Diğer Ülkelerdeki Türkologlar -3-
Selçuklu ve Osmanlı devri tarihçilerinin çoğu günlük tutan, hadiselerin sebeplerini değil oluş şeklini kaleme alan bir yol izlemişlerdir.
İslam dünyasında tarihe sosyolojik yorum getiren, devletlerin yükseliş ve çöküş süreçlerini inceleyen düşünür İbni Haldun’dur.
Daha sonraki devirlerde kısmen Ahmet Cevdet Paşa’dır.
Şunu itiraf ve ifade etmeliyiz ki 19. yüzyıla kadar Türk tarihini Türkler ve Müslümanlar yazmamıştır.
Birkaç istisna hariç…
Türk tarihinin derinliğine araştırılmasını oryantalistler veya yabancı Türkologlar yapmıştır.
Rus Arkeolog N. M. Yadrintsev, Orhun Yazıtları’nı bulmuş ve tanıtmış; Danimarkalı filolog Vilhelm Thomsen bu yazıtları okumuştur.
Kazanlı Mirza Kazem Bek, Türk lehçeleri karşılaştırmalı dilbilgisinin temelini atarak Türkoloji alanına katkı sağladı.
Kırımlı Bekir Çobanzade, Türk-Tatar dillerini ve Azerbaycan Türkçesi’ni inceledi.
Wilhelm Thomsen, Göktürk yazısını çözerek Türkoloji’nin Göktürk döneminin aydınlatılmasına büyük katkı sağladı.
Alman Albert von Le Coq, Friedrich Wilhelm Karl Müller, Wilhelm Bang-Kaup; Uygur belgelerinin okunuşu ve tasnifini yaptılar.
Annamaria von Gabain, “Eski Türkçe”nin ve Özbekçe’nin gramerini yazarak bu alandaki dilbilgisi boşluğunu tamamladı.
Alman asıllı Rus Türkolog Wilhelm Radloff, Rusya’daki Türk lehçelerinin karşılaştırmalı incelemesini yaptı ve Türkçe’nin genel bir dil sözlüğünü hazırladı.
“Versuch eines Wörterbuches der Türk-Dialecte” adlı sözlük, Türklük biliminin hala vazgeçilmez eserleri arasındadır.
Danimarkalı Vilhelm Grönbech, Türk dilinin tarihi ses bilgisinin temelini attı.
Fransız Türkolog Jean Deny, Osmanlı Türkçesi’nin, Rus Andrey N. Kononov Eski Türkçe ve Özbekçe’nin, Macar Türkoloj János Eckmann, Çağatayca’nın gramerini yazdılar.
Wilhelm Radloff, Wolfram Eberhard ilk ve orta çağ Türk tarihinin araştırılmasında muazzam çalışmalar yaptılar.
Türkiye’de Türkoloji’ye merak 19. Yüzyılın ortalarından itibaren başladı.
Cloudfahrer, Le Martin, Pear Loti gibi Fransız yazarlar Osmanlı topraklarına gelip, gezip, yerleştiler.
Avrupa’da Türk modasını başlattılar.
Şark usulü ev dekoru ve şark modasını Avrupa’ya taşıdılar.
Bu moda, bu keşif, Türk aydınlarını da etkiledi.
Bunda arkeolojik keşif amacıyla gelen İngiliz istihbarat görevlileri de rol aldı (Gertrude Bell gibi).
Türklüğe merak, önce Orta Asya Türklüğü’nü etkiledi.
“Zeki Velidi Togan, Reşit Rahmeti Arat, Ahmet Caferoğlu, Sadri Maksudi Arsal, Ahmet Ağaoğlu...” gibi siyaset adamı ve tarihçiler yetişti.
Orta Asya’da, Türkler arasında bir milli şuur oluşmaya başladı.
Cumhuriyet öncesinde Türk tarihi ve sosyolojisi üzerine çalışan Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul gibi tarihçi ve yazarlar yetişti.
Bu ilgi, Türkçülük hareketlerinin edebi yönünü işleyen “5 hececiler” üzerinden devam etti.
Tarih Kurumu’nun kuruluşundan önce İstanbul Üniversitesi bünyesinde; M. Fuad Köprülü’nün başkanlığında, Türkiyat Enstitüsü kuruldu (1924).
Edebiyat Fakültesi’nde bu bölümün kurulmasıyla birlikte Türkoloji araştırmalarının merkezi Türkiye oldu.
Daha sonra Türkiye’de bu alanda;
“Ahmet Caferoğlu, Abdulkadir İnan, Abdulkadir Donuk, Ahat Andican, Aydın Taneri, Ahmet Buran, Sadettin Buluç, Tahsin Banguoğlu, Mecdut Mansuroğlu, Saadet Çağatay, Hasan Eren, Ahmet Temir, Zeynep Korkmaz, Necmettin Hacıeminoğlu, Faruk Kadri Timurtaş, Mustafa Kafalı, Muharrem Ergin, Şinasi Tekin, Talat Tekin, Mustafa Canpolat, Ahmet Bican Ercilasun, Osman Nedim Tuna, Osman Fikri Sertkaya, Kemal Eraslan, Nuri Yüce, Mertol Tulum, Emine Naskali-Gürsoy, Ahmet Kabaklı, Ahmet Taşağıl, Faruk Sümer, Fuat Köprülü, Gülçin Çandarlıoğlu, Bahaeddin Ögel, Besim Atalay, Bozkurt Güvenç, Cengiz Alyılmaz, Doğan Aksan, Efrasiyap Gemalmaz, Hamza Zülfikar, Halil İnalcık, Hasibe Mazıoğlu, Hüseyin Namık Orkun, Hüseyin Nihal Atsız, İbrahim Kafesoğlu, Kazım Mirşan, Mehmet Kaplan, Muazzez İlmiye Çığ, Muharrem Ergin, Müjgan Cumbur, Necip Asım, Nevzat Gözaydın, Oktay Sinanoğlu, Osman Nedim Tuna, Osman Turan, Saadettin Gömeç, Sadık Tural, Saim Sakaoğlu, Tuncer Gülensoy, Yusuf Halaçoğlu, Zeki Velidi Togan, Zekeriya Kitapçı, İlyas Topsakal” gibi önemli tarihçi ve hocalar görev aldı.
Bu alanda araştırma ve çalışmalar yapan fikir adamları yetişti.
