USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Sen yürüyen bir evrensin

27-09-2021

Evrende akıl almaz bir büyüklük söz konusu. Güneşimiz 1 milyon 300 bin adet dünya ediyor. İçinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisinde yaklaşık 200 milyar güneş (yıldız) olduğu belirtiliyor. 

200 milyar güneş sadece bizim galakside. Oysa bu büyüklükte bir galaksiden de en az iki yüz milyar adet daha var. 

Evrendeki yıldız sayısının dünyadaki kum tanelerinden daha fazla olduğunu hesaplayan çalışmalar yapılmış. (BBC NEWS)

Biz sadece kendi galaksimizdeki 200 milyar yıldızı tek tek saymaya kalksak, buna ömrümüz yetmiyor. Çünkü bu sayım işlemi 6.400 yıl sürüyor. 

Sağlamasını 1000’e kadar sayarak yapabilirsiniz; Bu işlem bile 17 dakikanızı alacak. 

Bizim dünyadan ayrılıp, kendi galaksimizi geçmemiz ışık hızı ile 200.000 yıl sürüyor. Bu arada, ışık hızı; “saniyede 300.000 km hız” demek. 

Muazzam mesafeler ve büyüklükler bunlar.

Samanyolu galaksisi içinde dünyamızın kapladığı alan belki bir toz tanesi kadar. 

Evrende bir yıldızın kapladığı alan, dünyadaki bir kum tanesinin kapladığı alan kadar bile etmiyorsa varın siz dünyanın evrende kapladığı alanı düşünün. 

Nerede ise yok hükmünde. 

Tam bu nokta da aklınıza “bu yok hükmündeki bir alanda bir insanın kapladığı yer ne kadar diye can sıkıcı bir soru gelebilir. 

Oysa biz bu sorunun cevabını bulmak, evrenle ilgili büyüklükleri ve dünyayı ne kadar doğru algıladığımız konusuna kafa yormak yerine, dünya hayatını olduğundan farklı zannetmeyi tercih ederiz. 

Sadece biz değil birazdan bahsedeceğimiz hikayedeki karıncaların durumu da bizden farklı değil. 

Onlar da bakın hayatlarını ne zanlarla yaşıyorlar:

Filibeli Ahmet Hilmi’nin “Amak-ı Hayal” - “Hayalin Derinliklerinde” romanında geçiyor hikayemiz. 

Kahramanımız, herkesin mezarlıkta yaşayan bir deli olarak tanıdığı Aynalı Baba isimli Veli ile tanışır. 

Sık sık ziyaretine gider ve onunla sohbet eder. 

Aynalı Baba, ney üflemeye başladığında ise kahramanımız başka alemlere ve zamanlara yolculuk yapmaktadır. 

Efsanevi ve mistik yerlere ve zamanlara ulaşır.

Budha ile de görüşür, Zerdüşt ile de. Kaf dağına da gider, Berzah alemine de. 100 yıl önce yazılan bu eser, fantastik bir üslup ile kurgulanan hayalleri ve evrensel hakikatleri ihtiva eden benzersiz bir roman.  

200 sayfalık bu eserin, dört sayfalık bir bölümünde, kahramanımız bir karınca hayatı yaşamaya başlar. 

Kendisi beden olarak bir karınca bedenine bürünmüştür ve algıları da bir karıncanınkine eşitlenmiş haldedir. 

Fakat olaylara insan gözü ile de bakabilmektedir. 

Kendisini, kalabalık bir bilgin karınca gurubu ile birlikte müthiş ve açıklanamayan doğa olaylarının olduğu, karıncaların “tuhaf arazi” ismini verdikleri bir yerde, bu olayların sebepleri hakkında bilimsel araştırma yaparken bulur. 

Gerçekten de hava gayet aydınlık iken, ortalık birden kararır ve gökten çok sıcak bir sel boşalmaya başlar. 

Birçok bilgin karınca bu selde can verir. 

Kahramanımız da olaya şahit olmuş ve adeta gökten bir sel akıyor olmasına ve üstelik çok sıcak olmasına o da çok şaşırmıştır. 

Birden aklına, olaya insan gözü ile bakabildiği gelir. 

O zaman gördükleri karşısında kendini kahkahalarla gülmekten alamaz. Çünkü “tuhaf arazi” dedikleri yer, iki tarafında mağazalar olan Napoli taşlarıyla döşenmiş geniş bir caddedir.

Karıncaların bu cadde üzerinde araştırma yapmak için karargah kurdukları yer, aynı zamanda bir at arabasının bekleme yeridir.

Sel gibi yağan sıcak yağmurun sebebi ise, bu at arabasına koşulmuş atların yaptığı dışkılamadır.

