Devlet mekanizması “yap-boz tahtası” değildir ve olmamalıdır da…
Ama maalesef coğrafyamızın makus talihi, yeni gelenin eskiyi kökten yok edebilirse kendisini muktedir kılacağı gibi çatışmacı bir anlayışı benimsiyor olması, kısa veya uzun vadede demokrasinin içselleştirilmesini ve uzlaşı kültürünün, toplumun temel dinamiklerine yerleşmesini sadece ülkemizde değil, tüm coğrafyamızda imkansız hale getirmektedir...
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşunu kısaca özetleyecek olursak; 23 Nisan 1920, Türk milletinin iradesini temsil eden Birinci Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı ve Türk halkının egemenliğini ilân ettiği tarih olarak görülür.
Hani hep denir ya “Devlette Devamlılık Esastır” diye…
Bugün bizler de bir tık ileri giderek; “Üzerine yapılan eklemeler sayesinde gelişen bir anlayışa sahip olan devletteki, DEVAMLILIK ESASTIR” diyebilmeliyiz…
23 Nisan 1920’deki tetiklenmenin ardından, 29 Ekim 1923 tarihine kadar geçiş süreci olarak değerlendirebileceğimiz dönemin, yaşanılan aksaklıklarına rağmen aşılması ile birlikte Cumhuriyet ilan edilmiş ve bir ulusun tarih sahnesindeki seyahati kesintiye uğratılmadan devam ettirilebilmiştir.
- “CHP” Devlet içindeki bir kısım devlettir!..
Cumhuriyet Halk Partisi, 9 Eylül 1923 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde kurulan ve Türkiye'de etkinlik gösteren siyasi bir partidir. Parti tüzüğüne göre resmî kısaltması “CHP" şeklindedir ve simgesi “Altı Ok”tur.
Devletin kurulmasında görev almış bir partinin, kurulan devletin içerisinde kadrosu olmaz mı zannediyorsunuz? Anlayacağımız “CHP”, devlet yapısı içerisinde belli bir yüzdeyi oluşturan bölümüne sahip olmuş siyasi bir yapı olarak karşımızda durmaktadır. Dünya ile entegrasyon noktasında gereksinim duyulursa diye de siyasetin içerisinde kalan kısmı canlı tutulmaktadır.
- “MHP” Devlet içindeki bir kısım devlettir!..
8-9 Şubat 1969 günlerinde Adana'da yapılan genel kongrede Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adını Milliyetçi Hareket Partisi olarak değiştirmesiyle kurulmuştur. Büyük Kongre’den sonra toplanan ilk genel idare kurulunda partinin amblemi “Üç Hilâl” olarak kararlaştırılmış ve aynı toplantıda MHP Gençlik Kolları (Ülkü Ocakları) için de “Hilâl İçinde Kurt” amblemi benimsenmiştir. MHP'nin bir de Türklerin özgürlüğünü temsil ettiğine inanılan ‘bozkurt işareti’ vardır.
MHP'nin görüşünü milliyetçiliğin baskın olduğu, İslam dininin şekillendirdiği Türk milliyetçiliğini temel alan “Dokuz Işık doktrini” temsil etmektedir.
- “AK Parti” Devlet içindeki bir kısım devlettir!..
Adalet ve Kalkınma Partisi, 14 Ağustos 2001 tarihinde Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde kurulan ve Türkiye'de faaliyet gösteren siyasi bir partidir. Parti tüzüğüne göre resmî kısaltması “AK PARTİ” şeklindedir. Simgesi ampuldür. Başbakanlığın Külliye’ye vakumlanması ile birlikte, kendi genetik kodları ile birlikte devletin belli bir bölümünü temsil etmektedir.
- “İYİ Parti” kurucu kadrosuna bakarsanız, devletin içinde bir kısım devlet!..
25 Ekim 2017 tarihinde Meral Akşener liderliğinde kurulan ve Türkiye'de faaliyet gösteren siyasi bir partidir. Parti tüzüğüne göre resmî kısaltması "İYİ Parti" şeklindedir. Simgesi güneş ve parti isminin Kayı boyu bayrağından esinlenilerek yazılmasıdır.
Sözün kısası;
Siyasi partilerin aynı zamanda “yarı devlet gibi” kadrolaşarak yapılanmaları gerekmektedir. Neden böyle bir şeyin gerekli olduğunu yazımızın ilerleyen satırlarında daha net görmüş olacağız.
Dünya üzerindeki (siyasi ve ekonomik) global rekabet arenası o kadar çeşitli ve o kadar komplike bir yapıdır ki, devletin elinde kullanmak üzere ne kadar farklı ve değişik birim veya kadro olursa olsun, yine de daha fazlasının gerekli olduğu kaçınılmaz bir gerçekliktir.
- “HDP” deniz suyu gibi; ne içiliyor, ne geçiliyor!..
Halkların Demokratik Partisi, 15 Ekim 2012 tarihinde kurulan ve Türkiye'de faaliyet gösteren siyasi bir partidir. Parti tüzüğüne göre resmî kısaltması “HDP” şeklindedir. Simgesi gövde bölümü iki adet elden oluşan ağaç tasviridir. Eş genel başkanları Mithat Sancar ve Pervin Buldan'dır.
