SAĞLIK, HERŞEYDEN ÖNCE GELİR DE!..
(ELDEKİ YARA, DUVARDAKİ DELİK)
Atasözleri, uzun deneyimler sonucu oluşan bilgi verici öğütlerdir. Binlerce atasözü pek çok duygu ve durumu ifade etmek için kullanılmıştır. Benim babam da çocuklarının onun derdine kulak asmadığını vurgulamak amacıyla “eldeki yara, duvardaki delik” derdi…
Bu, atasözünün babama ait kısaltılmış uygulaması, babam öldükten sonra da hep aklımda kalmıştır…
“Eldeki yara yarasıza duvar deliği” atasözü bize neler anlatıyor: Bir kimsenin yaşadığı acı, başkasına dert gibi görünmez…
İnsanın yaşamış olduğu sıkıntıların öncelikle kendisini ilgilendirdiği, kişinin yaşadığı sorunu ancak yaşayanın anlayacağını, bu güzel ve anlamlı atasözüyle ifade etmekteyiz.
Gerçekten pratik hayata baktığımızda, kendi baş ağrımızın başkasının ölümünden daha önemli olduğunu düşünürüz!..
SAĞLIKTA YAŞADIĞIMIZ MACERALARDAN BİRİ…
10 Ağustos 2022’de gece yarısı saat 01.00’de İstanbul - Büyükçekmece - Mimarsinan hastanesine gittim…
Tansiyonum 17’nin üzerine tırmanmaya başlamıştı… Bildiğim kadarıyla daha da artacağının sinyalini de veriyordu…
Acil’in Triyaj bölümünde ölçüm yapıldı…
Kayıt kısmındaki görevli, beni Yeşil Alan’a yönlendirmişti…
Yaklaşık yarım saat sıradan sonra doktora ulaşabildik. Ancak tansiyonumun yukarı doğru tırmandığını bekleme sırasında da fark ediyordum…
Daha önceki tecrübelerimden dolayı, doktora, serum verilmesini söyledim; fakat doktor aldırmadı…
Doktor, beni -hap verilmesi için- Yeşil Alan görevlisine gönderdi… (Esas “hapı yuttuğumu” o an anlamıştım) Görevli Kız, tansiyonumu 20 olarak ölçtü ve hapı, suyla içmemi söyledi…
Hapı içip, 30 dakika bekleme süresinden sonra, tekrar Yeşil Alan’daki kız tarafından tansiyonum ölçüldü. Tansiyon 19 civarındaydı, sağlıkçı kız, beni tekrar doktora gönderdi…
Ben, doktora “Doktor Bey, serum verseniz” diye tekrar söyledim; doktor Bey bana cevap verme ihtiyacı bile duymadı…
Benim bilmişlik yaptığımı düşündü…
Doktor Bey, dilaltı sprey sıkılması için tekrar beni Yeşil Alan’a gönderdi…
Görevli Kız, dilaltı spreyinin bittiğini söyledi, daha sonra da sprey sıkılması için beni Sarı Alan’a gönderdi…
Sarı Alan’daki görevli kız, dilaltı spreyini sıktı ve 45 dakika beklememizi söyledi…
45 dakika daha bekledik, tekrar ölçüldüğümüz de tansiyonum 19,5’u gösteriyordu…
Doktora tekrar gittiğimizde ben iyice perişan durumdaydım…
Doktora karşı ise en ufak bir saygısızlık yapmamak için gayret gösteriyordum… Ancak bıçak kemiğe dayanmıştı!..
Ben de mecburen “lütfen serum veriniz” dedim…
Doktor Bey, “evet, amca! Her şeyin bir sırası var. Şimdi de seruma sıra geldi” dedi ve serum için beni Sarı Alan’a gönderdi...
Yeşil Alan’dan Sarı Alan’a terfi etmemiz bizim için bir şans sayılırdı…
İşin başından beri ulaşmamız gereken level’e sahip olabilme başarısını 3 saat sonra yakalayabilmiştik.
Sarı Alan’daki Kız, serumu askısına yerleştirdi ve sonra da damar yolunu taktı, fakat serumu bağlamadı… Çünkü verilecek serum çok etkiliydi, emin olmak için diğer koluma bağlı olan tansiyon aletinin ekran kısmını dikkatle takip ediyordu…
Tansiyon aleti ise 16,5’u gösteriyordu…
Makine yeniden çalıştığında da 16,5 rakamı değişmemişti…
Kız, rakamı düşük gördüğü için (tereddüt ettiği için) serumu vermedi…
Beklemeyi tercih etti…
Ben ise bir an evvel serum bağlanması umuduyla sabırsızlanıyordum…
Üstelik kızın elindeki kağıtta 19,5 yazan tansiyon, yeşil alanda beş dakika önce yazılmıştı…
Sağlıkçı Kız, haklıydı…
Elindeki yazılan kâğıda mı yoksa ekran göstergesindeki tansiyon rakamına mı inanacaktı?
