Tarih sahnesinde devletlerin hangi rolleri sergilediği not edilirken, liderlerin, etnik kimliklerin ve dahi toplumların oynadıkları roller de hiç şüphesiz tarihin beyaz kaplı defterine not edilmektedir.
Yüzlerce yıl bir arada yaşanmışlıkların var olması ve Ermenilerin “Millet-i sadıka” olarak adlandırılmaları, tarihsel bir gerçeklikti.
Tek taraflı tarih okuyanlar bilsinler ki Ermenilerin devletlerine baş kaldırmalarını aslı astarı olmayan bir yalan ile anmayı seçmiş olmaları, tarihin beyaz kaplı kitabına düştüğü notların da Ermenilerin devletlerine isyan etmiş olduğu gerçeğini değiştirmeyecektir.
Bilinmeli ki sürekli sınav hali olan tarih akışı, alınan yanlış kararlar ve uygulamalar sonucunda, Ermenilerin, “Devletlerine isyan edenler” olarak tarihin sayfalarına not edilmesine yol açmıştır.
Tercihler sonunda karar verilen ve yapılan her uygulamanın sonuçları da bilinmeli ki tarihin beyaz kaplı defterine not edilecektir.
Tıpkı Yahudilerin, Hz. İsa’yı çarmıha çiviletip, işkence edilerek öldürdüğü gerçeğinin, tarihe düşülen notlarında yer aldığı gibi…
Tarihin beyaz kaplı defterine düşülen not;
OSCAR ödüllü Mel Gibson'ın Hz. İsa'nın son 12 saatini konu alan “İsa'nın Acıları” isimli, 25 milyon dolarlık yapımı, tarihin en tartışmalı sorusunu bir kez daha tetikledi: “Hz İsa'yı kim öldürdü?”
Filmin İçeriği ise şöyle;
“Hz İsa, tutuklandıktan sonra Caiaphas'ın önüne getiriliyor. Yahudi din adamı, ‘Sen Mesih misin’ diye soruyor. Hz İsa ise, ‘Evet benim’ diyor ve kendini ‘İnsanın oğlu’ olarak tanımlıyor.
Dini otoritelere göre ‘İnsanın oğlu’ ile ‘Tanrı'nın oğlu’ o dönemde aynı anlama geliyordu. Hz İsa, ‘Küfür’le suçlanıp, çarmıha gerilmeye mahkum ediliyor.”
Romalı tarihçiler ise, “Josephus ve Tacitus'a göre İsa, Romalı Vali Pilate tarafından çarmıha yollandı.
Romalı Vali, Caiaphas'ın üstüydü, Yahudi din adamının ne zaman cüppe giyeceğine ne zaman Tapınak'ta ayin yapılacağına bile o karar verirdi” diyorlar.
Filmin ardından fırtınaların kopması üzerine sorgulamamız gereken bakış açılarımızın ve kendi gerekçelerimizin sıralamasını yapmak gerekir.
Çünkü tarih, aynı zamanda adil olandır.
- Birinci kısımdaki örnekte anlatılan Ermenilerin devletine karşı çıkartmış olduğu isyan.
- İkinci kısımdaki örnekte anlatılan Yahudi din adamının Hz. İsa'yı Çarmıha gerilmeye mahkum etmesi.
- Üçüncü kısımdaki örnekte anlatılan ise Vali Pilate tarafından Hz. İsa’nın çarmıha gerilmiş olması.
Kısaca tüm bu yaşanmışlıkların ardından denmeli ki;
“Yapılanlar tarih sayfalarında sadece yapanları mı sorumlu tutar? Yoksa geneli mi kapsar?” Sorulması gereken ve cevabı bulunması gereken en acil soru bu olmalıdır.
Adil olarak konuşmak gerekirse;
-İsyan çıkaran Ermeniler ve o Ermenilere destek verenler elbette tarih karşısında sorumludurlar. Fakat Ermeni olup da çıkartılan bu isyana karşı gelmeyenlere ne demeli?
- Yahudi din adamları elbette tarih karşısında sorumludur. Fakat Yahudi olup da verilen karara karşı gelmeyenlere ne demeli?
- Vali Pilate tarafından Hz. İsa’nın çarmıha gerilmiş olmasına sessiz kalan Romalılara ne demeli?
İşte, tarihin toptan yargıladığı söyleminde içine düşülen paradoksun adını bu şekilde koymak en doğru olandır.