İki asır boyunca yetişmiş ve eser yazmış Türkologlar (1) listesi gözden geçirildiğinde Türkiye’nin 100 yıllık geçmişi boyunca özellikle dış dünyada yeteri kadar Türkologun yetişmesine katkıda bulunmadığı değerlendirilebilir.
Bu nedenle Türkiye’nin kültür üzerinden yumuşak güç kullanması için yeterli alt yapı oluşturulamamıştır.
Hâlbuki kültür üzerinden yumuşak güç kullanmak en ucuz ve en emin uluslar arası siyaset aracıdır.
Cumhuriyet’in kuruluş döneminde Atatürk’ün emri ile Türk Tarih Kurumu kuruldu.
Bu kurumun başına askeri tarihçimiz M. Tevfik BIYIKLIOĞLU getirildi.
Bundan sonraki dönemde toplam 16 başkan görev aldı. (2)
Türk tarihi, kültürü ve dünya tarihi ile alakalı muazzam çalışmalar yaptı.
TC tarihi/inkılâp tarihinin daha fazla gerçekçi yazılması noktasındaki eksikliğe rağmen, kurumun başarısı takdire şayandır.
Türk Tarih Kurumu’nun internet sitesine bakıldığında, Kurum’un şeref üyelerinin şu isimlerden teşekkül ettiği görülmektedir. (3)
Bu isimlerin seçilmesinde hangi ölçü kullanılmıştır, bilmiyoruz. Ancak şunu söyleyebiliriz; seçim iyi yapılmıştır.
Bu listenin en az 500 kişiye ulaşması her Afrika ülkesinden en az 5 Türkiye tarihçisi yetiştirilmesi ve Osmanlı coğrafyasının, her devlet ve eyaletinde en az 10’ar kişinin bu listeye girmesini temin edecek bir yol izlenmelidir (Her ülke için kontenjanlar tespit edilmelidir.).
Yunus Emre Enstitüleri’nin başarıya ulaşması, bu çalışmalara bağlıdır.
Ayrıca her yıl yabancı ülkelerden gelecek 1000 kişiye Türk tarihi-edebiyatı için yüksek lisans ve doktora bursu sağlanmalıdır.
Bu projenin başarısı, bütün üniversitelerde kendi öğrencilerimize branşı ne olursa olsun 4-6 yıl boyunca Türk tarihi ve edebiyatı derslerinin okutulmasının mecburi hale getirilmesi ile mümkündür.
İnkılâp Tarihi dersleri kaldırılmıştır; ancak tarih ve kimlik meselesiyle ilgili boşluk doldurulamamıştır.
Meseleyi kültür yönüyle halledemediğiniz takdirde; ne öldürerek PKK biter, ne de gençlerin ülkeye sadakat duymasını temin edecek şuur oluşturabilirsiniz.
İnanç ve ruhun olmadığı yerde gençler paraya ve maddi menfaatlere yönelir, ne beyin göçünü önleyebilirsiniz, ne de milli birliği sağlayabilirsiniz, her kafadan bir ses çıkar.
Kitap ve tarih şuuru devletin temelidir.
“Kitap” derken, Nevzat Kösoğlu’nun yazdığı “Kitap Şuuru”nu ifade etmek isterim.
Kitap şuuru “Kuran temeline” dayalıdır.
Milli ruhun kaynağı Hz. Âdem’den beri gelen milli ilahi kimliği, asrın değerleri ile kaynaştırarak çekim gücü oluşturmaktır.
Bundan sonraki yazımızda Türkoloji meselesinin önemini ve yabancı Türkolog yetiştirmenin önemini yazacağız.
.
-3. bölüm sonu ve dipnotlar-
Suat Gün, dikGAZETE.com
DİP NOTLAR
(1) Adile Ayda (1912–1992), Agop Dilaçar (1895–1979), Ahmet Bican Ercilasun (1943), Ahmet Caferoğlu (1899–1975), Ahmet Temir (1912–2003), Albert von Le Coq (1860–1930), Aleksandr Borovkov (1904-1962), Aleksandr Mihayloviç Şerbak (1926-2008), Anatoly Khazanov (1937- ), Anna Vladimirovna Dybo (1959- ), Andrey V. Anokhin (1867–1931), Annemarie von Gabain (1901–1993), Ármin Vámbéry (1944–1991), Aydın Məmmədov (1832–1913), Bahaettin Ögel (1923–1989), Bekir Çobanzade (1893-1937), Benjamin P. Yudin (1928-1983), Bernát Munkácsi (1860–1937), Bernt Brendemoen (1949– ), Chokan Valikhanov (1835–1865), Christopher Beckwith (1945- ), Dimitri Kantemiroğlu (1673-1723), Ebu'l Gazi Bahadır Han (1605–1664), Édouard Chavannes (1865–1918), Edward Gibbon (1737–1794), Ekrem Čaušević, Étienne de la Vaissière, Franz Altheim, Gabdulkhay Akhatov (1927–1986), Gerard Clauson (1891–1974), Gerhard Doerfer (1920–2003), Gerhardt Friedrich Müller (1705–1783), Gumilev L. (Arslan) (1912–1992), Gunnar Jarring (1907–2002), Gustaf John Ramstedt (1873–1950), Gustav Haloun (1898–1951), Günay Karaağaç, Gyula Mészáros (1883–1957), Gyula Németh (1890–1976), Hagani Gayıblı, Hamilton J. R., Harold Walter Bailey (1899–1996), Hasan Bülent Paksoy, Jalairi Kadir Galy, Jan Jakob Maria de Groot (1854–1921), Jean-Paul Roux (1925–2009), Johannes Benzing (1913–2001), Josef