Çalışma hayatımda mesleğim gereği yüzlerce insanı yakından tanıma fırsatım oldu. Bunlar arasında “geçmişimde hiç keşke dediğim bir şey yok” diyen birisine henüz rastlamadım.
Bilakis kısa sohbetlerde bile geçmişe ait pişmanlıklardan dem vurulduğu çok olmuştur.
Hepimiz insanız…
Hepimizin geçmişinde sıkıntılı zamanlar olmuştur. Fakat bazı ekip arkadaşlarımın, yakınlarımın ya da müşterilerimizden bazılarının geçmişe çok fazla takılı kalmaları, adeta geçmişi geçmişte bırakamayıp bugüne fazlası ile taşımaları, hatta geleceğe dair kaygılarının temelinde bile bu konunun olması her zaman dikkatimi çekmiştir.
Bu durum, konumu ne olursa olsun herkes için iş hayatında ve özel hayatta başarıyı ve mutluluğu çoğu zaman geciktirmekte ya da tamamen engellemektedir.
Geçmişin pişmanlıkları ile ve geleceğe dair duyulan kaygılarla yaşamak, maalesef bugünü kaybetmemize de neden olmaktadır.
Özellikle daha yolun başında olan genç arkadaşlarımızın öğrenilmiş çaresizlikleri ve geleceğe yönelik kaygıları, bugünü doğru değerlendirmelerine engel teşkil etmektedir.
Kariyer planlarının düzgün işlemesi için, çalışma hayatında yaşadıkları olumsuzluklara takılmadan, pes etmeden, yapamayacaklarına değil, yapabileceklerine odaklanarak çalışmaları çok önemlidir.
Henüz öğrenci olan ve iş hayatına atılmaya hazırlanan gençlerimizde ise gelecek kaygıları “anksiyete bozukluğu” denilen bir rahatsızlığa kadar varabiliyor.
Hep kötü bir şey olacakmış gibi hissetme ve gelecekte her şeyin kötü olacağını, iş bulamayacağını, dünyanın daha kötüye gideceğini düşünüp, hayatın yaşanmaz hale geleceğine yönelik kaygılar yaşayabiliyorlar. Bu durum, bugünü iyi yaşamalarını ve geleceklerini şekillendirmek için değerlendirmelerini engelliyor.
Çoğumuzun geçmişe yönelik pişmanlıkları ve ‘keşke’leri söz konusu.
Bizi üzen insanları ve olayları hep gündemde tutup, sık sık hatırlayıp, aynı konuyu her fırsatta gündeme taşıyıp, geçmişte yaşadığımız sıkıntıları canlı tutuyoruz ve bu şekilde daha da mutsuz oluyoruz.
Yaşadığımız üzücü bir olaydan ya da bizi üzen bir kişiden bahsetmek ilk etapta bizi rahatlatabilir fakat bundan defalarca bahsetmek bize zarar veriyor ve üzüntülerimizi kronikleştiriyor.
Bizim kültürümüzde geçmişe takılmamanın, tevekkül etmenin, anı yaşamanın ve bugünü iyi değerlendirmenin önemine sık sık vurgu yapılır.
Mevlana’nın “düne ait ne varsa dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım” deyişi ve “geçmişte yaşama, geçmişten ders al” uyarısı, konuyu çok güzel ifade ediyor.
Bişr-i Hafi ise bizi “Dün öldü, bu gün can çekişmede, yarın ise doğmadı. Sen şu anı değerlendirmek için amele sarıl” diyerek uyarıyor.
“Her şeyde (‘şer’de) bir hayır vardır”, “Neylerse Mevla, güzel eyler” cümleleri, onlarca cilt kitabın birer cümlelik özeti gibidir.
Bu konuda batı kaynaklı olup, bizde de ilgi gören “şimdinin gücü”nü öne çıkaran iki önemli akımdan söz etmek istiyorum:
Birincisi; “Carpe Diem”.
Latince bir deyim. “Anı yaşa” ya da “günü yakala” anlamına geliyor.
Son dönemde filmlerde, şarkılarda ve kitaplarda daha çok kullanılır oldu ve popüler hale gelen bir çok kavramın yaşadığı dezenformasyonu yaşayarak başka manalara evrildi.
Oysa ilk defa Milattan 23 yıl önce, Latince bir şiirde gündeme gelmiş ve “Gelecek zaman için kaygılanma, geçmiş zaman için üzülme ve şimdiki zamanı iyi yaşa” anlamında ifade edilmiştir. Fakat günümüzde bir boş vermişlik felsefesi halini almıştır.
İkincisi; “Mındfullness”.
“Farkındalık” anlamına gelen ve diğerine nazaran daha yeni olan bir akım.
O da “şimdiki zamanın farkında olmak” anlamına geliyor.
Farkında olmanın yolları olarak da kendini gözlemlemeyi, hayatın akışını izlemeyi ve dinlemeyi, yürümek, yemek yemek, beklemek, araba kullanmak gibi zamanımızın çoğunu ayırdığımız şeyleri farkındalıkla yapmayı ve her hangi bir şeyi hazırlarken farkındalıkla hazırlamayı önermektedir.
