Öncelikle “Akıllı Tasarım Nedir?” sorusuyla başlayalım.
Akıllı tasarım, evrimin gayesel bir içerik taşıdığını iddia eden “evrimsel” bir yaklaşımdır.
Canlı genomlarındaki bilginin kökeninin ancak tasarımla açıklanabileceğini iddia eder.
İlk canlı organizmadaki temel tasarımın, tanık olduğumuz tüm canlılığı ortaya çıkaran kaynak kodu içerdiğine, evrimin de bu kaynak kodu kullanarak ve onun çevresinde bir öğrenme süreci olarak belirli bir amaç doğrultusunda, genomun içerisinden, gene genomun çevre koşullarına uymasını sağlayacak şekilde gerekli verileri ürettiğini, seçtiğini, derlediğini iddia eder.
Doğal seçilim, mutasyon ve diğer evrimsel mekanizmaların kendilerinin de aslında temel tasarımı şekillendiren süreç mekanizmasındaki parçalar olduğunu savunur.
Akıllı tasarım argümanı, tüm canlı organizmaların “aşağı-yukarı günümüzdeki halleri ile” bir “akıllı tasarımcı” tarafından tasarlandığı görüşünü benimser.
Akıllı tasarım kuramını benimseyenler, çoğunlukla bu tasarımın “kimin” tarafından yapıldığını açıklamaktan özenle kaçınır, herhangi bir tek tanrılı dinin tanrısının ismini telaffuz etmezler.
Bunun nedeni kısmen, akıllı tasarımın okullarda evrim teorisine bilimsel bir alternatif olarak okutulmasını sağlamaktır.
Akıllı tasarımın önderliğinin yapıldığı ABD’de din reklamının yapılması ve dinin yaygınlaştırılmaya çalışılması anayasaya aykırıdır.
Akıllı tasarım kuramını benimseyenler arasında genel olarak iki kol olduğu söylenebilir.
Bunlardan ilki, yaratılışçılığa yakın olan ve türlerin ortak bir atadan gelişini anlatan evrimi reddeden kısımdır.
Akıllı tasarım kuramını benimseyenlerin büyük kısmını bunlar oluşturur.
Diğeri ise evrimin var olduğunu ve ortak atayı kabul eden fakat yaratılıştan sonraki bu süreçlerin ve evrendeki diğer tüm süreçlerin belirlenmiş bir şekilde bir tasarımcı tarafından yönlendirildiğini savunan gruptur.
Önden yüklemeli evrim bu tür bir görüştür.
Akıllı tasarım kuramcıları içinde çeşitli görüşler olsa da genel olarak akıllı tasarım kuramının neyi savunduğu konusunda yapılan açıklamalarda türlerin değişmediği iddiası yer almaz.
Bu yüzden hem türlerin ortak atadan geldiğine inanan hem de inanmayanlar akıllı tasarımı savunabilmektedir.
Bilince sahip “Akıllı Tasarım” Yapay Zekâ…
“Akıllı Tasarım”ın yapay zeka ile sentezlenen formu ise karşımıza “Terminator” filminde çıkan ve kıyamet silahı olarak adlandırılan “Skynet”i çıkarmaktadır.
“Skynet"; kurgusal, bilince sahip ve Terminatör film serisinde insanlığı yok etmeye çalışan bir yapay zekâ sistemidir.
Bu yapay zekâ sistemi; askeri uyduları, cyborgları, tankları, denizaltıları ve hatta nükleer silahları kontrol edebilmektedir.
“Skynet” açıldıktan sonra yavaş yavaş bilinç kazanmaya başlamış ve bir noktada bilinmeyen bir sebepten dolayı, daha sonra “Kıyamet Günü” (İngilizce: Judgement Day) olarak adlandırılacak olan belirli bir tarihte insanlığı yok etmeye karar vermiştir.
Bu bağlamda, merkezi ABD’nin Maryland eyaletinde bulunan Siber Kuvvetler Komutanlığı, nükleer saldırılara karşı dayanıklı sığınaklarda Amerikan Siber Komutanlığı (US Cyber Command), Merkezi Güvenlik Ajansı (Central Security Service), Ulusal Güvenlik Servisi (National Security Agency) ve çeşitli güvenlik kurumlarının çalışanlarının da bulunduğu müşterek operasyon merkezinde, binlerce rütbeli siber operasyon analizi uzmanı ile günlük 3-4 milyar insanın dijital ve kişisel bilgilerini işleme kapasitesine sahip bu tür Skynet benzeri kuantum bilgisayarlar aracılığı ile ABD’nin ulusal ve uluslararası çıkarlarını küresel ölçekte himaye etmeye çalışıyor.
