ŞEYTAN ÜÇGENİ SİNAN ATEŞ HATTINDA!
Cinni ve insi şeytanlardan Allah’a sığınılması gerektiğini bize kerim kitabımız Kur’an emreder:
“İnsanlara kötü şeyler fısıldayan, vesvese veren o sinsi Şeytanların şerrinden Sana sığınırım.”
Ayette “Şeytan” diye çevrilen “Vesvas” kelimesi, vesveseden türemiş, aşırılık ifade eden bir sıfat olup “çokça vesvese veren” anlamına geliyor.
Vesvese, “Şüphe, tereddüt, kuruntu, gizli söz, kişinin içinden geçen delilsiz düşünce vs.” demektir. Genel anlamında ise, “Zihinde irade dışı beliren ve kişiyi kötü ya da faydasız bir düşünce ve davranışa sürükleyen kaynağı belirsiz fikir, şüphe ve kuruntu.” gibi konuları içerir.
Kötülük sembolü olan Şeytan, insanları yoldan çıkarmak ve onlara kötülük yaptırmak için gizlice tuzak kuran bir fıtratta yaratılmıştır. En önemli özelliği ise sinsiliğidir ve insana altı yönden yaklaşıp, vesvese vererek yoldan sapıtmaya çalışır.
Bu, ilk insandan beri böyle devam etmiştir ve kıyamete kadar da böyle devam edecektir.
İnsan, kendisine apaçık bir düşman olan Şeytan’a karşı verdiği mücadele ile önüne açılan imtihanı kazanabilir. Aksi halde Şeytan ve onun yoldan çıkardığı insi şeytanların gittiği izi takip etmiş olur ki bu insan için yaratılışının zıddına hareket etmesi demektir.
Şimdi bu makaleye neden Şeytan’dan başladım diye merak edenler olacaktır. Çünkü Şeytan ve kandırarak kendisine emir eri yaptığı bazı insanlar, günümüzde de çok faal çalışmaktadırlar.
Adına medya denen organı kullanarak her türlü şeytanlığı sergileyen bu insi şeytanlar yalan, iftira, dedikodu, vesvese, delilsiz iddialarla kendi ümniyelerine kavuşma emelini taşımaktadırlar.
Şeytan’ın günümüzde kendisine bende ettiği FETÖ; PKK/DEM, CHP, bilumum sol örgütler, ABD medyası vs. bu sıralarda hep birlikte kurdukları bir sinsi kumpasın peşinden koşarak hedeflerine varmanın çabası içindedirler. Bu çaba Türk milletinin bağrından kopan yerli ve milli bir gençlik hareketi olan Ülkü Ocakları ve yine milliyetçilerin baba ocağı olan MHP’nin kapatılmaya çalışılmasıdır.
Şeytan ve insi müritleri bu hususta geçmişte (12 Eylül ve 28 Şubat) akla hayale gelmedik oyunlar oynayarak bunu yapmaya çalıştıkları gibi şimdilerde de sinsi bir planla, menfurca işlenen bir cinayeti istismar ederek yapmaktadırlar.
Rehberini “Kur’an”, hedefini “Turan” olarak çizen ve yaptıkları her işte İslam’dan referans arayan temiz Anadolu çocuklarının karargâhı olan Ülkü Ocakları ve MHP’yi katil ilan etmek için yapılan şeytani çalışma nihayet cinayet davasının görüldüğü mahkemenin ilk gününde akamete uğradı ve kurulan kumpaslar bir bir ortaya çıkmaya başladı.
Ülkü Ocakları eski Başkanı Sinan Ateş cinayetini kim işlediyse katildir ve mutlaka yakalanarak cezasını çekmelidir.
Katilin kimliğinin hiçbir ayrıcalığı olamaz. Bir hukuk devleti olan Türkiye’de katilleri bulma ve cezalandırma yetkisi, emniyet ve yargıya verilmiştir. Ancak ne kadar hazindir ki, cinni ve insi şeytanlar sayesinde artık cinayet davaları medya salonlarında, televizyon stüdyolarında veya siyasi şer odağı haline gelmiş bir kısım partilerin arka odalarında çözülmeye çalışılmaktadır.
Bundan bir buçuk yıl önce hunharca katledilen Sinan Ateş davası için emniyet ve savcılık titiz çalışmalar yapmış, eksikleriyle de olsa bir dosya hazırlanarak mahkemeye sunmuş, mahkeme de bunu kabul etmiştir. Bu saatten sonra mahkemenin dışındakilere düşen görev, yargıya müdahale etmeden ve baskı altına almadan ellerinde bu cinayeti çözmeye yarayacak, belge, bilgi, bulgu varsa bunları götürüp, mahkemeye teslim etmek, tanık olabiliyorlarsa tanık olmaktır.
