Sorunu soruna bağlamak
Malumunuz; Kayseri Kafkas Derneği, KAFFED’den ayrılma kararı aldı. Bu karar öncesinde Eskişehir Kafkas Kültür Derneği de KAFFED’le ilişkileri gözden geçireceği, gözlemleyeceği bir sürece girdiğini ifade etmişti.
Bu zincirin son halkası İstanbul Kafkas Derneği oldu. O da KAFFED’le ilişkilerini dondurma kararı aldığını açıkladı.
Adı geçen bu dernekler, konum ve etkinlik bakımından Türkiye’nin en önemli dernekleri arasında bulunuyor.
Elbette bu, bütün faaliyetleri askıya almak anlamını taşımıyor.
Her şey olduğu gibi, belki daha da iyi bir şekilde devam edecek. En azından psikolojik olarak, üyelerin ve yöneticilerin daha az stres altında olacakları izlenimini ediniyorum.
Görünen o ki, aylardır durmadan dile getirdiğimiz güvensizlik duygusu, ciddi bir kitleye sirayet etmiş.
Elbette topluluklar, kişiler gibi davranmazlar. Yüzlerce insandan oluşan karar alma mekanizmaları çoğu zaman duygusal hareket etmez.
Geçerli, tutarlı sebepleri olmadan da böyle bir kararı almaları elbette zor olur. Çünkü bu yönetim kurulları da tıpkı KAFFED yönetim kurulu gibi seçimle başa gelmiş, üyelerin iradesiyle sorumluluğu üstlenmişlerdir.
İstanbul Derneği de yayınladığı metinde “ciddi bir motivasyon kaybı”ndan bahsediyor.
Antidemokratik bir işleyişten ve tüzük değişikliği oylamasında yaşananlardan bahsedilirken; “KAFFED-DÇB ilişkileri ekseninde gelişen olaylara federasyon bileşen kurumları tarafından verilen tepkinin içerik ve tonunun cılızlığı”ndan duyulan rahatsızlık da eklenmiş.
Muhalif kişi ve grupların kriminalize edilmesi, haksız ithamlar, çözümden çok kısır çekişmelerin gündemi meşgul ediyor olması, toplum yararı gibi birinci derecede önem taşıyan durumlarda bile başkanlar kurulu ve KAFFED’in bir araya gelme sorumluluğunu yerine getiremiyor hale gelişi gibi birçok haklı sebep sunulmuş.
Açık söylemek gerekirse bu, üst çatı olan KAFFED’in sorunudur ve çözüm mercii de KAFFED’dir.
Alanlarında yetkin, halklarına karşı sorumluluk duygusu yüksek üst yapının, her şeyden önce, sanal ortamda dönen kirli cümleleri sonlandırmak, muhalefet etmenin demokrasinin bir parçası olduğunun bilinciyle, tez, anti tez, sentez mantığını güderek, ciddi ve olgun fikir tartışmaları ve olgu tahlillerinin yapılabildiği hakiki bir xase oluşturmak, tıpkı sloganlarındaki gibi kapsayıcı, birleştirici, evin bütün bireylerini içerisinde barındıran, akıl ve somut kazanımlardan yana tutumlar geliştirmek konusundaki başarılarını toplumca görmek istiyoruz.
Artık bütün bu kâbus bitsin ve her şey Türkiye diasporasının talepleri doğrultusunda gelişsin.
Gündemin birden çok önemli maddesi var, bunlardan biri de Ukrayna ile ilgili.
22 Ocak 2024 tarihinde, Ukrayna devlet başkanı Zelensky, tarihi Çerkesya topraklarının Kuban Bölgesi’ni de içine alan bir haritayı “Ukraynalıların tarihsel vatanı” olarak gösteren bir kararnameyi imzaladı.
Bu elbette Ukrayna saflarında savaşan Adiğeler başta olmak üzere hepimizi rahatsız eden, rastgele bir harekettir.
