Geçen hafta bir Kosovalı polisin öldürülmesiyle, üç yıldan bu yana devam eden Sırbistan-Kosova gerilimi, sürekli endişe kaynağı olmaya devam ediyor.
Balkanlar son 30 senedir AB, ABD ve İngiltere tarafından Batı Balkanlar kavramı altında sosyoekonomik kültürel askeri ve siyasal anlamda ciddi şekilde dizayn edilmektedir.
Dönemsel olarak yumuşak, sert ve akıllı politik değişimlere sahne olması çok doğaldır.
24 yıl önce özgürlüğüne ve 15 yıl önce Kosova'yı bağımsızlığına kavuşturan ve tanıyan aynı güçler AB ve ABD, Kosova’nın bölünmesine sebep olacak Belediyeler Birliği fikrine direnen Kosova Hükümetini cezalandırmaya yönelik kararlar alırken son yaşanan olaylarda ciddi hatalar yaptıklarını görmeye başladılar.
Kosova 2008’de bağımsızlığını ilan etti, ancak Belgrad ile birlikte müttefikleri Çin ve Rusya ısrarla Kosova’yı tanımıyor.
Bugün Sırbistan toplumu, Kosova’yı uluslarının doğum yeri olarak görüyor.
Kosova’nın 1,8 milyonluk nüfusunun yüzde 92'si Arnavut, yüzde 6’sı ise Sırp.
Çin ve Rusya, sıkı müttefiklerini ve bazı İslam ülkelerini Kosova’yı hala tanımama noktasında baskı altında tutuyorlar.
Sorun AB, NATO, Rusya ve Çin gibi küresel aktörlerin bölgesel jeopolitik ve stratejik çıkarları ile doğrudan ilişkilidir.
Sırbistan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanımaması ve tarihsel olarak bu toprakları kutsal görmesi, aslında iki ülke arasındaki en temel sorunu teşkil etmektedir.
Diğer sorun, Rusya’nın soğuk savaş döneminde kendisine bağlı olan ülkelerin (Balkanlar ve Doğu Avrupa) bugün NATO müttefikleri konumuna dönüşmesine kesinlikle rıza göstermemesidir.
Rusya’nın Balkanlar üzerindeki güvenlik politikasının en önemli merkezi aktörü Sırbistan’dır.
Ukrayna-Rusya savaşını doğuran sebepler ne ise bu gün Kosova-Sırbistan arasındaki yaşanan gerilimin benzerliği hemen hemen aynıdır.
Kosova-Sırbistan arasında sıcak bir çatışma ihtimalini asla mümkün görmüyorum fakat Rusya, Ukrayna’da kaybettiğini anlarsa Sırbistan, bölgede ikinci bir Bosna savaşının fitilini ateşleyecek potansiyel güce sahiptir.
Bu ihtimalin gerçekleşmesi durumunda Sırbistan’ın mevcut ekonomik ve nüfus durumu ile Balkanlarda iki buçuk devlet 8 milyon bölgesel nüfusu ile çok güçlü dinamik milliyetçi duygulara sahip ve AB-NATO’nun şemsiye altında bulunan çoğu Balkan ülkeleri ve Arnavutlar karşısında Sırbistan’ın dayanma gücü imkansızdır.
Sırbistan devleti, Kosova ile savaşması durumunda Ukrayna’dan çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıya geleceğini gayet iyi biliyor.
Kosova’da geçen Mayıs ayında yapılan yerel seçimin ardından geçen hafta yaşanan gerilimde Kosova'nın kuzeyinde 30 kişilik silahlı bir grup pusu kurup polisle çatıştı ve ardından Banjska köyündeki bir manastırı istila etti.
Güvenlik güçleri, silahlı grubun çevresini sararken NATO öncülüğündeki barış gücü, bölgede birliklerinin bulunduğunu ve gerekirse müdahale edebileceğini duyurdu.
Gerçekleştirilen silahlı saldırı ile iki ülke arasındaki gerilim zirveye taşınırken 1 Kosova polisi hayatını kaybetti, 3 Sırp saldırgan etkisiz hale getirildi.
“Saldırganlar bu cesareti nereden alıyor” sorusunun cevabı çok basit.