Markwart, Joseph de Guignes (1721–1800), Julian Rentzsch (1975– ), Julius Klaproth (1783–1835), Irène Mélikoff (1917–2009), Karl Wittfogel (1896–1988), Kimal Akishev (1924–2003), Lars Johanson (1936– ), László Rásonyi (1899–1984), Leonid Kızlasov (1924-2007), Lev Nikolayeviç Gumilyov (1912–1992), Liu Mau-tsai (Liu Guan-ying), Lubotsky A, Bazin Louis (1920-2011), Marcel Erdal, Martti Räsänen (1893–1976), Matthias Castrén (1813–1852), Mehmet Fuat Köprülü (1890–1966), Mikhail Artamonov (1898–1972), Mirfatyh Zakiev, Ahmet Nejdet Sançar (1910–1975), Nicholas Poppe (1897–1991), Nikolai A. Baskakov (1905–1995), Nikolai M. Yadrintsev (1842–1894), Orazak Ismagulov, Osman Fikri Sertkaya (1946-...), Otto Donner (1835–1909), Paul Pelliot (1878–1945), Peter Zieme, Philip Johan Tabbert (1676-1747), Philip Johan von Strahlenberg, Rásonyi László (1899–1984, Hüseyin Nihal Atsız (1905–1975), René Girard (1904–1968), René Grousset (1885–1952), Reşit Rahmeti Arat (1900-1964), Robert Mantran (1917–1999), Saadet İshaki Çağatay (1907–1989), Saul Abramzon (1905–1977), Sergey Malov (1880–1957), Talat Tekin, Tibor Halasi-Kun (1914–1991), Vasily Bartold (1869–1930), Vasily Radlov (1837–1918), Vilhelm Thomsen (1842–1927), Vladimir Dal (1801–1872), Walter Bruno Henning (1908-1967), Walther Heissig (1913–2005), Wang Guowei (1877–1927), Wikander S.Stig Wikander (1908–1983), Willi Bang (1869–1934), Wilhelm Radloff (1837-1918), Yavuz Akpınar, Yevgeny Polivanov (1891–1938), Yury Zuev (1932–2006), Zeki Velidi Togan (1890–1970),Zeynep Korkmaz, Ziya Gökalp (1886–1924)
(2) Türk Tarih Kurumu Başkanları, Tarih Sırasına Göre
Prof. Dr. Refik TURAN (Şimdiki Başkan), Prof. Dr. Mehmet Ali BEYHAN (Başkan Vekili) (24.06.2014 – 05.03.2015), Prof. Dr. Mehmet Metin HÜLAGÜ (26.06.2012 – 23.06.2014), Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDIZ (Başkan Vekili) (14.09.2011 -25.06.2012), Prof. Dr. Ali BİRİNCİ (01.08.2008 – 13.09.2011), Prof. Dr. Yusuf HALAÇOĞLU (27.9.1993 – 23.07.2008), Prof. Dr. İbrahim Agâh ÇUBUKÇU (Başkan Vekili) (21.1.1993 – 23.9.1993), Prof. Dr. Neşet ÇAĞATAY (Başkan Vekili) (16.3.1992 – 21.1.1993), Prof. Dr. Yaşar YÜCEL (17.10.1983 – 16.3.1992), Ord. Prof. Dr. Sedat ALP (16.4.1982 – 17.10.1983), Ord. Prof. Dr. Enver Ziya KARAL (21.4.1973 – 18.1.1982),Ord. Prof. Dr. Şevket Aziz KANSU (28.4.1962 – 21.4.1973), Ord. Prof. Şemseddin GÜNALTAY (17.12.1941 – 19.10.1961), Hasan Cemil ÇAMBEL (23.3.1935 – 17.12.1941), Prof. Yusuf AKÇURA (8.4.1932 – 11.3.1935), M. Tevfik BIYIKLIOĞLU (14.4.1931 – 8.4.1932)
(3) 1. Prof. Dr. ABDELJELIL TEMIMI / TUNUS, 2. Prof. Dr. ABDULRAHIM ABU-HUSAYN / LÜBNAN, 3. Prof. Dr. ABDULKADİR ÖZCAN / TÜRKİYE, 4. Prof. Dr. ABDÜLKERİM ÖZAYDIN / TÜRKİYE, 5. Prof. Dr. AHMED ALİČİĆ / BOSNA HERSEK, 6. Prof. Dr. AHMET AĞIRAKÇA / TÜRKİYE, 7. Prof. Dr. AHMET ŞAİR ŞERİF / MAKEDONYA, 8. Prof. Dr. AHMET YAŞAR OCAK / TÜRKİYE, 9. Prof. Dr. ALİ BİRİNCİ / TÜRKİYE, 10. Prof. Dr. AMNON COHEN / İSRAİL, 11. Dr. ANDREW MANGO / İNGİLTERE, 12. Prof. Dr. BAYRAM KODAMAN /TÜRKİYE, 13. Dr. BİLAL N. ŞİMŞİR / TÜRKİYE, 14. Prof. Dr. CARTER FINDLEY / ABD, 15. Prof. Dr. CEMAL KAFADAR / TÜRKİYE, 16. Prof. Dr. DARIUSZ KOŁODZIEJCZYK / POLONYA, 17. Prof. Dr. DÖÖLÖTBEK SAPARALİYEV / KIRGIZİSTAN, 18. Prof. Dr. DRAGI GIORGIEV / MAKEDONYA, 19. Prof. Dr. ERDOĞAN MERÇİL / TÜRKİYE, 20. Prof. Dr. EVANGELIA BALTA / YUNANİSTAN, 21. Prof. Dr. FAİSAL ABDULLA AHMED ALKANDERI / KUVEYT, 22. Prof. Dr. FERİDUN EMECEN / TÜRKİYE, 23. Prof. Dr. FERIT DUKA / ARNAVUTLUK, 24. Prof. Dr. FEROZ AHMAD / ABD, 25. Prof. Dr. FEROZE A.K. YASAMEE / İNGİLTERE, 26. Prof. Dr. FUAD ABDULWAHAB AL-SHAMİ / YEMEN, 27. Prof. Dr. GAVIN D. BROCKETT / KANADA, 28. Prof. Dr. GÉZA DÁVID / MACARİSTAN, 29. Prof. Dr. HALİL İNALCIK / TÜRKİYE, 30. Prof. Dr. HEATH W. LOWRY / ABD, 31. İLBER ORTAYLI /TÜRKİYE, 32. Prof. Dr. İSMAİL AKA / TÜRKİYE, 33. Prof. Dr. JAMİL HASANLI (CEMİL HASANLI) / AZERBAYCAN, 34. Prof. Dr. JEAN-LOUIS BACQUÉ-GRAMMONT / FRANSA, 35. Prof. Dr. JUSTIN Mc CARTHY / ABD, 36. Prof. Dr. KARJAUBAY