USD 0,0000
EUR 0,0000
USD/EUR 0,00
ALTIN 000,00
BİST 0.000

Ruhlarımız çok geride kaldı! Biraz yavaşlasak mı?

Ruhlarımız çok geride kaldı! Biraz yavaşlasak mı?
11-09-2023

RUHLARIMIZ ÇOK GERİDE KALDI. BİRAZ YAVAŞLASAK MI?

“Ara vermeyi öğrenin. Yoksa önemli şeyler size yetişemez” diyor Şair Doung King.

Prof. Dr. Kemal Sayar ise “Yavaşlayın, bu dünyadan sadece bir defa geçeceksiniz” diye uyarıyor bizleri “Yavaşla” adlı kitabında.

Gerçekten de çok hızlı bir trende yaşar gibiyiz.

Geçtiğimiz yerleri ve güzellikleri göremiyoruz.

Ünlü hikayecimiz Mustafa Kutlu’nun bir tavsiyesi geliyor aklıma: “Bir beldeyi, mahalleyi, sokağı, şehri tanımak mı istiyorsunuz; orayı mutlaka yaya dolaşmalısınız. Aman acele etmeyin. Yavaş!”

Hızlının yavaşı yuttuğunu düşünmemiz, yavaşlarsak düşeriz diye korkmamız isteniyor ve yavaşlamayı tembellik, çağdışılık ve teknoloji karşıtlığı olarak algılamamız için ne gerekiyorsa yapılıyor.

Oysa tam aksine, insanlarla, doğayla, sanatla, kültürle, işle, yemekle, kısaca her şeyle, gerçek ve anlamlı ilişkiler kurmak için yavaşlamak gerekiyor.

Bu hızda yaşarken, sakin kalabilmemiz de mümkün olamıyor ve sık sık öfke patlamaları yaşıyoruz.

Hız arttıkça tahammülümüzün sınırlarına da çok çabuk ulaşıyoruz.

Çoğumuz Hızlı ve Öfkeli bireyleriz artık.

Doung King’in “yoksa size yetişemezler” dediği o önemli şeyler; Sabır, tahammül, sakinlik ve huzur olsa gerek.

Dolayısı ile ruhlarımız da aynı dertten muzdarip.

Afrika’da geçen şu olay, bunu çok güzel anlatıyor:

Bir araştırmacı gurup, Afrika’daki kabilelerden biri ile ormanın derinliklerinde bir yolculuk yapar.

Gidecekleri yer, bir haftalık mesafededir.

Aynı zamanda eşsiz bir doğa gezisidir bu. Fakat araştırmacılar gidecekleri yere bir an önce varmak için çok hızlı hareket ederler ve bu doğal güzelliklere ilgi gösteremezler.

Birkaç gün bu hızda ilerledikten sonra bir gün, kabile halkı aniden durur ve yola devam etmek istemezler.

Araştırmacılar buna bir anlam veremezler ve sorarlar:

- Neyi bekliyorsunuz?

Geçilen onca güzellik, yaşanan onca eşsiz anın hiçbirinin farkında olmayan araştırmacılara dönen kabile şefi, şöyle cevap verir:

- Ruhlarımız geride kaldı onları bekliyoruz.

Stephan R. Covey, “Etkili İnsanların Yedi Alışkanlığı” kitabında kişinin kendisini yenilemesini ve geliştirmesini “baltayı bileme alışkanlığı” olarak tanımlamış.

Bu hızlı ve öfkeli halimizle ve yaşadığımız bu hengamede, kendimizi yenilemeyi, diğer bir ifade ile baltamızı bilemeyi de unutuyoruz.

Körelen baltamızla, bileseydik bir saatte kesebileceğimiz ağacı beş saatte keserek, çok fazla yoruluyoruz.

Yeni şeyler öğrenmeye gerek duymadığımız için ve “ekrana fuzuli bakma süremiz” çok uzun olduğu için, zihnimizin tazelenme ihtiyacı da karşılanamıyor.

Bu uğurda sadece zihnimizi değil bedenimizi de ihmal ediyoruz. Oysa ihmal ettiğimiz bu şeyler, bize yürümeyi unutturan arabamızın ihtiyaçlarına gösterdiğimiz özenden, çok daha fazlasını hak ediyor.

Peki bu durumdan nasıl kurtulabiliriz?

İşte size bu konuda çok işinize yarayacak 4 reçete:

Arthur Gordon tarafından yazılan The Turn of The Tide -Gelgitin Dönüşü- isimli hikâye, bu dört reçeteden bahsediyor.

Yazarımız, depresyon, halsizlik ve stres şikayetiyle doktora gider.