Sağ kalan bilgin karıncalar, şehirlerine döndüklerinde rapora şunu yazarlar:

Tuhaf Arazide, öyle güçlü bir mıknatıs ve elektrik gücü var ki ara sıra birdenbire şiddetlenerek havayı yoğunlaştırıyor. Küçük bir arıza ile o bulutlardan tufan gibi seller boşanıyor.

Araştırmalar göstermiştir ki insanlar gibi sosyal varlıklar olan karıncaların çoğu vasat bir görme yeteneğine sahiptir, hatta bazı türler tamamen kördür. 

Bir karıncanın etrafına tebeşir ile bir çember çizdiğinizde karınca o çemberden çıkabileceği halde çıkamıyor, çünkü o çizgiyi, aşamayacağı bir engel olarak görüyor. 

Bunu, “2 boyutlu gördükleri” şeklinde yorumlayanlar da var. Bizim de gözle göremediğimiz ya da görüp de yanlış değerlendirdiğimiz ve yapabileceklerimize bir engel olarak kabul ettiğimiz şeyler oldukça fazla. 

Sonuçta biz de sadece 3 boyutlu görebiliyoruz.

Elbette dünyadaki tüm canlılardan bize bahşedilen üstün özelliklerimiz ve aklımız ile ayrılıyoruz. 

Fakat evrenin büyüklüğü içerisinde kapladığımız alanı bilmemize rağmen acizliğimizi idrak edemiyor ve yaptığımız hatalardan, zulümlerden ve böbürlenmekten kendimizi alıkoyamıyoruz. 

Son yüz yıl bilimin, bilginin ve teknolojinin tavan yaptığı bir yüzyıl. 

Fakat yapılan araştırmalar gösteriyor ki son yüzyılda yapılan katliamlar tarihin hiçbir döneminde, hatta Moğolların zamanında bile bu seviyede olmamış. Oysa bu kadar bilimsel gelişmenin bizi daha medeni ve insancıl yapması gerekirdi diye düşünüyor insan.  

Mevlana Kendini küçük görmeyi bırak. Sen yürüyen evrensin” derken, varoluş sebebini hayvanlarla aynı şeyleri yapmaktan, yani “yemek, içmek ve üremek”ten ibaret sanan ve kendisine bahşedilen üstün özellikleri kullanmayıp heba eden insanlara sesleniyor. 

Muhiddin-i Arabi de bu durumu Küçük insan, büyük alemin bir minyatürüdür ve o büyük alemin bütün hakikatlerini bünyesinde toplamaktadır. şeklinde ifade ediyor. 

Gerçekten de son araştırmalar göstermiştir ki, insanın hücrelerine inildikçe sanki evrende ilerliyormuşuz gibi düşündüren görüntülere ulaşılmaktadır.

Bu gerçekleri idrak edebildiğimiz ölçüde hem haddimizi - sınırlarımızı bilebilir, hem üstün özelliklerimizi fark edebiliriz.

Yoksa dünyada her yıl, açlıktan ve savaşlardan ölen, zulüm gören yüzbinlerce çocuk, milyonlarca insan varken, “aya turistik seyahat” yapabilecek olmamızla, evrenin oluşumunu araştırmak için “CERN”de 27 km uzunluğunda bir makine yapmış olmamızla ve “Ölümsüz İnsan 2.0” konusundaki gelişmelerle gurur duymamız, Mevlana’nın “Kendini küçük görme; Sen yürüyen evrensin” sözünü yanlış anlamış olduğumuzu gösterir. 

Çünkü asıl kendisi muhtemelen “yürüyen bir evren” olmayı başarmış olmasına rağmen, “o kadar yazarsın, o kadar okursun, ne bilirsin?” diye sorulduğunda şu muhteşem cevabı veriyor:

- Haddimi bilirim!

