Yeni doğmuş bebeğine daha bir damla sütünü vermeden, sorgusuz sualsiz, prospektüs okumadan; en büyük yan etkilerinden biri ağır geçirilen sarılık olan K-vit aşısını yaptırıp, sonra bebek yan etki yaşayıp sarılık olunca "sarı tülbent"ten medet beklemek..
Daha annesinin kokusunu almadan, bacaklarından zerkedilen onlarca kimyasal ile şoka sokulan bebeklerin hesabı, sadece bu sisteme değil, onu 9 ay karnında binbir türlü zahmetle taşıyıp; sabah akşam beşiğine nevresim beğenen, odanın badanasını mobilyasına uydurmaya çalışan ama bir kere bile "benim yavruma yapacakları iğnenin içinde ne var acaba? Yan etkileri nedir ki?” diye sormayan/ sorgulamayan annelere de sorulmayacak mı?
O binbir türlü alerjiler, egzamalar, bronşitten küvezde yatmalar, kabızlık ya da bitmeyen gaz sancıları, başını sağa sola çarpan bebekler, erkek bebeklerde testis ve sünnet bölgesi rahatsızlıkları, donuk bakmalar… vs. vs... neyin neticesi sanıyorsunuz?
Aşılanmayan hiçbir bebekte bu saydıklarımın zerresini göremezsiniz.
Hatta bir çocuğunu aşılatıp, diğer çocuğunu aşılatmayan anneler aradaki farkları çok iyi bilirler.
Artık çokça tevbe edin, bu şuura ulaştığınız için de bol bol hamd edin.
- Aşı hakkında bir çok kelam ettim. Eğer aşılanmazsa bir bebek ölecek olsaydı ve bedenimiz hakikaten o kimyasallara muhtaç olsaydı; Allah bizi aşılanmış olarak gönderirdi annemizin rahminden!
Ya da bir ağaç yaratır, meyvesini aşı yapardı!
Ne demek istiyorum anlayabiliyor musunuz?
Bize bir rahatsızlık veriyorsa Allah, dermanını da doğaya vermiş.
Gerek ki biz doğru yerde arayalım.
Bir bebeğin antibiyotiği, dermanı, aşısı; anasının göğsünde kaynayan sütündedir! Gayrısı bağışıklığa vurulan darbedir.
Bugün "ilk 6 ay su bile yasak!.." ediliyor bebeklere.
Suyun dahi zararı olduğunu söyleyip aşıdaki ağır kimyasalların faydalı olduğunu iddia etmek düpedüz yalandır!
Eğer hakikaten samimi olsalar, eğer hakikaten yavrularımızın sağlıklarını düşünseler idi; "Müslüman ülkelerin kendi aşılarını üretmelerine izin verirlerdi.”
Bugün aşılar hakkında kaç raporu, kaç istatistiği var ki Türkiye’nin?
Körü körüne “Ya tutarsa" zihniyeti ile daha anasının kokusunu almadan kimyasala bulanıyor bu bebekler hemde çığlık çığlığa!
Ey anneler merhamet edin yavrularınıza..
- Bu andan itibaren yavrunuzun çamaşırlarını asla deterjan ile yıkamayın.
Çünkü derimizden bulaşan kimyasal, direk 3. Hazımdan kanımıza karıştığı için, yediklerimizden daha tehlikelidir.
Deterjanın kumaşa bıraktığı o kimyasal ve koku ancak 260 derece sıcak suda çözülür; bu da mümkün olan birşey değildir.
- Pampers yerine, yıkanabilir bebek bezi kullanın.
Bugün bebek bezlerinin içindeki kimyasallar, sigaranın içinde bulunan kimyasallar ile yarışır niteliktedir.
Tamamen üreme organlarına yapılan bu saldırı neticesinde günümüzde tüy-kist-hormon gibi durumlarla mucadele veren kız çocukları; kadınsı hareketler yapan, hemcinsine ilgi duyan genetiği ile oynanmış erkek çocukları ortaya çıkmıştır.