Üstelik “yazamama sendromu” yaşamaktadır.

Doktor, onun uzun şikâyet listesini dinledikten sonra, fiziksel bir sorun olmadığını anlar ve “Çocukken en mutlu olduğunuz yer neresiydi?” diye sorar.

Cevap şöyledir: “Sahilde… Orada bir yazlık evimiz vardı.”

Doktor, onun o sahile yalnız gidip, 12 saat orada kalıp, vereceği talimatlara uyması gerektiğini söyler.

Öğle yemeği yiyebilecektir fakat, kitap okumaması, radyo dinlememesi, (bugüne uyarlarsak, akıllı telefonunu asla yanına almaması) ve kimseyle konuşmaması gerekmektedir.

Daha sonra yazdığı dört reçeteyi sırayla ve üç saatte bir açmasını söyler.

Gordon, ertesi sabah o sahile gider ve ilk reçeteyi açar…

Reçetede "Dikkatle dinleyin" yazmaktadır.

Doktorun deli olduğunu düşünür; “3 saat boyunca dinlemek de ne demek” diye söylenir.

Önce neyi dinleyeceğini de tam anlayamaz fakat birazdan denizin uğultusu gelir kulağına.

Martıların çığlıklarını fark eder.

Rüzgârda sürüklenen kumların yumuşak hışırtısını bile duyabilmektedir.

Çocukluğundan güzel hatıralar gelir aklına. Ruhunun derinliklerinde, sahildeki seslerin ve sessizliğin verdiği huzuru hisseder ve o anki duygularını şöyle ifade eder:

- Her şeyin durmuş gibi göründüğü küçük bir an var. O sessizlik anında, birbiriyle yarışan düşünceler duruyor ve zihin dinleniyor.

Gordon, uzun zamandır ilk kez güzel görüp güzel düşündüğünü fark eder ve bu ona büyük bir rahatlama sağlar.

İkinci reçetede "Geçmişe uzanmayı deneyin" yazmaktadır.

Neye uzanmayı?” diye sorar kendi kendine.

Çocukluğuna, gençliğine ve mutlu geçen günlerine bir yolculuk yapar sonra.

Bu güzel anılarına yolculuğu sırasında, içinin ısındığını ve mutlu olduğunu hisseder ve ruhunun biraz daha zenginleştiğini fark eder.

Geçmişteki mutluluklara dokunmanın insana güç kattığını düşünür.

Üçüncü reçetesi şöyledir: “Hedeflerinizi gözden geçirin” Bunu okuyunca savunmaya geçer:

- Benim isteklerimde yanlış bir şey yok. Başarılı ve şöhretli olmak istiyorum, sahip olduğumdan daha fazlasını istiyorum, kim istemez ki?

Sonra düşündükçe, daha çok maddi şeylere odaklandığını fark eder. 

İnsanlara yardım etme, katkı sağlama duygusunu kaybetmiştir. Üçüncü reçeteden şu çıkarımı yapar:

- “Bir insanın hedefleri hatalıysa, hiçbir şey doğru olmaz”, sözünün ne kadar doğru olduğunu anladım. İster postacı, berber, sigortacı veya ev kadını olun, ister başka bir şeyle uğraşın, durum değişmez. Başkalarına hizmet ettiğinizi hissettiğiniz sürece işinizi iyi yaparsınız. Kendiniz dışında hiç kimseye yararlı olmuyorsanız, işinizi o kadar iyi yapamazsınız.

Dördüncü ve son reçetede şöyle yazmaktadır: “Endişelerinizi kuma yazın!”

Bir deniz kabuğu parçası alır ve endişelerini kuma yazar.

Bir süre sonra gel-git geldiği için uzaklaşır oradan. Tabii ki gel-git, yazdığı endişeleri silip süpürür.

Kendisi de bir Psikiyatrist olan Prof. Dr. Kemal Sayar’ın “Yavaşla” kitabındaki şu cümleler bu hikâyeyi destekler mahiyette:

“Günümüzde görmenin yerini bakmak, hatta bakmanın yerini göz atmak alıyor. Güzelliği ancak zaman ayırarak fark edebiliriz. Sevmek için zaman ayırmak gerekir. Bilmek için zamana ihtiyaç duyarız. Zamanla olgunlaşırız. Lütfen yavaş gidiniz.”

Hepimizin bu hikayedeki reçeteleri uygulamaya ihtiyaç duyduğu dönemler olmuştur ve olacaktır.

Öyle zamanlarda, kent yaşamının acımasızlığından, gürültüsünden ve karmaşasından, bir günlüğüne olsun uzaklaşıp, doğanın merhametine sığınmak ve bu dört reçeteyi uygulamak mutlaka iyi gelecektir.

