“İnsan beklemeyi, umumiyetle artık bekleyecek bir şeyi kalmadığı zaman öğrenir.”
Voltaire
11 Temmuz Pazar günü (bugün) Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan en büyük insanlık trajedisi olarak nitelendirilen Srebrenitsa Soykırımı’nın 26. yıl dönümünde düzenlenen anma törenlerinde, kimliği belirlenen 19 kurbanın daha cenazesi defnedildi.
1995 Bosna Savaşının ardından kayıpları bulmak için başlatılan çalışmalarda, toplu mezarlarda cesetlerine ulaşılan kurbanlar, kimlik tespitinin ardından her yıl 11 Temmuz günü Potoçari Anıt Mezarlığı’nda düzenlenen törenle toprağa veriliyor.
Bu yıl 19 soykırım kurbanının defni ile Potoçari Anıt Mezarlığı’na bugüne kadar 6 bin 652 soykırım kurbanı defnedildi.
Soykırım kurbanlarının cesetleri, ülkenin 570 farklı noktasında bulunurken, bugüne kadar defnedilen en genç soykırım kurbanı doğumundan birkaç gün sonra katledilen Fatima Muhic oldu.
Bosna Hersek Kayıp Kişiler Enstitüsü Sözcüsü Emza Fazlic, bu yıl toprağa verilecek kurbanlardan en gencinin öldürüldüğünde 16 yaşında olan Azmir Osmanovic, en yaşlısının ise 63 yaşında öldürülen Husein Kurbasic olduğunu söyledi.
Bosna Savaşı, 1 Mart 1992’de başladı ve 14 Aralık 1995’e kadar üç yıldan fazla sürdü.
Bu savaş sırasında 110 bin kişi can verirken, 2 milyon civarında insan da yerini yurdunu terk etmek zorunda kaldı.
11 Temmuz 1995’de gerçekleşen Srebrenitsa katliamının üzerinden 25 yıl geçti.
2. Dünya Savaşı’ndan bu yana BM’nin gözleri önünde Avrupa’da gerçekleşmiş en büyük toplu insan kıyımı idi ve uluslararası hukuk açısından ilk kez belgelenmiş soykırım olarak ayrı bir önem taşıyor.
Bu katliamı yapanların baş sorumlularından Radovan Karadziç 2008 yılında, Ratko Mladiç ise 2011 yılında adalet önüne çıktı.
Boşnaklar ise 26 yıldır hâlâ kayıp olan insanlarının mezar yerlerini arıyor. Tek tesellileri bu katliamın sorumlularının bugün cezalandırılmış olmaları.
En acı ve trajik yanı ise, tecavüzlerin gerçekleşmesi sırasında Batı dünyasının, Avrupa’nın göbeğinde cereyan eden bu katliama seyirci kalmasıydı.
İslam dünyası ise bu savaş devam ettiği müddetçe siyasi olarak bir şey yapamadı, fakat devlet ve yardım kuruluşlarıyla Bosna halkını yalnız bırakmadı.
1995 yılının Temmuz'unda Srebrenitsa'nın o günkü nüfusu 20 bin kadardı. Savaş başladığında BM, etrafı tamamen Sırplarla çevrili olan Srebrenitsa kentini "güvenlikli şehir" olarak ilan etti.
BM komutanı, 400 Hollandalı askerle birlikte Srebrenitsa'nın güvenliğinin sağlanacağının teminatını verince, etraftan 40 bin insan Srebrenitsa'ya geldi.
20 bin nüfuslu olan yer, 3-4 gün içerisinde 60 bin nüfusa ulaştı. Çünkü BM, oranın “güvenlikli bölge” olduğunu dünyanın gözü önünde ilan etmişti.
Buna rağmen Sırplar, askerleri ve silahlarıyla birlikte Srebrenitsa'ya girdiler. Orada büyük pazarlıklar yaşandı.
20 bin insanı tuttular.
Diğerleri bir şekilde farklı şehirlere gitti.
Tuttukları bu 20 bin kişi içerisinden 8 bin 372 Müslüman Boşnak, BM'nin Hollandalı komutanının gözleri önünde bilinmeyen yerlere, dağlara, ormanlıklara götürüldü.
