Görselde ne kadar mutlu mesut bir aile tablosu görüyoruz değil mi?
Ama bir dakika..
Kadın oldukça yaşlı görünüyor!
Belki de hasta yatağındaki babaanneye son kez görsün diye torununu getirmiş olabilirler mi?
Keşke bu görselin hikayesi böyle olsaydı..
ABD'nin Nebraska eyaletinde yaşayan eşcinsel çift Matthew ve Elliot sanki yaşadıkları aile hayatı çok normalmiş gibi bir de "çocuk sahibi" olmak istediler..
Öyle ya..
Bugün yüzde 99'u Müslüman olduğu iddia edilen ülkemizde dahi bu kavmin evliliklerini gördü gözlerimiz..
Hatta görmekle kalmadı, ana haber bültenlerimizi meşgul etti, “yılın düğünü” seçildi, gelinliği özel dikildi, tüm sanatçı/şarkıcı camiası bu düğünde hazır bulundu. Gelinin kadın görünüşü olsa da, aslında orada iki erkek evleniyordu.
Nasıl algı ama!..
Şimdi durum, bizlerin gözünde de bu derece normalleşmişken adamlar da kendilerince haklı olarak “madem evleniyoruz, çocuk da istiyoruz!” diyebilirler mi?
Elbette derler.
Evlenen adam, çocuk da ister haliyle..
Peki bu nasıl olabilir ki!
Önceden demokraside çareler tükenmezdi, şimdi tıpta çareler tükenmiyor(!)
Haya perdeleri yırtılmış, Allah'ın haramları ve hududları çiğnenmiş kimin umurunda; yeter ki insan "istediğini alsın!"
Görüştükleri doktorun verdiği akıl ile öyle bir yönteme başvurmuşlar ki istiğfar çeke çeke okudum bu kısmı..
Eşcinselleri övmekten dilinde tüy biten BBC, bu haberi şöyle manşet yaptı;
“61 yaşındaki Cecile Eledge, OĞLU VE OĞLUNUN KOCASI(!) için taşıyıcı anne olarak kendi torununu doğurdu.”
SubhanAllah!
Oğlu ve oğlunun kocası için çocuk doğuran bir babaanne..
Ancak 61 yaşındaki kadının aktif bir yumurtası olur mu çocuk doğurmak için..?
Olmaz..
Peki bu nereden geldi dersiniz?
İş konuştukça daha da ileri gidiyor..
“Sperm öz oğlundan, yumurta oğlunun kocasının(!) kız kardeşinden..”
Kafalar karıştı değil mi.
Yani kısaca şöyle izah edeyim;
Öz oğlundan aldıkları spermi, kocası olan adamın kız kardeşinden aldıkları yumurta ile dölleyip, babaanne statüsünde olan kadının rahmine yerleştiriyorlar.
Ve babaanne bu bebeği doğuruyor..
Tıp dünyasında başarısı tebrik edilen bu doktoru, BBC dahil tüm medya organları kahramanca paylaşıyor.
Kaç ebeveynli bu bebek?
Kiminle hangi akrabalık bağına sahip?
Geni, genetiği, DNA’sı ne durumda?
O böyle bir çirkinliğin içinde bulunmak istiyor muydu?
Soru çok ancak verilecek cevap yok…
Ancak şunu bilir, şunu söylerim; bu iş burada bitmiyor, aksine burada başlıyor..
Önümüzdeki 10-15 yılda şu günlerin dahi ne kadar masum olduğunu göreceğiz.
Çünkü imzalanan İstanbul Sözleşmesi ile artık tıpta mümkün ve yasalar önünde de "öngörülen" bir durumdan kısaca söz edeyim..
İki kadın evlenirse, erkeğe ihtiyaç duymadan çocuk sahibi olabilecekler.
İki kadından da alınan kök hücre çekirdeğini klonlayarak bir “insan” üretebildiklerini çerez misali söylüyorlar.