Bunun ötesinde medya kulislerinde, bazı partilerin arka odalarında, FETÖ, PKK gibi terör örgütlerinin yuvalarında yapılan bütün iddialar birer “vesvese” hükmündedir ve kaynağı da Şeytan’dır. Zaten FETÖ, PKK/DEM, CHP ve bir kısım medya tetikçileri ile televizyon kanalları ne yazık ki bugün şeytanlığın en büyük oyunlarını sergileyerek, ülkemizde kaos meydana getirmek istemektedirler.
Fikren bir araya gelmeleri mümkün olmayan ve bir cinayete kurban giden Sinan Ateş’in ölüsünü istismar etme yolunu seçmiş olan bu şer şebekesinin esas maksatları MHP ve Ülkü Ocaklarını kapattırmaktır. Çünkü çirkin emellerine kavuşmak için önlerindeki en büyük engel MHP ve Ülkü Ocaklarıdır.
Bütün çalışmalarının merkezine MHP ve Ülkü Ocaklarını kapatmayı koyan bu şeytan ve tetikçilerinin oyunları daha mahkemenin birinci gününde ortaya çıkmaya başladı.
Sinan Ateş’in öldürülmesinde tetikçi olarak tutuklu bulunan Eray Özyağcı’nın, mahkemedeki ifadesi, ortalığı vesveseye boğmaya çalışanlarda büyük panik oluşturdu.
Tetikçi Eray Özyağcı, mahkemede verdiği ifadesinde Sinan Ateş’i öldürme kastının olmadığını, bu sebeple bacaklarına ateş ettiğini, başına gelen kurşunun kendi tabancasından çıkmadığını, maktulün arkadaşlarından Selman Bozkurt veya Ahmet Keçik’e ait birinin tabancasından çıktığını iddia etmesi, davanın seyrinin değişmesine sebep olacak olayların ateşini yaktı.
Duruşmada cinayetin tetikçisi Eray Özyağcı’nın savcılar hakkında söyledikleri ise kurulan kumpası en açık biçimde ortaya koyacak niteliktedir:
“Eski Savcı D.A.K bana şunları dedi: Devlet Bey’den talimat aldıysan söyle, bu olayın siyasi olduğunu biliyorum, MHP’den bize isim ver seni koruyalım, sen bize hikâye anlatıyorsun, yat o zaman burada…”
Sanığın doğru deyip demediği yargılama sonunda ortaya çıkaracaktır. Ancak bu husustaki iddialar HSK tarafından acilen araştırılmalıdır.
Olay anındaki kamera görüntülerinde Sinan Ateş’in yanında bulunan arkadaşları Selman Bozkurt ve Ahmet Keçik, maktulün vurulmasından sonra ambulans çağırıp, müdahale etmek yerine, olayda kullandıkları tabancaları olay yerinden kaçırdıkları ve bunu ilk emniyet ifadelerinde belirttikleri ortaya çıktı.
Düşünebiliyor musunuz; en yakın arkadaşınız vuruluyor, kanlar içinde yerde kıvranıyor ama en yakın arkadaşları onunla ilgilenmek yerine olayda tetikçilere karşı kullandıkları silahları saklamanın telaşına düşüyor?
Bu telaşın ne olduğu tam da tetikçi Eray Özyağcı’nın ifadeleriyle ilginç bir anlam kazandırıyor. Tetikçinin silahından çıkan kurşunlar, Sinan Ateş’in ayaklarına gelirken, karnından ve başından yediği kurşunlar tetikçinin silahına ait çıkmıyor. Burada tek ihtimal kalıyor; Sinan Ateş’in yanında bulunan Selman Bozkurt ve Ahmet Keçik’ten biri, tetikçiye ateş ederken yanlışlıkla Sinan Ateş’i de vuruyorlar.
Aslında bu, otopsi raporuyla belli olur ama çok ilginç bazı sanıkların avukatları 1,5 senedir otopsi raporlarının video görüntülerini istemelerine rağmen “yok” denilerek verilmiyor.
Ancak uzmanların hazırladığı raporda Sinan Ateş’in üzerinden çıkan mermilerin iki farklı silaha ait olduğu açık biçimde belirlenmiş. Biri tetikçiye ait olduğuna göre diğer silah kimin? Olayda üç silahtan çıkan mermiler var. Biri tetikçiye, biri Sinan Ateş’e biri de Selman Bozkurt’a ait silah.
