Bilâl Sürgeç Hocamın “Görevi Başındaki Komutanı Ortadan Kaldırmanın Doğurduğu Felâketler” yazısının devamı olan “Tarihi Nasıl Değerlendirmeliyiz” adlı yazısını okuyucuya arz ediyorum:
TARİHİ NASIL DEĞERLENDİRMELİYİZ!
Tarih kitaplarında anlatılan insanlar, iyi mi kötü mü diye yazılanlara inanmayınız!
Ele alınan kişi kazanan kişi mi, kaybeden kişi mi?
Eğer kazanan tarafta, iktidara gelen tarafta ise o kişi kahramandır. İyidir.
Eğer kaybeden kişi iktidardan düşen taraftaysa o kişi kötüdür. İlmin ruhuna aykırı olmasına rağmen bütün dünyadaki resmi tarihlerde bu böyle anlatılır.
Bunu iki misalle vermeye çalışacağım:
1. Hüseyin Avni Paşa’yı katleden Çerkez Hasan, 17 Haziran 2011’de ölümünün 135 yılı dolayısıyla anıldı.
ESKADER’in düzenlediği anma programına Mehmet Niyazi, Can Alpgüvenç, Dursun Gürlek, Mehmet Nuri Yardım, Recep Arslan ve Mehmet Cemal Çiftçigüzeli katıldılar.
Mezar başında Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneğinin (ESKADER) tertip ettiği anma programı için Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii önünde buluşan dernek üyeleri, daha sonra şehitliğe geçtiler. Önce Kolağası Çerkes Hasan Bey’in mezarı ziyaret edildi. Burada bir konuşma yapan yazar Mehmed Niyazi, tarihimizi yeniden okumaya başladığımızı belirterek; “Kolağası Hasan Bey gibi bir kahraman hakkında ilk defa mezarı başında bir anma toplantısı yapılıyor. Bu önemlidir. Bizler geçmişte bizim değerlerimiz için hayatlarını feda etmiş olan şahsiyetleri rahmet ve minnetle anmak ve onları yeni nesillere tanıtmak zorundayız. İşte Sultan Abdülaziz’in katillerine karşı mücadele etmiş olan Kolağası Hasan Bey de hatırasını hürmetle yad etmemiz gereken kahramanlarımızdandır.” dedi.
Can Alpgüvenç de Kolağası Çerkes Hasan Bey’in Sultan Abdülaziz’e yönelik darbeyi içine sindiremeyen ve dönemin Genelkurmay Başkanı ile Dışişleri Bakanı’nı vurarak öldürdüğü için idam edilen “Kolağası Çerkes Hasan’ı rahmetle andıklarını söyledi.”
Haber kaynağı: (http://www.kafkasevi.com/index.php/news/detail/5146)
Mehmet Niyazi Bey, Türkiye’nin yetiştirdiği önemli edebiyatçılarından biridir. Yazdığı yazılar öğreticidir. Tarihi sevdiren biridir. Genç nesilleri şekillendirir. Ancak Çerkez Hasan’ın başında diz çökmesi, onun basiretinin bağlanma halidir.
Biz, merhum Niyazi beyi, tarihçi sanırdık ki, o bir romancıymış; merhum Sultan Abdülaziz’in intihar ettiğini bile bilmiyor.
Beş askeri kurşunlayarak ve tek suçu olay anında orada bulunan Osmanlı Hariciye Nazırı Raşid Paşa’nın boğazını psikopatça, bıçakla kesen Kolağası Hasan’ın fiilinin rahmetle anılacağına dair kaynağı, İslâmî hangi kaidede yazılıdır?
Bugünün Milli Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanının yetkilerini taşıyan bir Seraskeri, bir Dışişleri Bakanını ve masum beş askeri katleden bir insan, Allah’ın rahmetini kazanacak hangi işi yapmıştır.
İnsanları yargısız bir şekilde katletmek hangi kanunda, hangi kutsal kitapta yazar?
Mehmet Niyazi Bey, Müslüman Türklerde devlet anlayışını felsefesini yazmış bir insandır. O, milletimize devlet, millet, vatan, bayrak, sevgisini ve anlayışını öğretmiş âlimdir.
İnsan bu Meçhul: Mehmet Niyazi Bey, hiçbir askerî başarısı bulunmayan ve Sultan II. Abdülhamid’i hal’ eden çetenin başı Enver Paşa’ya methiyeler düzmüştür. Ama devleti için askerin en önünde savaşan, hiçbir askerî başarısızlığı bulunmayan, sırf Sultan Abdülaziz’i hal’ etti diye, Rus elçisinin planıyla, Gâzî Hüseyin Paşa ile birlikte dört masumu katleden Çerkez Hasan’ı kahraman ilân etmiştir.
Şairler gibi, aklı yerine, duygularıyla hareket edenler, her daim yanlış hareket etmeye meyyaldir.
2. Şemsi Paşa, Sultan Abdülhamid'in en değer verdiği komutanlardan biridir. Sultan Abdülhamid döneminde İttihat ve Terakki Partisi, ülkenin kurtuluşunu Meşrutiyet’te arıyordu.
Eğer bu sihirli kelime gerçek olursa, hayata girerse, milletin bir anda kurtulacağına, yedi düvelin kışkırttığı Bulgar ve Sırp isyanlarının duracağına inanıyorlardı.
