Tüm tiyatroculuğum Emniyet'in keyfi uygulamaları ile cedelleşmekle geçti.
Burada duralım sevgili okuyucu cebelleşmek değil cebel kaya demek Cebel-i Tarık gibi.
Cedelleşmek cidalden geliyor ve
komik program "cedelleşmek"i yanlış, "cebelleşmek"i doğru olarak belirtiyor.
Başkasının Ölümü’nü ilk kez oynayacağız
89 sonu ve veya 90 başı.
Bizim Hasan'ı bir dilekçe ile Vilayet'e yolladım
Başvuruyu yapıp, oyun yer ve saatini duyuracak yasal süreç bu kadar.
Hasan gitti gelmez, bir döndü ki alı al moru mor.
"Orada basın bürosunda.." diyor Hasan, adamın biri bunu azarlamış bağırıp çağırmış
- Bu ne!.. Hani oyunun senaryosu? Ben onu inceleyeceğim... En az 15 gün sürer... Sonra bakacağım izin verir miyim vermez miyim?
Böyle bişey yok! Oyunlar izne tabi değil... Önceden inceleme, sansür falan yok.
Aldım teksti -biz oyun metnine böyle deriz, senaryo filmlerde olur- vardım beyin huzuruna. Aaa adam bana ba dikleniyor ayağa kalktı bağırıyor.
- Sen ne biçim adamsın hani senaryo?
Gösterdim;
- Burada yanımda ama vermem...
Ateşten bir top oldu böğürdü
- Nasssı vermezsin.
- Bunu almaya hakkınız yok yasal olarak...
- Git o zaman Bölge idare mahkemesine şikayet et
- Benim şikayet hakkım var ama sizin bana bağırmaya hakkınız yok
O zaman çileden çıktı, üstüme yürüdü... Değecek kadar yaklaşıyor bir yandan da oda kapısını kilitlemeye çalışıyor. Oyuna gelmem hemen dışarı çıktım koridor kalabalık, sivil müdür haykırıyor.
- Sen beni nasıl tehdit edersin
- Ben sizi tehdit etmiyorum bunu yapan sizsiniz.
- Polis çağıracağım
- Buyurun çağırın!.. dedim...
Duvar dibine dizili formika sandalyelerden birine oturdum
Polisler geldi karakola götürdüler
Önce komiserin yanına.
Komiser bir balya para sayıyor, göz göze geldik
Komiser:
- Bir arkadaşa araba satmıştım da bu onun parası.
Olabilir bana ne! otomotivden hiç anlamam.
İçeride bir odada bekledik nezarethane değildi galiba.
Sonra tekrar komiserin yanına aldılar
Bizim vilayetteki memur tüm karakol kadrosunu dikmiş karşısına bir yandan volta atıyor bir yandan bana bağırmaya devam. Hırsını alamadı ama tükürük azlığı çektiğinden olsa gerek
- "Götürün bunu!.." diye gürledi.
Ben polislere döndüm:
- Siz bir sivilden emir mi alıyorsunuz? dedim.
Ölüm sessizliği diye yazarlar ya öyle bişey hakikaten var...
Sinek uçsa terörist sanılacak
Beni içeri geri götüren polis kolumu sıktı
- Sen ne diyorsun be o Emniyet Müdürü bizi bilmemne,,,,,,,,,,,,,,,,,
Haydi oradan Cumhuriyet savcılığına tırmandık yukarı Sultanahmet’e Suçüstü ifade verdik.
Oyunu da oynadık sonra Oyun geçti mi her sıkıntıyı unuturuz.
Unutmuştum Üç ay sonra bir Mahkeme Celbi geldi.
İsnat edilen suç Görev başında tehdit...
Bir avukata danıştım
- Çok ciddi bir iş... Bu şimdi şahit falan da bulur Ve tecili yoktur 3 yıl yersin.
İşe bakın o zaman 40 yaşındayım en ufak bir suç işlememiş olacağım ve 3 yıl zindana Tecili de yok.
Buyrun
- Hem yukarılardan bir yerden kulağını çektirin... Hem de sıkı bir avukat bulun şakası yok bu davanın...
Amcamdan sıkı avukat mı olur
Hukuk Fakültesi Dekanlığı yapmış profosör eski senatör ve daha önemlisi Polis Akademisi'nde de hocalık yapmış... Hani şimdilerde ota-topa diyorlar ya Duayen işte.
