʼân-ı Kerîmʼinin 137 yerinde “Siz hiç düşünmüyor musunuz?” ayetleri ile insanı, kâinatta sergilediği ilâhî kudret nakışlarını ve azamet tecellîlerini tefekküre davet ediyor...
Tefekkür insanın hissetme ve düşünce tarzını modellemenin ardından daha iyisini üretmeyi ya da çoğaltmanın yollarını arar.
Düşüncenin kaynağı hakikat olursa, gerçekler milyonlarca ışık yansıması gibi hayatımıza nakşolur..
Daldığımız dünyadan başımızı kaldırabilirsek biraz...
Kurtarabilirsek tutsaklıktan ruhumuzu...
İşte üç aylar..
Yüreklerimizin dua olup yakardığı, Rahmet kapılarının açılıp af ve mağfiret yağmurlarının sicim sicim yağdığı uzun geceler var önümüzde...
Mana deryasında bir damla su olmak düşer mi payımıza!..
Gönül menfezlerinde yüzümüzü ak kılacak, avuçlarımızda dua olacak kaldı mı inci mercanımız!..
Günahların kirliliğinden yıkanmak nasip olur mu rahmet yağmurlarıyla!..
Bilinmez...
Bilinmezleri bilene arz halimiz..
Yarım-yamalak, kırık-dökük maneviyatımız ile yüzümüzü kendimize dönelim..
Nasiplenmek düşsün heybemize..
Dünyadaki tek evrensel devrim 1.500 yıl önce Mekkeli bir yetimin omuzlarında yükselen İslam devrimidir..
İnancımıza iman tazelemek için fırsat ayları..
"Ben geldim Allah’ım!.." demenin tam zamanı..
Kapı zaten açık, içeri girelim..
Varlığımıza yolculuk yapalım...
Düşünmek ruha ateşten elbise giydirecekse bedeni dünyada yakalım..
Yanmadan serin sulara kanılır mı!..
Hadi içtin diyelim; deva bulunur mu!..
Hazreti Peygamber, “Bir saat tefekkür bazen bir sene ibadetten daha hayırlıdır” demiyor mu!..
Arz-ı tefekkürle hicret edelim becerebilirsek..
Şükürler bezeyelim dilimize...
Şükür bereketin anahtarıdır..
Adem olma düşüncesinin bereketi..
Tefekkür ve şükür öyle güçlü bir eylemdir ki Allah’ın cömertliğine ve insan yaratılmış olma şerefine karşı da bir kabuldür.
*
"Eğer Biz bu Kur'ân'ı bir dağa indirseydik, muhakkak ki onu, Allah korkusundan baş eğerek, parça parça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara tefekkür etsinler diye veriyoruz." - El-Haşr Suresi, 21. Ayet
.
Elif Rana, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @ElfRana_ , @dikgazete