USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Taşları yemek serbest

25-10-2021

Geçen gün ziyaretime gelen bir yakınım bana, kendi kitaplığından seçtiği ve ona da büyüklerinden miras kalmış bir kitabı hediye etti. “Quo Vadis” isimli romanın 1975 yılı baskısıydı bu. 

99 depreminde göçük altından çıkarıldığı için ciltli kapağı epey hasar görmüş, buna rağmen içindeki sayfalarda okumaya engel teşkil edecek bir hasar oluşmamıştı.

Hediye etmek için, 46 yıl önce basılmış, manevi değeri olan ve hikayesi böyle sıra dışı bir kitabı seçmiş olmasını, “inanıyorum ki, kıymeti daha çok bilinecek ve manevi değeri daha da artacak” şeklinde, gönül alıcı sözlerle açıklayınca, ben de itiraz edemedim.

Polonyalı yazar Henryk Sienkievicz, I. Yüzyıl Roma’sında yaşanan zulmü ve bu zulme karşı yapılan destansı direnişi anlattığı bu romanı ile, 1905 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü almış. İlk sayfalardaki tanıtım bölümünde kitabın isim hikayesi şöyle anlatılıyor: 

Quo Vadis latince, ‘Nereye Gidiyorsun?’ demektir. Bu söz şuradan gelir: İmparator Neron Troia (Truva) üzerine okuduğu bir kitapta şehrin yanışını anlatan sahneden pek heyecanlanmış, kendisi de Roma’yı ateşe verip, bu heyecanı daha yakından tatmak hevesine kapılmıştı. 

Bu isteğini gerçekleştirmekten geri kalmaz; hatta, bir hikayeye göre, alevleri seyrederken, çalgı çalarak eğlenir. 

Bu sırada, Ermiş Paulos, yanan şehirden kaçarken, yolda Hz. İsa’nın hayalini görür.

Quo Vadis, Domino?’ (Nereye gidiyorsun, Efendimiz?) diye sorar. Hz. İsa da ‘Senin kaçtığın şehre, yeniden çarmıha gerilmeye!..’ diye karşılık verir.” 

Paulos’un şehri ve insanları kurtarmak yerine kaçmasına bir serzeniştir bu cevap.

Quo Vadis” sorusu zamanla, herkesin kendisini sorgulamak için ya da sorgulamak istediği kişi ve kurumlar için kullandığı bir deyime dönüşür.

Kitabı, Mehmet Akif Ersoy’un bir gece misafir olduğu yerde Fransızca aslından okuduğunu ve elinden bırakamayıp sabaha karşı bitirdiğini de önemli bir anekdot olarak ekleyelim.

İstisnalar elbette olacaktır fakat hediye olarak kitap alıp vermek, günümüzde artık çok tercih edilmiyor. Bunun gibi değişen birçok alışkanlığımız var.

Nedenleri şöyle sıralayabiliriz:

- Teknolojik gelişmelerin ve internetin etkisi, 

- Her şeye maddi değeri ile bakmak, 

- Trendlerin ve modanın güdümünde yaşamak,

- Manevi değer diye bir değer ölçüsünün tarihe karışması.

Gandi bu konuda, Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür, değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşürdiyerek uyarıyor bizi.

Durumu daha da vahim hale getiren ise, yeni normallerimizin-alışkanlıklarımızın önceden asla tasvip etmediğimiz, ahlaka uygun bulmadığımız, insani değerlere aykırı gördüğümüz hususları da kapsıyor olması ve bizim bunları da artık normal görerek kanıksıyor olmamız.

Sosyal Medyanın, Bilgisayar oyunlarının, Televizyon programlarının ve çeşitli platformlardaki dizilerin normalleştirmekte çok başarılı olduğu yanlışlar ve bilinçaltımıza işledikleri bazı çok sakıncalı mesajlar şöyle:

- Aldatmayan insan yok, dolayısı ile sen de aldatabilirsin!.. 