Bütün dünyanın gözü önünde pazarlıklar yapılarak, katledilip toplu mezarlara atıldılar.
Cesetlerin kimlikleri belli olmasın diye insanları parçalayarak yaklaşık 64 toplu mezara gömdüler.
Sonunda Lahey Adalet Divanı, Srebrenitsa’da yaşananları bir “soykırım” olarak kabul etti.
Boşnaklar ise 26 senedir hala kayıp mezarlarını aramaya devam ediyor.
Suriye’nin Srebrenitsa ile benzer kaderi…
Suriye’nin 11 yıldır yaşadığı trajedi ise Bosna’yı çok gerilerde bıraktı.
Bakalım Suriye’den savaş bittiğinde kaç “Srebrenitsa” çıkacak!
2011 yılının Nisan ayında başlayan savaş hâlâ devam etmektedir.
Suriye'de10 yıldır süren iç savaşta yüz binlerce insan hayatını kaybederken yaklaşık 12 milyon kişi yerinden oldu.
Ülke; rejim, muhalifler ve Kürtler arasında bölünmüş durumda.
2019 yılından beri derin bir ekonomik krizin içinde bulunan Suriye'de birçok insanın ekonomik gücü temel gıda maddelerini almaya yetmiyor.
Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı'nın verilerine göre nüfusun yüzde 60'ını oluşturan 12 milyondan fazla Suriyeli, yetersiz besleniyor.
Açlık çeken ve yetersiz beslenen çocukların sayısı sürekli artıyor.
Alman Açlıkla Mücadele Örgütü'nden Witschel, buğday hasadının düşük olması nedeniyle son derece endişeli olduklarını belirterek "İnsanların gıda rezervleri yok ve bu kuraklıkta yalnız başlarına bırakılamazlar" dedi.
"Gıda gittikçe daha kıt hale geliyor ve ekmeğin, sebze ve meyvenin fiyatı artıyor" diyen Witschel, Suriye hükümetinin insani yardıma kasten engel olduğunu ve açlığı bir silah olarak kullandığını söyledi.
BM’ye göre ölen nüfus 2015 yılının ocak ayı itibarıyla 220 bini aşmıştır.
SCPR (Suriye Politik Araştırmalar Merkezi), Suriye İç Savaşı sebebiyle dolaylı ya da dolaysız olarak hayata veda eden toplam insan nüfusunu, 2016 yılının Şubat ayı itibarıyla “470 bin” olarak açıkladı.
Raporlara göre on binlerce gösterici, devlet hapishanelerinde hapsedildi ve bu göstericiler sistematik işkenceye ve teröre maruz bırakıldı.
Suriye’de Beşşar Esed rejiminin 21 Ağustos 2013’te Doğu Guta bölgesinde kimyasal silahla bin 400’ün üzerinde sivili öldürdüğü saldırının üzerinden 8 yıl geçti.
Haziran 2017’de kimyasal silah katliamına ilişkin tanık ifadeleri ve görsellerin yer aldığı dosyayı, KSYÖ, Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Bağımsız Suriye Araştırma Komisyonu ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) teslim etti.
Birleşmiş Milletler ile Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü, KSYÖ ortak soruşturma misyonu (JIM), 26 Ekim 2017’de rejimi, Han Şeyhun katliamından sorumlu tuttu ve 27 Ekim’de ilgili raporunu BMGK’ye sundu.
Ancak Rusya, 16 Kasım 2017’deki oturumda, JIM’in görev süresini uzatacak BMGK kararını veto ederek 17 Kasım 2017’de mekanizma araştırmalarını durdurmak zorunda kaldı.
JIM’in kararı, tek başına katliamın sorumlularının UCM’de yargılanmasına yetmediği için rejime henüz herhangi bir yaptırım uygulanmadı.
Suriyeli sığınmacıların hayatta kalma savaşı tıpkı Boşnaklar gibi hatta daha da ağır şartlarda geçmektedir.
Sığınmacılar yoksulluk, hastalık, barınma, gıda ve güvenlik sorunlarıyla mücadele ederken, dünya tarafından da tamamen unutuldu ve dışlandı.
