“Yarın savaş var!”
“Pekâlâ! Biraz sonra belki ölüm var!”
Hekimler, on bin adımlık tempolu yürüyüş tavsiye ediyor. Günde en az on bin adım; basit, sade ve uygulanabilir. Eğer kronik bir rahatsızlığınız yoksa. Yeter ki vaktiniz ve azminiz olsun on bin adım için. Sağlıklı bir hayat için on bin adım, şimdilik kâfi.
Vücudumuz bize emanet bırakılan kıymetli bir varlık. Vücut içerisinde birer konakçıyız; yengeçlerin deniz kabuklarını sahiplendikleri gibi.
“On bin adım” meselesine tekrar dönersek; on binlerin yüreği Gazze için çarpıyor. Hani bırakırsanız; bir şekilde Gazze’ye giderek, düşman ile çatışmayı göze alanlar var.
Hadi Gazze’ye vardık. Kaç bin adım atabiliriz veya on kilometre koşabilir miyiz?
İletişimin yok denilecek kadar az olduğu Gazze’de iletişimi nasıl sağlayacağız? Kesintisiz iletişimi nasıl sağlayacağız?
Bu konuda donanıma sahip miyiz? Donanımdan kastım telsiz. Telsiz istasyonu kurup; telsiz operatörlüğü yapabilmeliyiz.
Bir grup içerisindeyiz. Bir saldırı oldu; etrafımızdakiler yaralandı. Hayat kurtaracak ilkyardımı yapabilecek miyiz? Kaçımız ilk yardım eğitimi aldı?
Yani Gazze; bizi uyandırmalı!..
Toplum olarak aynı vahşet başımıza gelse bu badireyi atlatabilecek güç ve kudrete sahip olmalıyız. Bireysel gelişimimizi tamamlamalıyız. Çoluk-çocuk, kadın-erkek hepimiz; Gazze’nin her biri bir lider olan çocuklarını örnek almalıyız.
Bu coğrafyanın insanı için sivil savunma bir lüks değil öğrenilmesi gereken bir zorunluluktur.
Küresel Şer Şebekesinin hedefinde İslam/ Müslüman coğrafya var. Hatta WASP/ White Anglo Sakson Protestan (Avrupa/Amerika) olmayan tüm insanlık hak-hukuk tanımadan sindirilmek isteniyor. Madem ki hedefe konulan biziz; açık ve net söyleyelim: Korkmuyoruz!
Dünya siyasetinde hızlı değişim yaşanıyor.
Balkanlarda yaprak kıpırdarsa, Kafkaslarda yel esse biz ensemizde hissediyoruz. Bölgemizde ya da küresel çapta olayları takip etmek durumundayız. Türkiye, ilerisi için küresel ve bölgesel olaylara müdahil olmak durumundadır.
Türkiye, etrafına bigâne kalırsa gelecekte yaşanacak olaylar; Türkiye’yi derinden sarsar.
Günümüzde insanlar, farklı sosyal gruplarda taşıdıkları rolleri icra ederken; birçok şeyi boşuna yapıyor. “Dostlar alışverişte görsün” hesabı; ömürden yaşam sermayesini tüketiyor.
Eski devirlerin pazarında sırtında buz satan satıcının, “malı eriyen adama müşteri yok mu” çığlıkları, günümüz modern şehirlerinin gürültüsünde duyulmuyor.
Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği yani ilk yirmi beş yılı dolmak üzere. Saatler, zamanı böldüğü için vaktin akıp gittiğini bazen unutuyoruz.
Gazze ölüyor ama insanlık diriliyor.
Batılı toplumlar; hükümetlerinin birer kukla yönetim olduğunun farkına varmaya başladı. Küresel odakların, kendilerine sunduğu refah karşısında susturulduklarını biliyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan; “Gazze'de yaşananlara bugün tepki vermezsek; Yarın 'Vadedilmiş Topraklar' denilen işgalci fanatizmin kendi topraklarımıza uzanmasına engel olamayız” sözü ile coğrafyada dik duruşumuzu anlatıyor.
İsrail bizim için yakın tehdittir.
Dünyanın güçlü devletlerinden birisiyiz. Dün nasıl Kıbrıs’a sahip çıktıysak, bugün Karabağ’a sahip çıktık. İnşallah Gazze’ye de sahip çıkacağız.
Dün, yedi düvelle çarpışıp zafer elde ettiysek bugün de yedi düvelle çarpışıyoruz. Mücadele devam ediyor.
Bugün dünyanın en mühim mücadelesi bu.
Hak ile batılın mücadelesi. Yeter ki safımızı belli edelim; hak yolda devam edelim.
Küresel Şeytan Şebekesi, hegemonyasını sürdürebilmek için nasıl mekanizmalar kurdu ise Müslümanlar da daha güçlü mekanizmalar (sağlam bir şekilde birbirine bağlamış; parçaların bir araya gelmesi ile oluşturulmuş bütün) kurmak zorundadır. Hatta karşı mekanizmalar kurulmalı; kurulu mekanizmalar da desteklenmelidir.
Bugün batı toplumlarında ciddi oranda Müslüman nüfus yaşıyor. Müslümanlar, huzur ve barış ortamında yaşamak arzusunda.
Müslümanlar, yaşadıkları ülkelerde, iktidarların kötülük yapma eğilimini tersine çevirebilecek güce sahip; kilit konumundalar.
Türkiye, sağlam bir iletişimle batı coğrafyasında yaşayan Müslümanlar ile iş birliğini başarabilirse dünya barışına büyük katkı sağlar.
Uyanış/ diriliş ile birlikte, batı hegemonyasını durdurabilecek konumdayız.
Tecrübe ve zengin alt yapıya sahibiz.
Yapmamız gereken tek şey sosyal yapıları güçlendirmek; bireysel gelişmeyi sürdürebilmek.
Siyonistler, arz-ı mevud/ vadedilmiş topraklar rüyasını gerçeğe dönüştürerek nasıl ki Kudüs/ Filistin’i işgal edip, Haydut Devlet kurdularsa; bu süreci tersine çevirebilecek çalışmalara ihtiyacımız var.
Her çeşit tehlikeye karşı tedbiri elden bırakmayalım.
Maddi-manevi zırhlarımızı kuşanmalıyız. Palyatif, günübirlik çözümler sonuç getirmeyecek.
Allah’ın varlığını, Amerika’nın yüzüne haykıran Muhammed Ali’nin de dediği gibi: “Her günü son günün gibi yaşa. Çünkü bir gün gerçekten öyle olacak.”
.
Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com