Bu inançlarını gerçekleştirmek için 1908 yılında isyan ettiler.
Bu isyanı bastırmak için Sultan Abdülhamid, Şemsi Paşa'yı gönderdi.
Bir Paşa bir teğmen (Mülâzım) Atıf (Kamçı) tarafından şehit edildi.
Komitacılık faaliyetlerini Makedonya'da bastıran Osmanlı'dan, çevre devletler çekiniyorlardı. Fakat Osmanlı ordusunda düşük rütbedeki subayların, üst rütbedeki komutanlarını öldürmeye başlamasıyla, Osmanlı ordusunun ne kadar çürümüş olduğu gösterildi.
Bulgaristan, Osmanlı korkusunun ne kadar yersiz olduğunu gördü ve bağımsızlığını ilân etti.
Yunanistan, Girit'i ilhak etti.
Sırbistan, Bosna Hersek’i ilhak etti.
Yunanlılar, rakipleri Bulgarlarla Osmanlı'ya karşı ittifak arayışına girdi.
Meşrutiyet’in hiçbir derde deva olmadığı, bizatihi İttihatçılar tarafından görüldü.
Mülâzım Atıf, eğer Sultan Abdülhamit, Meşrutiyet’i ilân etmeseydi, İttihat ve Terakki Partisi iktidar olmasaydı, muhtemelen yakalanıp idam edilirdi ve vatan haini olarak gösterilirdi. Ancak Sultan Abdülhamid ve Şemsi Paşa, kaybeden tarafta yer alınca Mülazım Atıf ‘kahraman’ oldu. Osmanlı Mebusan Meclisi'nde mebus seçildi. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde milletvekili oldu.
Hatta insanın tarihe karşı, resmi tarihe karşı şüphe etmesine vesile olan yazılar bizatihi Türk Tarih Kurumunda onun ölümünden 9 sene sonra “neden heykeli dikilmiyor” diye yazılar yazıldı.
Aşağıdaki methiyeler bir tıp Profesörü Bedii Şehsuvaroğlu tarafından yazılıyor; tamam, tarihçi değil ancak 1956 yılında Türk Tarih Kurumu dergisi ‘Belleten’ de yayınlanıyor.
Bir Osmanlı paşasını şehit eden bir çeteci, nasıl da göklere çıkartıldı.
Tarihten ders almıyoruz; başta Adnan Menderes ders almamış. Bakanlar Kurulu Kararıyla bir katilin mezarını Hürriyet-i Ebediye Mezarlığında defnine izin verdi.
Ah Adnan Menderes! Bu katile, kahramanlık değeri verip, bir abide mezarlığa defin ettin.
Bu olaydan 7 yıl sonra Atıf gibi başka çeteler seni hayattan etti. İbreti âlem.
Aşağıdaki methiyeler, tıp doçenti Bedii Şehsuvaroğlu tarafından Türk Tarih Kurumu dergisinde yayınlanıyor (Belleten, Nisan 1959, Cilt 23-Sayı 90).
Bir Osmanlı paşasını şehit eden bir çeteci, nasıl da göklere çıkarıyor:
"Bugünkü medeni seviyemizi yaratmak ve istiklalimizi korumak uğrunda herkesin ve her şeyin sustuğu bir anda hayatı bahasına ilk kurşunu atan Atıf Bey, 21 Ocak 1941’de (1947 B. Sürgeç) vefat etmiş ve Karacaahmed Mezarlığına defnedilmiştir.
Bilâhare kemikleri Bakanlar Kurulu kararı ile 1954’de Karacaahmed'den Hürriyeti Ebediyye Tepesi'ne, diğer hürriyet kahramanlarının yanına nakledilmiştir.
Lâkin nice şöhretlerimizi sinesine alan Türk Ansiklopedisi A harfi bittiği halde Türk'ün bu kahraman çocuğuna yer vermemiştir.
Bilâhare Kamçı soyadını alması dolayısiyle K harfinde de zikredilebilirse de Hürriyet yolunun bu ilk fedaisi, Çanakkale mebusu Atıf Kamçı Bey değil, Çanakkaleli Mülâzım Atıf’tır.
Bunun gibi onun el'an bir heykelinin dikilmemiş olması, bizce Türk milletinin kadirbilirlik duyguları ile bağdaşamaz.
Bütün bunlar ona ve onun asil hareketine karşı milletçe borçlu olduğumuz şeylerdir.
Unutmayalım ki dünkü kahramanlara borçlu olduğumuz maddi ve manevi şükranın ödenmesi yarınki kahramanların da ruhlarını besler ve her tehlike anında vatanın imdadına birkaç Atıf Bey koşar."
Açıklama: Bedii Şehsuvaroğlu (1914-1977), “Atıf, MV olduğu için değil, Şemsi Paşayı öldürdüğü için heykeli dikilmelidir” demek istiyor.
Hayret, bir bilim adamı, devletinin yıkılışını hızlandıran bir olayı övüyor.
Bir teğmen, devletinin emrindeki bir Paşa'yı nasıl öldürebilir?
Bu, devlet düzeninin tarumar olduğunun göstergesidir.
.
Ramazan Topraklı, dikGAZETE.com