İlk gün, “Müslüman dünyasında ‘Suriye’ üzerinden yeni emperyalist oyunlar”, ikinci gün ise “Suriye Buhranı’nda gelinen yeni merhale ve yarınlar..” başlığı altında üst üste yazdığı iki yazı ile bölgemizdeki son duruma dikkat çeken Selahaddin E. Çakırgil, son gelişmeler çerçevesinde Suriye meselesinin öncesi ve sonrasına dair yazarken özet bilgiler sundu, sonunda da “USA emperyalizminin küçük savaşlarla büyük zaferler elde etmesinin yeni taktiği” ne dikkat çekti…
İşte, “Görelim, gecenin karanlığından neler doğacak..” diye noktalanan ama o noktaya gelene kadar önemli bazı hatırlatmalarda bulunan o yazı
:
7-8 yıldır en kanlı şekilde devam eden ve yüzbinlerin hayatı üzerinde oynanan kumarlarla şekillenen ‘Suriye Buhranı’ Amerikan Başkanı Trump’ın, Amerikan askerî güçlerini Suriye’den çekeceğini açıklamasıyla yeni bir merhaleye girdi.
***
Sosyal hadiseler, oluş safhasında, yönlendirici durumda olanların belirli ‘ilke’ ve hedeflerine göre ya da günün reflektif şartlarına göre değerlendirilir.
Bir de hadiselerin sonunda ortaya çıkan tabloya göre yapılan değerlendirme vardır ki orada ilkeler veya içinde bulunulan şartlar değil, sonuçlar önemlidir.
Ama bu ‘neticeci’ bakışın en büyük yanlışı, değerlendirmenin maqabl’e, geçmişe şâmil olarak yapılmasıdır.
Halbuki geçmiş ‘Eğer şöyle yapılsaydı, böyle olurdu..’ gibi varsayımlarla sağlıklı şekilde anlaşılamaz.
***
Suriye’de son 7 sene içinde olup biteni anlamak için, yakın geçmişi hatırlamak gerekir herhalde..
Amerikan emperyalizminin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesi ve (laiklik + arap kavmiyetçiliği + iştirakiyyûn (sosyalizm)’ temelleri üzerine yükseltilen Baas (Diriliş) ideolojisine bağlı bir kanlı diktatörlük rejimi olan 35 yıllık Saddam Huseyn rejiminin devrilip Saddam’ın idâm olunması ve de sadece arap dünyasının değil, bütün Müslüman dünyasının en önemli merkezlerinden olan Bağdat başta olmak üzere bütün ülkenin yağmalanması ve Ebû Gureyb Zindanları’ndaki korkunç cinayetlerle sembolleşen ve yüzbinlerce sivil insanın en alçakça zulüm ve ahlâksızlıklarla yıllar boyu süren cinayetler içinde ikinci bir Moğol İstilâsı yaşanmışçasına eritilmesi şeklindeki derin sosyal travma ile en başta, hele de son 100 yılda daha bir yüceltilen arap kavmiyetçiliği ideolojisi de iflâs etmişti.
***
Bu tükenmişliğin bir yerden patlak vermesi kaçınılmazdı.
Nitekim, Miladî-2011 yılı baharında Tunus’ta başlayan büyük sosyal çalkantı, Gen. Zeynelâbidin bin Ali’nin 24 yıllık ve temellerini Habib Burgiba’nın attığı 56 yıllık rejimin küllerini de havaya savuruverdi.
Bu çöküş, hele de aynı dili konuşan arap halkları arasında yeni bir heyecan ve diktatörlük rejimlerinde ise sıranın kendilerine de geleceği şeklinde bir korku tayfunu oluşturdu ve bu tayfun 90 milyonluk Mısır’a da ulaşınca, Husnî Mubarek’in 30 ve temellerini Cemâl Abdunnâsır’ın attığı 60 yıllık diktatörlük rejimi de bir mukavva kale gibi yıkılıverdi!