Kız, telafisi zor hataya girmek istemedi ve tedbirli davranıyordu…
Durumumuz, irtifa göstergesi bozulan uçağın çakılmadan önceki durumundan farklı değildi…
Tecrübeli pilotlar, göstergelerin bazen yanlış gösterebileceğine ihtimal verdikleri için yeni tedbirler almayı ihmal etmiyorlardı…
Bizim pilotumuz bu ihtimali hiç hesaba katmamıştı; ama ben tansiyonumun ne durumda olduğunu aletlerden daha iyi biliyordum…
Ben yaklaşık 10 senedir tecrübeli bir tansiyon hastası olduğum için kıza “Hanımefendi, şu anda benim tansiyonum aşırı yüksek, sizin bu alet yanlışlıkla 16’5’a takılmış olabilir, lütfen başka bir aletle ölçü alalım, zira ben kafamdaki algıdan dolayı bu tansiyon yüksekliğini iyi biliyorum” dedim…
Kız, “aletlerimiz sağlam” dedi…
Birden beynim daha çok zonklamaya başladı, artık konuşamıyordum ve bayılma noktasına gelmiştim, zira tansiyonum 19 ve 20’ye çıkalı 3 saati geçmişti…
Şu anda da 20’nin çok daha üzerinde olduğunu hissediyordum…
Ne yazık ki tansiyonumu düşürmek için Müşahede alanında hâlâ bekleniyordu…
Ben gözüm yarı kapalı, başımı iyice geriye yaslayıp, “artık ne olacaksa olsun” dercesine kaderime teslim olmuştum.
Bekleme devam ederken, tansiyon aleti aniden 20’nin üstünü göstermiş olacak ki Hanımım, başını kaldırmış şaşkınca tansiyon rakamına bakarken, sağlıkçı kız telaşlı bir şekilde: “Amca ne biçim tansiyonun var, birden yukarı çıktı” (kızcağız hala sorunun bende olduğunu sanıyor) Sağlıkçı Kız, telaşla serumu bağlamaya yönelmişti, ama damar yoluna yakın olan hortum kısmından serum geçmiyordu…
Kız, telaşla “ben geliyorum” dedi ve gitti…
Ben tuhaflaştım ve gözlerim yarım kapalıydı, bayılma noktasındaydım…
Sağlıkçı Kız, elinde kısa bir parça hortumla dönmüştü…
Kız, elindeki yeni hortumu kolumdaki hortuma ekledi ve nihayet serumu, çok ince ve seyrek olarak damlatmaya başladı…
Ben de serumu bir-iki dakika içinde hissetmeye başlamıştım ve yeniden dünyaya döneceğimi hissederek, rahatladım…
Kapanmakta olan gözlerim tekrar açılmaya başladı; başımdaki mengenenin de açıldığını hissettim, hanımımla sağlıkçı kızın ve de müşahede salonundaki çevre sesleri de tekrar duymaya başlamıştım. Allah, bana tekrar bir şans daha tanımıştı; şükrettim..
Ben hayatımda ilk defa kendimden geçme noktasına gelmiştim, eminim ki müdahalede birkaç dakika daha gecikilmiş olsaydılar, büyük bir ihtimalle de kendimden geçmiş olacaktım…
Bayılacağım kesindi; ölecek miydim, onu ise Allah bilir…
Allah, eceli ne bir saniye önce, ne de bir saniye sonraya ertelemiyor… Ancak bizler, sebeplerle uğraşmakla yükümlüyüz…
Sonuçların ise ne olacağını en iyi bilen ve takdir eden Allah’tır…
Tansiyon için saat gece birde geldiğim hastaneden, sabah (Ezanla) yaklaşık saat beşte -tansiyonum düşürülerek- çıkabildim…
Hastane acilinde tansiyon hastasına 3 saat geciktirilerek yapılan bu tür müdahaleler, kesinlikle yanlıştır…
Ben doktor değilim, ama tansiyon hastası olarak en az 10 sene bir tecrübeye sahibim; bir tansiyon hastasının en az 20-25 dakika içerisinde tansiyonuna müdahale edilmesi gerekir…
Hele hele çok yükselmiş ve de yükselme devam ediyorsa hiç geciktirme yapılmamalı…
SAĞLIK SİSTEMİ VE SAĞLIK BAKANLIĞI ÇALIŞMALARI…
Sağlıkta yapılan güzel başarıların, giderek olumsuz hale dönüşmesi üzücüdür…
Yeniden bir paradigma değişikliğine gidilmesi zorunlu hale gelmiştir…
Daha önceden yapmış olduğumuz sağlıkla ilgili şikâyetlerimiz hep havada kalmıştır…
Şimdi ise şikâyet edecek alanlarımız iyice daraltılıyor…
Sağlık bakanlığının hastanede yaptığı uyarılar, afişler, yönlendirmeler gayet iyi görünüyor… Ama yine de istenilen netice hâsıl olmuyor… Çünkü ciddi bir denetleme yok…
Oysa yapılan işlerin sıkıca takip edilmesi çok önemlidir…
Özellikle hastaların şikâyetlerinin ve taleplerinin dikkate alınması, yapılacak yenilik ve denetlemeler için elzemdir.