Tüm elektronik sistemler…
Bir iddiaya göre bu kuantum bilgisayarlarının ABD’de, Emniyet’in kullandığı “İris” ve yargının kullandığı “ÜYAP” sistemleri gibi tüm kurum ve kuruluşların veri tabanlarına yasal erişim yetkisi var.
Ayrıca New York’taki bir parkta koşu yapan birinin saatinin markasını tespit edebilecek kadar detaya inebilen askeri uyduları ve şehir içi güvenlik kameralarını istedikleri gibi bilgi toplama ve haber alma görevlerinde kullanabiliyorlar.
Ve ayrıca, bu kuantum bilgisayarların, yasal olmayan bazı diğer erişim yetkileri de sinyal ve frekans teknolojileri aracılığı ile dünyadaki tüm denizaltılara, askeri füze kontrol merkezi sistemlerine, uçak ve helikopter yazılımlarına, tüm telekomünikasyon dijital aletlere, akıllı telefon ve araçlara, mutfaktaki buzdolabına kadar sızabilmeleridir.
Bu siber elektronik operasyonel güç dikkate alındığında, savaş anında meydanlardaki tüm pahalı konvansiyonel araçların “Metal Fırtına” denilen ağır elektronik “DDoS” (Distributed Denial of Service – Dağıtık Hizmet Engelleme) saldırıları karşısında hurdaya dönüşüp işlevlerini yitirmeleri hiç de komplo teorisi gibi gelmiyor kulağa.
Kıyamet Silahı “Skynet Genisys” insanlıkla savaşır mı bilemeyiz ama ABD’nin böyle bir “Akıllı Tasarım” bilinç sahibi bir yapay zekaya sahip olması korkutucu geliyor kulağa.
1975 yılında daha 23 yaşındayken resmi olarak Rus istihbaratında çalışmaya başlayan Vladimir Putin, 44 yıldır istihbaratın birçok kademesinde görev almış olan bir istihbarat dehasıdır.
Kimi zaman Sputnik’e kendi hayatından ve tecrübelerinden aktardığı kesitler, istihbarat dünyasına örnek olmaktadır.
Putin, bir süre önce Sputnik’e şöyle bir açıklama yapmıştı:
“Sır diye bildiğimiz, çok gizli bilgilerin üzerindeki sis perdesi aslında çok uzun sürmez ve gerçek hayatta çok uzun süre hiçbir şey gizli kalamaz.
Bu yüzden, sürekli olarak hep takip edildiğimi düşünerek ve hiçbir şeyin çok uzun süreler gizli kalamayacağını bilerek ve düşünerek hareket ettim hep.”
Putin haksız mıydı?
Bizce de son derece haklıydı.
Günümüzde kuantum bilgisayarlar aracılığıyla ve yapay zekâ veri madenciliği aracılığıyla milyarlarca veriyi tarayan ve sebep-sonuç ilişkileri aracılığıyla, milyarlarca olasılığı hesaplayıp tam doğru ve kesin sonuca yakın bulgular, deliller veren “Know How Machine” gibi CERN, NASA ve NSA bilgisayarlarının ulaşamadığı ve ulaşamayacağı sonuçlar, sırlar yok gibi.
Bu yüzden zihin okuyan bu makinelerin internet ortamında hatta internete bağlı olmayan veritabanları arşivlerine bile ulaşarak veri topladığını düşünürsek eğer, her hareketimizi ona göre ayarlamalı ve bu bilgilerin, içeriden veya dışarıdan alınan yardımlar ile bir gün açığa ve yüzeye çıkacağını düşünerek hareket etmemiz kendimiz adına daha sağlıklı olur ve sağlıklı bir oto-kontrol sistemi kurmamıza sebebiyet verir.
Unutmayın; en iyi yalan, daima doğruyu söylemektir.
Gerçeklerin eninde sonunda bir gün açığa çıkmak gibi bir huyu vardır.
“Gerçekten; yerde ve gökte hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz”. (Âl-i İmrân Suresi 5. Ayet)
CERN, NASA ve NSA’da kullanılan “Know How Machine” adlı kuantum bilgisayarlar, milyonlarca hukuk kitabını tarayabiliyor, kritik ve zor hukuk davaları hakkında olasılıkları hesaplayıp karar verebiliyor ve yöneticilere, Karar Destek Mekanizması olarak yol gösteriyor.
Tüm dünyadaki elektronik sistemlere bağlanabilen ve bu sistemlerden veri çekebilen “Know How Machine” adlı kuantum bilgisayarlar varken, paranoyalara yer bırakmadan “Sır” diye bildiğimiz hiç bir şeyin çok uzun süre artık sır olarak kalamayacağını söylemek mümkün.
Siz siz olun, her an her dakika takip edildiğinizi düşünerek ve hiçbir şeyin artık sır olarak kalamadığını bilerek hareket edin.
.
Halil Emrah Macit, dikGAZETE.com