USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Şam Kahvesi

Şam Kahvesi
28-02-2025

ŞAM KAHVESİ

Karşıya geçecekti.

Karşı dediysem; İstanbul’un Avrupa yakası. Aslında, çok nadir geçerdi; yılda birkaç sefer. Kapı komşusu Bedriye Hanım’ın siparişi olmasa niyeti yoktu.

Bedriye Hanım yalnız yaşıyordu, üstelik uzaktan akrabasıydı. Kimi kimsesi de yoktu. Bedriye Hanım dizlerinden rahatsızdı; zor yürüyordu.

Bedriye Hanım’ın sohbetten bir ahbabının ikram ettiği kahve çok hoşuna gitmiş. Tabii ki sormuş, “ne kahvesi” diye. Şam Kahvesiymiş.

Bedriye Hanım, kahve almasını rica etmişti. Ramazan gelmeden hazırlığa başlayacak ya. Ramazan’da konu komşuya iftar veriyor. Ramazan’da kahve içimi ne güzel olur.

Canım, Şam’dan gelmiyor ya! Fatih’te satılıyormuş; Fatih Camisinin hemen yanı başında. Ya hu bir kahve için de Fatih’e gidilmez ki. Hem Mısır Çarşısı’nda envaiçeşit varken.

Şam Kahvesi, bildiğin Türk kahvesi gibi. Farkı, içerisine atılan kaküle. “Kaküle ne” mi diye sorarsanız; zencefilin bir akrabası. Bitkinin kurutulmuş tohum kapsülü, baharat olarak kullanılıyor.

Mis gibi bir kokusu var; nane ve kekikten daha keskin. Ağızda mentol tadı bırakıyor. Hindistan’dan geliyor. Asyalılar yemekten içeceğe her bir şeye katıyor. Araplar da çaya ve kahveye.

Yenikapı durağında indi. “Aksaray’dan yürüyerek Fatih’e çıkarım” diye düşünmüştü. Pertevniyal Lisesi’nin önünden geçerken hafiften yağmur çiseliyordu. Horhor Caddesinin köşesinden dönerken vaktin daraldığını hatırladı. İkindi namazını İskenderpaşa’da kıldı.

Şu binaların dili olsa; İskenderpaşa Cami haykırırdı mermere ve ahşaba sinen sohbet seslerini. Mekân ve zaman değişse de Allah’ın nuru, ateş değmeden aydınlatan ışık misaliydi; bilenler için.

Yağmur kokusu, şehrin rutubet kokusunu bastırmıştı. Derinden havayı solukladı. Fatih’e az kaldı derken gözüne Özbek Pilavcısının tabelası takıldı. Özbek Pilavının, Türkistan coğrafyasının milli yemeği olduğunu belgeselde görmüştü.

Dışarıda yemek yemeyi sevmiyordu. O an “hadi bir tadına bakayım dedi. Nezih, asude bir mekân. Dört-beş masalık bir aşhane. Aşçı da pırıl pırıl, eli yüzü düzgün; hoş sohbet. Nasıl hazırlayıp; hangi kazanda pişirdiğinden bahsetti.

Havuç, kuş üzümü olmazsa olmazı, kimyon bir de basmati pirinç. Usta da iyiyse; işte size Özbek Pilavı. Sahi, kimyon toz değil de tane olarak katılıyormuş.

Aşhaneden çıkarken, “iyi ki yedim dedi. Yediğin içtiğin senin olsun derler ama yine de yolunuz düşerse tadın.

.

Fatih Camisinin avlusunda plastik su şişesiyle oynayan çocuklar; akşam ezanı okunmaya başlayınca, paldır küldür camiye daldılar. Abdestleri var mıydı? Pişman olmuştu; çocukların abdestli olup olmadığını içinden sorguladığı için. Çocuklar, caminin gülü. İslam; sadece yaşlıların tatbik ettiği bir din değildi. Camiler çocuklarla cıvıl cıvıl.

Fatih Camisi’nden Malta’ya çıkan çarşıda birçok kahveci var. Nihayet gözüne kestirdiği bir kahveciden hem kendisine hem de Bedriye Hanıma kahve aldı.

Kahveci, Suriye’den gelmiş. “Humus” dedi galiba. Memleketine has kakuleli kahve satıyor. “Ticaretle uğraşmaları ne güzel…” diye düşündü. Halep, Şam da neresi diyenler!  İşte Diyarbakır, işte Antep. Az ötede Halep, Humus ve Şam.

Kavrulmuş kahve, kakule ile birlikte değirmende öğütülüyor. Epeyce de müşterisi var hani. Kaküleli kahveyi şifa niyetine içen de varmış. Bedriye Hanımın sayesinde Şam Kahvesinin tadına bakacak.

.

Yağmur bulutları dağılmış; semadaki ay da göz kamaştırırcasına parlaktı. Yenikapı’da Marmaray’a bindiğinde boş bir yere oturdu. Yanına da her halinden üniversiteli olduğu belli olan bir genç. Elinde ders kitapları ve bir de kalın bir roman var.

Bedriye Hanımın siparişini almanın verdiği huzurla uyuya daldı. Haliyle yorulmuştu. Besbelli rüya görüyordu. Kim bilir, Bedriye Hanım ne kadar da dua edecekti. “Hızır yoldaşın olsun” derdi hep.

.

Ah, içindeki dünya; dışarıdaki dünyadan ne genişti. Koşarak bir mahale gidiyor. Bayram yeriymiş, şenlik var. Allah’ın lütfuyla galip gelen insanlar var burada. Bakmayın zayıf olduklarına; yere sağlam basıyorlar. Bahtiyar ve mesut; bir o kadar da mutlu. Çocuklar, rengarenk elbiselerle koşuşturuyor. Şam’mış burası.

.

Yanındaki genç, hafiften koluna dokunarak; “hangi durakta ineceksiniz” diye sormuştu. Heyecanla sıçradı; “Şam’da ineceğim” dedi.

.

Mehmet Yıldırım, dikGAZETE.com

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?