ABD ve AB'nin Sırbistan'ı şemsiyesi altına alma politikasında Vuciç’e gösterilen toleranslardan beslendikleri görülmektedir.
AB ve ABD, son 3 yıldır Kosova ve Sırbistan arasındaki sorunları çözmek için iki ülke liderini Berlin, Brüksel ve Kuzey Makedonya’nın Ohri kentlerinde defalarca masaya oturtmuş olmasına rağmen liderlerden beklenen performans ve tavizler gerçekleşmemiş ve sorunu kangren haline gelmiştir.
Yaşanan son olay Avrupa’da, iki ülke arasındaki müzakerelerin durmasının ardından Kosova'da son yıllarda yaşanan en ciddi krizlerden biri olarak vurgulandı.
Aslında, Kosova - Sırbistan arasındaki sorununun tıkanması çözümsüzlüğü AB ve ABD’nin temsilcilerinin başarısızlığı olarak görmek gerekiyor.
Liderlere dayatılan taslakların, kendilerinden beklenen fedakarlıkların bölgesel, yerel gerçeklikle bağdaşmayan sorunları daha da karmaşık hale getiren bir yanı vardı.
Avrupa’nın bugüne kadar Kosova Başbakanı Albin Kurti ve hükümetine Kosova’da “Belediyeler Birliği” için Sırbistan’a tavizler vermesi ile ilgili çok sert baskı yapması ve ABD’nin Başbakan Kurti’yi istifaya zorlayarak, Kosova hükümetini ekonomik, siyasi yaptırımlar ile tehdit etmesi büyük bir hata idi.
Kosova hükümeti ise tüm baskılara rağmen Kosova’nın asla Bosna Hersek gibi parçalanmasına müsaade etmeyeceklerini ve toprak bütünlüğünü savunacaklarını savunurken Başbakan Kurti’nin ABD'ye açıkça rest çekmesi, büyük eleştirilere sebep olmuştu.
Bugün artık Avrupa medyası, Kosova’yı geç de olsa anlamaya başladı.
Batı medyasındaki haberlerde, Balkan sorununa yakın olan parlamenterler, Avrupa’nın bu güne kadar Sırbistan Başkanı Vuciç’e yumuşak davranmakla büyük hata yaptıklarını kabul ediyor.
Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borell ve AB Belgrad-Priştine Diyaloğu Temsilcisi Barislov Lajcak’ın uzun zamandır yürüttükleri Kosova-Sırbistan sürecinin başarısızlığı açıkça ifade edilirken, belki de bu iki ismin görevden almanın tam zamanı olduğu tartışılmaktadır.
Son 3 senedir Sırbistan-Kosova sorununun çözümünün önündeki tek engel isim olarak Albin Kurti hedef tahtasına oturtulurken bugün Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic, ciddi manada köşeye sıkışmış durumdadır.
Kosova’nın kuzeyinde yaşayan Sırpları provake eden paramiliter gurupların eylemlerinin Belgrad merkezli koordine edildiği inancı çok güçlü bir şekilde somut verilere dönüşmüştür.
Kosova Başbakanı Kurti ayrıca Kosova'nın kuzeyindeki saldırının sorumluluğunu üstlenen Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic ve Sırp Listesi Başkan Yardımcısı Milan Radoicic'in, Kurti'nin belirttiği gibi “Slobodan Miloseviç ve Zeljko Raznatoviç Arkan” olduğunu söyledi.
Kurti, bölgenin 90'lı yıllara döndürülmesini isteyenlerin varlığına dikkat çekerek, Kosova'daki “paramiliter gruplar”ın Wagner gibi Rusya'dan gelen gruplarla da bağlantılı olduğunu ve Vucic ve Radoicic'i “Putin ve Prigozin” olarak nitelendirdiğini açıkladı.
Kosova Başbakanı Kurti, Vucic'i “Kosova'da Sırp Cumhuriyeti'ni kurmak istediği için başka bir savaş ve soykırım istemekle” suçladı.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic ise Kurti'yi olayları provoke etmekle ve Sırbistan'ı NATO ile karşı karşıya getirmeye çalışmakla itham etti.