Varil bombaları, kimyasal silahlar yanısıra adeta kültürel etnik soykırıma da tabi tutulan Suriye halkının cezaevlerinde neler yaşadığı ise henüz açıklığa kavuşturulamadı.
Uluslararası Af Örgütü; “Dünyanın uzun süredir tanık olduğu en kötü mülteci krizine uluslararası toplumun verdiği cevap tam anlamıyla utanç verici” diyor.
22 milyon nüfusun nerede ise yarısı evlerini terk etmiş vaziyette.
Suriye’de insanlık ve savaş suçu kapsamına giren, eşi ve benzerine 2. Dünya Savaşı’nda dahi rastlanmamış katliam metotları ve çeşitli araç gereçler kullanılarak insanların katledilmesine, dünya seyirci kalmaya devam ediyor.
Suriye’nin karanlık kapıları dünyaya er ya da geç açılacak; işte o zaman kayıp olan yüz binlerce insan, cezaevlerindeki erkek ve kadınların yaşadıkları işkence, taciz ve tecavüzler ile yüzleşeceğiz.
Asıl sorun “Suriye’den kaç Srebrenitsa çıkacak?”
Uluslararası Af Örgütü; “Dünyanın uzun süredir tanık olduğu en kötü mülteci krizine uluslararası toplumun verdiği cevap tam anlamıyla utanç verici” diyor.
2. Dünya Savaşı’nda dahi görülmemiş katliam metotları ve araç gereçlerin kullanılarak insanların katledilmesine dünya seyirci kaldı.
Dün Bosna’da Avrupa’nın göbeğinde yaşanan Müslüman katliamı, bugün İslam dünyasının kendi mahallesinde gözleri önünde, Suud, Mısır, Ürdün, Irak Lübnan ve İran’ın şahitliğinde yaşanmaktadır.
Bugün Suriye’de tanıklık ettiğimiz insanlık dramı, tıpkı Bosna’da olduğu gibi yıllar sonra tarihin en büyük utanç vesikalarına sebep olacaktır.
Srebrenitsa katliamı yıl dönümlerinde yoğun anma programları ve üzüntü paylaşımında bulunan bazı çevreler, bugün İdlib, Halep, Guta ve Hama’da yaşanan katliamlara seyirci kalarak insanlık onurunu hiçe saymaktadırlar.
12 Aralık 2013’da Birleşmiş Milletler Uluslararası Araştırma Komisyonu, Suriye’de kimyasal silah kullanımına dair hazırladıkları raporu BM Genel Sekreteri Ban Ki Mun’a teslim etmişlerdi.
BM Araştırma Grubu Guta’da elde edilen “açık ve inandırıcı deliller ışığında” Sarakeb, Han El Assal, Eşrefiye bölgelerinde çocuklar ve sivillere karşı “yüksek miktarda kimyasal silah” kullanıldığını tespit etti.
Bu bölgedeki saldırı Suriye’deki tarafların tümü tarafından kabul edilirken Rusya, İngiltere ve Fransa tarafından sunulan bulgularda saldırıyı teyit etmesine rağmen hiçbir şey değişmedi.
2015’de BM Güvenlik Konseyi’ne sunulan Srebrenitsa’da yaşananları “soykırım” olarak niteleyen karar tasarısı Rusya’nın vetosu nedeniyle maalesef kabul edilmemişti.
Dün Bosna’da bugün Suriye’de yaşanan ve yaşanmaya devam eden katliamlar karşısında Batı, sessizliğini korumaya devam ediyor.
Srebrenitsa katliamından Halep, İdlib katliamına değişen ne ki?
İslam dünyasının bugünkü ve gelecek kuşakları Bosna’da yaşanan katliamları çok kolay muhakeme edecektir lakin, Suriye’de yaşanan katliamları akıl ve vicdan muhakemesinde pek de kolay çözemeyecektir.
Bosna’yı anarken aynı kaderi yaşayan Suriye’yi siyasi ideolojik yaklaşımlardan dolayı görmemek hangi vicdana sığar.
.
Osman Atalay, dikGAZETE.com