“Alışkanlıklar ve köhne fikirler paslı çiviye benzer, söküp atsan da izi kalır”,
“bir deli bir kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz”,
Einstein’a atfedilen; “Önyargıları kırmak, atomu parçalamaktan daha zordur” gibi sözler, maksadımızı anlatmaya yeter sanırım.
Remsi, 130 yıl önce neşrettiği bir kitapta hatalı olarak, Kelene ve Apemeya’yı Dinar, Amorion’u Emirdağ, Laodikya’yı Denizli, Eumeneia’yı Işıklı, Filâdelfiya’yı Alaşehir’e yerleştirir, Lampe için Çardak, Işıklı önü ve Ulubad yanı olmak üzere üç ayrı yer gösterir.
Gel de şimdi bunların yanlış olduğunu arkeolog, tarihçi ve coğrafyacılara anlat bakalım!
Adam hiçbir tarihî metni ciddî okumamış; bu iddialar coğrafya ve tarihî metinlerle uyum içinde mi, değil mi, bakmamış, Remsi, Haldon ve Batılı araştırmacıların kanaatlerini bir ‘nas’ gibi kabul etmiş!
Şimdi gel de bunlara, bu bildiklerinin yanlış olduğunu anlat bakalım!
Bir profesöre “WhatsApp”tan, onun ilgilendiği konuyla ilgili bir çalışma gönderiyorum, tenezzül edip bakmıyor ve “bana her gün öyle 40 kadar yazı geliyor!” diyor.
Hayâl âleminde gezen ve yılda asgari 3-4 yayın yapan bu hocama ben, ne anlatabilir, ne diyebilirim?
Bu defa sizlere Spartakus’un Ispartalı, ünlü fablcı Ezop’un Uluborlulu, bizim Yunus’un Eğirdirli oluşunu anlatmayacağım.
İslâm tarihinde adı çok zikredilen Ankara’nın Suğla Gölü kıyısında bir Ankara ile ünlü Arap şairi İmru’l-Kays’ın Kemer Boğazı’nda öldüğünü anlatmayacağım.
“Ezop” adıyla, İmru’l-Kays’ın eteğinde öldüğü Asib dağı arasında da bağ kurmayacağım.
Daha yakın bir tarihten bahsedeceğim:
Her gün hakkında yazılar yazılan, TV dizileri yapılan bir tarihten, kendi tarihimizden bahsedeceğim:
Kuruluşu hakkında olmadık efsaneler, "Umuroğulları" gibi olmadık hikâyeler uydurulan Devlet-i Āl-i Osman’ın kuruluşunu anlatacağım:
Bir coğrafya olmadan devlet olmayacağı gibi, iktisat da olmaz, millet de, tarih de, kültür de!
Ama bizde olur!..
Onun için anlattıklarımız, yazdıklarımız havada kalır.
Malûm gerçekçi olmayı anlatmak için kullandığımız, “Ayağı yere basmak” diye bir deyim var.
Coğrafya için “Yeryüzü bilimi” de diyebiliriz.
Demek ki, coğrafya bilinmeden gerçekçi olunamazmış!
Tarihî Coğrafya bilinmeden de tarih bilinemez!
Bu defa kısa yazacağım:
Ama doğru, ama yanlış Anna, Pahimeris ve Halkokondiles’te Eğirdir ve Hoyran gölleri ile iki göl arasındaki ırmağın batısı Avrupa, doğusu Asya kaydedilir.
Osman Bey, 1257 yılında Eğirdir Gölü’nün şarkında, yani Asya’da doğdu.
Babası Ertuğrul Gâzî, dedesi büyük ihtimal Kaya Alp idi.
Hamidoğulları Beyliği’nin kurucusu kabul edilen Hamid Bey’in atası, kahraman ve “Uc gâzisi” Mehmet Bey, nâm-ı diğer Şeh Menteş, “Kaya Bege, kıyı nâmında olan diyarı”, yani Eski Eğirdir Gölü veya Oğuz Gölü’nün kuzey kıyılarını vermişti.
Diğer bir ifadeyle Barla ile Gelendost arasındaki ve Oğuz Gölü ile iki göl arasındaki ırmağın kıyılarını.
Kaya Beg, Ertuğrul Gâzî ve Osman Bey, bu göller ve ırmaklar üzerinde denizcilik de yapıyorlardı.
Timurlenk’in, Yıldırım Bayezid’e yazdığı mektupta; “Senin kökenin denizci bir Türkmen’den öteye gitmez!” derken, işte bunu kastediyordu.
Deguignes, “Türkler, Menderes civarındaki bütün yerlere yayılmışlardı. Andronik Eski Tral (Tralleis) kentini tamir ettirerek buna Andronikopolis adını verdi. Fuke ülkesi emiri Menteşe burasını derhal ele geçirdi. Bu Türkler sonra Sakarya nehrine doğru geldi” der.
Halkokondiles, “Ertuğrul, Tauros Dağları’ndaki muhkem bir yeri ele geçirdi ve ele geçirdiği bu yeri, komşu yerleri hükmü altına almak için kullandı. Yunanlı komşularını kovdu ve kuvvetlerini artırdı.”
“Yörükler, Ertuğrul’u destekliyordu. O, kısa zamanda geniş arazileri hükmü altına aldı ve Alâeddin tarafından takdir gördü.”
“Ertuğrul, Ege Denizi’ndeki Asya ve Avrupa’ya yakın adaları yağmalamak için gemiler inşa etti. Yunanistan’ın düzlük yerlerine akınlar yaptı. Sonra da donanmasını Tearos nehrinin Ainos şehri yanındaki ağzına getirip nehrin kaynağına doğru uzun süre ilerledi.