Dünyada ‘Arap Baharı’ olarak isimlendirilen gerçekte ise halk iradesine dayanmaksızın tepeden inmeci yöntemlerle iktidara gelmiş olan yığınla arap rejimlerinin temelleri artık bu zincirleme ‘halk patlamaları’yla sarsılmaya başlamıştı.
Nitekim bu ‘halk patlamaları’, sonunda, Libya’ya da ulaşmış ve (27 yaşında bir teğmen iken, 1969 yılında bir askerî darbe yapıp iktidarı ele geçiren) Albay Muammer Gaddafî’nin 42 yıllık diktatörlük rejimi de içerdeki muhaliflerin ve NATO başta olmak üzere dış güçlerin elbirliğiyle ve kanlı bir şekilde yıkılmış, Gaddafî korkunç şekilde öldürülmüştü.
***
Libya’yı, Yemen’deki 34 yıllık Ali Abdullah Sâlih rejimine karşı yükselen ‘halk patlaması’ takip etmiş ve kanlı mücadeleler sonunda Sâlih de iktidarı bırakıp, Suûd rejimine sığınmıştı.
Bahreyn’deki ‘halk patlaması’nı ise Suûdî rejimi, kanlı bir askerî müdahaleyle söndürmüştü.
Bütün bunlar 4-5 ay içinde oluvermişti.
Sıranın 50 yıllık Suriye Baas rejimine ve (Baba-Oğul) Esed Hanedanına da geldiği anlaşılıyordu.
O süreçte, Erdoğan Türkiyesi, Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nu Şam’a 4-5 kez göndererek aynı tayfuna yakalanılmaması için alınması gereken tedbirler konusunda yardımcı olmaya çalıştı amma..
Beşşar Esed rejimi, sivil protestocuları bombardıman ederek karşılık verince, ipler koptu.
Bu hadiseler hatırlanmadan Suriye Buhranı’nın geldiği yeni merhale anlaşılamaz.
(…)
***İKİNCİ YAZI:
Suriye Buhranı’nda gelinen yeni merhale ve yarınlar..
Suriye’de son 7 yıldır yaşanan büyük buhranın Arab dünyasındaki büyük ‘halk patlamaları’nın devamı mahiyetinde geliştiği, dünkü yazıda anlatılmaya çalışıldı. Devam edelim..
100 yıl öncelerde, Osmanlı çökertilinceye kadar, 400 yıl birlikte yaşadığımız ‘Bilâd-ı Şâm (Şam beldeleri) diye anılan bugünkü Suriye, İngiltere tarafından bir dostluk nişanesi olarak Fransa’ya bırakılmıştı.
2. Dünya Savaşı sonunda şeklen de olsa bağımsızlığını kazanmış ve bugünkü resmî sınırlarına kavuşmuş olan Suriye, 1959’da Mısır’la birleşerek Birleşik Arab Cumhuriyeti adını almış, ancak bu birlik iki sene sonra dağılmış ve bu ülkede her altı ayda bir askerî darbe yapılır olmuştu.
***
Haziran-1967’deki ‘6 Gün Savaşı’nda Suriye ordusu da, Mısır ve Ürdün ordularıyla birlikte korkunç bir yenilgi almış, Suriye’nin buğday ambarı ve su kaynağı olan Colan Tepeleri, İsrail işgali altına girmişti. -Ki, 51 yıldır hâlâ da kurtarılamadı. Bu durum tabiatiyle içerdeki muhalefeti daha bir güçlendiriyordu.
1970’de, Hava Kuv. Kom. Gen. Hâfız Esed askerî darbeyle iktidarı ele geçirdi.
Hâfız Esed, ülkedeki yüzde 11-12’lik ve Nusayrîlik denilen bir inanç grubuna mensuptu.