Şahısların ifadelerine göre silahlar, Selman Bozkurt’un talimatıyla Ahmet Keçik tarafından Sinan Ateş’in avukatı olan Ali Yücel’in olay yeri yakınındaki ofisine bırakıldı. Söz konusu tabancalar olaydan yaklaşık 6 saat sonra kolluk görevlilerine teslim edilmiş ancak çok ilginçtir üzerlerinde herhangi bir parmak izi incelemesi yapılmamış.
İşin en ilginç taraflarından biri de Sinan Ateş öldürülürken yanında bulunan iki şahsın o günden sonra piyasada hiç görünmemesidir. Sinan Ateş’in hanımı Ayşe Ateş, parti parti gezip hak araması yaparken bu iki kişi, müşteki/ tanık ve Sinan’ın yakın arkadaşları olmalarına rağmen gelişen olaylara hiç müdahale etmemeleri akıllara değişik sorular getirmektedir. Acaba bu bir suçluluk psikolojisinin sonucu mudur?
Cinayetin azmettiricisi olduğunu itiraf eden tutuklu sanık Doğukan Cep’in iddiaları ise olayın seyrini değiştirecek nitelikte görünüyor.
“Olayı ben azmettirdim. Ben yaralamaya gönderdim, ne suikastı. Ayağından vurmaya gönderdim. 4 bin liraya suikasta mı gönderilir? Ateş’in ölümünden üzüntü duydum. Kimin mermisiyle öldü merak ediyorum. Bunun araştırılmasını istiyorum. Eray ayağından vuruyor, mermiler aşağıya gidiyor. Karnından ve kafasından giren ölümcül darbe, o açı kimin açısı? Selman’ın açısı. Büyük şaibe var, bence Selman’ın mermisiyle vuruldu.”
MHP VE ÜLKÜ OCAKLARI KATİL YUVASI MI?
Mahkemenin ikinci günü gelişen olaylar da bir cinayetin ardından kotarılan kumpasın bütün boyalarının döküldüğünü gösteriyor.
Kumpas, MHP ve Ülkü Ocaklarının kapatılması üzerine bina edilip, istenen netice alınmayınca, Sinan Ateş’in cinayetini istismar eden FETÖ, PKK/DEM, CHP, bilimin şer şebekeleri, mahkemede kaos çıkarmanın peşine düşmüşler. Mahkemede başkanla tartışma yetmedi, dışarıda da sosyal medyadan Mahkeme Hakimi için ağır laflar edilmeye başlandı.
MHP’nin müdahilliğini kabul etmeyince alkışladıkları Mahkeme Başkanı birden bire “Hain, satılmış, hükümetin adamı, vs.” suçlamalara maruz kaldı. Mahkemeyi korumakla ve emniyetini sağlamakla görevli bazı polislerin mahkeme başkanının emrini dinlememeleri ise tam bir skandal ve ucunda emniyet içindeki hala FETÖKULLİ işlerin döndüğüne işaret etmektedir.
Bir cinayet üzerinden bu kumpası kuranlar eğer MHP ve Ülkü Ocaklarını “Katil” ilan edip, bu olaya dâhil edebilselerdi emellerine kavuşmuş olacaklardı. Ama başaramayınca Ülkü Ocakları ve MHP düşmanı FETÖ, PKK/DEM, CHP şeytan üçgeni birden agresifleştiler.
SİNAN ATEŞ NİÇİN ÖLDÜRÜLDÜ?
Azmettirici Doğukan Cep’in açık biçimde, “Ben azmettirdim. Planladım. Benden 650 bin TL para aldı, işimi halletmedi ve paramı da geri vermedi. Onun için ayaklarından vurulmasını ben planladım ve yaptırdım.” diyerek olayı üstlenmesi, hukuki açıdan şimdilik ölümüne sebep olan en gerçekçi hikâye olarak önümüzde durmaktadır.
Buna ek olarak sosyal medyada Sinan Ateş’in iki ayrı gerekçe ile öldürüldüğü iddiaları da yayıldı.
Bunlardan biri Sinan Ateş’in MHP’nin ve Ülkü Ocaklarının üst yönetiminin büyük bir uyuşturucu işine girdiklerini, Sinan’ın bunu tespit ederek Devlet Bahçeli’ye haber verdiği iddiasıdır.
Güya bu sebeple Sinan cezalandırılmak için katledilmiş. Böyle bir iddia, Şeytan’ın aklına bile gelmez ama bu insi şeytanlar, üstatlarını da sollayarak böyle saçma bir iddiayı dinlendirebilmektedirler.
İkinci iddia ise Sinan Ateş’in MHP lideri Devlet Bahçeli’nin koltuğuna göz dikmesiymiş. Güya Sinan Ateş ile baş edemeyeceklerine karar veren MHP ve Ülkü Ocakları üst yönetimi, Sinan’ın önünü, infaz ederek kesmek istemişler!