Sahi, sizin çocukluğunuzda en mutlu olduğunuz yer neresiydi?

.

Hüseyin Burak Uçar, dikGAZETE.com

.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Feridun
Feridun 1 yıl önce
Hüseyin bey elinize emeğinize yüreğinize sağlık çok doğru zamanla yarışmadan koşturmaktan birçok güzelliğin farkında olmadan anı yaşamadan hayatımız geçiyor maalesef. Bizlere bu duyguları hatırlattığınız ve düşünmemize vesile olduğunuz için tekrar teşekkür ederiz...
Eyüp Özcan
Eyüp Özcan 1 yıl önce
Hüseyin Bey, elinize sağlık
Zamanla yarıştığımız hayatta, zaman zaman yavaşlamamız gerektiğini hatırlattığınız için teşekkürler
Kadir yüksel
Kadir yüksel 1 yıl önce
Yazıyı okurken ruhlarımızın bu anlamda geride kalmadığını iddia eden yoktur diye düşünüyorum. Kendi adıma bir duruldum. Arkama dönüp baktım. Çok şükür görünür mesafedeydi. Şimdi duruldum yetişmesini bekliyorum.
Bizi yeniden buluşturan kıymetli yazarıma teşekkür ediyorum.
Elinize kaleminize sağlık..
Nurullah
Nurullah 1 yıl önce
Selam ve dua ile , Elinize yüreğinize sağlık yazılarınızla farkındalık oluşturduğunuz ruhlar, bedenler için takdire şayandır. İnsan sonsuz aleme koşar adım devam ederken gelişen her teknoloji aslında bize yavaşlamak yerine daha hızlı olmayı telkin ediyor. Verilen haberler de 2 dk da bir araba , 1 dk da bir makine yapan robotlar karşısında biz çok yavaşız hissiyatı maalesef bizi etrafımızda olan güzellikleri kaçırdığımızı anlamıyoruz. Çocuklarımız çok küçük yaşlarda hayat yarışına başlıyorlar. Aslında güzel bir çocukluk çağı çekilmez hal alınca hayattan mutlu olmayan psikolojik bunalımlara sürüklenen bir gençlik çıkıyor karşımıza. Bakarken gören, okurken anlayan , severken hissedebilen bir insan olmak dileğiyle sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Mehmet Şakir
Mehmet Şakir 1 yıl önce
Hayatı yavaş yaşamak zamanın bereketini artırıyor,çok güzel konuya değinmişsin üstadım
İbrahim sancar
İbrahim sancar 1 yıl önce
Yine müthiş bir konu. Yapabilmek dileğiyle.
Elinize sağlık Hüseyin Bey
CUMHUR KARASU
CUMHUR KARASU 1 yıl önce
Değişik ülkelerden insanların bulunduğu kalabalık bir grup Afrika’da safariye çıkar. Alabildiğine geniş savanalardan geçerler, avlayacakları bir aslan ararlar. Bir Amerikalı ve bir Japon gruptan ayrılır, geniş bir ormanın derinliklerine doğru ilerler ve nihayet aradıkları aslanı bulurlar. Önce Japon tüfeğini doğrultur ve ateş eder. Bütün mermilerini bitirir, fakat aslanı ancak yaralayabilir. Ardından Amerikalı ateş eder, fakat o da aslanı öldüremez. Aslan yaralı bir şekilde onlara doğru ilerlemeye başlar.
Amerikalı tüfeğini atıp kaçmaya hazırlanırken Japon’un sırt çantasından spor ayakkabılarını çıkarıp giydiğini ve sıkıca bağladığını görür. "Ne yani yaralı bir aslandan daha hızlı koşabileceğini mi sanıyorsun?" der. Japon ok gibi yerinden fırlar, “Senden daha hızlı koşsam yeter."
Her sabah bir ceylan uyanır Afrika'da.
Kafasında tek bir düşünce vardır:
En hızlı koşan aslandan daha hızlı koşabilmek...
Yoksa aslana yem olacaktır.
Her sabah bir aslan uyanır Afrika'da.
Kafasında tek bir düşünce vardır:
En yavaş koşan ceylandan daha hızlı koşabilmek...
Yoksa açlıktan ölecektir.
İster aslan olun,
İster ceylan olun hiç önemli yok.
Yeter ki güneş doğduğunda koşuyor olmanız gerektiğini,
Hem de bir önceki günden daha hızlı koşuyor olmanız gerektiğini bilin.