Gerçek şu ki; Ukrayna ve Avrupalı müttefikleri, sürekli Çerkesya’nın bağımsızlığına vurgu yaparak, bizi Ukrayna saflarına çağırmakta ve bir güçler ittifakından söz etmekteler.
Fakat daha önce yaşadığımız acı deneyimleri unutturmamakta kararlılar.
Ve daha yolun sonuna varmadan müttefiklerini feda etmekten de çekinmiyorlar.
Bu noktada özgür bir Kafkasya için bir araya gelen öncülerin neler söyleyeceği ve nasıl bir tutum alacakları hepimizin merak konusudur.
Benim fikrimse; Avrupa ve ABD ittifakını Rusya ile yalnız bırakmak ve ilk gün söylediğimizi tekrar etmek yönünde; “bu savaş Çerkeslerin savaşı değildir. Ne Rusya safında. Ne Ukrayna safında.”
Görülen o ki zaten, asıl meseleler bir türlü dernek ve yapıların gündemine giremiyor.
Sosyal medya paylaşımları, açıklamalar, mevcut ve artık kedi yumağına dönmüş sorunları aşıp tek bir güç olamadığından asla Rusya saflarında ölen Kafkasyalılar, Ukrayna’nın tutumu gündemde yer bulamıyor.
Ölçüsüz söz ve davranışların bizi getirdiği nokta, iki yıl öncesinden çok geride.
Oysa büyük umutlarımız vardı ve artık kalbimiz dile geliyor, gündemimiz KAFFED’in de gündemi oluyordu.
Bu düğümü samimiyetle çözmek zorundayız.
Yazımı, dikGAZETE’ye göndermek için bilgisayarın başına oturduğumda, tam da bu konuların işlendiği bir habere denk geldim.
Ömer Atalar, İbrahim Yağan, Mutlu Akkaya gibi isimlerden görüş alınarak yazılmış haberde, bütün satırlar dikkatimi çekti.
Gördüm ki; DÇB meselesi de Ukrayna meselesi de Türkiye’de Çerkeslerin yaşadığı şeyler de tıpkı tahmin ettiğimiz gibi bir bütünün parçaları.
Sayın Ömer Atalar, savaş yanlılarından bahsederken, Rusya için savaşanların halkımızın kalbinde oluşturduğu endişeyi de konu edinmeli diye düşünüyorum.
Kuzey Kafkasya’daki savaşa bağlı ölüm oranları, Rusya’nın birçok bölgesinden yüksek.
Kavkaz realli istatistiklerine göre bugün itibariyle sayı 6 bin 152 kişi. Ayrıca orijinal kaynağı da kontrol ettikten sonra Sochi soykırım olimpiyatları tarihinin 2018 olarak yazıldığından emin oldum.
Muhtemelen sehven oluşmuş.
2014’te Ankara’da, sayın Atalar’ın bahsettiği gibi bir protesto gösterisi düzenlendi.
KAFFED Genel Başkanı Yaşar Aslankaya idi.
Herkesin hemfikir olacağı gibi, anavatanla kurulan bağ, anavatandaki her şeyle ilgilidir.
Her şeyle.
İyi ve kötü.
Olumlu ve olumsuz.
Kafkas halklarının varlık mücadelesi, Çerkes hak savunucularının bu uğurda ödedikleri bedeller de bu bağa dahildir.
Barış ve uyum içinde bir Kafkasya kadar, Çerkeslerin var olmaya devam ettiği bir Kafkasya olmalı ki bağın bir anlamı olsun.
Anadilleri seçmeli ders, oğulları savaşta…
Sorun soruna ekleniyor.
Ve bütün sorunlar tek bir yerde birleşiyor: Dünyanın her yerinde diliyle, kültürüyle, vatanıyla var olmaya çalışan Kafkasya halkları…
Hepimizin çabası bunun içinse, karşımızdaki gücün, devletin adına bakmaksızın bir arada olmamız gerekiyor.
Mücadelemiz aynı şeyler için madem, bütün bunlar hangi sebepten oluyor, ellerimiz neden ayrılıyor?
.
Ülkü Menşure Solak, dikGAZETE.com