İktidarda da ANAP var... Ben ilişmedim arkadaşlar da oradan bir kulak çekme operasyonu düzenlediler sanıyorum.
Mahkeme koridorundayız, amcam takılıyor:
- Ne ulan bir komünistlikten bir bilmem neden vekillik yapıyoruz sana.
Vekalet ücreti de konuşmamışız.
Müşteki geldi gene siviller üstünde
Bu arada öğrendik.
Kendisi İstanbul Olağanüstü Hal Bölge Müdürü imiş. Bir tane de Anadolu Yakası’nda da bir tane varmış.
Amcamı gördü bir yumuşaklık bir esneklik.
- Hocam aslında ben olay buraya gelsin istemiyordum Arkadaşlar dava açmış!..
Kulaklarına baktım... Dikkatlice gözleyince çekilme izlerini fark ediyoruz.
Üstüne amcam bindirmez mi acımasızca:
- Ya hu bizim Şükrü ne yapıyor?.. Mehmet Ağar'la beraberdik geçenlerde de!
Bölge müdürü önce bölge bölge sonra bütünlük kızardı morardı...
Hani yeşil tonlar bile gördüm desem abartı olmaz.
İnanın, sade çizgi filmlerde değil hayatta da oluyor.
Mahkeme odasına girdik.
Anlatımlarda salonu denir bizimkisi o büyüklükte değil.
Hakim ve Savcı geldiler ayağa kalktık
Hakim oturmadan amcamı selamladı çok vurgulamadan
- Anlatın!..
Dedi hakim müştekiye
- Efendim şahıs önce içerki odaya gelmiş...
- Bırak şimdi içerki odayı yanına geldi anlat.
Aaa adamı azarlıyor resmen...
- Efendim şahıs biraz heyecanlıydı elini kolunu sallayarak konuşuyordu... Ben sakinleşsin diye polis çağırmak zorunda kaldım.
Bak bak bak E yuh yani!..
Hakim kesti sözünü
- Ne diyorsunuz yani düşürelim mi davayı?.. Vaz mı geçiyorsunuz şikayetinizden?
- Evet Hakim bey
- Bir de şahit göstermişsiniz O nerde?
- Şoförümdür efendim gelemedi.
- O nasıl iş Allah Allah!.. Hocam mecburen bir duruşma daha yapacağız... Baksanıza bu şahit göstermiş getirmemiş... Şahidi dinleyeceğiz...
Bölge Müdürü'ne pek nazik olmayan bir bakış fırlatıyor
- Yaz kızım!
İşte hakimlerin en konsantre olmaları gereken an. Söylenenleri, ifadeleri hukuki kalıplar ve Türkçe‘nin incelikleri içinde tabir, kavram ve üsluba dikkat ederek yazdırması gerekiyor.
Savcı o ana kadar kendisine sorulmamasından ve yanındaki pencereden yüzlerce kez seyrettiği manzaradan sıkılıp söze karıştı:
- Efendim müşteki ye soralım (Elini yumruk yapıp baş parmağını parmakları arasından çıkarıp bileğini diğer eliye tutup sallayarak) Acaba sanık böle böle yapmış mı?
Hakim kızdı açıkça:
- Ne alakası var öyle bir şey yapsa söyler herhalde değil mi!.. Hem karar yazdırıyorum burada!
Amcam Atıldı:
- Efendim sanık sadece müvekkilim değil aynı zamanda yeğenimdir. Zaten aldığı aile terbiyesi buna müsait değildir. Kendisini haklı sanmakta da çok haklıdır bakın zamanın İçişleri Bakanı’nın bu konuda bir genelgesi var...
diyip belgenin de dosyaya konmasını sağladı.
Bu belgeyi tanıyorum; rahmetli Lale Oraloğlu’nun talebi ile zamanın İçişleri bakanı Sn. Yıldırım Akbulut
İlgili birimlere yollamıştı...
Çok işimize yaradı.
Beraat ettim acıklı olan ise eğer kısaca arkam olmasaydı 3 yıl haksız biçimde içeride yatacaktım.
Çıkınca da……….
son tahlilde
:
Ulvi Alacakaptan, -Hayatta Oynamam 41.5 kitabımdan-
dikGAZETE.com