SARTKOJAULI / KAZAKİSTAN, 37. Prof. Dr. KAZIM YAŞAR KOPRAMAN / TÜRKİYE, 38. Prof. Dr. MACHIEL KIEL / HOLLANDA, 39. Prof. Dr. MARIA PIA PEDANI / İTALYA, 40. Prof. Dr. MASAMI ARAI / JAPONYA, 41. Öğretim Üyesi MEHMET GENÇ / TÜRKİYE, 42. Prof. Dr. MEHMET İPŞİRLİ /TÜRKİYE, 43. Prof. Dr. MIHAI MAXIM / ROMANYA, 44. Prof. Dr. MOHAMMED MOSA ALGORAINIE / SUUDİ ARABİSTAN, 45. Prof. Dr. MUHAMMAD ADNAN AL-BAKHIT / ÜRDÜN, 46. Prof. Dr. MUSTAFA FAYDA / TÜRKİYE, 47. Prof. Dr. MÜBAHAT KÜTÜKOĞLU /TÜRKİYE, 48. Prof. Dr. MÜCTEBA İLGÜREL / TÜRKİYE, 49. Prof. Dr. NENAD MOAČANİN / HIRVATİSTAN, 50. Prof. Dr. NICOLAS VATIN / FRANSA, 51. Prof. Dr. PÁL FODOR / MACARİSTAN, 52. Prof. Dr. PETER SLUGLETT / İNGİLTERE, 53. Prof. Dr. RAMAZAN ŞEŞEN / TÜRKİYE, 54. Prof. Dr. RHOADS MURPHEY / İNGİLTERE, 55. Prof. Dr. SEYYİD MUHAMMED ES-SEYYİD MAHMUD / MISIR, 56. Prof. Dr. PROF. DR. SURAIYA FAROQHI / ALMANYA, 57. Prof. Dr. SUZUKI TADASHI / JAPONYA, 58. Prof. Dr. ŞERİF MARDİN / TÜRKİYE, 59. Prof. Dr. ŞÜKRÜ HANİOĞLU / TÜRKİYE, 60. Prof. Dr. TUNCER BAYKARA / TÜRKİYE, 61. Prof. Dr. VIRGINIA H. AKSAN / KANADA, 62. Prof. Dr. YAKUB MAHMUDOV / AZERBAYCAN
***
Tarih Kurumu ve Türkoloji meselesine giriş -4-
Dimitri Kiçikis
Türk –Yunan Federasyonu -4-
.
Ordinaryüs Profesör Dimitri Kiçikis 2 Haziran 1935'te Atina'da doğdu.
Yunanistanlı bir Türkolog olup Kanada'daki Ottawa Üniversitesi'nde Jeopolitik ve Uluslararası İlişkiler sahasında dersler vermekte ve çalışmalar yapmaktadır.
Profesör Kiçikis aynı zamanda Royal Society (1) of Canada şubesinde çalışan bir akademisyenidir. Dimitri Kiçikis Yunandan öte evrensel bir hümanisttir. Kendisinin Fransa ve Kanada vatandaşlığı vardır. Dimitri Kiçikis çocukluğundan beri Türkler ve Yunanlar arasında bir birlik sağlama fikrine sahiptir. Bu iki milleti, Türk-Yunan Konfederasyonu içinde birleştirmek, Osmanlı İmparatorluğu'nu yeniden hayata geçirmek ve canlandırmak düşüncesindedir. Kendisinin bir Ortodoks Hıristiyan olmasına rağmen, Türklerin mezheplerinden biri olan Alevilik-Bektaşilik inanışına yakınlık duymakta ve bu dini anlayışla Ortodoks Hıristiyanlık arasında yakınlık görmektedir. Dimitri Kiçikis 1958 senesinde Çin’i ziyaret etmiş ve Mao'nun düşüncelerinden de etkilenmiştir. Kiçikis İran Şiileriyle, İsrail Musevileriyle ve Hindu Vişnularıyla ilgili sosyolojik çalışmalar da yapmıştır. Dimitri Kiçikis, Yunan Başbakanı Konstantin Karamanlis’in 1960 ve 1970’li yıllarda yakın arkadaşı olmuş, danışmanlığını yapmıştır. Düşünce ve görüşleri Yunan Meclisi’nde de tartışılmıştır.
Dimitri Kiçikis, 1960’tan beri, Yunanistan ve Türkiye’de Yunan-Türk Konfederasyonu fikrinin teorisyeni olarak bilinir. Dimitri Kiçikis, 1990 da Türkiye’ye gelmiş Çankaya Köşkü’nde Turgut Özal ile tanışmıştır. Kültürler arası diyalog ve dünya barışına katkı sağlayacağını düşündüğü için o tarihlerde Fethullah Gülen hareketini beğenmiş ve destek vermiştir. 1989 senesinde Gazeteci Abdi İpekçi adına verilen ilk Türk -Yunan ödülüyle mükâfatlandırılmıştır.
Tarih felsefesine getirdiği; arabölge teriminin kâşifidir. Bu kavramla arabölge medeniyetini, Avrupa-Amerika ve Çin-Hindistan arasında Adriyatik Denizi’nden İndus Nehrine kadar genişletmiştir.
İki farklı açılı bakış tarzını: Doğulu ve Batılı düşünce şekli olarak sınıflandırmıştır.
Kiçikis’e göre son bin yılın medeniyet tarihi, Helen-Türk (Helenotürkizm) ideolojisiyle şekillenmiştir.
Osmanlının orijinal din anlayışı “Bektaşilik-Alevilik’tir.” fikrindedir.
Kiçikis, Batılılar; 1821’de bu küçük devleti (Yunanistan’ı) kurmakla bizi bu tuzağa düşürdüler:
“Çünkü ilkokul kitaplarımızda, Kolokotronis gibi Yunan kahramanlara sıkışıp kaldık. 25 Mart’taki bu devrimin Osmanlı İmparatorluğu’nu yok etmek ve birçok parçaya bölmek için Batılıların ‘Yunan Parapolitik Grubu’nun, Masonların bir işi olduğunu anlayamayız” diyor.
Çünkü Batılıların yaptığı plân Yunanistan’ın, Türkiye’nin ve Balkanların tamamını küçük parçalara bölerek idare edilebilir, bazen çatıştırarak kontrol edilebilir hale getirmek düşüncesinin ürünüdür.
