Yamandır bozkır, çiledir bozkır, dillerden düşmeyen bozlaktır bozkır…
İnsan vurulduğu kadar, dünyaya vurgundur. Vurgunluğu bağlılığı değil, yandığı coğrafyada saldığı mesajlardır. Mesajı, vurulduğu dünyada, vurgunluğunu dile getiremeyen insanlara ve insanlığadır.
Bu topraklar nece insanlar gördü geçirdi ama bazılarını hiç unutamadı. Unutmak bir kenara, onları hep özlemle yâd ettik. Özledik, öyle bir özledik ki…
Onlar hatırlanıyor fakat geçmiş ve gelecek yine hatırlamamamız için elinden geleni yapıyor.
Değerlerimiz, bizim değerlerimiz, bizim olmayan değerlerle yok edilmeye çalışıyor.
O zaman diyelim ki dostlar:
Gelin dostlar gelin, bozkırlarda birer bozlak da biz olalım.
HALKIN BOZLAĞIYLA VE USTASIYLA BULUŞMAYA GİDELİM!..
AŞIK VEYSEL ARTIK DİLE GELSİN, DİLİ DİLİMİZ OLSUN!..
Âşık Veysel Şatıroğlu, 25 Ekim 1884 tarihinde Sivas’da dünyaya geldi.
Ailesinin kendisinden önce doğan iki kızını kaybetmesine sebep olan çiçek hastalığı, Âşık Veysel’i de vurdu ve henüz yedi yaşında sol gözünü kaybetti.
Sol gözünün ardından, geçirdiği bir kaza sonucu sağ gözünü de kaybeden Veysel, babasının hediye ettiği bir bağlama sayesinde, henüz genç yaşlarında müzikle tanıştı.
Babasının yakın arkadaşı Âşık Ala tarafından eğitilen Aşık Veysel, bu eğitim esnasında Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Dertli gibi büyük halk ozanlarının eserlerini öğrendi.
Veysel Şatıroğlu, Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra etrafındaki herkesin cepheye gitmesiyle iyice yalnız kalmıştı. Bu dönemde dertleştiği tek dostu sazıydı.
Kendini iyice müziğe veren Âşık Veysel, savaş sona erdikten sonra Esma isimli biriyle evlendirildi. Bu evlilikten iki çocuğu oldu. Oğlunu eşi yanındayken, kızını da eşi onu terk ettikten sonra kaybetti.
Folk edebiyatının hak ettiği değere gelmesi ve folk eserlerinin kaybolmaması için uğraşan Ahmet Kutsi Tecer, Âşık Veysel'in eserlerini kaleme alan ilk kişidir.
Tecer tarafından aldığı davetiye ile Köy Enstitüleri’nde saz hocası olarak çalışmaya başlayan Âşık Veysel, Arifiye, Çifteler, Kastamonu ve Akpınar’da eğitim verdi.
1965 senesinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından müziğe katkılardan dolayı kendisine maaş bağlandı.
Mustafa Kemal'e olan sevgisini her zaman dile getiren Âşık Veysel, kendisini görmek için binbir türlü zahmete katlanıp Ankara'ya gitse de, Mustafa Kemal'i görmesine izin verilmedi. Bunun sebebi hakkında türlü rivayetler bulunmaktadır. En yaygın görüşe göre, elbiselerinin köy tarzında olması ve şık olmaması yüzünden Mustafa Kemal'i görememiştir.
Âşık Veysel, 21 Mart 1973 tarihinde, doğduğu köy olan Şarkışla, Sivas’da hayata veda etti.
Dünya ve hayatın tüm eksenlerine yorum getiren Âşık Veysel, dünyanın cezbedici kavramlarının oysaki birer yalandan ibaret olduğunu, tatlı yüzünü gösterdiğini ve acı gerçeklerin dünyasında yaşadığımızı belirtmiştir.
Dörtlüğünde dediği gibi:
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece
Hayatın akıp gittiğini ve bizim de bu akışta kaybolduğumuzu dile getiriyor.
Âşık Veysel onca yaşanmışlığın ardından, bizlere öğütlediği hayat ve hayat dersleridir. İnsanla, sosyal ilişkileri ve toplumsal birleşimden vefayı görememiştir. Dünya ve tabiatın özüyle hep barışık kalmıştır.
Ve şu dörtlükler dökülmüştür:
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sâdık yârim kara topraktır
Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sâdık yârim kara topraktır
Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile döğmeyince kıt verdi
Benim sâdık yârim kara topraktır
Görmeyen gözüyle dünyaya büyük bakış açısı getiren nadide bir âşıktır, Âşık Veysel…
Gözü görmez Aşığımın…
Dünyası, gönül gözünün dünyası…
Bakmış görememiş, bakmış ki dünyada…
Görülecek sadece tatlı bir rüya…
Almış eline sazı, vurduğu telde bitmiş…
Veysel’in sesi…
Aşık Veysel’e selam olsun!..
Gönüllere diyar olsun!..
.
Muhittin Taha Çalık, dikGAZETE.com
Necdet Çelikdönmez 6 yıl önce