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Feridun
Feridun 3 yıl önce
Hüseyin bey yine çok anlamlı ve güzel bir konuyu kaleminize almışsınız yüreğinize sağlık. Haddimizi bilebiliyorsak ne mutlu bize...
Nazan
Nazan 3 yıl önce
Güzel bir yazı olmuş.Kaleminize sağlık...
Arda Kalan
Arda Kalan 3 yıl önce
Yine okuyan için yeni bilgiler katan, bildiklerimizi de düşündürüp, yorumlatan bir yazı olmuş. Elinize sağlık.
Selma Köroğlu
Selma Köroğlu 3 yıl önce
Teşekkürler Hüseyin bey yine farklı ve düşündüren bir yazı olmuş yazılarınızın devamı dileğiyle ????????????????????????
Nuh
Nuh 3 yıl önce
Teşekkür ederiz. Gelecek haftaki yazınızı dört gözle bekliyoruz.
Nigar Özel
Nigar Özel 3 yıl önce
Etkileyici ve düşündürücü bir yazı olmuş tebrikler
Nigar Özel
Nigar Özel 3 yıl önce
Etkileyici ve düşündürücü bir yazı olmuş tebrikler
Gülşah Akalın
Gülşah Akalın 3 yıl önce
Harika bir yazı, kaleminize sağlık. Kitapligimda Amak i hayal vardı, bugün okumaya basliyorum.Saygi ve sevgilerimle
Hüseyin
Hüseyin 3 yıl önce
Her şeyi bilmemize gerek yok. haddimizi bilmemiz yeterli... Güzel bir yazı oldu. kalemine sağlık...
Mehmet Şakir
Mehmet Şakir 3 yıl önce
Çok güzel bir konuya değinmişsiniz kaleminize sağlık
Fatihh
Fatihh 3 yıl önce
Tesekkurler Hüseyin bey. İnsanoğlu asli vazifesini unutunca garip bir varlık oluyor. Evrendeki yerimizi ve vazifelerimizi unutmamak dilegiyle... (tek hayat hakkımız var. İyi kullanalım)
Umut Cakmaklar
Umut Cakmaklar 3 yıl önce
Elinize yüreğinize sağlık çok güzel özetlenmiş müdürüm..????????
Sabahattin tenor
Sabahattin tenor 3 yıl önce
Üstad, evrende kendimizi zerre tanesi görürken meğer içinde bulunduğumuz dünyamız bir zerreymis. Çok beğendim. Slm ve syg.la
Mehmet Zeki Aktaş
Mehmet Zeki Aktaş 3 yıl önce
Güzel yazı
anu
anu 3 yıl önce
İnsanı düşünmeye yönelten güzel bi yazi olmuş kaleminize sağlık.
Selim Öztürk
Selim Öztürk 3 yıl önce
Kaleminize yüreğinize sağlık …Cesaret ve tevazu …Bizi insan yapan en önemli iki unsur…Sevgilerimle
Nurullah
Nurullah 3 yıl önce
Yine güzel bir yazınıza vakıf olmuş olduk elinize sağlık. İnsanı yaratan önünde ayıran tek şey takvadır. İnsan yaratılış gayesini unuttukça hep hayat ona zor olmuş ve dünya adaletsiz çekilmez bir yer haline gelmiştir. Son zamanlarda antideprasan kullanımı zirve yapmıştır. Nedeni yaratılış sebebi den uzaklaşıp gayeyi farklı yerlerde aramak olmuştur. Slmlar.
Ahmet Reşat Sakarya
Ahmet Reşat Sakarya 3 yıl önce
Hüseyin bey merhaba, üzerinde uzun uzun tefekkür edilebilecek bir yazı kaleme almışsınız, çok etkileyici olmuş, kaleminize sağlık.
Abdurrahman Keskin
Abdurrahman Keskin 3 yıl önce
Çok güzel yazmışsınız. Kaleminize ve yüreğinize sağlık…
Yıldıray Yıldız
Yıldıray Yıldız 3 yıl önce
Önemli ve faydalı yazılarınızın devam etmesi ümidiyle kaleminize sağlık Hüseyin bey.
Mümin Solak
Mümin Solak 3 yıl önce
Gene çok güzel ve okuyucuyu düşünmeye davet eden oldukça fayda sağlayanbir yazı olmuş. Emeğinize sağlık.
Selda erkan
Selda erkan 3 yıl önce
Çok teşekkür ediyorum yine hayatın koşuşturmasına dalmisken bizi yine aydınlattiniz teşekkürler
Selman olmuştur
Selman olmuştur 3 yıl önce
Üstad harika bir yazı olmuş kaleminize sağlık
Garcia
Garcia 3 yıl önce
Müdürüm, tebrikler. Çok güzel bir yazı.
Mesut isen
Mesut isen 3 yıl önce
Yine güzel bir yazı olmuş müdürüm.Aslinda insanın kendi içinde hep sorguladığı konular bunlar.Onemli olan hiç lik makamını anlayabilmek.rabbim bu hali anlayıp ona göre yaşamayı nasıp etsin
Haleti Ruhiye
Haleti Ruhiye 3 yıl önce
Pazartesi günlerini iple çeker olduk. Kaleminize sağlık.
Cumhur Karasu
Cumhur Karasu 3 yıl önce
Nefsini bilen kendini bilir, Kendini bilen haddini bilir, Haddini bilen Rabbini bilir.
Fatih TUNCA
Fatih TUNCA 3 yıl önce
Güzel yazınız için teşekkürler Hüseyin Burak bey