Bu gün Batıda Selanik ve Atina’nın tamamen farklı olduğunu ve aynı devlete ait olmaması gerektiğini iddia eden insanlar var.
Ege meselesinin Lozan Anlaşması ile çözülemeyeceği, bunun geçici olduğu açıktır. Çünkü: Türkiye’ye giderseniz ki ben her yıl gidiyorum, diğer tarafa, tam sahil şeridine gidin ve karşı tarafa bakın. Türkler ne diyor: “Yunanlılar bizi kuşattı, bu bölge tam anlamıyla bir hapishane ve buradan çıkmak için tek bir adamız bile yok. Denize bakan bir penceremizin olması gerekiyor ama sınırlar kıyılarıma doğru geliyor.”
Bunun anlaşmalar ile böyle olduğunu, bu yüzden bu şekilde yürüdüğünü ve böyle olması gerektiğini söyleyebilirsiniz. Fakat psikolojik olarak bir Türk bunu kabul etmiyor, boğulduğunu söylüyor. Tıpkı birinin boğazını sıkmak gibi bir durum...
Anlaşmaların ne söylediğini biliyorlar ama yine de birkaç ada almak bir çıkış yolu açmak istiyorlar.
1923’te biz (Yunanistan) 7 milyon nüfusa sahiptik ve Türklerin 11 milyon nüfusu vardı. Bugün bizim 11 milyon olduğumuzu ve Türkiye’nin 85 milyona ulaştığını milyonlarca kez söyledim. Bu güç oranlarındaki değişim 1920’lerdeki antlaşmaları ve statükoyu tehdit eder hale gelmiştir. Güç dengeleri değişmiştir.
Ayrıca Kiçikis MS 555’deki Doğu Roma haritasıyla 1680’li yıllardaki Osmanlı hudut haritalarını karşılaştırarak şu sonuca varıyor:
MS 555 Roma Haritası
Bu iki harita karşılaştırıldığında Helenistik medeniyetle Osmanlı İslam medeniyeti tıpatıp aynı topraklar ve sınırlar üzerinde kurulmuştur. Bu iki medeniyet birbirlerine çok büyük etkide bulunmuştur. Aslında Osmanlı Devleti bir Greko/Helenistik-Türk medeniyetidir.
1683 Osmanlı Sınırları Haritası
Kiçikis tezlerini şu tespitlerle ispat etmeye çalışıyor; Bizim (Yunanistan’ın) hiç bağımsız devletimiz olmadı. 1821’den sonra kurulan şey bir devlet değil, (Bu gün aynı yöntemle kurulan Arap devletlerinin de devlet olmadığı gibi) (2) Batılılar bizden faydalandı. Biz birer kolonileriz.
Biz imparatorluk halkıyız, şu an sadece ruhumuz imparatorluk. Kendimizi büyük sayıyoruz ama gerçek böyle değil! Gerçek devleti kim kuruyor? Türkler kuruyor.
Türkler tarih boyunca birçok büyük devlet kurdular: Osmanlıyı, Babür Hint imparatorluğunu Türkler kurdu. Pekin’i kim inşa etti? Çin’de son imparatorluğu Mançu Türk soyundan gelenler kazandı. Türkler örgütlenmeyi biliyor. Türkler büyük teşkilatçı bir millet. Türkler emperyalist değil, yayılmacı değil, himayeci bir millet. Bizi birbirimizden ayıran batının emperyalist politikasıdır.
Yunanistan kurulduğu günden bu güne kadar defalarca iflas etti, kıtlık ve iç savaşlar yaşadı. Ben Karamanlis’in danışmanlığını yaptım, bana bir gün şöyle dedi: “Biz bir devlet yönetmek noktasında çok beceriksiz bir halkız” (3).
Kiçikis’in üzerinde durduğu diğer bir konu da Türk ve Yunanlılar arasındaki tıpa tıp denecek seviyedeki genetik benzerlik. Şunu söylüyor: “insanların DNA’sının birbirine benzediği akrabalık bağı açık, bütün Türkiye ve Yunanistan’ın kromozomu aynı dil ve dini farklı”
Gazeteci Arkadaşımız Kiçikis’e soruyor: MEB’de (Münhasır Ekonomik Bölge) paylaşılan bir şeyin Yunan-Türk birliği veya federasyon dediğiniz şeyin başlangıcı olma şansı var mı?
Paylaşma değil. Paylaşma yok, bu sadece sınırları aktarmak için var. Bir paylaşım değil, ortak girişim, bir araya gelmek. Ortak bir topluluk kurmak (joint venture)… Bir şeyleri ortak üretmeyip sadece paylaşmanın bir anlamı yok. Ortak olursanız birlik daimi hale gelir.
Prof. Dr. Dimitri Kiçikis, son günlerde tartışma konusu olan Akdeniz'deki doğal gaz arama çalışmaları ve Türkiye - Yunanistan ilişkileri hakkında şu değerlendirmelerde bulundu. “Yunanistan'da siyasi seviye ve vizyon çok düşük olduğu için” önünü gören insan sayısı çok az, Yunanistan ile Türkiye'nin yakınlaşması gerekiyor.
Batı bu birliği engellemek ve bu ufalanmış yapıyı kontrol etmek için devamlı proje, alternatifler ve problemler üretiyor. ABD’nin alternatifi önce Fethullah Gülen’di başarısız oldu, sonra Meral Akşener ileri sürüldü, o da başarısız oldu.
Sonuç:
Prof. Kiçikis’in sosyolojik, ideolojik ve jeopolitik eksenden bakarak Türk-Yunan tarihi ve geleceği üzerine yaptığı değerlendirmeler doğrudur. Onun bölge jeopolitiğine yaptığı katkı şudur: Kâinatta siyaseti etkileyen tek değişken güç dengesidir. Güç dengesi nispidir. Güç dengesi boşluk kabul etmez. Aradaki makas açıldığında boşluk kapatılır. Kapatan taraf daima güçlü olan taraftır. Kiçikis bu dengesizliğin Yunanistan’a hasar vermeden gerçekleşmesini istiyor. Yunanistan’ın Türkiye’ye ve Türklere karşı beslediği peşin hükümlerini terk etmesi gerektiğini söylüyor.