Çünkü tarih sadece not eder, toptan yargı yapmaz. Toptan yargıyı yapan, insanlığın bilgi birikimi ve zihin yapısıdır.
İnsanoğlu sosyal bir varlıktır, sürekli olarak iletişim ve etkileşim içerisindedir. Buna göre de sorumluluk sahibidir ve yapılan yanlışlara dur demesi gerektiğinde “DURUN!..” demeyi kendisine görev bilmek zorunluluğu ve sorumluluğu vardır.
Daha önceki yazılarımda vurgusunu yaptığım ittifak konusuna gelirsek;
Karadeniz bölgesinde yaşayan namı diğer “LAZ” vatandaşlarımız ile doğu ve güneydoğu bölgesinde yaşayan namı diğer “KÜRT” vatandaşlarımızın, aralarında kurmuş oldukları ”İttifak”tan söz etmek isterim.
Kurulan bu ittifaktan doğan iktidar, bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin idaresini ellerinde bulundurmaktadır.
Çemberin dışına itilen namı diğer "TÜRK" vatandaşlarımız ise tribünlerden olan bitenleri izlemek durumunda bırakılmıştır.
Namı diğer Türk vatandaşlarının, gidişatın yanlışlarına yaptığı her türlü itirazlar, devletin idaresini elinde bulunduran ittifakın kurguladığı veya "fark ettirilmeden kurgulatıldığı" diyebileceğimiz bir takım uygulamalar sayesinde boşa çıkartılarak suçlamalara muhatap bırakılmalarının akabinde çeşitli cezalara da çarptırılmış olmaları gerçeğidir.
Bugün yaşanılan süreçte, gün geçmiyor ki ekonomik sorunlardan kaynaklı bir haber olmasın…
Şirketlere verilen ihalelerde yapılan usulsüzlüklerden tutun da, adam kayırmaya kadar her türlü kirli maddi çıkar ilişkileri çarşaf çarşaf ortalığa dökülmektedir.
Vakıflara aktarılan bütçeler, işe gitmemek üzere işe alınan "Bankamatik işçileri" haksız maaşlar ve daha niceleri…
Anlayacağımız; "Bir yağma ve talan almış başını gidiyor" şeklinde görüntüler silsilesi hepimizin gözleri önünde cereyan etmektedir.
Burada sorulması gereken en can alıcı soruyu sormak artık elzem hal almıştır.
"Kürtler ve Lazlar", "Devletin tüm mal varlığını ve birikimini yağmalayan ve talan edenler" olarak mı tarihin sayfalarına not edilmek durumunda kalacaklardır?
"Yazdıklarının hedefindekiler kimlerdir" diye sorulacak olunursa;
Kendisinden yani "Kürtlerden ve Lazlardan" olup da, yapılan yanlışlara sessiz kalanlardır…
Her kim yapılan yanlışa sessiz kalır da kendi menfaatini, devletin menfaatinin önünde tutarsa tarihin sayfalarına not edileceklerini unutmasınlar.
Türk olsun, Kürt olsun, Gürcü olsun, Pomak olsun, Arap olsun, ait olduğu yer neresi olursa olsun, yapılan yağma ve talana sessiz kalanlar, tarihe, “Yağma ve talanları yapanlar ile birlikte” not edileceklerdir.
Gelelim konunun en can alıcı kısmına…
Yani; Anadolu topraklarında her türlü parçalama girişimine rağmen devam ettirilen birlikteliğin en kılcal noktalarına kadar ayrıştırma çalışmaları hakkındaki tesbite…
- Silah kullanarak terör olaylarının yaygınlaştırılması ile başaramadıkları parçalanmayı, şayet devletinin ve milletinin mal varlıklarını ve birikimlerini yağma ve talan yaparak ele geçirenler ile bu yağma ve talana karşı gelenler arasında, zihinsel bir ayrışım yaşanması gerçekleşir ise, tetiklenecek iç gerginlikler üzerinden anadolu toprakları parçalanma sürecine sokulacaktır.
"Lüks düşkünlüğü ihanetin başlangıcıdır" derken, ortaya koyduğumuz tesbitin gerçekliğini görmeyenler, iş işten geçtikten sonra ne yaparlarsa yapsınlar boştur.
"İş işten geçmeden aklınızı başınıza alın!.." demeyi kendine görev bilenlere bin selam olsun.
Kadim devlete bağlı kadim akıl sahiplerine…
.
Ali Karani, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @KARANIAli , @dikgazete