- Aşk her şeyi affeder, her şeyi mubah kılar!..

- Herkes kaybetse de önemli olan senin kazanmandır!..

- Kaybedenler, yaşama hakkını da kaybeder!..

- Çalışanların tek motivasyonu para, işletmelerin tek motivasyonu kârlılıktır!..

- Haram-Helal ayrımını kim gözetiyor ki sen gözetesin!..

- Ailenin reisi artık çocuklardır. Onların her isteği, anne baba için emirdir!..

- Eli silahsız olan,  alkol ve uyuşturucu madde kullanmayan, adam değildir!..

- Aklını kullanmayı bırak kaba kuvvetle hallet!..

- 7’den 17’ye her yaştan kız ve erkek çocuk için küfürlü konuşmak normaldir!..

- Vatan, millet, ulus kavramları sınırların kalktığı dijital çağa uygun olmayan kavramlardır!..

- Çocuklar dinini ve cinsiyetini 18 yaşından sonra kendisi seçmelidir. Hatta seçmeyebilirlerde!..

Durum böyle olunca şair Mevlana İdris’in “Ellerimizin Büyük Boşluğu” şiirinde dediği gibi, “çocuğun çocuk, ekmeğin ekmek, erkeğin erkek, kadının kadın, sevmenin sevmek olduğu zamanları” arar hale geliyoruz.

Bir büyük şairimiz İsmet Özel de “Taşları Yemek Yasak” başlıklı o muhteşem yazısının giriş bölümünde şu ibretlik öyküyü anlatıyor:

Ormanın derinliklerinde yürümekte olan bir avcı, ağaçlardan biri üzerinde bir levha görmüş. Levhanın üzerinde şu sözler yazılıymış: “Taşları Yemek Yasaktır!

Bu alışılmadık uyarı karşısında avcı meraka kapılmış. Levhanın asılı olduğu ağacın önündeki ayak izlerini takip etmeye başlamış ve izlediği yol onu bir mağaraya götürmüş. Mağaranın ağzında bir derviş oturmaktaymış ve avcı, yeterince yaklaştığında konuşmaya başlamış: 

-Zihnine takılan soruyu biliyorum. Şimdiye kadar taşları yemeyi yasaklayan bir uyarı levhası hiç görmedin, çünkü insanların taş yemeye zaten ihtiyaçları yok. İnsanları zaten yapmaya eğilimleri olmayan bir konuda uyarmak niye? İnsanlar arasında taş yeme adeti yoktur, onlara yapmayacakları şeyi yapma demenin ne anlamı var?  

Ancak şuna dikkat et: İnsanlar arasında adet haline gelmiş öyle davranışlar, öyle alışkanlıklar vardır ki, bunlar insan için tıpkı taş yemek gibidir. Eğer zararı bakımından düşünürsen taş yemekten daha çok zarar veren işlerdir bunlar. Bunlar taş yemek kadar budalaca, insanın öz niteliklerine yabancı tutum ve davranışlardır.

Eğer insanlar acınacak haldeyse, insanlar arasında zulüm, haksızlık, merhametsizlik, yozlaşma ve ihanet hüküm sürüyorsa bunun sebebi; insanların sanki taş yermişçesine yedikleri bunca nesneden, taş yemeye benzeyen tavırlardan doğmaktadır.”

İmparator Neron’un, Roma’yı sırf kendi heva ve hevesleri için yakması gibi, kendilerini her şeyin sahibi olarak gören bugünün Neron’ları, insanın fıtratını değiştirme iddiası ile dünyayı ateşe vermekten çekinmiyorlar. 

Zulümler arttıkça, yangın büyüdükçe adeta Neron gibi alevleri seyrederek eğleniyorlar.