Aslında ABD Özel temsilci Escobar, Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, ve AB Belgrad-Priştine Diyaloğu Özel Temsilcisi Miroslav Lajçak’ın uzun zamandır sürdürdükleri politikalar, Sırbistan’a büyük özgüven sağlamıştır.
Bu politikalar doğrultusunda Kosova’ya Sırbistan için tavizler vermesini dayatarak Vucic’i, Rusya-Putin etkisinden orta vadede kurtarmaya yönelik stratejileri vardı.
“Open Balkan-Açık Balkan” politikası Soros’un fikri, ABD’nin stratejik anlamda uygulamaya koyduğu bir programdı.
Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’nın koordinasyonunu üstlendiği Sırbistan, Kuzey Makedonya ve Arnavutluk ile birlikte mini Balkan Şengen’i planı, Boşnak ve Kosova Arnavutlarının haklı itirazları, çekinceleri ile yürümedi ve şimdilik askıya alındı.
Open Balkan projesi maalesef Arnavutluk Başbakanı Edi Rama ile Albin Kurti’nin arasının açılmasına ve iki ülkenin geliştirdiği ilişkilerin durağanlaşmasına sebep oldu.
Bu dönem, Ankara’da bazı şahısların yanlış kişisel tercihleri ve lobileri, Türkiye ile Kosova Başbakanı Albin Kurti’nin arasını açma çabaları oldu. Fakat bölgede görev yapan vatansever Büyükelçilerimiz ve güvenlikçi bürokratlarımız sayesinde yanlışlık boşa çıkmıştır.
Bugün Kosova’da yaşananlar AB ve ABD’nin NATO’nun, Batı Balkanları yeniden dizayn etme politikasının bir parçası ve Sırbistan’ı Rusya etkisinden kurtarma, (kurtaramazsa) parçalama-bölme politikasının bir tezahürü olarak görmek gerektiğini düşünüyorum.
Unutmayalım ki, Kosova’nın Başbakanı Albin Kurti’nin diğer bölgesel liderlerden çok farkı bir ideali olduğunun altını çizmek gerekiyor.
Kurti, ilginç bir karakter.
Onun, Balkanlarda yeni doğmuş bir ülkeyi dil, tarih, kültür ve Arnavut kimliği üzerinden yeni bir sosyoloji ile inşa etmek gibi bir hayali var.
Batılı değerlere sahip, sosyal demokrat kişiliği ile derin bir entelektüel birikimi olan Albin Kurti’nin ABD ve AB ile karşı karşıya gelmekten asla çekinmeyen yönünü ifade etmekte fayda var.
Kosova Hükümeti, bu süreci serinkanlı ve gayet başarılı yürütülüyor. Kosova’daki Sırp toplumunun hukuki ve toplumsal hakları konusundaki gayretinin Sırbistan devletini rahatsız edici bir yanı var. Zira, Kosova’da yaşayan Sırplar’ın büyük bölümünün Sırbistan devletinin provokasyonlarından rahatsız olduğu bir gerçektir.
Sırbistan Cumhurbaşkanı Vucic’e gelince, aşırı milliyetçi bir yanı var.
Bosna Savaşı yıllarındaki tutumu her zaman eleştiri konusu olmaktadır. Sırp Radikal Partisi'nden ayrıldıktan sonra, popülist muhafazakâr Sırp İlerleme Partisi'nin (SİP) kurucularından biri oldu ve 2012'den beri parti başkanı, 2017’den bu yana Cumhurbaşkanlığı görevini yürütüyor.
Sırbistan’ı AB'ye üye yapma çabaları, ülke içinde onu güçlü kılan önemli yanı idi. Fakat Ukrayna-Rusya savaşının Moskova’nın Sırbistan üzerindeki gücünü yeniden domine etmesi, Vucic’in elini kolunu bağlamış ve kendisinden beklenen tavizleri vermesi orta vadede mümkün görünmüyor.
Batı’nın Vucic üzerindeki planlarını şimdilik askıya almak zorunda kalacağına inananlardanım.
Bugüne kadar Batı ile çok uyumlu yürüyen Vucic, Kosova saldırısını önce reddetti fakat görüntüler ve belgeler ortaya çıkınca Batı ve Kosova'yı 'ikiyüzlü' olmakla suçlayarak; “İsterseniz hepimizi öldürün. Sırbistan, yarattığınız canavarın (Kosova) bağımsızlığını asla tanımayacak” açıklamasıyla bir anda Batı ile köprüleri yıkma sinyalini vermiş oldu.