Her ne kadar ‘Türkiyelileşme’ye gayret ediyor olduğunu söylüyor olsa da, Yukarı ve Orta Mezapotamya’ya ait genetik kodların kendisinde baskın karakter haline gelmiş olması, bu duruma, bir şekilde engel teşkil etmektedir.
Türkiyeli olamıyorsan “Devlet içindeki bir kısım devlet” olabilmek mümkün olmuyor maalesef…
Devam edelim…
14 Ekim 2021 tarihinde, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Taliban heyeti ile Ankara da görüştü.
Olumlu karşılanması gereken bir gelişmedir ve arkasında durulması gerekir.
Neden mi?
Çünkü; Afganistan’ın da sivilleşebilmesinin, dünya ile entegre olabilmesinin yolu diyalogdan geçmektedir. Bunu en iyi şekilde uygulamaya sokabilecek merkez ise Ankara olarak görülmelidir.
Anadolu topraklarının ticaretin geçiş yollarında, kültürel etkileşim alanlarında, toplumların birbirleri ile senkronize olabileceği ortak mekan veya coğrafya özelliğine sahip olması hasebiyle, elini taşın altına en çok koyması gereken ülke olduğunu unutmamak lazım gelmektedir.
Geçmişin bizlere yüklediği misyondur, “Osmanlıcılık” gibi fayda sağlamayacak bir edebiyatı yapmaya gerek duymadan, gerçekçi olmakla birlikte, sahanın talep ve ihtiyaçlarını en iyi şekilde analiz ederek, ihtiyaçlara profesyonelce üretilen çözümler sayesinde, tüm coğrafyanın kısa vadede birbirleri ile senkronize olması sağlanabilir; uzun vadede ise birleşik bir coğrafyayı inşa etmenin yol taşları bu şekilde döşenmiş olur kanaatindeyiz.
“Neden, devletin içinde kısmen devletleşmek gereklidir” sorusunun cevabı, zihinlerimizde canlansın diye üretmeye çalıştığımız, karşı strateji ve planların hayata geçirilmesi umuduyla diyelim ve asıl vurgusunu yapmak istediğimiz konumuza yatay bir geçiş yaparak devam edelim…
Türkiye’nin dış hamlelerini değerlendirirken, ortaya koyduğumuz tesbit üzerinden bakıldığında, Ticaret yollarının güvenlik altına alınması için yapılan hamleler ile birlikte karşılaşılması kesin olan diğer konular ile de muhatap olmak durumunda kalınacaktır kanaatindeyiz…
“Ne olabilir bu muhatap olunması muhtemel konular” dersiniz?
Örneğin; gayriresmi sistemin global ölçekteki yapısını ve etkisini araştıracak olursanız, global ölçekte çok yüksek volümlere ulaştığı gerçeği ile karşılaşırsınız.
Bu güç, hangi katliamları, suikastleri, darbeleri, vb. finanse etmedi ki?
“Ekonominin ve ilişkilerin bu kirli boyutu, coğrafyaları yeterince yormuş ve en kötü şekilde kirlenmesini sağlamıştır” dersek yalanlayacak birisi çıkabilir mi karşımıza!? Ne dersiniz!?
Silah kaçakçılığından tutun, terör, uyuşturucu ve kara parasına kadar, global ölçekte ekonomik gücünü oluşturan bu tür kirli yapıların ve gurupların, ele geçirilmesi ve zamana yayılarak ortadan kaldırılması artık şart olmuştur...
Böylelikle coğrafyamızı yaşanılası standartlara bir adım daha yaklaştırmış olabiliriz.
“Global Sermayenin Resmi ve Gayri Resmi İki Yüzü” başlıklı makalemizde bu konuya girizgah yapmıştık.
Şimdi size bir “SIR” vereyim!..
Türkiye’nin yapmış olduğu dış hamleleri kronolojik olarak takip edecek olursanız; Coğrafyamızı istikrarsızlaştırma hedefinde olan “Vekalet Savaşları”nın yüksek oranda etkisiz hale getirilebilmesinin, gayriresmi “kirli” ekonomik alanın öncelikle kontrol altına alınmasını ve yerine sağlıklı ilişkiler ve dengelerin kurulmasına müteakip, yok edilmesinin gerektiği temelinde yapılan hamleler olduğunu göreceksiniz!..
Başbakanlığın, Külliye’ye vakumlanmasının ardından geriye dolgu malzemesi olarak kalan AK Parti değil ama “AK Parti’nin ve MHP’nin devlete eklemlenmiş olan kısımları” bu alana el atarak çok büyük bir risk taşıyor olsa da global ölçekte ciddi bir savaşa girmenin arefesindeler…
CHP’nin ve diğer siyasi partilerin Devlet içindeki rollerinin çevre coğrafyadaki etkilerini göstermeye çalışacağımız makalenin devamı gelecek diyelim ve kalemi şimdilik bırakalım…
Saygılarımla.
.
Ali Karani, dikGAZETE.com