O, hem Baas Partisi örgütüne, hem de örgütlediği kendi inanç grubuna dayanarak sıkı bir kontrol sistemi kurunca, muhalefet direnişi daha da şiddetlendi ve 1982’deki Hama Qıyâmı ancak onbinlerce insanın katledilmesiyle bastırılabildi.
Hâfız Esed, iktidarının 30. Yılında ölünce, yerine oğlu Dr. Beşşâr getirildi.
***
Beşşar Esed başlangıçta, hele de Erdoğan Türkiyesi’yle çok sıcak ilişkiler geliştirdi.
Ama, arap ülkelerindeki arka arkaya gelişen büyük protesto dalgaları Suriye’ye de ulaşınca..
Erdoğan Türkiyesi’nin ona yardımcı olmasına sıcak bakmadı.
Nitekim sonraları, “Erdoğan’la dost idik, ama o, İkhwan kafalı birisiydi; İkhwan’ın sosyal hayata kazandırılmasını istiyordu. Biz ise bölgede sekularizmin tek bekçisi idik..” diyecek ve Ürdün sınırındaki Derâa’da 50-60 bin kişilik bir silahsız protesto hareketi gerçekleşince, halkın üzerine bombalar yağdıracaktı.
Böylece, Erdoğan’la, Beşşar arasındaki ilişkiler koptu.
Çok güçlü sayılan bir çok arab rejimi arka arkaya devrilince Beşşâr’ın ve Baas rejiminin de sonunun geldiği sanıldı.
Ama, İran devreye girdi.
İç savaşta milyonlar kaçtı ülkeden ve sadece Türkiye’ye sığınanlar 3,5 milyon idi.
Nitekim, sonraları, İran makamları, ‘Biz olmasaydık, Beşşâr iki gün dayanamazdı..’ diyeceklerdi.
Amma, İran gücünün yetmediğini görünce, Suriye’ye müdahale etmesi için Putin’i iknâ etti.
Ve, Rusya son 4 senedir var gücüyle devrede..
Gerçekte Suriye’yi yöneten Rusya, şimdi..
***
Bu kez de, Irak ve Suriye’deki buhrandan IŞİD (veya DEAŞ-Irak -Şâm İslâm Devleti) örgütü Irak ve Suriye’de büyük şehirleri ve bölgeleri kontrolü altına alıp, Hılâfet ilân ettiğini açıklayınca, Amerikan emperyalizmi ve müttefikleri devreye girdi.
Obama, “21. asırda İslam Devleti’nin asla kabul edilemiyeceğini” söylerken, B. Amerika ayrıca DEAŞ’a karşı savaşacakları gerekçesiyle PKK/YPG’yi güçlendirdi.
Bu ise, Türkiye’ye yönelik bir büyük tehdit idi.
Başkan Erdoğan, aylardır, bu duruma seyirci kalınamayacağını ısrarla ilân ederken, Trump Amerikası Türkiye için bıçağın kemiğe dayandığını görünce, “DEAŞ’ı yendik! Bundan sonra Suriye için biraz da başkaları savaşsın!” diyerek sahneden çekildi.
Bu, USA emperyalizminin ‘Küçük savaşlarla büyük zaferler elde etmek’ taktiğinin bir yeni örneği..
Şimdi, yeni entrikalar hazırlıyorlar.
Fransa’nın ünlü ‘Le Monde’ gazetesi,ise, B. Amerika’nın Suriye'den çekilme kararını yorumlarken, “USA Başkanı, muhtemelen Erdoğan'ın baskılarına yenik düştü” ifadelerini kullandı.
Ve, Trump, DEAŞ’la savaşın Türkiye tarafından yerine getirilebileceğini açıklıyor.
Görelim, gecenin karanlığından neler doğacak..
Selahaddin E. Çakırgil, Star - 23, 24 Aralık, Pazar, Pazartesi-
.
Yazıda fazladan bazı paragraf aylatmalar ve bazı siyahlaştırmalar bize aittir.
dikGAZETE.com