- Mama/paket gıda kesinlikle girmesin evinize.
Her annenin sütü vardır!
Bu büyük kandırmacaya daha ilk günden düşerseniz, zaten varolan sütünüzü de kaybedersiniz.
Bebek doğduktan sonra anneden su renginde kolostrum adlı bir sıvı gelir.
Teferruata girmeden "bebek bundan 2 damla dahi içse" yetecektir.
Bebekler, aç olduğu için sık sık uyanmaz! Fıtratında bu olduğu için uyanır. Ama mama firmaları, bu boşluğuda reklam kampanyalarıyla doldurmuştur.
O mamayı emen bebeklerin sabaha kadar deliksiz uyuduğu söylenir. Ve hakikaten siz de mama verince uzun süre yavrunuzun uyuduğunu farkedip "karnı tok ya o yüzden uyuyor" dersiniz.
Fakat işin aslı böyle değildir.
Mamanın içerisindeki kimyasal şekerden dolayı bebeğin kan şekeri yükselir.
Ve bedenine dahil olan onlarca kimyasalı hazmetmeye çalışır, yavrunun bedeninde zerre enerji kalmaz.
O kimyasallar onu uyutur da uyutur..
Oysa ki bu yavruların bağışıklıkları ilk 6 ay aktif değildir.
Bu sebebten yeni doğan döneminde sık sık uyanıp "anne sütü" almaları gerekir.
- Antibiyotik, ateş düşürücü, şurup vs. gibi ilaçlar, bebeğinizin rahatsızlıklarını gidermez; sadece belirtilerini kaybettirir ve neticesince problem her neyse bu artık bebeğinizin bedeninde "kronikleşmiş" olur.
Astım, bronşit ilaçları, mide, mide ilaçları, böbrek rahatsızlıklarını ortaya çıkarır.
Ateş düşürücüler, kanda mikrobun kalıp, 1 ay sonra yeniden patlak vermesine sebep olur.
Velhasıl tam olarak istedikleri şey;
Sizin ve bebeğinizin onlara "Daimi müşteri" olmanızdır.
- Asla ama asla "göz yakmadığını iddia eden" masum gibi görünen şampuanları, bebeklerinizin tenine hatta özellikle bıngıldak bölgesine sürmeyin.
Bebekler yıkanırken, doğal bile olsa sabuna da gerek yoktur, sadece su yeterlidir.
Şampuan, losyon gibi ürünler ne marka olursa olsun kimyasal bileşenlidir.
Bebeğin tenindeki, bağışıklığı için gerekli faydalı bakterileri öldürür..
"Doğal marka…”, "Bilmem ne sertifika…" diyorlar ya; öyle olsaydı siz evinizdeki karışımlar ile bu şampuanın tıpatıp aynısını hazırlayabilirdiniz.
Neden yapamıyorsunuz?
Demek ki evinizde olmayan bazı masum(!) kimyasallar içeriyor.
Oysa sabun, sirke yapmak ne kadar da kolay değil mi!
- "Bebek yağları" ticari üründür, içerikleri kimyasal doludur.
Kokusu zaten, beyinde limbik sistemi etkiler.
Saf zeytin yağı, yavrunuzun her haline kâfi gelir. Özellikle taş sıkma olanları tercih edin.
Meseleler çok uzun, her biri kendi başına değinilmesi gereken konulardır. Kısaca ve yüzeysel olarak bir kaç kelam ettim.
Son olarak sizlere diyorum ki:
- Çocuk bakmak yedirip yedirip kilo aldırmaktan ibaret değildir hanımlar!
Bu gerçeklerin farkında olmaktır.
Üşenmemektir!
.
Yağmur Mirzayeva, dikGAZETE.com
Çiçek 6 yıl önce
aysenur 6 yıl önce