79 sonları.
Ferhan Şensoy'dan teklif geldi.
Oyun koyacakmış.
Zeliha Berksoy, Şehir Tiyatroları'nda o sıra oynadığımız “Beş Para Etmez Oyun”a getirip, beni tavsiye etmiş Şensoy'a.
Tanışmazdık ama Devekuşu'na yazdığı skeçleri Ayfer Feray Tiyatrosu’ndaki çalışmalarını biliyorum. Hemen kaynaştık.
Halit Akçatepe, Zeynep Tedü, Ayla Aslancan, Ajlan Aktuğ gibi eski tanışlar var; bi de Ferhan’ın Galatasaray’dan sınıf arkadaşı Tarık Pabuççuoğlu. Onu da Suna Pekuysal, Ergun Köknar’ın Üsküdar Oyuncuları’nda seyretmişliğim var.
Ama çıkaramadım ilk ağızda.
Provalara başladık ama önce
Ben, Ferhan, Halit teksti didikliyoruz eklemeler çıkartmalar.
İki güzel sahne var biri Bürokrasi ile ilgili, diğeri ise Diba Kuaför; çok komik harika sahneler ancak oyunun bütünlüğünü bozuyor.
Çok kavga ettik, sonunda Ferhan çıkarttı sahneleri.
Yıllar sonra 87’de, “Diba Kuaför”ü Muzır Müzikal’de kullanacak.
Provalara başladı, hala yerimiz sahnemiz yok, evlerde eğleşiyoruz.
Patronun çalmadığı kapı kalmadı.
Bir de uğursuz sayılan bir salon var
Harbiye’de.
“Yapı Endüstri Merkezi / Batırır herkezi” diye de tekerlemesi çıkmış.
Ferhan, sekreterini bile aşamamış salonun sahibinin.
Adamın llseden Sultani’den olduğunu öğrenince “Abi” diye gitti ve salonu tuttu. Ancak, sade sezon sonuna kadar.
Sonra da başka tiyatroya verilmedi; bir kaç kiracı değiştirdi şimdi birçok ülkenin vize merkezi olarak çalışıyor.
Salona girip te sahnenin halini görünce mal sahibi ve veya kiracıya hak verdik.
Bir tiyatrocu abimiz, herhalde gerekti, sahne tabanını oluşturan suntayı kesip dekor yapmış; orada birkaç metrekarelik boşluk oluşmuş.
Bu salon, benim o tarihten 11 yıl önce tiyatro sınavına girdiğim yer.
Dostlar Tiyatrosu burada kuruldu.
Yaşamımda böyle tekraren önemli roller oynayan mekanlar vardır.
Şu an bir zamanlar müdavimi olduğumuz ünlü Artisler Kahvesinin üstündeki ofisimde yazıyorum bu yazıyı.
Coşkuyla emekle yorulsak da yılmadan çalışıyoruz.
Ben sahnedeyken, Ferhan.
O sahnedeyken ben veya Halit.
Kısaca, kim yönetmen koltuğundaysa o yönetiyor oyunu.
Önce, Ferhan dev bir satranç tahtasında oynatacaktı oyunu
Baktık ki komediye yazarın deyimiyle Farsca Fars’a yakışmayacak sade biçim denemesi olarak kalacak bir numara vazgeçti
Hem kaç kişi satranç biliyor?
Dekoru da Ferhan tasarladı; çok basit üç kanatlı dönen bir pano, ortada Şahın tahtı, klozet var
Bu fikir benim.
SAKARCA’yı yönetirken Kabza Bey’in tahtını dev bir lazımlık yapmıştık
Ferhan, sıradan bir sema perdesi yerine açık mavi kumaştan çadır hissi veren bir yerleştirme düşündü
Fikir güzel, uygulama çok zor du aşağıyı kapatsan yukarısı açılıyor, solu örtsen sağ açıkta kalıyordu
Işıkçımız, sahne teknisyenimiz, herşeyimiz Fethi Çeviker; sabahlara kadar çalışıyor, tırmanıyor, sürünüyor, her yana kablolar döşüyor çiviler çakıyordu
Son Provalar sabaha karşı 3 - 4 olmalı, bir cayırtı koptu
İnanılmaz çığlık gibi bişey.
Fethi, elektrikli matkapla betona girmeye çalışıyor
Ferhan feryat etti:
- Kes kes bırak zaten zor kiraladım burayı… Şimdi ev sahibi yukarıdan inecek “Ferhan aşağıda bir gergedana tecavüz ediyor” diye.
Yorgunluktan bitmişiz zaten bir koptuk sabahlara kadar güldük.
Bir gün, akşam da olabilir son provalar.
Ajlan bir geldi, ayakta duramıyor; aslında geldi de sayılmaz. Merhum, sadece bedenen orada
Konuşamıyor da dilini sallapati gezdiriyor ağzında
Eyvah ne yapıcaz!
Ferhan, Halit’le beni topladı hemen Gayri Resmi Yönetim Kurulu nu
- Arkadaşlar ben Ajlan’ı tanırım. Yarın toparlar kendini çıkar şakır şakır oynar. Ancak bu benim hayatımın projesi… Yarın- öbürgün ne yapar bilmem Acımasız olup halletmek gerek. Ajlan’da sahne korkusu var. İnanılır gibi değil olağanüstü yetenekli deneyimli Ajlan Sahneden korkuyor ha?
= Eee napıcaz!..
— Benim İngiltere’den gelen bir arkadaşım var Zafer. “Ben Hamlet’ten başka birşey oynamam” diye bir takıntısı var ama beni kırmaz.
Oyuna az kala Zafer geldi.
12 Mart’ta başlamak istiyorduk erteledik iki gün Ajlan’ın bir iki kompozisyonunu başkaları yüklendi.
Zafer, Tahran Kasabı’nı, ben ayrıldığım sürede ise Şah Rıza Pehlevi’yi oynadı. O rol başka bir yazı konusu.
Ortaoyuncular, Şahları Da Vururlar oyununa 14 Mart 1980’de başladı.
Ulvi Alacakaptan, "Hayatta Oynamam" kitabımdan