Buyrun dün geceden sonra Ruslar’ın bir kaç paylaşımı..
Bu canımı yakmıyor da “Şehid"e “Şehit diyemeyen mahluklar” var ya benim ülkemde; bu kahrediyor işte!
Sisteme söv, Allah'a ait olmayan kanunları kabul etme, demokrasiyi de benimseme, hiç laik olma..
Bunu anlarım da;
Kafir tarafından vurulan askere "şehit" diyememek nasıl bir kansızlıktır!..
Bilmez misin senin Peygamber’in bu hususta "Kalbini yarıp baktın mı?” diye buyurmuştur..
Siyaset yapma, parti tutma, oy kullanma..
Bunu anlarım da;
Her toprağı mazluma vatan olmuş, zulüm gören Müslümanlar’a umut olmuş bir ülkeye "vatan" diyememek nasıl bir kansızlıktır!..
Dört bir yandan kuşatılan ve buna rağmen milyonlarca mazlumu barındıran bu toprakları korumak, kalbinde zerre iman olana farzdır..
Elinizden bir şey gelmiyor, bari yılan dilinizi çekin şehitlerin üzerinden..
Tevhid davası, aptallıkla kazanılmaz!
Ellerinden gelse ki istedikleri de bu;
Türkiye'nin savaşa çekilmesi..
Neden?
Çok akıllı “tekfiroviç” iç kargaşadan yararlanıp daha kendi nefsine, kendi evine getiremediği “Şeriat”i, burada “müşrik” dediği Müslümanlar’ı öldürerek getirecek!
Canını, malını, namusunu kendine ‘helal’ sayarak getirecek..
Kafir, karının karnındaki çocuğu parçaladığında, namusuna dokunduğunda var mı kaldıracak nefsin ve yüreğin?
Ülke savaşırken seni rezidans dairesinde oturtmayacaklar!
Bugün, İdlib’te can veren, şehadet makamına oturan ve günahlarını senin zehir dilinle temizleten o MEHMEDİM sen bunları yaşama diye can verdi!
Rabbim vatanımızı korusun..
Savaş gelmeden, İslam kanunlarını getirsin!
***
“Eğer beni seviyorsan, belaya sabırla hazırlan!”
O gece, sabaha kadar uyuyamadım, aldığı nefes saplanır mı insanın ciğerine; inanın saplandı…
Mehmedim, Peygamber’ine şehit olarak kavuştu, bu zaten her birimizin duası ve hayalidir..
Bu sebeple onlara sadece huzurla tebessüm ettim.. Onlar makamlarına en güzel şekilde kavuştular peki ya biz?
Benim konuşmalarım herkesin nefsine hitap etmez..
Ben ağzımı açınca korkanlar var.
Hakkı söyleyince kaosa kapılanlar var. Bu da gayet normal.
Sahte dünyadan, süsleyip çektiğim evimin köşelerinden bahsetsem herkesin hoşuna gider.
Ben kıyamete sürüklenen ve hiç bir şeyin iyiye gitmeyeceği hadislerle bildirilen bu dünyada pembe gözlük dağıtmıyorum kimseye.
Ve ne kadar iyi yaptığımı dün gece bir daha anladım...
Dönün bakın atalarımıza neler yaşadılar..
Kapıları kırıldı, silahın dipçiği ile kocalarına vuruldu, “karınlarındaki çocuğun cinsiyeti ne” diye iddiaya girip, gülerek karnını deştiler analarımızın..
Ettiler mi bunları atalarımıza!..
Evet..
Bugün bana, sana etmeyeceklerine garantimiz var mı?
Yok..
Bir gece ya, bir gecede darma-duman oluyor herşey..
Peki sabah çadırkente düştüğünde bisküvisini kurdeleye saran o hanım kardeşimizin hali ne olacak düşünen var mı?
Daha bir ekonomik krizde, bunalıma buhrana giren ve intihar eden bey abimiz, çöpten ekmek toplayabilecek mi!
Ya koltuk/bilgisayar başına bardak-tabak biriktiren yerinden kalkmayan, netflixe dizisi 1 ay geç düşse isyan eden gençlerimiz çamura bulanan çoraplarını kurutabilecek mi?