AB ve BM saldırıyı kınarken AB Dışişleri ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell saldırganların 'çirkin saldırı' nedeniyle adaletle yüzleşmesi çağrısında bulundu.
Borrell'in “Saldırıya ilişkin tüm gerçeklerin ortaya konması gerekiyor. Daha fazla masumun hayatı risk altında. Bu saldırılar derhal durdurulmalı” ifadesi aslında geç kalmış bir teselli ifadesidir.
Son dönemde Kosova'nın kuzeyinde yaşanan gerilim ve Sırpların art arda düzenlediği saldırılar, uluslararası medyada da yankı buldu.
Alman muhafazakâr gazetesi "Die Welt", enternasyonallerin tutumunu analiz ederken iki ülke arasındaki duruma ilişkin bir yorum yaptı. Brüksel'in Kosova-Sırbistan diyaloğunun başarısız olduğunu anlaması gerektiğini vurgulaması çok önemli bir tartışma konusu aslında.
Die Welt'e göre bunun nedeni, Başkan Aleksandır Vucic'in yıkıcı politikası.
“Batı, AB kapısı önünde neler yapıldığını görmüyor mu? Avrupalılar, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in AB'ye aday ülke Sırbistan'ın yardımıyla Kosova'daki patlayıcı atmosferi daha da kışkırtmasının ve böylece en kötü durumda ülkeyi yeniden savaşa sürüklemesinin kolay olduğunu fark etmiyorlar mı?" sorusu dikkat çekici, önemli bir soru.
Brüksel'in öncülüğünde taraflar arasında yapılan görüşmeler yıllardır bir sonuç getirmedi.
Die Welt, “AB'nin Belgrad ile Priştine arasındaki diyalogdan sorumlu özel elçisi Miroslav Lajcak başarısız oldu ve görevden alınmak zorunda kaldı” diye vurguluyor.
“Washington bu durumu ne kadar incelemek istiyor? ABD Başkanı Joe Biden bile yangının yayılma tehlikesinin farkında mı? Kosova ve Sırbistan hükümetleri arasında artık güven kalmadı.
Bu büyük bir problem. Elbette Kosova Başbakanı Albin Kurti bile hatalar yaptı; örneğin Kosova'nın kuzeyindeki belediyelere Arnavut belediye başkanları atadı. Ancak gerilimin asıl nedeni Vucic'in yıkıcı politikasıdır.
İlkbaharda NATO askerlerine saldıranlar ve onları ağır yaralayanlar Sırp kriminal futbol holiganlarıydı. Orduyu Kosova sınırına gönderen ve Sırp yetkilileri Kosova polisinden çeken Vucic idi.
Sırbistan'ın daha da radikalleşmesi korkusu ve aynı zamanda Belgrad ile Moskova arasında daha da yakınlaşma korkusu, Batı'nın Vucic'e karşı çok hoşgörülü olmasına neden oluyor. Bu çok büyük bir hata”.
Avrupa’nın ve ABD’nin bugün sonuç itibari ile geldiği nokta, Kosova Başbakanı Albin Kurti’nin ısrarla başından beri AB ve ABD yetkililerine inat ettiği konu, kendilerine dayatılan projelerin tarihsel, kültürel ve sosyolojik temellerinin göz ardı edilmesiydi.
Kosova’nın “bağımsızlığının tanınması ve toprak bütünlüğünün korunması” onun kırmızı çizgileriydi.
Kosova-Sırbistan arasındaki soruna Türkiye’nin tavrını merak edenler var.
Türkiye, Kosova’nın 1997 savaş sürecinden bu yana Arnavutların maddi-manevi hukukunu gözeten ve bağımsızlık aşamasında onu ilk tanıyan bir ülkedir.
Türkiye’nin Ukrayna toprak bütünlüğünü savunan ve Rusya’nın Kırım ilhakını başından beri tanımayan tavrını, burada da her zaman koruyacağına hiç kimsenin şüphesi yoktur.
.
Osman Atalay, dikGAZETE.com