SANDIK MÜŞAHİDİ
Uzun bir aradan sonra tekrar sandık müşahidi olmaya karar verdim.
Çünkü bu seçime çok önem veriyor ve bir tek oyun, zayi olmaması gerektiğine inanıyordum.
Bunun için okul başkanına müracaat ettiğimde -kendisi beni tanımaz!.. Ayaküstü tanıttılar- daha önce sandık müşahitliği tecrübemin olup olmadığını sordu.
“Evet, var!” deyince beni problemli olduğunu söylediği bir sandığa müşahit olarak yazdı.
GÖZLEMLERİM…
Sırada yerime oturacakken, yan dönmüş yanındaki ile konuşan saçları omuzuna dökük ve o dökük saçların arasına düzgün bir şekilde örgü yapılmış başka bir partinin müşahidi oturuyordu.
Saçlarını o kadar mütenasip yapmış ki,
İçimden; “Bu hanımefendi saçlarına bu şekli vermek için kuaföre kim bilir ne kadar para ödemiştir” diye düşünürken birden döndü.
Kadın değil herifmiş.
Sabah sabah ilk şoku böyle yaşadım.
TİP…
Daha sonra TİP (Türkiye İşçi Partisi) müşahidi olduğunu öğrendiğim bu delikanlı, olur olmaz her mevzuya müdahale etti.
Eline bir tomar kâğıt tutuşturmuşlar, her mevzuda onları karıştırıp, sandık kurulunu baskı altına almaya çalıştığını görünce,
Eski bilgilerime dayanarak söylediklerine itiraz ettim.
“… Ama kanun öyle demiyor!” dedi.
“Çıkar bakalım!.. Nerede yazıyor öyle olmadığını!” deyince,
Aradan bir kâğıt çıkartıp, verdi.
Okudum…
İlgili maddenin onun dediği gibi değil benim dediğim şekilde olduğunu gördüm.
Bunun üzerine;
Başkandan sükûneti sağlamasını, ilgili kanun maddesini okuyacağımızı söyledim.
Dinledikten sonra baktım yine itiraz ediyor ve sesini mütemadiyen yükseltiyor.
Mecbur kaldım ben de sesimi yükselttim.
Bu sırada;
Başka bir sandıkta müşahit olan göbeği açık bir kız, yardımına gelip lafa karıştı.
O kıza sertçe kendi sandığına gitmesi için uyardım.
Genç kız, itiraz etmeden çekip gitti.
CHP’Lİ SANDIK KURULU ÜYESİ…
Zarfın iptali için uğraşan bu uzun ve örgülü saçlıya,
CHP müşahidi de destek verince AK Partili diğer arkadaşımız işe karıştı. (Zaten sağ olsun en çok o direniyordu. Ben başta karışmak istemedim ama sonra mecbur kaldım.)
Bu sefer CHP’li kurul üyesi, AK Partili müşahide;
- Sen ne karışıyorsun! Kimliğini göster!
demez mi?
O zaman dayanamadım.
“Sen!” dedim “Hangi sıfatla kimlik soruyorsun? Burada başkan var!” deyince, sesini kesti.
Bir daha da sesi çıkmadı.
Bu olay,
Beşiktaş, Kadıköy, Bakırköy gibi bir yerde olsaydı durum ne olurdu bilmiyorum.
Ama netice olarak;
İtiraza sebep olan zarfı iptal ettirmedik. (Daha zarflar açılmadan bu şamata oluyor ki, zarflar açıldığında baskılarını sürdürsünler. Nitekim geri adım atsaydık Erdoğan’a basılmış ama mührün az bir kısmı çıkmış oyu iptal ettiriyorlardı. Ettirmedik tabi…)
Bu şekilde;
Bir zarfın daha iptal edilmesine mani olduk.
Böylece 3 oy iptal edilmemiş oldu.
3 oy az gibi görünüyor ama “200 oy”un kullanıldığı bir sandıkta yüzde 1.5 eder.
E, zaten seçim yüzde 1-2’ler etrafında dönüp dolaşmıyor mu?
Hatırlanacak olursa;
2019 Belediye seçiminde İmamoğlu 28 bin küsur oyla kazanmış olduğunu ilan etmişti.
İptal edilen oyların sayımı için itiraz yapıldığında
Ve…
Yeniden açılan sandıkların yüzde 10’u sayıldığında
İmamoğlu ile aramızdaki fark 14 binin altına düşmüştü.
Bundan sonrası malum…
Seçim kurulu sayımı durdurup, yeniden seçim kararı almıştı.
“İmamoğlu mağdurları” oynayarak seçimi açık farkla kazandı vs.
Hâlbuki;
AK Parti’nin talebi “seçim” değil “sayım” idi
Ama…
Bunu, halka anlatamadık.
YÜZDE 80 ÜZERİNDE OY NASIL ALINIR?..
Yukarıda anlattığım olayı yaşadıktan sonra Kılıçdaroğlu gibi vasatın altında bir politikacının Beşiktaş, Kadıköy, Bakırköy, Şişli ve Güneydoğu illerinde bu kadar yüksek oy alması beni şüpheye düşürdü.
Çünkü;
Mezkur yerlerde belediyeler CHP ve Millet İttifakı’nda olup; dört yıldır halka gram hizmet vermiyorlar.
Buna rağmen böyle bol kepçe oy nasıl alınıyor; anlaşılır gibi değil.
Kılıçdaroğlu, Kapıkule’den dışarıya adımını atsa onu tanıyacak bir Allah’ın kulu çıkmaz.
Başarı hanesine de yazılacak tek bir icraatı yok. Adam sıfır… Ama birçok yerde yüzde 80’in üzerinde oy alıyor.
Buna karşılık;
Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Avrupa’dan Amerika’ya, Ortadoğu ülkelerinden Afrika’ya, Asya’ya kadar her ülkede tanınır bilinir.
Yaptığı hizmetler de ortada…
Ülkemizi kısa sürede nereden nereye getirdiğini dost-düşman herkes görüyor ve takdir ediyor.
Buna rağmen;
Böyle bol kepçe oy alamıyor.
Bunun hem teknik olarak hem de psikolojik olarak irdelenmesi gerekir.
Çünkü;
Sosyoloji bu sonuçlar karşısında iflas etmiş vaziyette.
BUNU DA YAZMASAM OLMAZ!.. AKINCILAR, DEVRİMCİLER, ÜLKÜCÜLER…
O hanım kılıklı müşahidi görünce aklımdan yaşadığımız 70’li yıllar geçti.
O yıllar;
Okulların (hatta mahalle sokak ve şehirlerin) sağ-sol arasında bölüşüldüğü, kavganın yoğun olarak yaşandığı yıllardı.
Evet,
Kavga vardı, yaralanma vardı, ölüm vardı.
Ama gruplar, birbirinin can düşmanı da olsa yiğitlik ve erkeklik mevzu bahis olunca kimse diğerine toz konduramazdı.
Bu bahsettiğim kişi, bizim ve ülkücülerin arasına girmek şöyle dursun kıyısına zaten yanaşamazdı bile ama devrimciler de böyle şeylere müsaade etmezdi (En azından ben böyle biliyordum).
Şimdi ise bakıyorum ki,
“Sol” bir partinin temsilcisi olarak müşahit olmuş, karşımıza geçip oturuyor ve küstah bir şekilde her şeye karışıyor.
Bu gidişat;
Velev ki “sol”un içinde de olsa hayra alamet değil.
Ben düşmanımın bile mert ve yiğit olanını tercih ederim.
Vesselam…
.
Emin Batur, dikGAZETE.com