Avrupa’da Peleponnes, Euboia ve Attika şehirlerine ulaştı, etrafı yağmalayıp esirler aldı. Bundan sonra Ertuğrul gözünü Asya’daki yerlere çevirdi.”
“Osman’ın idaresi altında sekiz bin Türk, Hellespont’tan Avrupa’ya geçti ve Trakya’da Tuna (İstros)’ya kadar gittiler. Gittikleri yerleri yağmalayıp esirler aldılar. Bu esnada büyük bir İskit birliği Rusya’dan Tuna’ya ilerledi ve Trakya’da onlarla savaştı.
Ve onları, Trakya’da öldürdüler. Sağ kalanlar, Gelibolu’ya sığındı ve oradan Asya’ya geçtiler. Bir daha dönmediler”
ve
“Ertuğrul’un oğlu Osman, Asya’daki birçok Yunan arazisini fethettikten sonra İznik ve Filâdelfiya’ya hücum etti, fakat onları ele geçiremedi” gibi mühim bilgiler verir.
Bunları, “ayağı yere basmayan” koca tarihçilere sorun bakalım, ne diyecekler?
Asya ve Avrupa’yı biraz önce anlattım.
Toros dağlarındaki muhkem kale, Deguignes’in “Eski Trall” dediği Barla, Menteşe denilen zat Hamid Bey, Alâeddin ise Alâeddin Keykubad değil, 1279’da Çay-Geneli köyünde şehit edilen Alâeddin Siyavuş idi.
37 gün Selçuklu tahtında kalan Siyavuş, iki yıl kadar Uc Türkmenleri arasında, kanaatimce de Ertuğrul’un obasında kalmıştı.
Halkokondiles’in “Ege Denizi” dediği yer, Rûm Denizi ve Deniz olarak da söylenilen Eğirdir Gölü, Tearos Nehri ise iki göl arasındaki ırmaktı.
“Hellespont”, Çanakkale Hellespont değil, Firikya Hellespont veya Kemer Boğazı, Tuna veya İstros, Uluborlu-Popa çayı, “Rusya” denilen yer, Sarmatlar’ın yaşadığı Afyonkarahisar-Şuhut civarı idi.
“İznik”, Senirkent-İlegüp köyü, “Filâdelfiya” ise anlı-şanlı Yalavaç Kalesi’ydi.
Hamid Bey’in aile adı Menteşe, nisbesi “Amorionlu" manasına Amurios, Amurios’un oğlu İlyas idi.
IV. Kılıçaslan, 1262’de Hamid Bey’in atası Şeh Menteş’i aman vermesine rağmen haksız yere Şarkîkaraağaç’ta katletti.
Böylece Menteşe ile Selçuklu arasında bir kan davası başladı; Hamid Bey, Feramurz’u, Sultan II. Mesud da, 1305’te bir tuzakla Hamid Bey ve altı oğlunu Konya sarayında katletti.
Katliamdan mucize eseri kurtulan İlyas, Sultan II. Mesud’u meydana davet etti ve 1308’de teke tek yapılan kavgada Sultan Mesud’u öldürdü ve Selçuklu son buldu.
Ardından da Türkmenler kısa sürede Adalar Denizi’ne dayandı.
Hamid Bey, nâm-ı diğer Amurios, 1282 ve 1305 yıllarında Bizans İmparatoru ile iki kez anlaşma yaparak Sakarya Nehri ve Söğüt civarını aldı ve Türkmenler’i buralara yerleştirdi; oğlu İlyas yönettiği için bu topraklara “İlyas ve Alles’in bölgesi” anlamına Halizones denildi.
Merhum İnalcık, ayağı yere basmadığı için Halizones’i, Yalak ovası sandı.
Ayağı yere basmayan ve coğrafyadan anlamayan tarihçiler de “Umuroğulları”nı icat etti.
Kaya Beg, Ertuğrul Gâzî ve Osman Bey, ilk önce Şeh Menteş’e, ardından Hamid Bey’e, ardından İlyas Bey’e, son olarak da Dündar Bey’e tâbi idiler.
Dündar Bey’i, 1324’de İlhanlılar’ın Anadolu Valisi Timurtaş katletti ve böylece Hamidoğulları, fetret dönemine girdi.
Tam bu arada Osman Gâzî de Söğüt’te vefat etti ve oğlu Orhan Gâzî bağımsız kaldı.
Merhum Yılmaz Öztuna’nın da dediği gibi “Osman Gâzî hiç bağımsız olmadı”.
Kanaatimce Ertuğrul Gâzî’nin babası Fırat Nehri’nde değil, Hoyran ve Eğirdir Gölleri arasındaki derin ve suyu bol ‘Fırad’da boğuldu; Kur’an-ı Kerim’de de geçen “fırad”, tatlı su demektir.
Bilâhare Hamid Bey ve oğullarının başarıları, Ertuğrul ve Osman Gâzîler’e mâl-edildi.
Şeh Menteş, nâm-ı diğer kahraman ve “Uc gâzisi” Mehmet Bey’in Şarkîkaraağaç’taki kârgir Kubbeli Türbesini 1930’lu yıllarda yıktık.
Şanına layık bir şekilde tekrar yapmalıyız.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com
-Şarkîkaraağaç’ta Gazeteci Zeki Tarhan ve Prof. Mehmet Akkuş bir mezar başında...
-Sedir ormanı Kızıldağ’dan Şarkîkaraağaç ve Mercü’ş-Şahm (Foto: Halil Korkmaz)
-Şarkîkaraağaç Sempozyumu bildiri heyeti (15 Eylül 2012. Foto: Halil Korkmaz)
Ramazan Topraklı 4 yıl önce
Prof.Dr.Kamil Ufuk BİLGİN 4 yıl önce
sefer uyanık 4 yıl önce