Örneğin yürürken her adıma dikkatinizi vererek, attığınız her adımda bedeninizin hareketini izleyerek yürümeyi, gökyüzüne, toprağa, kuşlara, asfalta, betona, havanın teninizdeki etkisine, binalara bakmayı, beş duyunuzla aktif olarak yürümeyi öneriyor.
Mindfulness, an içerisinde yaşananlara dikkat etmeyi ve olaylara düşüncelere ve alışkanlıklara yeni ve yargısız gözlerle yaklaşma ve kabullenme becerisi geliştirmeyi amaçlıyor.
Bu beceri geliştiğinde bizi kısır döngüye sokmuş bazı alışkanlıkları görebilme kapasitemiz artacak, bu da hayat kalitemizde artışa neden olacaktır.
Carpe Diem’den en önemli farkı, göstereceğimiz tavırdadır. Olanları nazikçe ve tarafsız bir tavırla izlemek ve kabullenmektir.
“An”ın farkında olmak, günü yakalamak, olaylara, düşüncelere ve alışkanlıklara yeni ve yargısız bir gözle bakmak, nazikçe ve tarafsız bir tavırla izleyip kabullenmek deyince aklımıza bir zamanlar Çin’de yük taşımada kullandığı bir atı ve bir oğlu ile yaşayan yaşlı ve yoksul bir köylü geliyor:
Bu yaşlı köylünün atı, bir gün ortadan kaybolmuş…
Komşuları; “Onsuz işin çok zor. Senin için çok üzülüyoruz” demişler.
Yaşlı köylü; “Acele karar vermeyin. Üzülmeyin. Peşinden neler olacak kimse bilemez. Şimdi ne yapabiliriz ona bakalım. Günümüzü heba etmeyelim…” demiş.
Birkaç gün sonra yaşlı köylünün atı, on tane yaban atı ile geri dönmüş.
Komşular yine ziyarete gelmişler ve; “Çok mutlu olmalısın. Biz de çok sevindik. Atın bir iken on bir oldu. İşlerin yoluna girdi. Artık fazla çalışmana gerek yok!..” demişler.
Yaşlı köylü yine; “Acele karar vermeyin. Fazla da sevinmeyin. Peşinden neler olacak kimse bilemez. Şimdi ne yapabiliriz ona bakalım. Günümüzü heba etmeyelim…” demiş.
Birkaç gün sonra yaşlı köylünün oğlu, yabani atları eğitirken attan düşüp bacağını kırmış.
Köylüler; “Ne talihsizlik. Üzüldük şimdi. Oğlunun yardımı olmadan işin çok zor. Sende çok üzülmüş olmalısın!..” demişler.
Yaşlı köylü tekrarlamış aynı sözlerini; “Siz acele karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. Üzülmeyin. Peşinden neler olacak kimse bilemez. Şimdi ne yapabiliriz ona bakalım. Günümüzü heba etmeyelim…” demiş.
Bir hafta içinde ülkede savaş başlamış. Kralın adamları, yaşlı adamın oğlu hariç köydeki tüm gençleri askere almışlar.
Köylünün komşuları; “Yine haklı çıktın. Olacakları kimse bilemez. Çok şanslısın. Oğlun seninle kaldı…” demişler.
Yaşlı adam komşularına gülümseyerek aynı sözleri yinelemiş:
-Acele karar vermeyin!.. Kendi adınıza da çok üzülmeyin. Peşinden neler olacak kimse bilemez. Şimdi ne yapabiliriz ona bakalım. Günümüzü heba etmeyelim.
.
Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com
Necla DURSUN 3 yıl önce
Feridun 3 yıl önce
Bülent erol 3 yıl önce
Nigar Özel 3 yıl önce
Ramazan Umut 3 yıl önce
Süleyman kocapınar 3 yıl önce
Özlem KALAY 3 yıl önce
Mümin Solak 3 yıl önce
Nazan 3 yıl önce
Nurullah 3 yıl önce
Mesut isen 3 yıl önce
Yasemin Şimşek 3 yıl önce
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Hüseyin 3 yıl önce
Sevgi 3 yıl önce
Volkan Bayri 3 yıl önce
Bir dost 3 yıl önce
Muammer Aynaci 3 yıl önce
Ahmet Reşat SAKARYA 3 yıl önce
Umut Cakmaklar 3 yıl önce
Gamze Topçu 3 yıl önce
Nuh 3 yıl önce
Selda erkan 3 yıl önce
Arda Kalan 3 yıl önce
Mehmet Zeki Aktaş 3 yıl önce
Abdurrahman Keskin 3 yıl önce
Cevdet Eriş 3 yıl önce
nagihangül 3 yıl önce
nagihangül 3 yıl önce
nagihangül 3 yıl önce
nagihangül 3 yıl önce
nagihangül 3 yıl önce
Fatih TUNCA 3 yıl önce
Cumhur Karasu 3 yıl önce
Alican 3 yıl önce
Alican 3 yıl önce
Haleti Ruhiye 3 yıl önce