Yaşadığımız dünya, bugün bir önceki günden daha hızlı koşmamızı telkin ederken bize, yavaşlamak ne haddimize. Yazınızı zevkle okudum, klavyenize sağlık Hüseyin Bey.
Rahmi
Rahmi 1 yıl önce
Bu yazıyı okurken düşündüm. Düşünmek için yavaşlamak gerek. Yoğun iş temposunda en çok şikayetim düşünmeye vakit bulamamam olmuştur. Çözüm bulmak için düşünmek gerek, düşünmek içinse yavaşlamak.
Nuh
Nuh 1 yıl önce
Bu yazıyı sabah metrobüse yetişmek için koştura koştura gittikten sonra okumam çok manidar oldu :) Galiba ecel gelene kadar bu koşturma bitmeyecek.
Nazan
Nazan 1 yıl önce
Bu son yıllardaki durumumuzu çok iyi anlatan bir yazı olmuş.Hikayedeki reçeteyi bir an önce uygulamam lazım diye düşünüyorum.
MUSTAFA YALAZ
MUSTAFA YALAZ 1 yıl önce
Harika bir yazı. Teşekkkürler....
Nigar Özel
Nigar Özel 1 yıl önce
Yine çok hayatın içindeki sorunlara parmak basan bir yazı tebrikler öneri kitap yavaşla yı da okumuştum çok faydalanmıştım elhamdülillah
Yıldıray Yıldız
Yıldıray Yıldız 1 yıl önce
Ben çocukken babam hep derdi ki emekli olunca köyüme geri döneceğim diye hiç anlam veremezdim şimdi ise ben diyorum emekli olunca köyüme gideceğim ve sakin bir hayat yaşayacağım.
Rabbim nasip ederse inşAllah ????
Ahmet Reşat SAKARYA
Ahmet Reşat SAKARYA 1 yıl önce
Evet insan hep acelecidir, yaşam tarzımızı bir daha gözden geçirmeli ve dört maddenin ilkinden başlamalıyız diye düşünüyorum, etkileyici, düşündürücü ve sürükleyici bir yazı olmuş, teşekkür ederiz, selametle kalın, sevgiler, saygılar.
Murat
Murat 1 yıl önce
Yavaşlama biraz hayattan beklentinize bağlı, beklentiler arttıkça hızda artıyor. Ne kadar kolaylık o kadar hız, hep daha iyi şartları aradıkça ömrümüzden en güzel günler hızlıca geçiyor. Sonra bir durup geri bakınca hayıflanması cabası. Güzel bir yazı olmuş. Birazda durup bir geri bakmak lâzım. Neler kaçırdık
Mehmet Zeki Aktaş
Mehmet Zeki Aktaş 1 yıl önce
Emeğinize sağlık çok güzel bir yazı
Bülent
Bülent 1 yıl önce
Yavaşlatma şansımız var mıki?
Aycan
Aycan 1 yıl önce
Yavaşlamaya ihtiyacımız var !!! Baltamızı bilemek dileği ile, saygılar
Yasemin şimşek
Yasemin şimşek 1 yıl önce
Hüseyin bey kaleminize sağlık
Mesut isen
Mesut isen 1 yıl önce
İnsanın kendini dinlemesi çok gerekli elzem bir durum olmakla beraber durursam aile fertlerine olan çevreye olan sorumluluklarim ne olcak diye düşünüyor insan.
Hâlbuki Allah CC herkesin rızkını zaten tayin etmiş bu neyin telaşı.
Ve insan aldandı
Ekrem Berber
Ekrem Berber 1 yıl önce
Herkesi ilgilendiren bir konuyu herkesi yürekten etkileyecek bir şekilde anlatma ustalığınıza yürekten teşekkürler Hüseyin bey… yine klasik bir makale olmuş…
Abdurrahman Keskin
Abdurrahman Keskin 1 yıl önce
Hüseyin bey, kaleminize yüreğinize sağlık, çok güzel olmuş.
Haleti Ruhiye
Haleti Ruhiye 1 yıl önce
Ne diyor sarı yağmurluklu Filozof Balıkçı Amca: "Niye böyle koşuyorsun, hayat aceleye gelmez, bilmiyor musun."
Bir dost
Bir dost 1 yıl önce
Dostum çok güzel bir yazı olmuş. Yüreğine, kalemine sağlık. Yazı bana gerçekten ruhumdan önce gittiğimi hatırlattı. Ruhum bana yetişemiyor, ben yavaslayayim bari. Selamlar
Mehmet
Mehmet 1 yıl önce
Hüseyin bey kaleminize sağlık
Timur
Timur 1 yıl önce
Hüseyin bey teşekkür ediyorum bu güzel yazı için.
Lütfü
Lütfü 1 yıl önce
Köyde çimenlerin üstünde sırt üstü yatıp bulutların gidişini izlemek :)