Kanaatimizce, çocuklarımızı, gençlerimizi, insanlığımızı korumak adına, ailemizde, okullarımızda, bütün kurumlarımızda, kaybettiğimiz değerleri yeniden kazanma seferberliği başlatılsa yeridir. 

Bu konu için özel bir bakanlık bile kurulabilir. Fakat hepimiz, aynanın karşısına geçmeli ve şu soruyu önce kendimize sormalıyız:

Quo Vadis”: Nereye Bu Gidiş, Nereye Böyle!

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Necla DURSUN
Necla DURSUN 3 yıl önce
Kitaplığınız için anlamlı bir üye ve size ilham veren bir kitap olmuş.
Feridun
Feridun 3 yıl önce
Hüseyin Bey her zamanki gibi çok önemli bir konuyu kaleminize almışsınız. Hep beraber değerlerimize sahip çıkalım inşAllah...
Nigar Özel
Nigar Özel 3 yıl önce
Okunacaklar listesine bir kitap daha girdi bile umarım değerlerimize sarilacagimiz günler çok uzak değildir gidişat benide cok korkutuyor hat hudut tok insalnlarda.artik malesef
Süleyman kocapınar
Süleyman kocapınar 3 yıl önce
Harika bir yazı.yolunu kaybetmeyenlerden olalım inşAllah.
Selma Köroğlu
Selma Köroğlu 3 yıl önce
“çocuğun çocuk, ekmeğin ekmek, erkeğin erkek, kadının kadın, sevmenin sevmek olduğu zamanları” arar hale geliyoruz. İşte günümüzü anlatan cümle… teşekkürler Hüseyin bey içinde bulunduğumuz zamanı özetleyen yazınız için ????????????????????????
Nuh
Nuh 3 yıl önce
Maalesef öyle bir dönemdeyiz ki, gelenek ve göreneklere göre hareket etmek bağnazlık, medyanın bize empoze ettiği davranışlara ayak uydurmak ise çağdaşlık. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Teşekkür ederiz yazı için Hüseyin Bey.
Nazan
Nazan 3 yıl önce
Kesinlikle size katılıyorum.Ahlak,adalet,merhamet,vicdan duygularından yoksun bir nesil yetişmeye başladı.Bunun için bence en önemli görev aileye ve okullara düşüyor..Nereye bu gidiş derseniz bence pek iyi görünmüyor..
Sevgi
Sevgi 3 yıl önce
Kaleminize sağlık yeni yazılarınızı her hafta heyecanla bekliyorum teşekkür ederiz :)
zeynep
zeynep 3 yıl önce
kaleminize sağlık yazılarınızı hep heyecanla bekliyorum
nagihan gül
nagihan gül 3 yıl önce
Yine konuyu çok güzel yerlerden yakaladığınız bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık!
Aşık Çoban
Aşık Çoban 3 yıl önce
Hepsi doğru, peki hani hamle, daha hala prangalardan kurtulunmadı mı, herşeye kafası basan ekabir bu konularda elini taşın altına koymuyor.Çok mu meşguller başka ulvi davalarla. Ahlaksız boş dizilerden başlamaları işaret fişeği olacak. Bekliyoruz efendim zurnamız elimizde...
Selim Öztürk
Selim Öztürk 3 yıl önce
Çok güzel bir yazı daha …Dijitalleşme ,küresel bakış,teknoloji bizi iyi değerlerimizden uzaklaştırıyor…Bence iyi değerlerimiz için bu kavramları kullansak çok daha güzel bir dünyada yaşarız.Kaleminize sağlık…
Timur Ünsal
Timur Ünsal 3 yıl önce
Teşekkürler güzel yazınız için
Ahmet Reşat SAKARYA
Ahmet Reşat SAKARYA 3 yıl önce
Teşekkürler Hüseyin bey, her yazınızda ayrı bir güzellik ve insanı ayrı bir rabıtaya sokup zihnimizi açıyorsunuz. Emeklerinize sağlık.
