"Kelin ilacı olsa başına sürerdi" misali, “ilişkiler" konusuna değinelim biraz da!..
Cennetten yeryüzüne indirilmesinden bu yana süregelen, insanoğlunun var olma, bir şeylere sahip olma, bununla beraber, üretme ve tabii ki beraberinde gelen sonsuz tüketim, sadece eşyalar, para ya da zamanda gerçekleşmedi…
Kadın-erkek ilişkilerinde de en ucuz biçimde gerçekleşen bir tüketim durumu, iyice kendini göstermeye başladı son elli yıldır!..
Buna en açık örnek de "boşanmalardaki yükselen oran” diyebiliriz.
Ne tam anlamıyla beraber ne de ayrı kalabilen iki cinsin çatışması, her türden alanda olabilir..
Bazen çatışmanın sonunun iyi bitmesi veya sulhla sonuçlanması sonucu ile de evlilikler ya da uzun süren dostluklar da gerçekleşebilir…
Nikah akdi ile sonuçlanan ve tasvip edilen meşru başlangıçlarda, sevgi ve saygının tek gerçek bağlayıcı noktası evliliktir.
Peki...
Evlilik gerçekleşene kadar “Canım-cicim" olan kişiler, evlendikten bir süre sonra, neden birbirlerine karşı değişir!..
Kaybetme korkusu yüzünden mi!..
Kendileri için, artık bir daha "başka biri” olmayacak türü yaklaşımları mı!..
Ya da (kadın olsun erkek olsun) şizofren ruhlarına bir “köle" aramaları sebebiyle mi!..
Sorular çoğaltılabilir ve başka bir çok sebep de olabilir ama şu kesin; bir “ilişki” baştan nasıl başlarsa, sonrası da öyle gelmekte…
Eğer, ortada özgüveni eksik bir karakter varsa ya da partnerlerden biri diğerine güven verici hareketlerde bulunmuyorsa, buyurun hayatınızı zehir eden ilişkiniz oluştu…
Güven vermek-almak, nefes alıp-vermek gibidir…
Alıp-veremiyorsan ya da alıp-veremiyorsan yaşamayacaksın o ilişkiyi…
Kimse “Kaybettim" diyerek oturup yas tutmuyor; hayatına kaldığı yerden devam ediyor, zaten zaman da bunu gerektiriyor…
Vakit az zaman kısıtlı…
Eskidenmiş o "yataklara düşüren” sevmeler!..
“O olursa olur; o olmazsa hiç kimse olmasın…” vs. demeler…
Onun için, bir ilişki ya da hoşlanma içinde iseniz, değerbilir olun; “Benimleysen, artık ben ne dersem o..." muhabbetinden bi çıkın!..
Sahiplenin ama "köpek muamelesi” yapmayın!..
Bulunca kaybetmek için ayrı çaba vermek yerine, “Beraber daha iyi nasıl vakit geçiririz... Ne yaparsam onu sevindiririm…” ya da "Onu nasıl mutlu edebilirim…" diye dert edinin…
Edinin ki siz de sevdiğiniz de sizlerle beraber çevreniz de mutlu-mesut olsun…
Çok mu “Pollyanna”cıyım!
Hayır; "Anı yaşamak” sevmek-sevilmek, değer verip, değer görmek “Pollyannacılık" sayılmamalı ya da “Polyannaysam, polyannayım canım! Aman ne farkeder…" deyip beraberliğinizin tadını çıkarın…
Ölünce tek gidiyorsun; hazır çiftini bulmuşken hayatın da yaşamanın da mutlu olmanın da tadını çıkartın..
Yoksa “Yaşayan ölü” olman, kimse için bir şey ifade etmiyor.
Yaşaman ya da ölü olman, ilk başlarda belki umursanır gibi görünse de bir süre sonra kimsenin umrunda olmuyor zaten...
.
Mine Tuna, dikGAZETE.com
Nihal Yildiz 5 yıl önce