Kiçikis’in görüşlerini anlamadan, Yunanistan’ın böyle bir birlikteliğe hazır olup olmadığını görmeden; “Komşularla Sıfır Sorun” diyerek ortaya çıkan Davutoğlu 06.12.2014 tarihinde Atina'da 'Ortak Bakanlar Kurulu Toplantısı’ yaptı. Türkiye Yunanistan Yüksek Seviyeli İşbirliği Toplantısı Ortak Bakanlar Kurulu Toplantısı şeklinde gerçekleşti, bu buluşmaya Türkiye tarafı Başbakan Ahmet Davutoğlu ve 9 bakan ile Yunanistan tarafı Başbakan Antonis Samaras ve 10 bakan ile katılıyor. Bu toplantılara katılan bakanların listesi (4) dipnotta sunulmuştur.
Aynı Davutoğlu’nun Suriye ve Esat rejimi ile de aynı tip toplantıları yaptığı ve Suriye’de iç savaşın çıkmasını engellemek için bir şey yapmadığı düşünüldüğünde, devletlerin iyi niyetle değil güç ile (sert ve yumuşak güç toplamı) idare edildiğini görürdü. Prof. Kiçikis açıkça söylüyor; Yunanistan bir devlet değildir. Tıpkı Osmanlıdan ayrılan Arap devletlerinin de devlet olmadığı gibi… Siz gidiyorsunuz ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıyorsunuz. Kimle? Devlet zihniyeti olmayan yapılarla! Bu politika tutar mı?
Kiçikis eninde sonunda Yunanistan diye bir devletin Ege Denizi’ni tutamayacağını görüyor, kendi halkını kurtarmak için proje üretiyor. Teklif getiren tarafın Yunanistan olması gerektiğini söylüyor. Türkler bizim akrabamızdır, yabancımız değildir diyerek husumeti çözmeye çalışıyor. Ne hikmetse Yunanistan’a teklif götüren taraf Türkiye oluyor!
Bu ülke, vizyonu ve bilgisi oturmamış profesörlerle, siyasetçilerle, kimliği ve kime hizmet ettiği belli olmayan adamlarla yönetilemez. Aynı tarihlerde (17.11.2016) CHP İzmir Milletvekili Ali Yiğit, İzmirlilerin gerekirse Türkiye'den ayrılarak Avrupa'ya girmeye hazır olduğunu söyledi.” Biz Avrupalı olmaya hazırız. Hele İzmirliler bu işe çok hazırlar. Orası demokrasiye açılan, Avrupa'ya açılan bir kapı gibidir. Biz bazen diyoruz ki 'Gerekirse de İzmir ayrılsın’!”.
Türkiye’yi babasının çiftliği gören, milli- İslami şuurdan yoksun, kime hizmet ettiği bilinmeyen adamların (Prof. Yalçın Küçük’ün dediği/yazdığı gibi Tekeliyet/ Tekelistan’da) bol keseden ahkâm kestiği yer olmaktan çıkarmadıktan sonra dışarıda yetişmiş Türkiye’yi ve Türkleri seven Türkologların faydalı çalışmaları da boşa gider.
Peki, Türkiye ve Yunanistan birleşebilir mi bu konuyu incelemeye devam edeceğiz.
-4. bölüm sonu ve dipnotlar-
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
1- Topluluk, İngiliz hükümeti tarafından desteklenen kuruluşları devlet yardımı alan uzmanlaşma kurumu olarak görev yapmaktadır. Topluluk İngiltere’nin Bilimler Akademisi görevini yapmakta olup, araştırma derneklerine ve bilimsel kuruluşlara yatırım yapmaktadır.
2- Ben bu sebeplerle Suriye’nin bir devlet olmadığını Esat’a devlet başkanı sıfatının verilmesinin yanlış olduğunu “Suriye ile ilgili” yazılarımda savundum. https://www.oncevatan.com.tr/esat-rejiminin-mesruiyeti-sorunu-iii-makale,47891.html
(3)
(4) Yunanistan tarafı şu isimlerden oluşuyor: Başbakan Antonis Samaras, Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Evangoles Venizelos, Sağlık Bakanı Voridis Makis, Adalet Bakanı Athanassiou Charalampaos, Ekonomi Bakanı Skrekas Kostas, Enerji Bakanı Maniatis Yannis, İçişleri Bakanı Kikilias Vassilis, Turizm Bakanı Kefalogianni Olga, Kültür Bakanı Tasoulas Konstantinos, Deniz Ticaret Bakanı Vavrvitsiotis Miltiadis, Ulaştırma Bakanı Chrisochoidis Michalis.
Türkiye tarafında Başbakan Ahmet Davutoğlu'yla birlikte şu isimler yer alıyor: Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AB Bakanı Volkan Bozkır, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, İçişleri Bakanı Efkan Ala, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu ve Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan.
***
Dimitri Kiçikis’in görüşleri ekseninde
Türkiye ve Yunanistan birleşebilir mi? (1) -5-
Dimitri Kiçikis’in (2) şu analizleri çok doğru: Tarih boyunca Yunanlıların-Helenlerin bir devleti olmadı. Devlet yönetmeyi bilmiyorlar (3). Türkler tarihleri boyunca büyük devletler kurdu. Teşkilatçı bir millettir…
Türkiye l. Dünya Savaşı’ndan sonra köşeye sıkıştırılmış bir devlettir, bu sınırlara hapsedilemez. Devletlerarası kuvvetler dengesi değişmiştir, Türkiye’yi antlaşmalar böyledir diye sıkıştırmaya devam edemezsiniz, buna gücünüz yetmez. Zaten hukuk/antlaşmalar güç varsa ayakta kalır, gücün olmadığı yerde aciz kalır.
Dimitri Kiçikis Türk-Yunan birliğinin gerekliliğini tarihi ve sosyolojik gerekçelerle istiyor ve savunuyor ancak bunun yol haritasının nasıl olacağını söylemiyor. Bunun için saha çalışmalarının nasıl yapılacağı, karşılıklı güvensizliğin nasıl giderileceği, ideolojik bariyerlerin, husumetlerin nasıl ortadan kaldırılacağını söylemiyor. Bunu sağlamak için hükümetlere tavsiyelerde bulunuyor hatta en üst seviyede görüşmeler sağlıyor, karşılıklı görüşmelerin başlamasına katkıda bulunuyor, neticeye varıcı bir sonuç alamıyor. (4)
Komşularla sıfır sorun politikası ile Dışişleri Bakanı ve Başbakan olan Davutoğlu döneminde bu siyasetin karşılığının var olduğu zannı ile Ermenistan açılımından tutun Oslo görüşmelerine kadar birçok açılım ve saçılım gerçekleştirildi. Netice…
Neticenin ne olduğu herkesçe malum!