Selda erkan
Selda erkan 3 yıl önce
İnsan gerçekten bu gidisattan korkuyor. Böyle devam etmemeli. Birşeyler yapmalı. Önceden yadirgadigimiz her şey normalleşti. Size katılıyorum gerekirse bir bakanlık bile kurulmalı... Yazınız için çok teşekkür ediyorum kaleminize sağlık..
Fatih TUNCA
Fatih TUNCA 3 yıl önce
"İmparator Neronun, Romayı sırf kendi heva ve hevesleri için yakması gibi, kendilerini her şeyin sahibi olarak gören bugünün Neronları, insanın fıtratını değiştirme iddiası ile dünyayı ateşe vermekten çekinmiyorlar. Zulümler arttıkça, yangın büyüdükçe adeta Neron gibi alevleri seyrederek eğleniyorlar" bence çok güzel bir tespit. Kaleminize sağlık Hüseyin Burak bey...
Özlem KALAY
Özlem KALAY 3 yıl önce
Günümüzde pek çok şey normalleşti. Bu gidişat bize daha çok zarar vermeden dur demek lazım. Bir an önce yanlışlarımızdan dönmememiz dileğiyle. Tekrar düşünme fırsatı verdiğiniz için teşekkürler.
Burhan doğruyol
Burhan doğruyol 3 yıl önce
Kalemine sağlık, yazıların bir solukta okunacak kadar önemli ve akıcı
Yıldıray Yıldız
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Eskiden ayıp karşılanan davranışlar bugün normal karşılanmaya başladı, eskiden anne babamız gözleriyle bize bakar kendimize çeki düzen verirdik, komşumuz açken biz tok yatmazdık, sanal ortamlarda değil akşam ezanına kadar sokaklarda oynardık, domates ekmeğimizi ortadan bölerken hayatı paylaşırdık.Dijital hayat hayatımızı kolaylaştırırken bir çok değerimizi çaldı maalesef. Evet bu soruyu bende soruyorum nereye gidiyoruz böyle bilen var mı ?
Abdurrahman Keskin
Abdurrahman Keskin 3 yıl önce
Bu güzel bilgileri bize aktardığınız için çok teşekkür ederim. Kaleminize ve yüreğinize sağlık…
Cumhur Karasu
Cumhur Karasu 3 yıl önce
Really, Quo Vadis? (Where are we going?)
Ayla karasu
Ayla karasu 3 yıl önce
Kaleminize sağlık yine çok güzel özetlemişsiniz dijital çağın insani sorunlarını.Evet haklısınız buna dur demeli gerekirse bu durum için bir bakanlık kurulmalı görevini layıkıyla yapan ve anneleri eğiten yayınlar yapılmalı. Kanayan yaramıza artık dur zamanı.saygılar
Mesut isen
Mesut isen 3 yıl önce
İnsan değerlerini kaybettikce özün den uzaklasiyor.akli öne alıp manevi değerleri kullanmayı bıraktığımız da artık herşey bize madde olarak görünmeye başlıyor.Ama aklı başında herkes bilir ki akli imanla harmanlayan kar dadir.
Nurullah
Nurullah 3 yıl önce
Her zaman yazılarınız la ufkumuza yeni pencereler açılıyor. Bu konuda teşekkürü bir borç bilirim. Son yüzyılda en büyük değişiklik dijital dünyanın yanı sıra algı dünyamızda yaşanmıştır. Eskiden doğru bildiklerimiz şimdi yanlışa döndü. Bizi yozlaştıran ve yoran da aslında buydu. Bazen eskiye dönüş başladı diye moda sayfalarında duyuyoruz. Aslında bunu örf ve geleneklerimizde de yaşanması gerekiyor. Selam ve dua ile iyi çalışmalar diliyorum.
Volkan Bayri
Volkan Bayri 3 yıl önce
"Fe eyne tezhebûn" (Tekvir 26) "Nereye bu gidiş?"