İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) kurumu olan Spor A.Ş. bünyesinde bir çok spor kompleksi ve tesisleri var; halk bu tesislere giderek, ücretsiz olarak spor yapabiliyor ama herkes öyle elini-kolunu sallayarak gidemiyor!
Eğer “dezavantajlı” bir vatandaşsan, “engelli birey” isen bu tesislere normal bir vatandaş gibi elini-kolunu sallayarak girip, “Ben yüzmek istiyorum…” diyemiyor.
Engelli olmayan biri yüzme veya diğer spor branşlarını tercih edebiliyorken bir dezavantajlı birey, öyle normal bir şekilde gidip de “Ben spor yapmak istiyorum… Yüzmek istiyorum… Judo yapmak istiyorum…” dediğinde, durum hiç de öyle kolay değil; kurumun ve kurumların koydukları engelleri aşmak zorundasın!..
Başvuruda bulunacağın yerdeki bir çalışan diyorki; “İSEM-İstanbul’dan (İstanbul Büyükşehir Belediyesi Engelliler Müdürlüğü) buradan bana belge getirmen lazım!..”
Evet aynen böyle diyor!
Dezavantajlı bir vatandaşsan, kurumlar tarafından konan bu ilk engeli aşman lazım!
Şimdi diyelim ki ben, görmeyen biriyim ve bir arkadaşımla birlikte, yüzmek için kayıt olmak istiyorum; aynı anda gittik, arkadaşıma “Kan tahlilinizi getirin, hemen kaydınızı yapalım ve sizi başlatalım” denirken; bana “Sen git, İSEM’den belgeyi getir!..” denilmesi halinde ben kendimi “Yunan gibi” hissetmem mi!..
Bu durumda ben, dibine kadar böyle hissederim!
Neyse, “Tamam” deyip çıkıyor ve en yakın “İSEM”i araştırıp buluyor ve en o “En yakın İSEM”e gidiyorsun ki bu da en az “45 km” uzakta oluyor!
Buna rağmen gidiyorsun ve orada karşına bir “İmparator” çıkıyor!
Seni mülakata alıyor; kendini “Tanrı” gibi gören bu adama karşı, çok kibar olman lazım!
Sorduğu sorulara “Ezik cevaplar” vermen lazım; yoksa geçemezsin bu mülakatı…
Her neyse; alıyorsun belgeyi, tekrar gidiyorsun ilk gittiğin tesise…
Bu sefer diyor ki “Senin refakatçin var mı?..”
Hoppala!..
“Ben ben her işimi kendim yapabilirim…” desen de…
“Yok olmaz!.. Bir refakatçinin kesinlikle olması lazım… Burada düşersen kafanı vurursan ne olacak!..”
Ben de bu lafa şöyle bir karşılık veriyorum:
“Refakatçim beni havada mı tutucak!..”
“Yok” diyor!..
“Düştükten sonra, seni alıp götürecek!..”
“İyi de... Benim kimim-kimsem yok!..” diyorum…
“Olmaz o zaman!..” diyor…
“Yahu; 'Git belgeyi getir' dedin, gittim orada bir imparator vardı, onu aştım geldim. Burada sana takıldım, aşamıyorum!.. Seni nasıl aşayım!..”
“Yok!.. Olmaz da olmaz!..” diyor resepsiyondaki görevli…
Yine Batı’yı örnek göstereceğim.
Avrupa ülkelerinin bir çoğunda bu tür işlerin hepsi kendiliğinden olurken, burada her görevli çalışan, keyfi davranışlar sergiliyor veya aldığı emri yerine getiriyor!..
Anlayacağınız bu ülkede eğer, engelli ya da dezavantajlı biriysen 3. değil, 4. değil, 5. değil, “6. sınıf” vatandaşsın!
Vatandaş, engelli veya dezavantajlı denilen biri ve yalnız yaşıyor; kendi işini kendi görüyor ama buralarda onun adına düşünen birileri, onun adına karar alır, onun adına da masa başında aldıkları bu kararları ne gibi zorluklar getireceğini umursamadan uygularlar…
Esasen yukarıdaki örnekle ilgili olması ve yapılması gereken şey o kadar basit ki!..
Madem her iş için ayrı ayrı kurumlar oluşturulmuş ama neden o işle ilgilenen birimin, getirilip ilgili tesisin içine yerleştirilmesi akıl edilememiş!
Bununla da sorun yine bitmiyor!
Yalnızsan yine kabul etmiyorlar!
“Peki bu nasıl aşılabilir!” onu da şöyle izah etmek mümkün; önce o görmeyen bireyi dinlersin; dinledikten sonra, tesis içinde nasıl hareket ediyor onu gözlemlersin, sonrasında ise neye karar vereceksen onun uygulanmasını sağlarsın.
Ama “Olmaaazz!..”
Aslında çok basit olarak aşılabilecek engeller ama bunları sabitleyen, sağlamlaştıran kurum kuralları ve o kuralları uygulayanların anlayışsız, liyakat sahibi insanlar olmaması işleri zora sokuyor.
İşin ehillerini getir koy işin başına, bak nasıl herşey değişiyor!
Sürekli emir alıp uygulayan, çözüm üretmeyen insanlar yönetici, yetkili koltuğunda olursa -ki bu, yurdumuzun her türden kurumunda yöneticilik yapan pek çokları için geçerlidir- Türkiye, değil 2023, değil 2053, 2071 hedeflerine ulaşmak, yerinde saymaktan öteye gidemez ve yapılan önemli işlerin ilerlemesine de fayda etmez bu durum.
Önce çarkı döndürecek bir sistem, o sistemi yönetecek liyakat sahibi insanların iş başında olması lazım.
İnanıyorum ki bu gidişle, o da gerçekleşecek; sadece prosedürleri biraz esnetip suyun başındaki kişileri liyakat sahiplerinden seçerek işi ehil olanlara teslim etmek lazım.
Engelsiz ve sistemi işleyen yarınlara.
.
İhsan Sever, dikGAZETE.com
Twitter'da bizi takip edin: @ihsansever , @dikgazete
Murat Yağcı 6 yıl önce
Bilal Zereden 6 yıl önce
Lokman Yağcı 6 yıl önce