Bu kapsamda 2014 yılında ortak Bakanlar Kurulu Toplantısı’nda Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras'ın altına imza koydukları sonuç bildirgesi beylik laflardan oluşuyor, ta Atatürk-Venizelos arasında imzalanan antlaşmalarla, Celal Bayar’ın Yunanistan ziyaretinde imzalanan protokollarla birebir aynı cümlelerden meydana geliyordu. Bu bildirgeyi bir iki cümle ile özetleyerek konuya girmek istiyorum (5):
- İki taraf, bölgesel barış, istikrar ve refahı daha da arttıracak ve bölgenin ekonomik büyümesini hızlandıracak, aralarındaki işbirliğinin yapısal çerçevesi için karşılıklı saygı, güven, uluslararası hukuk ve iyi komşuluk ilişkilerinin temel rolünü kabul etmektedir. Taraflar, iki ülke arasındaki ilişkileri daha da geliştirilmeye ve aralarındaki ilave işbirliği alanları açmaya kararlıdır.
- Karşılıklı ticaret hacminde gelişme, enerji alanlarında işbirliği, Avrupa’ya Hazar doğalgazının taşınması, turizm alanında işbirliği, adalet, kültür, ulaştırma, altyapı, kırsal kalkınma ve gıda üretimi alanlarında işbirliği, yasadışı göçle mücadele, Vize Serbestîsi Diyalogu'nun başlatılması, terörizme karşı mücadele, Türkiye'nin AB katılım müzakereleri, her iki ülke, Türkiye'nin, AB kriterleri ve ilkelerine uyumlu olarak Birliğe üye olmasını istemektedir.
- Türkiye ve Yunanistan, İstikşafi Temaslar ve Güven Artırıcı Önlemlere ilişkin görüşmelerde ivmenin korunması hususunda mutabık kalmışlardır. (6)
Yukarıda özet olarak, üç başlık altında imzalanmış bulunan protokoller Türkiye ve Yunanistan arasında geçtiğimiz 100 yıl boyunca en az 10 kere tekrar etmiştir. Bu antlaşmalar en az on kere kopyala yapıştır usulü ile imza altına alınmıştır. Türkiye, Yunan İç Savaşı’nda ve ondan sonra başlayan kıtlıklarda defalarca Yunanistan’a yardım etmiştir. Netice alınabilmiş midir?
Davutoğlu bu protokolü 2014 yılında imzaladı, 2016 yılında Türkiye’de Fethullahçı CİA darbesi oldu, darbeciler, askeri araçlarla Yunanistan’a kaçtılar. Yunanistan yukarıdaki protokol ve terörizmle mücadele antlaşmaları gereği bu şahısları Türkiye’ye teslim etti mi?
Ülkesinden kaçıp AB topraklarına geçmek isteyen mültecilere destek oldu mu? Kendisine sığınan bu insanların gemilerine, botlarına ateş açıp, batırıp binlerce Müslüman kardeşimizin kanına girdi mi girmedi mi?
Bütün bu antlaşmalara rağmen Türkiye’nin AB’ye girişine yüzlerce defa taş koydu mu koymadı mı? Bütün bunları bir tarafa koyalım: Yunanistan İsrail, Mısır, Lübnan ve GKRK (Güney Kıbrıs Rum Kesimi) ile protokol yapıp ortak doğalgaz çıkartma ve askeri işbirliği noktasında Türkiye’ye karşı tavır aldı mı, almadı mı?
Yapılan antlaşmaların mürekkebi kurumadan Türkiye’ye karşı yaptıkları hasmane tutumu hangi iyi niyet defterine yazacağız? Hayallerini gerçek sanan, gelecek dünyasına vizyon ürettiğini zanneden bizim Davutoğlu çıkıp ne diyor? Artık arada psikolojik bir bariyer yok (!)
"Bu kadar cehalet, tahsille mümkündür" tipi bir sonuç:
Dış politikanın doğrusal bir vektör olduğu, çıkış noktası ve doğrultu istikameti üzerinden ileriye doğru gittiği bilindiği, bir takım hayallere kapılmanın siyaset bilimi ile bağdaşmadığı görüldüğü halde bu hatalar yapılmıştır.
Evet, Dimitri Kiçikis doğru söylüyor, bir Türk-Yunan federasyonu kurulabilir, bu yapı Balkanların yeniden Türk egemenliğine girmesinin yolunu açabilir.
Buralarda yaşayan dindaş ve soydaşlarımızın geleceği teminat altına alınabilir. Ancak daha geçen haftalarda Bulgaristan Plevne, Şumnu bölgesinde 800 yerleşim yerinin Türkçe olan adlarını değiştirdi. Buralarda güven artırıcı hangi psikolojik bariyerden söz edilebilir?!
Kiçikis’in şu analizi de doğrudur. Asırlar boyu Rum, Ermeni, Bulgar, Sırp, Makedon, Romen Türklerle iç içe yaşamıştır.
Bir asır önce Balkanlarda Türk-Müslüman nüfus %65’ın üstünde çoğunluğa sahipti. Türklerin teşkilatçılığı, yönetim kabiliyeti, sağlam adalet düzeni herkese yaşama hakkı veriyordu. Bu yapıyı kim bozdu? Bizi Balkanlardan atın diye bir talebimiz olmadığına göre bu yapıyı kim bozdu?!
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde Anadolu boş değildi, bu geliş 800’lü yıllardan başlayarak 1071’den itibaren hızlanarak 1200 sene sürdüğü hesaplandığında bu zaman zarfında bu topraklarda Rum-Ermeni hiç kimsenin kalmaması gerekirdi.
16. Yüzyılda Hazar Denizi Kuzeyinde başlayan Rus istilası Kırım, Kırım Kuzeyi (Don-Volga Havzası) Astrahan, Hazar Denizi bölgesi ve Kafkaslar’da Türk ve Müslüman nüfusu silip süpürmüştür. Her yıl 18 Mayıs’da üzüntü ile andığımız Kırım Sürgün Kararı’nın mürekkebi kurumamıştır.