Böyle saçma bir iddia olamaz. Çünkü MHP ve Ülkü Ocaklarından daha önceleri de çok kopmalar olmuş, liderlik için yarışanlar çıkmış, hatta bazı Ülkü Ocakları genel başkanları başta CHP olmak üzere değişik partilere gitmişlerdir.
Parti içinde de Devlet Bahçeli’ye yönelik adaylar çıkmış ve başaramayınca ayrılarak başka partiler kurmuşlardır. MHP ve Ülkü Ocakları infaz etseydi bunları infaz ederdi.
Geçtiğimiz günlerde bir gazeteci, Sinan Ateş cinayetini sorgularken ilginç bir tespit yaptı: “Ülkü Ocaklarında iç infaz yoktur. İç infaz, solun geleneğidir.”
Gerçekten de bu güzel ve yerinde bir tespittir. Ülkücü hareket iç infaz yapmış olsaydı, şimdiye kadar binlerce kişi hayatını kaybetmiş olurdu. Çünkü geçmiş yıllarda Başbuğ Alpaslan Türkeş’in, “Bu davadan döneni vurun, ben de dönersem beni de vurun.” dediği söylenmişti. (Bu sözün doğruluğu, söylenip söylenmediği hep tartışılmıştır.)
Başbuğun bu sözü gerçek olarak düşünülüp uygulanmış olsaydı, MHP ve Ülkü Ocaklarından dönüp başka partilere, CHP’ye gidip düşmanlık yapanlar infaz edilirdi. Sinan Ateş’e de sıra gelmezdi.
Kaldı ki Sinan Ateş’in MHP ve Ülkü Ocaklarından döndüğüne dair en ufak bir ima bile olmadığı gibi aksine ölümünden birkaç gün önce bile attığı twitlerde partisinin MHP, liderinin de Devlet Bahçeli olduğunu şu sözlerle belirtmişti:
“Ülkü Ocakları yaşatılmalı. Çünkü Ülkü Ocakları hepimizin yetiştiği kutsal bir ocaktır. Liderimiz Devlet Bahçeli. Yaşasın Ülkü Ocakları.”
Yukarıdan beri anlattığım üç iddianın da temelsiz olduğu ve MHP ve Ülkü Ocaklarına düşmanlık yapan FETÖ, PKK/DEM, CHP ve yandaşları tarafından üretildiği apaçıktır.
Sinan Ateş, hayatta iken kendisine düşman olanların ölümünü bahane ederek sahip çıkma girişimleri tipik bir münafık, ikiyüzlülük hareketidir.
Ülkücü hareketin öncü şehitlerinden Dursun Önkuzu’nun katledilmesi olayında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel’in Sinan Ateş’e sahip çıkmaları bu ikiyüzlülüğün iki önemli göstergesidir. Bu ikiyüzlülüklerden birini de Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan sergilemişlerdir. Sinan Ateş, Babacan’ın bir açıklaması üzerine attığı twitte; “Beyler bu vatan size ne eyledi? Ha Serok, ha Babacan. Hepsi bir. Hepsi aynı alçak ve karanlık yolun yolcusu. Bir gün bir şehit cenazesinde görmediğimiz bu beyefendiler bir PKK’lının leşine taziye yayınlıyor. Kahraman her Türk askerinin aldığı kellede acınızı katlayacağız.” şeklinde ağır sözler sarf etmiştir. Şimdi bunların Sinan Ateş cinayeti hususunda döktükleri gözyaşları, büyük bir aldatmacanın eseridir.
Katiller ve azmettiriciler kimse Türk mahkemelerinin bunu açığa çıkaracağına inanıyorum. Bundan endişe edenler kendi şeytani emellerini mahkemeye kabul ettiremeyen zavallılardan başkası değildir.
İstiyorlar ki mahkeme, bunların kumpaslarına uysun ve MHP ile Ülkü Ocaklarını sanık sandalyesine oturtsun.
Bir soru da ben sorup, cevabını da vereyim:
“Neden MHP ve Ülkü Ocakları hedef alınıyor?”
“Çünkü, ABD ve diğer küresel şer şebekeleri, Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirme yolunda MHP ve Ülkü Ocaklarını kendilerine “Ayak Bağı” olarak görüyor ve etkinliklerini kırmak istiyorlar!”
Makaleme hunharca katledilen, katledildikten sonra da ölümü üzerinden MHP ve Ülkü Ocaklarına kumpas kurulan rahmetli Sinan Ateş’in şer şebekelerine karşı yaptığı bir paylaşımı ile son veriyorum:
“Üç beş soysuzun, üç beş namerdin köşe yazısıyla, Milliyetçi Harekete yön tayin edilemez.”
Selim Çoraklı, dikGAZETE.com