Cellatlara hizmet etmekle memur olanlar, “insanlığa hizmet” ettikleri iftiralarını, kutsal bir metin, kadim bir görev gibi yücelten, insanlığın sonunu hazırlayan ve Dünya Satılmışlar Örgütü eliyle servis edilen kararlarla, ölüm arasına sıkıştırılmış insanlık..
Nefesimizden yakalayıp İsmail gibi ancak Nemrut eliyle, şeytana adarken her bir canı, itaat ettikleri “Deccalizmin Mina’sı”nda “Batı’nın Şer’i usulleri”ne uygun ama “Kıble”ye dönük, münafık hallerine kuşandıkları Mü’min tavırlarıyla ya da hümanist söylemleri ile bir o kadar insancıl...
Allah’a sırt dönenler, tarih mezbahanesinde insanlık avında.
İnsan özüne savaş açanlarla kavgaya tutuşmak, sorumluluğun da zorunluluğu aynı zamanda.
Halkları uyutanlar, ataları “Firavunun sihirbazları” gibi, ışık-gölge oyunları ile kirli düşüncelerine taktıkları maskeleri, gözlerine bağladılar insanlığın.
Karşı çıkmayan vebal yükleniciler, zalimlere hürmet ve azamette sınır tanımayanlar, insanlığın kodları ile oynanmasına göz yumanlar, olan-bitene gaflet ve zillette yoldaşlık yapanlar, makam ve mevkilerine yapışanlar elbette tanrılarının gözünde azizdirler, dünya halklarının gözünde ise rezil rüsva.
Ellerinde, efendilerine baş ağrısı oluşturacak herkesin başına indirilmeye hazır tokmaklarıyla, bütün dünyayı tımarhaneye çevirmeye hazırlar!
Ruhumuzun derinliğine, iliklerimize çektiklerimizi, nefeslerimizi bile canavarca yutmak isteyen devasa bir kara delik.
Aklına, ruhuna, vicdanına, bilincine, duygusuna ve insanı insan yapan izdüşümlerine, iç ekolojisine, mana dünyasına, düşünce eksenine, nefes alıp-verme hürriyetine, bilimsel olmayan vehimler ve gerçeklikten uzak varsayımlar üzerinden, keyfi bir esaret ile karşı karşıya bırakıldı dünya-alem.
“Modern Bedevilik”, gelişmiş vahşilik, kız çocuklarını diri diri toprağa gömenlerin torunları, “Kureyş soysuzları”ndan miras aldıkları “efendiler ve köleler” anlayışı ile insanın nefesine yani canına kasdedenler, ağızlarında pelesenk olan yeni putlarına itaate zorladıkları insanlığı, maskenin arkasındaki esarete de zorlayıp, arkasında kümelendiler.
Güç ve hazdan beslenen tanrıcılığa soyunan, kargaşa ve vahşet çığırtkanlıkları ile ölü seviciler, insanlığın kulağına; “ÖLÜM!..” diye uydurdukları “yeis bir ayeti" okuyor, sazlar eşliğinde ve koro halinde…
Nefesini sıcak ve diri tutanlara karşı, teknolojinin üstünlüğü ve dijital dünya arasında çıkmaz bir sokağa girmeye zorlanmakta insanlık.
Allah’a sırtını dönen süfyani düzenin küresel yarasaları, insanlığı karanlığa sürgünde yarış halinde.
Sapıtmış bir örgütün, dünyayı yeni düzen diye formatlama planı ile oyalandığını anlayan insanın elindeki oyuncaklar da tarihin acı raflarında tozlanmaya terk edilmekte birer birer.
Seçme hürriyetinin, hürriyeti olduğu günlerden geçerken insanlık, demokrasi yalanı da duvara tosladı bütün dünyada.
Hukuk…
Adalet…
İnsan hakları…
Kişi hürriyeti…
Yaşama hakkı…
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi…
Hani “Egemenlik Milletin”di!?.
Nerede; neydi bunlar!
Hepsi daha müreffeh bir dünya adına değil miydi?
İnsan olarak yaratılmakla kazanılan, doğuştan Allah’ın bahşettiği hak ve hürriyetler, boşluk vadisinden gayya kuyusuna atılıp orada bırakılmak üzere…
İnsan, en yüce değerlerden ayrıştırılarak bilinçsiz bir köle olarak teknolojinin sultasına terk edilmek istenmekte.
Yaradılışın asli unsurlarını, varlığının dehlizlerinde muhafaza eden, hak ve hakikatin kandilleri yüreklerinde sönmemiş diri ve uyanık bilinçler, özünü kaybetmemiş özgür ruhlar ve hakşinas vicdanlar Hakka ve hakikate sırt dönmeyecekler asla.
İnsanı küçümseyen ve yaradılışı ile alay eden müptezeller, “yeni ve üstün ırk” planlaması yapan tanrı müsveddeleri, dijitalizm ile yaşadıkları şeytani birliktelikten yüzlerce hinlik ve kirlilik barındıran beyanatları ile insanlığa korku pompalayanlara karşı şu geldiğimiz noktada;
Yönetmenin ve hükmetmenin sür-git birlikteliğine…
Çizme ile terliğin aynı safta yer tutuşuna…
Riya ve aldatıcılığın bu denli kabul görüşüne…
Sözün bizatihi eylem olma aceleciliğine tükürüyor hak ve vicdan ehli olan herkes…
İlk defa ölümle tanışıyormuş gibi insanlığı, ölümle korkutup sıtmaya razı etmek isteyenlerin gayri meşru dünya saltanatına dur deme vaktidir!..
Karanlığın girdabında, insanlığın alıp-verdiği nefesine ve ruhuna göz dikenlerin şeytani ayinlerini, düşünce aleviyle ateşe vermek için uyanmalı her fert!
Esaret ve zillet zindanlarında irtifa kaybedenlerin serbest düşüşü, insanın uyanışına bağlı…
Seslenerek, dürterek uyandırabilirsek yakınımızdakileri ve nefsimiz tatmadan önce ölümü, daha bir hayırla tadarız şu hayatın nefesini.
Ruhumuz ve nefesimizi asla teslim alamayacak bu küresel şeytani düzen…
.
Elif Rana, dikGAZETE.com
dilara 4 yıl önce
Sümeyya 4 yıl önce
KL 4 yıl önce
salim 4 yıl önce
Mustafa Şener 4 yıl önce
Mehmet 4 yıl önce