Şunu demek istiyorum; halkları önünüze katar sürerseniz, toprakları boşaltırsanız narsist milliyetçiliğe dayalı, zalim bir ulus devlet yaratırsınız, tek düze devletler uzun ömürlü olmazlar. İç içe geçmiş halklardan oluşan yapılar birlikte yaşama kültürünü geliştirerek evrensel hümanizm ve yaşama kültürü oluşturarak, milli kimliklerinin asırlar boyu ayakta kalmasını sağlar.
Türkler Anadolu’ya geldiklerinde göçebe olmaları, hayvancılık ve askerlikle uğraşmaları sebebiyle yerleşik durumda bulunan Ermeni ve Rumlarla asırlar boyu ticaret yaptılar, iş bölümü neticesinde ortak zenginlik ürettiler. Kurdukları ahilik teşkilatı ile köhnemiş Bizans loncalarını tasfiye ettiler, ekonomiye canlılık ve zenginleşme getirdiler, 1200 yıl boyunca devam eden ortak yaşama kültürü oluşturdular.
Şimdi Kiçikis’in söylediklerinin başarılabilmesi için ne yapılması lazımdır? Toplumsal iç içe geçişin gerçekleştirilmesi lazım. Bu gün Yunanistan’ın yüzölçümü 132 bin Km2 ve nüfusu 8,5-9 milyon civarında ve bu nüfus giderek azalıyor.
Aynı durum Bulgaristan’da da yaşanıyor: Yüzölçümü 110 bin Km2 nüfus 7 milyon, bu miktar 2050’de 5 milyonun altına inecek, Yunanistan 7 milyona inecek (7) Anadolu’da Km2’ye 130 kişi düşerken buralarda 50-70 kişinin düşmesi fakirleşmeyi ve beraberinde güçsüzleşmeyi getirecek, kötü yönetim sorununu kemikleştirecektir.
Bu durumda nüfusun nereye akması gerekiyor, Türkiye’den Balkanlara… Peki, hudutları kapatan kim?! İnsanların serbestçe gelip yerleşmesine engel olan kim? Vize uygulayarak uluslar arası nüfus hareketlerine engel olan kim?
Dünya tarihi bize şunu gösteriyor: Göç alan ülkeler, nüfusu artan ülkeler büyük devlet olur. Türkiye 100 seneden beri nüfusu arttığı ve göç aldığı için 11’den 85’e, Yunanistan içe kapandığı için 7’den 9,5 milyona ulaşabildi. (Bu artışta ortalama ömrün artmasından kaynaklıdır.)
Bir de meselenin diğer bir boyutu var: Bu günlerde Suriyelilerin Türkiye’de bulunuşunu büyük bir tehlike gören Prof. Ümit Özdağ’ın içine düştüğü hatadır. 2050’ye kadar Suriye’nin nüfusu 40 -45 milyona (yüzölçümü 180 bin Kilometrekaredir), Irak’ın nüfusu 65-70 milyona yaklaşacaktır.
Bu nüfus patlamasının Balkanlara yönetilmesi gereklidir. Türkiye bunun üs merkezidir. Balkan halkları geleceklerini kurtarmak için bu kararları şimdiden almaları gerekiyor. Şu an bu iç içe geçişi önleyen taraf kim, Yunanistan ve Bulgaristan gelecekte bir ekmeğe muhtaç hale gelecek taraf kim?
Onlar.
Kiçikis doğru söylüyor; geleceğinizi kurtarın, bu işin kansız yapılması yolunu açın. Neticede tarih nihai hükmünü verecek, bu sentetik devletler bir zaman sonra tarihten silinecektir, devlet geleneği olmayan, yönetim kabiliyeti geliştiremeyen, taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışan milletlerin nihai akıbeti budur.
Aynı şey Yahudiler için de geçerlidir: parayı putlaştırıyorlar ama devlet yönetmeyi bilmiyorlar. Çünkü devlet “devletlü” bir kavramdır, herkese nasip olmaz. Devlet Türk’e has meziyetidir.
Bir de meselenin İngiliz boyutu var; bilindiği üzere Kiçikis “Royal Society”in üyesi, bu topluluk kimin kontrolünde? İngiltere’nin.
İngiltere ne yapmak istiyor? AB’yi dağıtmak istiyor. Bu nasıl olur? Muhtelif güç merkezleri yaratarak Almanya merkezli çekim gücünü bertaraf etmekle olur.
Almanya ne yapıyor? AB’nin merkezi ve çekim gücünü oluşturuyor. Avrupa’ya gidenler Yunanistan-Bulgaristan-İtalya gibi kenar Avrupa’ya yerleşmiyorlar, doğrudan merkeze gidiyorlar. Bu da kenar kuşakta iç içe yapının oluşmasına mani oluyor, bu yolla Türk-Yunan birliğinin oluşmasının sosyolojik temeli mümkün olmuyor.
Bundan sonra kısa bir makale ile Türkiye ile Yunanistan nasıl birleşebilir, bunun kısa yolu nedir onu değerlendireceğiz. Makale Vl
.
Suat Gün, dikGAZETE.com
(1) Alper TAN, Türkiye ile Yunanistan Birleşebilir mi? 22 Ağustos 2019
(2) Kiçikis’in Kitap kapağı resmi, makalenin altında sunulmuştur.
(3) Bu kapsamda bütün Araplar, Balkanlar, Güney Amerikalılar, Afrikalılar, Güneydoğu Asyalılar, İsrail hiç biri devlet yönetmeyi bilmiyor. Gerçek manada devlet değillerdir. Tarih boyunca devlet olarak var olanlar; Çin, Hindistan, Türkler, İngiltere, Fransa, Almanya, Lehistan, Japonlar, İspanyollar, Portekiz gibi sınırlı sayıda devlettir. Ruslar Türk-Tatar tecrübesi üzerine oturmuş bir devlettir.
(4) Ekonomist Ayhan Özhan Bey
(5) http://m.radikal.com.tr/dunya/turkiye_yunanistan_ortak_bakanlar_kurulu_kararlari_aciklandi-1246499
https://www.sabah.com.tr/gundem/2016/11/17/izmir-turkiyeden-ayrilsin-abye-girsin
(6) (Özgür Altuncu/DHA)
(7) Aynı durum Ermenistan ve Gürcistan’da da yaşanıyor.