Bakın ‘insan dölleme’ demiyorum, ‘insan klonlama’ diyorum..
Bedenen insan ama fıtraten nasıl bir canlı olacak?
Eşcinsellikle başlayan bu çirkinlik, "ensest" ile sonlanacak ve bu haberde de gördüğünüz gibi ensest ile sonlanmış.
Zaten böyle de olacaktı..
Bugün eşcinselliği kabul ettirdiler sıra insan-hayvan, baba-kız, ana-oğul, kardeş-kardeş ve sonunda pedofiliye kadar uzanacak.
Neticede din ve ahlak kavramını umursamayan bu zihniyetin önünde ne durabilir ki?
Hangi dini, örfi, insani, ailevi değerden bahsedebilirsiniz ki?
Beyinleri ve zihinleri tek bir noktaya bağlanmış, akın akın uçuruma sürüklenen bir nesil ile karşı karşıyayız..
Bizler, Davos Zirvesi’nde İsrailli genetik bilimcilerin itirafı misali "Kendi özgür iradesi ile düşünebilen son nesiliz."
Bu sebeple kardeşlerim, Musa Aleyhisselam'ın annesi olmaya mec-bu-ruz.
Evlatlarımızı sandıklarda saklamaya mecburuz.
Ashab-ı Kehf olmaya mec-bu-ruz.
Kendimizi mağaralar misali gizlemeye mecburuz.
Hayır bu çok zor ve çözümsüz bir durum değil.
Allah'ın farzlarına dişlerinle tutunmak,
Rasulullah'ın sünnetlerini uygulamak ve sadeleşmek..
-Yemem bunu!
-İçmem bunu!
-Evime sokmam bu kimyasalı! diyebilmek...
Elimizde olanlar bunlar.
Bunları yaparsak, çabalarsak elimizde olmayan zarar ve tehlikelere karşı Rabbimiz bizi korur.
Ama sürü psikolojisiyle hareket edip "battı balık yan gider" hesabına girersek;
-Çabası olmayana Allah neden yardım etsin ki!
Şu anda size yemin ederim ki dünyada milyarlarca insanın üzerinde dev bir deney yapılıyor.
Ve bu durum yeni neslin zihinsel ve ruhsal yapısını nasıl etkileyecek kimse bilmiyor.
En basiti bir “Mavi Balina” ile intihar eden çocukları düşünün..
Bu çocuğun bedeninde hangi kimyasal maddeyi depoladılar?
Zihnini nasıl bir sistemle bağladılar ki nasıl bir tek telkinle, canına kıydırdılar?
Fıtratı bozulmamış insanın harama ve yanlışa meyletmesi çok zordur.
Ve bizler bugün "fıtrat savaşı" veriyoruz.
Artık bunları bilen biliyor, bilmeyen bilmiyor..
Mevlam neslimizi “Deccal”e köle olmaktan korusun..
*
Son günlerde, eşcinsellik hakkında uzunca yazıyorum biliyorsunuz..
Gerek yorum, gerek mesajlardan yaptığım analize göre; en büyük tepkiyi "türbanlı" kadınlardan aldım..
“Sanane, herkes özgür, kınayamazsın, özel hayatları..” gibi yüzlerce mesaj…
Ve bana en büyük destek, toplumun “açık-saçık" diye nitelendirdiği hanım kardeşlerimden geldi..
Rabbim onlardan razı olsun ve bu amellerinin hürmetine, örtünün en güzelini nasip etsin..
Bununla da bitmiyor..
Bir çok İmam Hatip Lisesi hocası ise; “Öğrencilerimizin bir çoğu eşcinsel ya da çok meyilli..” diye uzun uzun izahatler yolladı..
Nasıl bir algıdayız, ne veriyorlar bu topluma, ne oluyor ben artık bilmiyorum..
.
Yağmur İbiç Mirzayeva, dikGAZETE.com