Görünüşte Sağlık Bakanlığı “E nabız” olarak hastaya değerlendirme ve yorum imkânı veriyor!..
Ben, şahsen yorum köşesine bu yazımı bir türlü koyamadım… Bu şikayeti koymamam için de her türlü engeli yapmışlar!..
Yazıyı koyduğumda sayfayı yapan kişinin koyduğu keyfi kurallara göre uymadığı gerekçesini, ikaz yazıları gördüm ve denileni yapmak için yazımı defalarca değiştirip, kuşa çevirdimse de bir türlü olmadı…
Tekrar yazıma ikaz çıktı!..
Daha fazla kuşa çevirip birkaç cümleye kadar indireyim dedim “yazım süresi doldu” diye yine yazımı kabul etmedi…
Ben de bu yüzden gazeteye yazayım da sadece bizi engelleyen sağlık görevlilerine değil, bütün halka derdimi anlatayım dedim ve gazeteme yazdım…
Sağlık konusunda hastanelere doğru bir denetleme getirilememesine rağmen, hastanın masum bir şikayet yazısına neden gereksiz engelleme ihtiyacı duyuluyor?..
Doğrusu bu anlayışa bir türlü mantık erdiremedim…
Bırakın hasta, açıkça derdini yazsın, yazı ve zaman sınırına ne gerek var!..
Sağlık Bakanlığının, öncelikle bu sayfalardaki şikâyetlerin önüne gereksiz engel koyan kendi çalışanlarını denetlemesi gerekiyor…
Allah’tan annemin kızlık soyadını istememişler!.. (Diğer devlet kurumlarının bazılarında -sözde güvenlik sebebiyle- bu banka özentisi, anlamsız şablon kopyacılığı hâlâ devam ediyor… Bu yüzden resmi kurumlarla iletişim sağlamakta güçlük yaşıyoruz.)
HASTANELERDEKİ AKSAKLIKLARIN GİDERİLMESİ LAZIM!..
- Gece yarısı acil olarak gittiğimiz hastanelerde verilen hapı içmek için su bulamıyoruz… Kantinin kapatılmış olması ve makinalarda da suyun bitmiş olması ve de bu durumu düzeltecek ilgilinin olmaması büyük bir idari eksikliği göstermektedir…
- Gece yarısı bina içindeki tuvaletler ise tam bir rezalet… Tuvalet kağıdı ve kâğıt havluların olmaması, muslukların bir kısmının bozuk olması, temizliğin tam olarak yapılamaması çok üzücü…
Ne yazık ki bu tür eksiklikler, gittiğimiz diğer hastanelerde de mevcut…
YAPILMASI GEREKENLER:
- Personelin az olması ve de yeterli kalitede yetiştirilememesi hastanelerimiz için -birinci derecede- büyük bir risk taşımaktadır…
- Doktor sayılarının artırılması lazım… Yeni, genç uzman doktorların görevlendirildiği acil gibi önemli yerlerde mutlaka daha tecrübeli doktorların da bulundurulması lazım…
- Risk taşıyan hastalar üzerinde geciktirme ve denemelerin kesinlikle yapılmaması lazım…
- Bilgisayar sisteminin, tıbbi aletlerin bütün dijital sistemin bakımları yetersiz kaldığından, olumsuzluklara yol açan kontrollerin önceden gözden geçirilmesi için liyakatli ve disiplinli bir teknik ekibin kurulması şart…
- Sağlık Bakanlığı müfettişlerinin -geceleri- acil bölümlere bizzat giderek, kontrol etmesi gerekir.
- Hastanelerde ciddi denetlemeler yapılmadan hizmetin doğru verilmesi söz konusu olamaz.
- Hastanın bulunduğu yerlerde kolay randevu almasının önündeki engellerin kaldırılması lazım.
- Her semte hastanın -trafiğe girmeden- kolayca gidebileceği küçük hastanelerin acilen yapılması şarttır…
- İdari kadroların disiplinli, liyakatli ve de mesleğini benimsemiş çalışkan insanlardan seçilmesi esas alınmalıdır… (kesinlikle siyaset düşünülmemeli).
.
Raşit Anaral, dikGAZETE.com