Bu durum hayal değil, komplo teorisi değil, rüya değil...
Dünyada bulunan her İslam beldesinde yaşanan durum.
Mevla, Mülk Suresi’nde ne buyuruyor; "Yüceler yücesi olan Allah'ın sizi yerin dibine geçirmesinden emin mi oldunuz?” SadakAllahulAzim..
Bu ayetin, korkudan kemiklerimizi titretmesi gerekmiyor mu!..
Bu ne rahatlık, bu ne lakaytlık, bu ne umursamazlık!
Sanki emin olmuşuz herşeyden!
İman garantilenmiş, cennet garantilenmiş, ömrümüzün sonuna kadar vatanımızda, evimizde huzurla yaşayacağız..
Emin olduk ya Rabbi..
Öyle emin olduk ki bir anda evi yıkılan, işkence altında olan, bebekleri mülteci botlarında boğulan gözümüzle gördüğümüz parçalanmış cesetler bile yetmedi mutfağımızı pembeye boyamaya..
Çay-kahvenin yanına sunumla uğraşmaya..
Koltuk/halı, şal/çanta kombinleri yapmaya..
Böyle dünyası olan bir kadını daha da kandırmak mıdır İslam?
Yoksa onu silkeleyip "kendine gel!" demek midir!
Korkuyorlarmış!..
Benim dediklerimden değil, Mevla’nın ayetlerinden korkun!
Vatanımızı içten ve dıştan saran düşmanlardan korkun!
Çünkü bizi rahatlığa öyle alıştırdılar ki yarın bir savaşa girsek ölmemiz için düşmana gerek kalmayacak.
Savaşmayı bırak, hayalini kuracak kadar bile güç ve maneviyat bırakmadılar bizde.
Daha iki kriz gördün, iki fatura gördün intihara kalkışıyorsun, bunalıma giriyorsun daaa…
Çadır kentte yaşamaya hazır mısın?
Git Esed’in zindanındaki bacılara sor "özgürlük" ne demek!
Git Yunanistan tarafından botu batırılan yetimlere sor "vatan" ne demek!
Savaşacakmış mücahidemiz!
Okuduğu kitabın satırlarını pembe kalemle çizip, “insta girl” olmaya benzemiyor savaşmak!
Hangi taş tandır taşıdır, hani maya ekşir, nasıl elektriksiz elde ekmek yapılır biliyor musun?
Hangi ağacın külüyle, elde çamaşır yıkanır haberin var mı?
Hangi su içilir, hangi ot zehirsizdir aş edilir bilgin var mı?
Yok ama bizimki savaşacak!
Kafir, karnındaki çocuğu parçaladığında, namusuna dokunduğunda var mı kaldıracak nefsin ve yüreğin?
Ülke savaşırken seni rezidans dairesinde oturtmayacaklar!
Korkun, kardeşler korkun!
Allah "kalpleriniz katılaştı" buyuruyor ayetinde..
O zor günlere maddi ve manevi hazırlanmak zorundayız..
Güçlü olmalıyız, prenses modundan çıkmalıyız..
Ne prensesler, sürgün yollarında can verdi bu dünyada..
Peygamber’in kızları hicret yollarında zulum gördüler.
Bize de fazlasını vermeyecek bu dünya..
Çünkü Rabbim asla yalan söylemez;
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele!”
Ne mutlu sabredenlere, korku ve ümit arası Rabbine baş eğenlere..
Size toz pembe bir dünya vaad edenlere inat;
Peygamberimizin;
“-Eğer beni seviyorsan, belaya sabırla hazırlan! Yemin ederim ki, Beni sevene bela, tepeden dereye gelen sudan hızlı gelir” buyruğuna daha çok sarılacağız..
Rabbim;
-Sen bizden razı ol, "kulum" nidasına müşerref et; “bizim bir derdimiz yok” der, ne gelirse gelsin tebessüm ederiz..
Acı eşiğimizi geniş tut..
Dünya rahatlığına alışıp, ufacık bir imtihanda tepetaklak olanlardan eyleme..
.
Yağmur İbiç Mirzayeva, dikGAZETE.com